Gerçekten var olan tek şey , aslinda her zaman ve sadece "üretim ilişkileridir.
Avcı toplayıcı yasam, klanlar (kan bağı ile birbirine bagli topluluklar) ve kırsal komunler (kan bağı olmadan bir arada yaşayan topluluklar) ile ilkel komunal sistem döneminin ihtiyaçları ( maddi ve manevi/doğal hukuk vs) anaerkil bir yapıyı zorunlu kılıyordu.
Ilginc degil mi? Çünkü erkek, o dönem de bugünkü gibi fiziki olarak kadından istun ve güçlüydü. Vahşi yaşam icinde bugünden bile daha belirleyici olabilecek bir fiziki üstünlüğün, nasil olup da kendisini anaerkil bir paradigmaya teslim ettiğinin cevabi, elbetteki bir tur ruhsal olgunluk ya da o dönem insaninin doğal ( henuz bozulmamış (!) VEYA saf !) tabiatindan degil, üretim ilişkilerinden kaynaklanıyor yine.
Avcılık her zaman güvenli ve garanti bir besin temini saglamiyordu. Modern belgesellerde bir aslan sürüsünün bile ancak altı ya da yedide bir oranında başarılı bir av macerası yaşadığına yönelik istatistiklere bakarsak, homo sapiens için bu oranın daha da düşük olduğunu ve yaralanma olum vs riskleri de beraberinde getirdiğini unutmayalım.
O halde, yaşamın idaresinde avcılığı rolünün belirleyici olmadığını, bilakis toplayiciligin çok daha önemli olduğunu kabul edebiliriz. Yani, aslinda kabinenin temel üretim ilişkileri (gecim) ve ekonomisi kadınların elindeydi. Üretici sınırlı tarim işini genellikle kadınlar yapıyordu. Nispeten özen gerektiren çocuk ve ev bakımı, yiyeceklerin saklanması, bahçe işleri vs vs.. Tüm bunlara ilaveten, bu topluluklarda grup evliliğinin esas olmasi ve çocuğun babasının bilinmeyecek oluşu nedeniyle, soy zorunlu olarak anne tarafından belirleniyordu.
Vs vs...
Tüm bu paradigmayi ilk çatlatan gelisme, muhtemeldir ki hayvan besleme, evcillestirme ve kucuk sürulerin klana dahil olması oldu.