Bu yazıda evrim teorisinin açıklayıcı gücünü ortaya koyan birkaç örneklere bakalım.
- Avustralya'daki Tavşanlar: Avustralya'nın yerlisi olan bir hayvan türü değildir. İlk olarak 12 adet tavşan (oryctolagus cuniculus cinsi) Avustralya'ya 1859 yılında Avrupa'dan göçmenler tarafından getirilmiştir. 1886 yılında, tavşanlar Avustralya'nin güneydoğu kıyılarına ulaşmıştı ve yılda 66 millik bir hızla yayılıyorlardı. 1907 yılında, tavşanlar Avustralya'nın hem doğu hem de batı sahillerine erişmisti ve hiçbirşey bu yayılmalarını önleyemeyecek gibi görünmekteydi. Bunun sebebi, getirildikleri ortamda nüfuslarını dengede tutan faktörlerin (yiyecek miktarı, rakipler ve kendilerini avlayan türler) Avustralya'da bulunmamasıydı. Tavşanlar, Avustralya'nın hayvancılık sektörünü destekleyen bitki örtüsünü yok ediyor ve hayvancılıktan geçinen kesimde büyük maddi zarara yol açıyorlardı. Avlamalar, tuzak kurmalar ve zehirlemeler bu yayılmayı önlemeye yetmiyordu.
Tek seçenek biyolojik kontroldü ve devletin biyologları uzun testlerden sonra, sivrisinekler yoluyla yayılan bir virus hastalığı (myxomatosis) geliştirdiler. Virüs, taşıyıcısı olan Amerikan tavşanında ölümcül olmayan bir hastalığa yol açıyor, fakat Avustralya'ya da yayılmış Avrupa tavsanında ölümcül oluyordu. İnsanlara ve Avustralya'da yaşayan diğer canlılara da bir zararı yoktu. Görünüşe göre, bir çözüm bulunmuştu.
Nitekim, hastalık 1950 yılında Avustralya tavşanları arasında yayılmaya başlamış ve cok kısa süre içinde tavşanların %99.9'unu öldürmüştü. Fakat herhangi bir evrimsel biyologun çok kolay tahmin edebileceği gibi, kendi türünün devamını sağlayamadan taşıyıcısını öldüren bir parazit, evrim süreci içinde "seçilim"e uğrayacaktı ve mutasyona ugrayan virüsün, ancak tavşanı öldürmeyen varyasyonları hayatta kalacaktı. (Diğerleri tavşanlarla birlikte öldüğü için). Bu arada, tavşanlar da mutasyona uğrayacak ve aralarında bu virüse daha dayanıklı olanlar hayatta kalma eğiliminde olacaktı. Böylece doğa, Darwin'in keşfettiği "doğal seçilim" ilkesi uyarınca virüsün daha az öldürücü genetik varyasyonlarını ve tavşanların da daha dayanıklı genetik varyasyonlarını seçecekti. Günümüzde, bu hastalık yüzünden tavşanlar arasındaki ölüm oranı %40 civarındadır ve bu yöntem artık tavşan nüfusunun kontrolü için etkin bir yöntem olmaktan çıkmıştır. Bu, evrimsel sürecin, insanların gözleyebileceği kadar kısa bir süre içinde (birkaç insan nesli) gerçekleşmiş, önceden tahmin edilebilmiş ve bu tahmine dayalı olarak aynen gözlenmiş bir sonucudur.
- Bakterilerin ilaca direnci: Doktorunuz size ilaç olarak 7 gün süreyle kullanacağınız bir antibiyotik verdiği zaman, ilacı bu 7 günün sonuna dek aksatmadan kullanmanızı ısrarla isteyecektir. Bu ısrarının altında geçerli ve doğru bir evrim biyolojisi bilgisi yatmaktadır. İlacı birkaç gün kullandığınızda, aslında vücudunuzdaki bakterilerin büyük çoğunluğu ölecektir. Fakat tamamı ölmeden ilacı keserseniz, bakterinin hayatta kalan kısmı çoğalacak ve bunlar bakterinin genetik olarak ilaca cok daha dayanıklı bir azınlığından türediği için, aynı ilaçla bu bakterileri kontrol etmek artık çok daha zor olacaktır. Eğer ilacı sizden istenen sürenin sonuna kadar kullanmazsanız, birkaç gün sonra, eskisinden çok daha hasta ve daha güçlü bir ilaca muhtaç durumda kalabilirsiniz.
- Endüstri kelebekleri: Evrimsel biyolojinin en ünlü örneklerinden biri biston betularia cinsi bir "güve"nin İngiltere'de bilim adamları tarafindan 140 yıldır gözlenen renk değişimidir. Bu canlının koyu ve açık renk olarak iki cinsi vardır ve koyu rengin genleri baskın karakterlidir. Ağaç gövdelerini örten bir tür mantar tabakasının üzerinde bulunurlar ve çevrede yaşayan kuşların temel besin kaynaklarındandırlar. 1848 yılındaki (endustri devriminden önce) müze kolleksiyonu kayıtlarında bu kelebeklerin siyah renli olanlarının toplum nüfusun sadece %1'ini teşkil ettiği gorulmektedir. (Manchester kentinde). Açık renkli bir yüzey üzerinde bulunduklarindan, koyu renkli kelebekler kuşlar tarafından çok daha kolay görülüp avlanabiliyordu. Aradaki farkın sebebi buydu. Fakat 50 yıl sonra, endüstri devriminin yol açtığı hava kirliliği ağaç yüzeyini örten mantar tabakasının rengini koyulaştırdığı ve aynı zamanda bu tabakayı öldürüp, koyu renkli ağaç yüzeyinin ortaya çıkmasını sağladığı için, bu kez kelebek türünün %95'i siyah renkli hale gelmişti. (Bu sefer beyaz renkli kelebekler kolay görülüp kuşlar tarafından avlanabiliyordu). Fakat 1950'lerden itibaren İngiltere'de hava kirliliğiyle ilgili yasalar yürürlüğe girdiğinden ve hava kirliliği önemli ölçüde önlendiğinden dolayı, evrim biyolojisi tarafindan tahmin edildiği gibi, bir kez daha açık renkli kelebeklerin sayısı artmaktadır. Türleşme meydana gelmemiştir, çünkü iki renk arasinda coğrafi izolasyon bulunmamaktadır.
- Sickle Cell Anemia ve Sıtma: "Sickle Cell Anemia" vücudun bozuk hemoglobin üretmesinden kaynaklanan kalıtsal bir hastalıktır. Bu hastalığa sebep olan gen batı ve orta Afrika'da yaşayan insanlar arasında çok yaygındır. (%15-%20 oranında. Hatta bazı bölgelerde %30'a ulaşmaktadır). Normal olarak, böyle zararlı bir genin bu kadar yüksek bir oranda bulunmaması gerektiğinden (böyle bir gen doğal seçilim sürecinde seçilime uğrayıp ayıklanması gerektiğinden), biyologlar bunun sebebini araştırmışlar ve bu hastalığa sebep olan genin, başka bir hastalık olan sıtma karşısında vücuda direnç kazandırdığını tespit etmişlerdir. Böylece sıtmanın yaygın olduğu bölgelerde bu gene neden bu kadar yüksek oranda rastlandığı açıklanmış oluyordu. Bu gözleme göre bir hipotez kuran bilim adamlari, bu bolgelerden Amerika kitasına getirilen eski kölelerin günümüzdeki torunlarında bu zararlı gen oranının azalması gerektiği sonucuna ulaştılar. (Bu genin varlığına sebep olan seçici etken olan "sıtma"nin Amerika'da o kadar büyük bir problem olmaması sebebiyle). Bu hipotezlerini test etmek icin Amerika'daki zenci nüfus içinde yaptıkları araştırmalar sonucu, tam tahmin ettikleri gibi doğal seçilim sürecinde bu genin Amerika'daki zenci nüfusu içinde azaldiğını (%8 oranına düştüğünü) tespit ettiler.
Görüldüğü gibi evrim biyolojisi hemen hemen her alanda açıklayıcılık ve test edilebilirlik özelliklerine sahiptir. Yaratılışçı iddiaların ise bırakın açıklayıcılığını veya test edilebilirliğini, bilimsel alanda evrim biyolojisiyle ciddi ciddi karşılaştırılabilecek bir yönu dahi yoktur.
karia -- 27.04.2008 - 16:41
Golem'den inciler..
Golem -- 21.08.2008 - 19:21
Sorununuz nedir?
statik -- 22.08.2008 - 01:32
demiştim ya..
Golem -- 22.08.2008 - 04:36
Atış derken kastettiğiniz nedir?
Evrim hakkındaki yazı mı?
Eğer öyleyse ben size yaratılış hakkında okkalı bir atış yazısı yazayım
statik -- 22.08.2008 - 06:20
sitedeki yazıları takip etmemenizdir.
"statik teorisi"ni okuyun demiştim, belliki okumamışsınız. Okuyun, sonra alternatifinizi tekrar gözden geçirelim.
Golem -- 22.08.2008 - 06:53
statik teorisi nedir birader
Her yattıgı yerden kurgu yapan "bilimsel" teori mi atıyor ortaya sanıyorsun yani?
Bende "golem teorisi" atayım ortaya bari
Hangi öngörülerde bulundu teorin
Hangi testlerden geçti
Daha önce bilmediğimiz neyi tespit etmeyi sağladı?
statik -- 22.08.2008 - 09:30
bu konuyu bilimsel olarak inceleyen, bilim adamlığından şüphe edemeyeceğimiz, yaşayan kişinin söyledikleride size bir nebze olsun yol gösterir umarım. (benim dışımda) “Embriyoların insan vücudu dışında büyütülmesiyle daha büyük beyinler ve daha gelişmiş bir zeka sağlanacaktır.”
— STEPHEN HAWKING
Bu iş ne zaman olur?
Bu yüzyılın sonunda.. öngörüler böyle.
Düşük beyin kapasitesi ile tüm söylediklerin atışa girer;)
bence mahsuru yok, çünkü atış serbest demiştim..
Tanrının şifrelerini bu yüzyılın sonunda çözecekler, ancak bunu senin gibi beyni olanlar değil, yaratık beyinler çözecek.
Bu zaman dilimi içerisinde milyarlarca alternatif doğar, büyür ve ölür. Bu yüzden motoru fazla zorlama yoksa su kaynatır.
karia -- 22.08.2008 - 11:47
Sorununuz nedir?
Bu soru bana mı?
Golem -- 22.08.2008 - 13:23
“Embriyoların insan vücudu dışında büyütülmesiyle daha büyük beyinler ve daha gelişmiş bir zeka sağlanacaktır.”
Eeeee yani?
Golem -- 22.08.2008 - 13:24
Bu soru bana mı?
Evet
İncilerime vurdu yapmışsınızda
Hoşunuza gitmeyen bir inci miydi bu
karia -- 22.08.2008 - 14:12
Banaysa bi sorunum yok çok şükür.İncileriniz hoşuma gitmedi evet. Hep O'nun olmadığını anlatmaya çalışıyorsunuz. Yaşam amacınız bu olmuş sanki...
Misafir -- 22.08.2008 - 15:24
Bir şizofren'e de duyduğu sesin veya gördüğü nesnenin fiziksel dünya da olmadığını anlatmak neredeyse imkansızdır. Çünkü bizzat kendi gözleri,kendi kulakları ile görmektedir şizofren. Peki neyi görmektedir? Beyninin yarattığı ilizyonları. Hastalıklı beynin ürettiği ilizyonlar gibi nice insan dayanaksız düşünceler içerisinde hayatını devam ettirir. Golem gibi bir kaç aydın onlara gerçeği anlatmaya çalışır. Golem kardeşim, aydın dostum bilimin ışığı şizofrenlerin beyinlerinde ki kimyasal düzensizliği kontrol altına almayı başardığı ve halusinasyonlarını kestiği gibi, bilim nice zavallı insanı hayal dünyasından kurtarıp realite ile buluşturacaktır.
1Misafir
Golem -- 22.08.2008 - 18:49
Yok yaşam amacım değil ama umursamazda değilim hani bu konuda
karia -- 23.08.2008 - 03:14
nice zavallı insanı hayal dünyasından kurtarıp realite ile buluşturacaktır.
Amin kurtulur inşallah zavallı insancıklar bu durumdan..
Çok kibarsınız Golem, sana taş atana sen aş at mantığı mıdır bu? Umursamaz değilsiniz çok belli ama bu içinizde O'nun var olduğuna dair ufak da olsa bi şüphe olduğuna işaret olabilir mi acaba?
Misafir -- 23.08.2008 - 05:02
Amin kurtulur inşallah zavallı insancıklar bu durumdan..
Ah keşke amin ile olsaydı bu işler. Amin der atomu parçalar, amin der genetik şifreleri çözerdik. Amin der vs. vs.. Ama olmuyor işte amin ile. Sizinkisi şizofreni yatıra götürmek ile eşdeğer... İçine cin girmiş, amin....
Dogmatik olan ile dogmatik olmayan arasında ki farkı iyi kavramak gerekiyor. Sorgulanamaz olan ile sorgulanabilir arasında ki farkı iyi kavramak gerekiyor.
1Misafir
Misafir -- 23.08.2008 - 05:05
Ayrıca bir bilinmez hiç bir zaman başka bir bilinmez ile çözülmez.
x nedir? x=y
y nedir? y=x
Ne oldu birşey mi çözülmüş oldu?
1Misafir
Golem -- 23.08.2008 - 05:12
O yazıyı yazan ben değilim
Taş atana taş atmak değil onu bilgilendirmektir amaç
"O" dediğiniz nedir tanımlamanız gerekir
Tanrı benim için ne oldugu belirsiz hiç bir cevap niteliği taşımayan bir varsayım. Ben pozitivist düşünürüm. Doğayı anlamada bilimsel olarak faydası bir olan bir varsayıma henüz keşfedilmiş tespit edilmiş olmasada inanabilirim. Mesela graviton, higgs bozunu ama aynı zamanda onların varlığına karşı kayıtsız bir imanım yoktur.
Üstelik geleneksel Tanrı tanımı paradokslarla doludur
Tanrı mantıküstü deyip kaçarlar teologlar
Ben böyle birşeyi kabul etmem
karia -- 23.08.2008 - 06:05
Sizinkisi şizofreni yatıra götürmek ile eşdeğer... Yok benimkisi kinayeydi..
Siz değilseniz sözümü geri alıyorum Golem..Bu arada çok ulvi bir amacınız varmış..
O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır.( Ayet ) Gerçi siz bilirsiniz bu ayeti bu konuda neredeyse ihtisas yapacaksınız.
Golem -- 23.08.2008 - 07:42
O, göklerin ve yerin eşsiz yaratıcısıdır.( Ayet ) Gerçi siz bilirsiniz bu ayeti bu konuda neredeyse ihtisas yapacaksınız.
Evet oldukca iyiyimdir bu konularda
karia -- 23.08.2008 - 07:43
çok iyisiniz..Bigün karşılığını alırsınız umarım.
Golem -- 23.08.2008 - 07:56
Birşeylerin karşılığını almak için beklemeye gerek yok
Dinlerin insanları uyuttugu noktaların başında bu gelir zaten
Tevekkül et, şükret, nasıl olsa öte dünyada alacaksın mükafatını
karia -- 23.08.2008 - 10:45
Öte dünyadan bahsetmemiştim..Ama uyutulmak sizin düşünceniz..
Misafir -- 24.08.2008 - 11:42
golem nasıl kayıtsız kalabilir Türkiye deki inanç sisteminin çarpıklığını göre göre.....başkasını afaroz etmediğin, kafir ilan etmediğin sürece Golem i düşüncelerinden dolayı suçlamadığın sürece, mahalle baskısı uygulamadığın sürece Golem gibiler aldırmayacaktı senin neye inandığına. Ancak bırakın mahalle baskısını olay siyasal baskıya dönüşmüş. Golem i susturmak elinizde lütfen ona ve onun gibilere karışmayın kendi kurallarınızı kendinize uygulayın. GOLEM İ RAHAT BIRAKIN.
mavininhuznu -- 23.09.2008 - 09:34
Büyük bir saraya giren bir adam o sarayın harikuladeligi vede ihtişamı ile ugraşırken birden aklına bu saray nasıl oluştu diye birşey gelir heryeri araştırdıktan sonra bir sarayın mini bir projesinin oldugu bir kagıt bulur. Der olsa olsa bu kagıt bu sarayı yapmıştır cünkü sarayın programı bu kagıtta var der. İşte aynen böylede cıkmaza düşen kardeşler dünyaya bakıyoruz herşeyin bir programı bir ölcüsü vede dengesi var bir agacın fihristesi tohumunda gizli hayatın fihristesi onun ilk oluşturan atamunda insan fihristesi ise sperma ve yumurtalıkta genetik şifrelerde ama şöle bişey var nasıl ki kagıda o sarayın hakimligini veremiyoruz cünkü içad vede yapma eylemleri o kağıda münasır bir olay olmaz cünkü birşeyi bişeye vermek ona en yakın şeye mahsustur. Bir kumaşı bir kişiye takmak bile onun ölcülerine göredir bunu biliyoruz. Nasıl olur ki kainatta bu dengeyi sistem ölcü ve denge insanın mahiyetindeki hayvanın camiyetindeki dünyanın harikuladelegindeki vede birbiri ile uyumlu olup birbiri ile tutarlılık saglayan hasas denge ve ölcüleri atomlara hüçrelere vede maddeye havale edile bilir ki? Birşeyin programını yazaıldıgı yer onun yapıldıgı yer degildir bişeyi bir kişiye vermek ancak onun ona münasır olması ile ölcülür. kör şuursuz akılsız vede biçare olan tabiyata nasıl olurda kainattaki dengeler havale edilir. Kör olan bir kalemi bile yapanı gören oldugunu düşünen oldugunu idrak edebiliyoruzda göreni yapanı nasıl kör şuursuz basit oldugunu söyleye biliriz? Hem kainat içindeki dengeleri kurmak herşeyi bilmek ve herşeyin ilmine sahip olmayı gerektirmez mi? Ya ataomlar protonlar elektronlar netronlar herşeyi biliyor görüyor. Birbiri ile alakdar oldugu gibi herşeye hükmü geciyor cünkü birşeyi yapamayan diger şeylerden akim kalacak cünkü sistlem bunu gerektiriyor. Yada sayısız ilahları kabul etmek yerine vede binlerce celişkiden sıyrılıp tek bir ilahı kabul etmek lazım geliyor.
Elhasıl: Tabiiyyunların, mevhum ve hakikatsız tabiat dedikleri şey, olsa olsa ve hakikat-ı hariciye sahibi ise; ancak bir san'at olabilir, Sâni' olamaz. Bir nakıştır, Nakkaş olamaz. Ahkâmdır, hâkim olamaz. Bir şeriat-ı fıtriyedir, Şâri' olamaz. Mahluk bir perde-i izzettir, Hâlık olamaz. Münfail bir fıtrattır, Fâtır bir fâil olamaz. Kanundur, kudret değildir; kâdir olamaz. Mistardır, masdar olamaz.
(Lem'alar - 186) yani sadece yazılmış bir ölcüdür programdır ama içat eden degildir bir fihristedir ama kendisi degildir sanattır ama sahibi degildir. Bir tek kalem ve bir insanlakoca bir kitarp yazıla bilir.bunu biliyoruz. ama o tek kişiyi kabul etmedigimiz takdirde o şeyi yapa bilecek büyük bir fabrika o fabrikada her bir harfi sembol eden kalıplar ve kalıpları sembol eden mürekkepler vede bir cok elektirikli içatlar makinalar olması lazım geldigi gibi eger kainatta bir tek ilahı kabul etmeyen insan tabiaata verdigi vakit hem zorlaşıyor hemde tabiyatta onları yapacak fabrikaların ölcülerin ve dengelerin olması gerektigine inanmak zorunda lazım geliyor ya tek bir ilah verilecek yada sayısız ilahlar vardır denilecek ve tabiatta olmayan şeyler ona havale edilecek lütfen insaf ve vicdan düsturları ile okuyun "mavinin huznuu"
xenix -- 28.09.2008 - 15:54
Yazıyla ilgili bir yorumunuz var mı peki mavininhuznuu. Daha doğrusu okudunuz mu yazıyı? Okuduysanız nereleri yanlış buldunuz nerelere katıldınız?
xenix
mavininhuznuu -- 03.10.2008 - 08:47
Bir meselenin özünün yanlış oldugunu söledim aslında yazıya cevaptan ziyade darwinizmin özüne cevaptır. Bir mesele özü bittgi zaman diger sözlerinin kıymeti kalmaz
xenix -- 09.10.2008 - 16:35
Biyoloji bilginizi merak etmeden duramadım. Sanırım sizin tek derdiniz tutunduğunuz, inandığınız tanrınızın elinizden kayıp gitmesine verdiğiniz bir tepki.
xenix: "Allah'ın izniyle evrimde olur" deyin gitsin. Hem ilerde söylediklerinizi yutmak zorunda kalmazsınız ;)
rainbow -- 25.04.2009 - 05:20
Metinde :"Fakat herhangi bir evrimsel biyologun çok kolay tahmin edebileceği gibi, kendi türünün devamını sağlayamadan taşıyıcısını öldüren bir parazit, evrim süreci içinde "seçilim"e uğrayacaktı ve mutasyona ugrayan virüsün, ancak tavşanı öldürmeyen varyasyonları hayatta kalacaktı. (Diğerleri tavşanlarla birlikte öldüğü için). Bu arada, tavşanlar da mutasyona uğrayacak ve aralarında bu virüse daha dayanıklı olanlar hayatta kalma eğiliminde olacaktı" diye yazılmış. Burdaki ön kabuller oldukça hatalı aslında...
Virüsün seçilime uğraması ile mutasyon geçirmesi birbiriyle alakasız iki olaydır. Virüs nasıl seçilime uğrar? Seçilime uğradıktan sonra hemen akabinde mutasyona uğraması mı gerekmektedir? Bunlar birbirini izleyen olaylarmış gibi lanse edilse de gerçekte böyle değildir. İki olay arasında biyolojik bir bağ yoktur.
Tavşanların virüse bir şekilde direnç geliştirebilmeleri acaba mutasyon sebebiyle midir yoksa zaten tavşanın gen havuzunda olan bir özelliğin seçilip o topluluk içinde baskın duruma gelmesi midir? Bunlar da tartışılması gereken şeylerdir.
Kelebekler örneği ise tamamen ortama daha iyi uyum sağlayan koyu renkli kelebeklerin fenotip olarak baskın hale gelmesinden başka birşey değildir. Buna varyasyon diyoruz ve bir varyasyonun ortaya çıkması için gen havuzunda varolması gerekmektedir. Varyasyonlar sonsuz değildir, eğer gen havuzunda yoksa bireyin fenotipine de yansıyamaz.
xenix -- 27.04.2009 - 17:20
Metni bir daha okuyunuz, ben pek hata göremiyorum. Metinde söylenen şu; "Mutasyon sonucu, taşıyıcısını öldürmeyen virüslerin, taşıyıcısını öldüren virüslere oranla yaşama ve üreme şansları daha fazladır."
Buradaki mutasyon, virüsün rastgele kombinasyonları için kullanılmıştır. (Seçilim olması için ya çevre şartlarının ya da canlının değişmesi gerekmektedir.)
xenix
rainbow -- 28.04.2009 - 11:53
Evet anlıyorum, virüsler çoğalmak için canlı hücreleri işgal edip değiştirirler, burda bir sorun yok evet. Ama akabinde tavşanların mutasyonu bu olayla bağlantısızdır.
xenix -- 28.04.2009 - 18:22
Mutasyon, doğal seçilimin tetikleyicisi ya da öncüsüdür diyelim (yani en azından birisidir). Bu olaylar sonucunda tavşan mutasyon geçirir olarak değil, mutasyon geçiren tavşanlar doğal seçilimden geçer şeklinde düşünebilirsiniz.
xenix
sonsuz -- 29.04.2009 - 19:24
Büyütmek için tıklayınız
Ülkelerin evrime inanma oranları
rainbow -- 30.04.2009 - 12:11
Klasik Darwinci evrim anlayışı varyasyonların bir sınırı olmadığına dayanıyordu. Ufak ufak tedrici değişimlerle, geniş bir zaman aralığında türler diğer türlere evrim geçiriyordu. Neo Darwinistler "mutasyon"u evrimin itici gücü olarak gördüler. Buna göre sizin de dediğiniz gibi mutasyon geçiren canlı bir avantaj elde etmişse doğal seçilim yolu ile bunu sürdürecektir. Bu fikir zamanla herşey olur, "doğal seçilim" evrimin başatıdır düşüncesinden çok farklıdır.
canu -- 30.04.2009 - 18:26
Aslında yukardaki yazıyı uzun ve sıkıcı bulduğum için ( ve de çok daha özgün örneklerini gördüğüm için ) okumamıştım. İtiraf ediyorum :).
Ama evrim ve kilise yorumu ve de altına ülkelerin evrime inanma oranları eklenince ilgimi çekti. Acaba yeni bir alıntı mı var diye merak ettim.
Yukardaki yazı "her türün kendi içindeki yaşama ve üreme şansını artırmasıyla "ilgili görünüyor. Yani bir türden başka bir türün oluşumuyla ilgili herhangi bir açıklama yok. Evrim konusunda asıl tartışılan konu ise türden türe geçiş sanırım.Kiliselere asılan asparagas görüntüler de bununla ilgili. Duvarlara asılan figürler bana çok komik geldi :). Resimli romanlar gibi.
Şimdi bu bilimsellik mi oluyor? Ya da kilise bunları duvarlarına asınca bilime destek mi veriyor?
Ara sıra bu konular da tartışılsa "evrime inanıyorsan kafirsin" ya da "inanmıyorsan gericisin" gibi absürdlüklerden biraz olsun uzaklaşırdık diye düşünüyorum. Konu ya politikaya ya da gündem değiştirmek gibi bilimle hiç alakası olmayan durumlara malzeme oluyor. Aslında daha önce de bir çok vesile ile söylemiştim gene söyliyeyim: Evrim konusu, inananlar ve inanmayanlar bazında çeşitli platformlarda bayana kadar tartışıldı ve hiç bir sonuç getirmedi (nasıl bir sonuç beklediğimizi de unuttuk ya.. neyse) .
Bu arada evrime inananların elde ettiği faydalar, inanmayanların uğradıkları zararlarla ilgili istatistiki çalışmalarda bekliyoruz :)
Not: Lütfen kimse " neye inanıyorsun" diye beni sorgulamasın. Bilimsel çalışmanın ne olduğunu bilen ve dışardan bakan biriyim hepsi bu ;)
xenix -- 07.05.2009 - 10:39
Evrime inananların elde ettiği faydalar ve inanmayanların uğradıkları zararlar yoktur. Günümüzde halaa dünyanın düz tepsi biçiminde olduğuna inanan bir tarikat bile vardır. Bunların da uğradıkları bir zarar yok. :) Hatta AY'ın peynirden yapıldığına, güneşin arkasından bir devin güneşe kömür attığına da inanabilirsiniz.
Hiç bir zarara uğramayacağınıza garanti veririm.
xenix