Daha iyi anlaşılabilmesi açısından, doğrudan bir örnekle girelim;
Nasıl yaban arısı üretirsiniz?
(Antik Yunan sorusu)
Cevap;
Yabani hayvanlardan birinin boynuzu nemli bir toprağa hafifçe gömülür, bir hafta içinde boynuzun gömülü olduğu yerden yaban arıları çıkacaktır.
İşin tuhafı, bu bilgiyi kullanrsaniz, gerçekten de üç beş günlük bir sürede gömü yerinde pek çok yaban arısı görürsünüz.
Ancak bu yaban arıları o boyunuzdan filan cikmamislardir elbette.
Boynuz icindeki kükürdün takip eden günlerde önce toprağa, oradan da havaya yayılması sonucunda, yaban arilari açısından çekici bir element olan kükürt sayesinde o bölgeye toplanmaları söz konusudur. Yani ortada bir üretme, cansız atomlardan canlı oluşumu vs yoktur. Ariya gel gel yapılmıştır sadece.
Bu tarz bilgiye, algisal bilgi denilir. Yani neredeyse saf temasa yoluyla elde edilen, özü (gerçek mahiyeti) değil ama görünümü itibariyle "öyleymiş" gibi duran, lakin; tümevarım yapacağım derken sadece gözlem aşamasında kalıp uygun bir kavramsal model içinde (tümdengelim) birleştirilmemis ve bu nedenle de aslında realiteden uzaklaşmış bilgi.
Ya da yine bir tür algısal benzelik ve goz aldanmasi ile, dünyanın merkezde sabit, güneşin ise onun etrafinda döndüğü, yildizlarinsa küçük birer meşale gibi dünyaya güneşten daha yakın bir kürenin üzerinde asılı olduğu Evren teorisi.
Bunlarin neresi tektir ya da tek olabilir?
Önemli olan, pratikte bunların ise yarayıp yaramadığıdir.
Yaradıkları sürece var olmaya devam ederler, çünkü insan pratiğine klavuzluk etme oranları vardır.
(Yaban arası zehirinden ilaç ya da kozmetik ürünler yapan antik eczacılar, veya dünya merkezli evren modeli bugün yanlış olsa bile, güneşe ve yıldızlara bakarak yön bulma faaliyetinden faydalanan gezginler için belli ve anlamlı bir istatistikle "kullanılabilir" doğrular üretmişlerdir.)
Bir kere bilgi, zaten uretilen birseydir.
Suphecilik denilen şey, bir elma ya da kurbağa gibi (yani hali hazırda tabiatta var olan bir realitenin belli özelliklerini zihne yansıtmak gibi) hali hazırda ve hep var olan birşey değildi, o da o ya da bu filozofun farklı zamanlarda ve farklı derinliklerde ele aldığı düşün faaliyetlerinin ortalama ve genellenmis bir hâlidir.
Kararli ya da kararsız tonları olması normaldir, hatta bu bugün bile vardır. Örneğin prensipte evrenin bilinebilirligini savunan bir insan için bile, peki acaba bir gün herşeyi bilebilecek miyiz sorusu belli bir belirsizlikte ve şüphede kalabilir.
İlaveten, agnostizm en genel anlamıyla bilinemezcilik ise eğer, o halde agnostizmi reddedenlerin hepsinin gnostik (bilinebilirci) olması gerekmez mi?
Halbuki değiliz.
Çünkü nasıl bir bilme sorusu orada deve disi gibi durur karşımızda?
Tarihe gnostik olarak geçenlerin öngördüğü gibi mi mesela?
Ya da sadece temaşa/gözlem ile mi?
İlham ve tümdengelim ile mi? (Bütün ortaçağ böyleydi misal, gerçek bilgi dediğin şeyin hası, tümdengelim ve vizyon meselesi idi)
Ya da deney ile mi? (Yine bütün ortaçağ Avrupasi'nda deney denilen şey zavallı, hiçbir anlamı olmayan bir faaliyet idi, adam yerine bile konmazdi, yüksek bir zihni fonksiyon değildi, cahil avamlarin işiydi)
Ornegin bir ortaçağ botanikcisi vardı.
İsmini unuttum, anılarını ve hayatını okumuştum. Bugün modern botanikte onun ismi ile anılan, oldukça nadide bir çiçek türünü ilk kesfeden kişi idi.
Lakin yaptığı keşif kilise onayından asla geçmedi, çünkü Aristotales'in kataloğunda mevcut değildi. Madem Aristotales'in kataloğunda yer almıyordu, o halde olsa olsa sıradan ve degersiz bir şeydi!
Suphecilik ve benzeri sıçramalar, ya da fikri/felsefi meydan okumalar, hemen daima büyük kırinim dönemlerine eşlik ederler.
Bazen gerçekten tarihsel bir olgu durumu tetikler. Örneğin Batı Roma imparatorluğunun yıkılmasi ile dünyanın sonunun iyiden iyiye yaklaştığı tezi ilişkilendirilir ve kilise ve dini öğreti, bir tür olağanüstü hal ilani içinde inanılmaz vulger reaksiyonlar gösterebilir.
Yaşanmıştır da... Hristiyanlık daha da sofulasmis, kör bir iman ve itaat yoğunlaşmış, ve sadece bir yüzyıl içinde mantıkla, etikle, zartla zurtla uğraşan akademia artık gereksiz bulunarak kapatılmıştır.
Kirinimin bir başka örneği ise, bilimin, ya da sanayi devrimi gibi bütün alt yapıyı değiştiren fenomenlerin ortaya çıkmasıdır.
Onlar da "uyduruk" olanın farkina varılması gibi kitlesel bir etkide bulunurlar ve düşün dünyasını sarsarlar.
Ne yani? Asırlar boyunca söylenen onca şey yalan mıydı yani?
Benzeri bir etki..
Özellikle biyoloji ve tıp alanında, kilise dogmalari ile UYDURULMUŞ o kadar çok tanı ve epkriz var ki.. lenf yollarıni ilgilendiren basit bir dolaşım bozukluğunun, aslında hiç var olmayan hayali bir anne-bebek süt kanalınin tıkanması ile ayağa kireç beyazi rengi verdiğini iddia etmeler, bunun tedavisi olarak hastanin cilt altına anne kanı enjekte etme girişimleri vs vs...
Bunlar uzatılabilir..
Ayrıca, düşünce üretiminde belli bir nosyonu abartma hali diye birşey de vardır.
Marrixte mi yasiyoruz misal?
Olabilir.
Yani herkes, bir başka alemde aslında bir başka şeye bağlı vs..
Evet.
Peki ya sadece benim gerçek olmadığımin garantisi nedir?
Nasıl yani?
Diyorum ki, eğer tüm bu akış içinde sadece ben ve benim bilincim ise gerçek olan, ve diğer herkes de hersey gibi bir algıdan ibaret iseler sadece?
O zaman da hoşgeldin: solipsizm.
Al sana bambaşka bir bilgi daha.
Neyse... Yine cok uzadı, mola.