Guy Debord, "gösteri toplumu”nu yazdığında dünya henüz bu kadar çürümemişti. O, daha işin başında görmüştü gerçeği: Gösteri, hakikatin üzerine örülmüş dev bir perdeydi. O perde kalkmadıkça kimse ne olduğunu, neye maruz kaldığını, nasıl yönetildiğini anlayamayacaktı.
1967’de yazdığı gösteri toplumu bir kehanet metni gibi okunmalı. Çünkü onun işaret ettiği her şey, bugün, tam da içinden çıkamadığımız bir kâbus gibi üzerimize çökmüş durumda. Gündelik faşizan şiddet? Mevcut. Devlet terörü? Yükselişte. Etnik çılgınlıklar, savaşlar, sonsuz manipülasyon? Hepsi, gösterinin bir parçası.
Şimdi 2025’in Türkiye’sindeyiz. Gösterinin nihai versiyonunu yaşıyoruz. Akp faşizmi dediğimiz şey, sadece bir iktidar biçimi değil. Bizzat debord’un tarif ettiği gösterinin ete kemiğe bürünmüş hali. Sürekli ekranlarda parlatılan bir "başarı hikayesi", kurgulanmış bir "milli irade" masalı... Her gün televizyonlarda, sosyal medyada dönen o sahte gerçeklik şovu... Halkın gözünün içine baka baka yeniden ve yeniden sahneleniyor.
Gerçek ise sokakta. Bugün ellerinde pankartla, meydanlarda, gözaltı otobüslerinde, polis barikatlarına karşı direnen o gençlerde. Z kuşağı, Debord’un kara aynasını çatlatmaya başladı. Çünkü onlar, gösterinin o kalın perdesini yırtan bir kuşak. Hakikati ekranlarda aramayı bırakıp sokağa çıkanlar.
Akp iktidarı korkuyor işte bu yüzden. O yüzden polis ordusunu sokağa salıyor, o yüzden en ufak bir ses yükseldi mi gözaltılar başlıyor. Çünkü biliyorlar ki, gösteri bozulursa düzen de bozulur. O yüzden her şeylerini bu dev illüzyona borçlular. ama unuttukları bir şey var: Bir toplumun belleği, sokakta yeniden yazılır. Gösteri ne kadar büyük olursa olsun, hakikatin gücü bir kere sokağa inince, onu hiçbir senaryo susturamaz.
Akp faşizmi bugün protestolarla sarsılıyorsa, Debord’un o kara kehaneti bir kırılma noktasına geldi demektir. Gösterinin büyüsü bozuluyor. Bundan sonrası, ya sahneyi terk edeceğiz ya da bu sahte oyunu yıkıp gerçeği yeniden kuracağız.