Hayat sadece bir oyun alanı olabilir mi? Eğer hayatımızın bir oyun olduğunu düşünüyorsan bu oyunun senaristi bizmiyiz? Yoksa bu oyunu yazan bir senarist var ve bizede bazı roller verilmiş, o rolleri en iyi şekilde oynamaya mı çalışıyoruz.Acaba senaryoda bize düşen rol, bizim en iyi şekilde oynayabileceğimize inanılan rol mü? Belkide her daim senaristle birlikte oyunu biz yönlendiriyoruz. İyi ama o zaman seyirci kim? Acaba senarist bizmiyiz? Arzu ettiklerimizi gerçekleştirmek için her an kurduğumuz oyunda rollerimizi en iyi şekilde oynamanın ve başarılı bir oyuncu olmanın yolu kendimizi oynamak olabilir mi? İnsan herşey olabiliyor ama kendi olabilmeyi başarmakta zorlanıyor. Kurduğumuz tüm oyunlar kendimizi ifade edebilmek için olabilir mi? Kendimizi ve başkalarını aldatmak için kurgulanmış bir oyunun yararı aldatmanın aldanmaktan başka bir şey olmadığını anlamaktır. Nietzschenin de dediği gibi 'Hayat doğru cevapları olmayan bir sınav. Yaşam planınız sizin elinizde değilse varlığınızı rastlantıya bırakmışsınız demektir.Doğru melodiyle doğru dansı yapmak zorundasınız.'Öyleyse özgürce al kalemi eline başla bir senaryo yazmaya ve yanlızca unutma, bu senaryo da senarist sen, oyuncu sen , seyirci yine sen olacaksın.
Bakalım kendini oynamayı başarabilecekmisin?
Agnia -- 19.04.2008 - 12:19
"Oyun kuramı" adını vermiş olduğum bir düşün sistemi oluşturmuş biri olarak yazınızı ilgiyle ve hoşuma giderek okudum. Ve içimden bir soru geçti:
Kendimizi oynamak nedir? Hatta daha da kestirmeden "kendimiz" nedir?
sevgi-selam
loresima -- 19.04.2008 - 16:47
Aynı zamanda Nietzche şunuda demiştir.Öyle bir hayat yaşıyorum ki,
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm, pes etmeyi de.
Bazılar seyrederken hayatı en önden,
Kendime bir sahne buldum oynadım.
Öyle bir rol vermişler ki,
Okudum okudum anlamadım.
Kendi kendime konuştum bazen evimde,
Hem kızdım hem güldüm halime,
Sonra dedimki 'söz ver kendine'
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin,
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin,
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin.
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin.
Öyle bir hayat yaşadım ki,
Son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymişki zaman,
Hep acele etmem bundan, anladım...
medisis -- 19.04.2008 - 18:20
Sevgili Agnia,
Bir kuram geliştirecek kadar bir düşün sistemi içinde olmamakla birlikte, arayışım içinde, spontan bir şekilde düşünçelerimi aktarmaya çalıştım. Aynı şekilde sorunuzu yanıtlayacak olursam, herşey olabilme ihtimali olma içerisinde seçim hakkım varsa eğer, seçtiğim olma hali....:))
Teşekkür ederim.
Sevgi ve saygılarımla...
xenix -- 19.04.2008 - 20:34
Hayat bir oyundur. Nietzche nin söylemek istediği şey, neyi istediğimizi bilip bilmemekle ilgilidir. İsteklerimiz gerçekten kendimize mi ait yoksa, başkalarının isteklerini mi yaşıyoruz. İstekler kararları etkiler. (Bkz: Bilinç, Niyetlilik ve Arkaplan)
xenix: Aynı zamanda oyunlar da birer hayattır.
Agnia -- 21.04.2008 - 17:35
Seçim hakkımız hem var hem yok desem?
Dreamcatcher -- 22.04.2008 - 06:04
oyun kuramini benimsemis oldugumu soylesem bile hicbir yorum yapamam :(
her sey bende his
iddia ediyorum ki his aleminde her seyi biliyorum
ve bence herkes biliyor
meditasyon esnasinda, ibadet ederken hepimiz o her seyin bilindigi noktaya ulasabiliyoruz
galiba tek fark sozlere dokmeye gelince hepizin konustugu dilin farklilasmasi
ne kadar guzel :)
ne kadar renkli :)
medisis -- 23.04.2008 - 16:21
O zaman 'kendimiz'de hem var hem yok diyebilirim.Ve böylelikle 'kendimiz' hem hem yasası içinde varlık ve yokluk arasında gidip gelirken olan seçim hakkındaki seçtiğimiz olma hali ne dersiniz? iyimi? :))
Hayat bir truman show ise ve bizde içinde isek ki, öyleyiz. Mecburen sınırlı seçim hakkımız var. Oyun da olsa, farkında olsakta, olmasakta bu oyunun içindeyiz ve oynuyoruz. Oyunun dışına çıkmak değil, tanıklık önemli. Eğer oyunun dışına çıkarsak, işte o zaman seçim hakkımız yok olur. Kendimizde olmayız ama, burdayız ve VARIZ...
Sevgiler...
Agnia -- 24.04.2008 - 12:14
Eğer oyunun dışına çıkarsak, işte o zaman seçim hakkımız yok olur. Kendimizde olmayız ama, burdayız ve VARIZ...
Burada ve uyanmış günlere diyorum, diliyorum. Çok hoş izah etmişsiniz, teşekkürler
medisis -- 25.04.2008 - 18:40
Teşekkür ederim. Sorduğunuz tüm soruların aslında cevaplarını bildiğinizi biliyorum. Siz bunların kitabını yazdınız ve bende şu an zevkle okumaya başladım. Aslında tüm cevaplar içimizde ve bizim keşfetmemizi bekliyorlar.Keşfetmekle de bitmiyor, önemli olan yaşama geçirmek.
Ve...
Uçmak istiyorsak göklerde özgürce,
Yeryüzünde yürümesini bilmeliyiz önce...
Nasıl uçulacağını ve yürüneceğini biliyorsak eğer,
Bildiğimizi uygulamasını da bilmeliyiz önce...
Kendim de dahil tüm gerçeği keşfedenlere:))
Agnia -- 26.04.2008 - 03:42
sorduğum soruları içtenlikle soruyorum, belki bir zaman sorulmuştur ben de gidip cevaba bakmışımdır ama ben cevapları aklımda tutmam, onlara sıkı sıkıya sarılmam, velev ki kendim cevabım bile olsa :) Bu sebeple her birinizin kendi cevaplarınızı bulup ifade etmeniz benim için de çok kıymetli, bazen ilk bulunan bir cevap oluyor bazen de hatırlatıcı.
Oluşumlar hep birlikte...
mythmaker -- 27.04.2008 - 15:07
bence oyun insanın "dünyanın kendi doğal değişimine" müdahale ederek hayata katılımıdır.
zaman, mekan, değişim gibi kavramları daha anlaşılabilir kılmak için tasarladığımız anlam parçacıklarıdır. ve evet bu anlamda hayat "aynı zamanda" bir oyun alanıdır.
burada "oyun kurucu" kavramının altını çizmek gerekir. çünkü oyunun tüm ögeleri oyun kurucu tarafından belirlenir ve katılımcılar tarafından oyun geliştirilir.
"kendinizi oynamak" tamlaması doğrudur çünkü sonuçta oynadığınız yegane şey kendinizdir :)
bir oyunu iyi yapan onun ölçülebilir yani anlaşılabilir, sonuçları değerlendirilebilir olmasıdır. eh bu noktada da "insan herşeyin ölçüsüdür" deyip bitirelim.
örneğin bu yorum ne kadar saçma olursa olsun her cümlenin 100 harften oluştuğunu bilmek bu yorumu değerli kılabilirdi. Dolayısıyla sadece saçma değil aynı zamanda değersiz de bir yorum oldu...
Bilgisev -- 28.04.2008 - 17:22
Oyunun amacı ancak başka bir insanın bilincini açmak veya yükseltmek içinse kabul edilebilir. Aksi taktirde altında bir bencillik ve çıkar bekletisi olması söz konusudur. Bu tür oyunlara girmeniz sakıncalı olur çünkü "el elden üstündür" ve sizden daha usta bir oyuncu çıkar tüm değer verdiklerinizi elinizden alıverir. Kaybınız hem maddi hem de manevi boyutlara ulaşabilir.
Ama, insanları uyandırmak ve daha yüksek bir şuur boyutuna ulaştırmak için onlara farklı bir gerçekliği göstermek amacıyla oyun oynamakta iseniz, bu durum hem faydalı hem de bir çeşit hizmettir. Örneğin, bir tiyatro eserindeki oyuncular yaşamın belli bir yönünü size sunarlar. Eğer onların bu oyunundan ders çıkararıp kendinizi dönüştürebiliyorsanız ne mutlu size.
RedSonja -- 28.04.2008 - 18:37
Aslında kuram demek yanlış olabilir, çünkü bir çok kişinin benzer fikirleri var. Ama bana göre güzel bir örnek o yüzden sahiplendim :)) Sizin de katkılarınızı bekliyorum tabiki. :)
Şimdi bir programcı düşünün, bir oyun programı yazıyor. Oyunu tasarlarken, bütün olasılıkları hesap ederek, bu olasılıklara karşılık bir kod yazıyor. Oyunu yazıp bitiriyor ve sonra CD ye kaydediyor.
Şimdi bu Cd yi elimize aldığımızda, bütün zamanlar bir arada mevcut. Yani geçmişler, anlar ve olası bütün gelecekler. Hepsi aynı anda varlar ve çoktan var olmuşlar. Ben bu duruma zamansızlık diyorum.
Cd yi Cdrom'a takıyor programcı ve play tuşuna basıyor. O anda artık zaman devreye giriyor. Oyundaki karakter seçme yeteneğine sahip. Oyun başladıgı anda karakterin gecmişi, anı ve anına bağlı geleceği belirleniyor. Şimdi basitçe düşünürsek, bu karakterin önüne 3 yol çıkıyor. Bu 3 yoldan birisini tercih edecek. 1.ci yolda birisi ile tanışacak, 2.ci yolda bir trafik kazası olacak ve karakterimiz bir aracın çarpması sonucu ölecek, 3.cü yolda güzel bir parka çıkacak orada oturup kuş seslerini dinleyecek :P
Şimdi bu yollardan birisini tercih ettiğinde, kaçınılmaz olanla karşı karşıya kalacak, yani geri dönüşü olmayan bir yola girmiş olacak. Tabiki biz burada olayı basitleştiriyoruz, dönüşsüz yollar koyuyoruz, tali yolları yok sayıyoruz. Bu yollardan birine girdiği anda kaçınılmaz olan geleceğini de seçmiş oluyor karakter ve ben buna kader diyorum. Seçim kader değil ama o yola girdiği anda gerçekleşecek olan olay kader olmuş oluyor, çünkü o yolun sonunda ne ile karşılaşacağı belli.
Bazen başımıza kötü birşey geleceği zaman içimizde sıkıntı hissediyoruz, yada oraya gitmeyi istemiyoruz. Buna 6.cı his diyoruz. Ama eğerki herşey zaten aynı anda mevcut ise, yani bütün olasılıklar çoktan var oldu ise, o zaman bu hissi de açıklamaz mı bu durum?
Ve bu karakter, bu yazılımı farkedince, nasıl yazılımın dışına çıkabilir? Ne yapmalıdır? (Bunun cevabını ben de bilmiyorum, bana bu kuramda imkansız görünüyor, ama belki kodlarda bir çıkış da vardır)
Bilgisev -- 29.04.2008 - 00:50
Sözünü ettiğiniz yazılımda "tüm" olasılıklar düşünülmüş ve önceden kayda geçmiş olduğuna inaniyorsanız buna "mutlak kadercilik" denir.
Burada üzerinde düşünülmesi gereken sözcük "tüm" sözüdür. Karmaşa (kaos) kuramına göre başlangıç şartlarındaki bir farklılık sonraki olayları etkiler ve bu belirsizlik içinde asla tüm olasılıklar bilinemez. Çünkü, tüm olasılıkları bilmek demek sistemin kapalı olması demektir. Ancak kapalı sistemlerde determinizm (belirlilik) bulunur. Oysa ki modern bilimlerin ve özellikle Kuantum kuramının yaklaşımında belirsizlik vardır ve bir olaydan ancak olasılıkla söz edilebilir.
Yani, "gerçek" potansiyel olarak bulunur. Kesin ve tanımlı bir gerçek olmadığından kesin ve tanımlı, kaçınılmaz bir kaderden de söz edilemez. Kaderde kendi seçeneklerimiz vardır. Yani, bir bakıma kendi kaderimizi kendimiz yaratırız. Bu önceden belirli bi kader değildir. Varoluşçu felsefe "kendi kaderine sahip çık" der. İnsan olmak da her şeyden önce seçimlerinin sorumluluğunu taşımakla başlar. "Bu benim kaderimmiş" deyip kabullenmek yerine, verilmiş yanlış kararlardan dönmek ve içinde bulunduğumuz durumu değiştirmek mümkündür.
Bu duruma "oyundan çıkmak" da diyebiliriz. Kimse bizi hoşlanmadığımız bir oyunda kalmaya zorlayamaz. Eğer seçilen yol bize ve çevremize mutluluk sağlıyorsa bu yol bir gönül yoludur. Umarım her birimiz bir gönül yolu seçer ve o yolda ilerler.
sonsuz -- 29.04.2008 - 01:55
Aslında olası tüm seçimlerin sonucunu bilmek mutlak kadercilik olmuyor bilgisev.
Diyelimki karşımızda A-B-C yolları var. Hangi yol seçildiğinde neyle karşılaşacağımız bilinsin fakat hangi yolu seçeceğimiz bilinmesin.
Günümüzde kaderi bu şekilde yorumlayan çok. Ama tabii dini açıdan bu şekilde değil kader anlayışı. O zaman mutlak kader giriyor işin içine.
RedSonja -- 29.04.2008 - 06:53
Karmaşa (kaos) kuramına göre başlangıç şartlarındaki bir farklılık sonraki olayları etkiler ve bu belirsizlik içinde asla tüm olasılıklar bilinemez.
Kime göre bilinemez? Ve kaos kime göre kaos, kime göre rastlantısal? sonsuz sayıda olasılığın bilinmesinden bahsediyorum. Bilgisayar da mesela rastgele sayılar üretir. Böyle bir komut vardır. Hani sayıyı üreteceğini bilmeyiz, ama hangi sayıyı üretebileceği olasıklarını bilebiliriz. Ve ürettiği sayı rastlantısal bir sayı görünse de aslında bilinen bir sayıdır.
Kaosta da bir düzen vardır. Görünmez ve karmakarışık görünen ağ iplikleri ile birbirine bağlıdır. Biz bu ipliklere baktığımızda üst üste binmiş karışmış yumaklar görebiliriz ve bu karmaşaya kaos deriz, düzensiz deriz. Ama biz bu birbirini takip eden iplik yumaklarını çözemiyor ve takip edemiyoruz diye, düzensiz olduklarını birbirleri ile ilişkileri olmadığını iddia edemeyiz.
Bu kadercilik değil. O yolların tali yollarını kaldırdım bilerek, bunu da söyledim yazımda. Kader sonucu belli ve dönülmez yol. Mesela düşmesi kesin bir uçak düşünün. Zamanında, kontrol edilmemiş, edilmişse de dikkatli yapılmamış ve o uçağı düşürecek birçok potansiyel olay o gün birlesiyor.
Ve siz o uçağa bindiniz. Artık uçak kalktıktan sonra vazgeçme şansınız kalır mı? İşte dönüşü olmayan yollar da bu şekilde. Ama seçim senin.
Kuantum kuramının yaklaşımında belirsizlik vardır ve bir olaydan ancak olasılıkla söz edilebilir.
Düşünüyorum da olasılık diye birşey olabilir mi? Bilmeyen için olasılık olan, bilen için nedir?
Ben bir program yapmıştım. Asılan adam oyunu. Basit bir oyundu. Ve oyunda rastgele sorular soruyordu. Oyuna yerlestirdigim cümlelerden birini rastgele seçiyor ve oyuncuya soruyor. Yazılımın ne olduğunu bilmeyen için, rastlantısal sorular üreten bir makina o. Önceden bilinemez o. Ama programı yazan ben, programın kaç soru içinde dolandığını biliyorum. Ve rastlantısal değil hicbirisi bana göre.
Demek istiyorum ki, birşeyleri tanımlayamadığımız, ölçemediğimiz yada gözlemleyemediğimiz için, rastlantısal olduklarını, düzensiz olduklarını iddia edemeyiz.
RedSonja -- 29.04.2008 - 07:30
Yani, "gerçek" potansiyel olarak bulunur. Kesin ve tanımlı bir gerçek olmadığından kesin ve tanımlı, kaçınılmaz bir kaderden de söz edilemez.
Gerçeğin potansiyel olarak var olması, bu olasılığın öngörülmediği anlamına gelmez. Zaten bütün olasılıkların hesaplanmış olduğu bir düzende, bütün gerçekler, potansiyel olarak var olmaz mı? Biz tanımlayamadığımız için rastlantısal deriz zaten.
RedSonja -- 30.04.2008 - 17:49
Dün sonsuz ile bu ilmekteki konuda tartışırken, sonsuz dedi ki, Hiçbir olay bir nedene yada sonuca dayanmaz. Bu kuram bana çok mantıksız geldi. Çünkü zamanın olduğu yerde nedensellik de olurdu. Epeyce bir tartıştıktan sonra sonsuz beni ikna edemedi. Keçi gibi inadım vardır :))
Tartışmayı bıraktıktan birkaç saat sonra başka bir arkadaşımla aynı konuyu konuşurken birden nasıl olabileceğini farkettim.
Yukarıda Cd örneği vermiştim. Programı cd ye kaydettiğimizde bu cd üzerinde tüm anlar aynı anda mevcuttur demiştim. Ve zaman yok demiştim. Play tuşuna bastığımızda zamanı devreye sokuyoruz demiştim. Şimdi bir şeyi daha devreye soktuğumuzu farkettim. Nedenselliği. Yani zamanla birlikte nedensellik de var oluyor. Peki hicbir olayın bir nedene yada sonuca dayanmaması nasıl olur? O zaman play tuşuna basmadan önceki ana dönelim. Yani kodların cd ye yazıldığı ve kodlar halinde elimizde tuttuğumuz ana. Ve bu cd deki her hangi bir noktayı işaretleyerek o noktadaki olaya baktığımızı farzedersek, işte oradaki olay hiç bir nedene dayanmayan bir olay olur. Çünkü direkt olarak o noktaya gitmişizdir. Öncesini veya sonrasını yaşamadan. Mesela topun yere düşerken havada asılı olduğu anı işaretledik diyelim. Topun havada asılı olmasının hiçbir nedeni yoktur.
Sizler ne diyorsunuz bu duruma? Mantıksız mı? Ben bunu düşününce çok heyecanlandım doğrusu :)
Bilgisev -- 01.05.2008 - 00:12
Sevgili "Kırmızı Sonsuzca" (adına kinaye),
Verdiğin CD örneğinde kapalı bir evren tanımlıyorsun. CD nihayet belli miktarda GB içeren bir bellek ortamıdır. Bu bakımdan bu ortamda kurduğun oyunun tüm olasılıklarını hesaplayabilirsin. O zaman da belirli (determinist) bir oyun içinde tüm olasılıkları bildiğinden, senin için her seçeneğin sonucu bilinebilir. Ama, bir satranç programını düşün. Günümüzde öylesine ileri düşünen satranç programları vardır ki programı yazan dahi programın belli bir anda hangi hamleyi yapacağını bilemez. İşte kastettiğim belirsizlik bu türdendir. Oyunun bir anında yapılan bir seçim tüm oyunun kaderini değiştirir.
Satranç oyununun da kaderi vardır. O da taraflardan birinin galip gelmesi veya oyunun berabere bitmesidir. Kaos (karmaşa) kuramı da bu satranç programı gibi gelişimlerden söz eder. Başlangıç şartları değişse dahi ortaya çıkacak olan "sistem" veya "sonuç" öngörülmüş olan yapının benzeri olacaktır. Ama, bu benzerlik determine (belirlenmiş) değildir.
Örnek olarak atom modeli ile güneş sistemine bakalım. Her ikisinde de bir merkez, bu merkezde çekici bir yoğunluk ve etrafında dönen çok daha küçük nesneler bulunuyor. Ama atomdaki merkeze "atom çekirdeği", güneş sistemindeki merkeze "güneş" diyoruz. Boyutlar çok farklı olsa da benzerlik olduğu kesin.
Keza, memeli hayvanlar arasındaki benzerlik de çarpıcıdır. Bir insan bir ayıya veya bir fareye benzemez. Ama topolojik dönüşümle bir insanı bir ayıya veya bir fareye benzetebiliriz. Çünkü hepsinde iki göz, dört uzuv, bir baş ve benzer iç organlar var.
Nedensellik konusuna birazdan değineceğim.
Bilgisev -- 01.05.2008 - 00:31
Günümüzde, madde ve zaman kavramları, nedensellik ile öncelik-sonralık ilişkilerini yeniden gözden geçirilip yeni bilimin bize sunduğu bakış açısından değerlendirilmeleri gerekmektedir. Kuantum kuramının getirdiği yeni bakış açısını aktarabilmek için ayrıntılı matematik denklemlere girmeden basit bir örnek (metafor) sunmanın daha uygun olacağı kanısındayım.
Elimize iki fotoğraf verildiğini ve bunların birinde ardına kadar açık bir kapının, diğerinde aynı kapının tam kapalı olarak görüldüğünü düşünelim. Bu fotoğraflardan hangisinin önce hangisinin sonra çekilmiş olduğunu bilemeyiz. Bu durumda öncelik-sonralık kavramı kaybolacak, zaman okunun yönü hakkında hiçbir yargıya varılamıyacaktır. Diğer bir deyişle, zaman gözlenen bir değişken olamıyacaktır. İşte Kuantum kuramının bize sunduğu bakış açısına göre zaman sürekli olarak gözlenebilen bir değişken değildir. Bu kurama göre geçmişten geleceğe doğru akan bir zaman kavramı yerine sadece ‘an’ kavramından söz edilebilir. Üstelik belli bir anda yapılan deneyin ancak bazı değişkenleri hakkında kesin bilgi edinilebilir. Tüm değişkenler hakkında kesin bilgi edinilemez.
Heisenberg’in belirsizlik prensibine (ilkesine) göre bir cismin uzaydaki yerini kesin olarak bilmek istersek onun momentumu (hızı) hakkında kesin bilgiye ulaşamayız. Aynı durum zaman ve enerji çifti için de söz konusudur. Bu belirsizlik ilerde geliştireceğimiz daha hassas veya daha güçlü ölçüm aletlerinden bağımsız bir kısıtlamadır. Kuantum kuramına göre sadece an olduğuna göre, iki an arasındaki süreyi doldurmak ve zamanın akış yönünü saptamak veya zamanın yönü hakkında karar vermek bize düşmektedir. Zaman yönü bize bırakılmış ise zamanın akış yönü geçmişten geleceğe doğru olabileceği gibi, tam aksi yönde gelecekten geçmişe doğru da olabilir. Bize, geçmişten geleceğe doğru tek yönlü aktığı kanısını veren zamanın kaynağına inmeden önce biraz da maddenin yapısına değinmek istiyorum.
İki kapı fotoğrafına geri dönecek olursak, kapı önce kapalı iken sonra açılmış olduğunu var sayabileceğimiz gibi tam tersine önce açık iken sonra kapanmış olduğunu da varsayabiliriz. Bu durumda zaman kavramında süreklilik yok olmaktadır. İki fotoğraf arasında sürekli bilgi akışı bulunmadığından nedensellik kavramı da anlamını yitirmektedir. Nedensellik ise bizim boyutumuzda gelişen olayları açıklamak için kullanılan en temel dayanaklarından birini oluşturur. Nedensellik olmadan olaylar arasında sebep-sonuç ilişkisini kuramıyoruz ve doğa ile ilgili süreklilik içeren bir kural veya yasa da ileri süremiyoruz. Oysa ki, Kuantum kuramında süreklilik yoktur.
Demek ki, nedensellik zamana değil süreklilik varsayımına bağımlıdır. Zaman sürekli değilse nedensellik de ortadan kalkar. Senin vermiş olduğun örnekte, bir anda CD'nin belli bir noktasına ulaşmak süreksiz bir olaydır. Çünkü CD'nin dışından o noktaya ulaştın. Programın içinden sürekli bir değişim ve gelişimle o noktaya ulaşmadın.
Evrenin temel yapısında süreksizlik vardır. Bu bakımdan hem nedensellik hem de belirlilik birer varsayım olmaktadırlar. Bizim boyutumuzda olayları açıklamaya yarayan, kısıtlı duyu organlarımızdan kaynaklanan birer varsayımdan başka bir şey değildirler.
RedSonja -- 01.05.2008 - 07:16
Verdiğin CD örneğinde kapalı bir evren tanımlıyorsun. CD nihayet belli miktarda GB içeren bir bellek ortamıdır. Bu bakımdan bu ortamda kurduğun oyunun tüm olasılıklarını hesaplayabilirsin
Bu örneği veriyorum daha iyi anlaşılması için. Hayatı, yaşamı, evreni bir cd ye sığdıramazsınız, ve bu örneği düşünürken bir CD gibi maddesel bir diskin üzerine yazılan bir programcık gibi düşünmüyorsunuzdur umarım. Çünkü bahsettiğim sınırları olmayan bir yazılım.
Tıpta DNA lar konusunda ne diyorlar? DNA bir nevi bir yazılım değil midir? Biyolojik bir yazılım. Peki evrenin kodları nerede yazılıdır acaba? Belki uzayda, belki de görünmez bir yerde; bir hafızada.
Ama, bir satranç programını düşün. Günümüzde öylesine ileri düşünen satranç programları vardır ki programı yazan dahi programın belli bir anda hangi hamleyi yapacağını bilemez.
Bir insana göre değerlendiriyorsunuz Bilgisev. Ben 2-3 hamle sonrasını bile hesaplayamam belki. Programcı, yazdığı yazılımın bile nasıl karar vereceğini bilmiyor diyorsunuz. Programcının bilip bilmemesi önemli değil ki, o sonucun zaten var olması önemli. Aslında şu nedensellikle ilgili cevabınızdan yola çıkarak bu konuyu nasıl düşündüğümü açıklayayım.
Elimize iki fotoğraf verildiğini ve bunların birinde ardına kadar açık bir kapının, diğerinde aynı kapının tam kapalı olarak görüldüğünü düşünelim
Ben de diyorum ki, elinde her anın, hatta olası anların fotografları var. Ve bunlar sıraya dizilmemiş sekilde önünde. Orada olmayan bir fotoğrafı seçebilir misin? Bizim değişkenlerin hepsini hesaplayamıyor olmamız, bir anı durdurup bakamıyor olmamız vs vs.. Bunlar açısından bakmıyorum ben olaya. Bir insanın neyi düşünebilir neyi düşünemez açısından da bakmıyorum. Daha doğrusu bir insanın bakış açısı ile tanımlamıyorum. Siz seçenekleri programcı bile bilemez derken, bir insan yerine koyuyorsunuz programcıyı. Oysa ben programcıyı, programdan ayırmıyorum.
Aslında yazdığınız şeylere karşı çıkmıyorum Bİlgisev. Ve doğru hepsi. Sadece ben yorumlarken, yani yazılım, herşey zaten mevcut , bütün olasılıklar zaten var derken dışarıdan bakmaya çalışıyorum. Yani bir insan gözünden uzaklaşarak bakmaya çalışıyorum. O yüzden bütün olasılıklar hesaplanabilir, ön görülebilir diyorum. Sen ben yapamayız, teknolojimiz hesaplayamaz, bilgisayarlarımız da bilemez. Bir bilgisayar icat edilmedi santrançtaki bütün hamleleri bilsin ve ona göre tepki versin. İşte ben bu teknoloji ile bakınca bu bilinemez derim şu an. Ama..
Heisenberg’in belirsizlik prensibine (ilkesine) göre bir cismin uzaydaki yerini kesin olarak bilmek istersek onun momentumu (hızı) hakkında kesin bilgiye ulaşamayız.
Kim ulaşamaz? Biz. Kimin için belirsiz? Bizim için. Farzedin ki uzay boşluğunun bir zekası var ve içerisindeki bütün hareketlerin yerini, hızını, şiddetini hissediyor ve biliyor.
Off bir anda vazgeçtim. Agnia ya hak veriyorum, insanın hayalindeki şeyi resmetmesi çok zormuş. Şu anda bu deli diyen bir çok kişi çıkabilir bunları okuduğunda...
statik -- 01.05.2008 - 07:32
Harika gidiyordunuz, devam edin lütfen.
Bilgisev -- 01.05.2008 - 08:47
için öncelikle her olasılığın bir diğer olasılığa sürekli bir nedensellikle bağlı olması gerekir. Son yazımda dedim ki: "Evrenin temel yapısında süreksizlik vardır. Bu bakımdan hem nedensellik hem de belirlilik birer varsayım olmaktadırlar. Bizim boyutumuzda olayları açıklamaya yarayan, kısıtlı duyu organlarımızdan kaynaklanan birer varsayımdan başka bir şey değildirler."
Bizim boyutumuzda sözlerini koyu olarak belirtmemin nedeni olaylarda nedensellik olduğunu bizim varsaymamızdır. Ama tesadüf de yok. Sadece birbirine benzeyerek dönüşen yapılar var.
"Siz seçenekleri programcı bile bilemez derken, bir insan yerine koyuyorsunuz programcıyı. Oysa ben programcıyı, programdan ayırmıyorum" ifadesine katılamıyorum. Çünkü, ben buradaki yorumun tam tersine bir ifade kullandım. Yazılımın kendisinde belirsizlik olduğundan programcı insanüstü bir varlık dahi olsa sonucu kesinlikle bilemez. Ancak olasılıklar içinde tahmin edebilir. Nitekem, evrene baktığımızda durum benim dediğim gibi gelişmektedir.
RedSonja -- 01.05.2008 - 10:00
Yazılımın kendisinde belirsizlik olduğundan programcı insanüstü bir varlık dahi olsa sonucu kesinlikle bilemez. Ancak olasılıklar içinde tahmin edebilir.
Siz hiç bir program yazdınız mı bilmiyorum. Yazılımın kendisinde nasıl bir belirsizlik olabilir? Ancak olasılıklar içinde tahmin edebilir demişsiniz. Zaten bu olasılıkları siz veriyorsunuz. Eğer şöyle ise bunu yap, eğer böyle ise şunu yap şeklinde komutlarla. Yani sizin vermediğiniz bir değişken programda var olamaz. Programın karşılaştığı karşılıksız kalmış bir değer varsa yani karşılığında bir "eğer" yok ise zaten onunla ne yapacağını bilemez. Programda belirsizlik olması demek, programın buglı olması demektir. Yani ne yapacağını bilemediği durumda program ya orada durur, yada bir döngüye girer. Çünkü programın ulaştığı noktada ona ne yapacağını söyleyen bir komut yoktur. Çok ileri bir satranç programında, bilgisayarın güçlü olması neden önemli? Çünkü olası hamleleri hesaplamak için o kadar çok "eğer" "veya" "ve" kullanılır ki, bu hesapları kısa sürede yapabilmesi için güçlü bir işlemciye ihtiyaç duyar.
Bilgisev -- 01.05.2008 - 10:25
Programda belli bir çekici nokta civarında belirsiz ve kaotik hareketlere neden olan bir "subroutine", alt program devreye girebilir. Bu durumu daha iyi anlayabilmek için Düşüncenin Boyutları yazı serimdeki Bölüm 3'teki Gizli Kritik Nokta başlıklı yazıma bakmanı öneririm. Oradaki üçüncü grafikte kaotik davranış türünü görmekteyiz. Kaotik davranışta sistem kendine benzeyerek dönüşür ama nasıl bir şekle dönüşeceği bilinemez. Denklemin özünde bu tür bir belirsizlik bulunmaktadır.
Nedeni de karmaşa kuramındaki değişimlerin süreksiz ve kendi üstüne dönüşen adımlarla ortaya çıkışları. Takiyon Evren modelimde de aynen bu durum söz konusu. Kuantum kuramı da süreksizlik içeriyor. Eğer Heisenberg'in matrix yorumuna bakarsak orada da süreksizlik olduğunu görürsün.
Fraktal yapılar karmaşa kuramı ile yakından ilişkili olup evrenin her bölgesinde -ve dünyamızda- ortaya çıkmaktadırlar. Bu konuyu kavramakta yarar var. Ancak, "bu alt programı yazan da vardır" dersen ve o herşeyi bilebilir diye israr edersen söyleyecek sözüm biter. Çünkü "Herşeyi bilen Allah'tır" dendiğinde ne bilime gerek vardır ne de düşünceye.
RedSonja -- 01.05.2008 - 13:05
Programda belli bir çekici nokta civarında belirsiz ve kaotik hareketlere neden olan bir "subroutine", alt program devreye girebilir
Ama bu da yazılımın bir parçasıdır demek zorundayım :)
Bahsettiğiniz yazılarınızı okumadığım için yorum yapamıycam bu konuda. Bu sitede mevcut ise yada sizin kişisel sitenizde, (varsa adresi bilmiyorum) okurum. Sizin kuramınızı bilmeden yorum yapmak yanlış olur.
Madde yok edilemez değil mi? Sadece biçim değiştirir. Yoktan var da edilemez. Madde enerjidir. Dolayısı ile enerji de yok edilemez yada yoktan var edilemez, sadece biçim değiştirir.
Herşeyin birbirinin yerini aldığı, asla yokedilip, yoktan var edilemediği düşüncesinden yola çıkarsak, mevcut olmayan bir bilgi var edilebilir mi? Yada mevcut bir bilgi yok edilebilir mi? Yani biz bir düşünceyi keşfettiğimizde daha önce var olmayan birşey mi keşfederiz? Keşfetmek, varlığının farkına varmak değil midir? Öyle ise varlığının farkında olmadığımız şeylere biz bilmeden önce yoktu diyebilir miyiz? Topun bırakıldığı andan yere düşüş anına kadarki bilgisi olmasa idi, topun her hangi bir koordinattan bırakilabileceği bilgisi olmasa idi, topun düşme davranışı gerçekleşir miydi?
Çok soru sordum yine :) Ama amacım kimsenin fikrini, düşüncesini yargılamak değil. Bir fikir tartışması ile farklı bir düşünceye ulaşmak çabası. Henüz keşfedilmemiş bir düşünceye ulaşırız belki :) Bizim ne farkımız var Hegel'den Einstain'dan? :P
Bir tamirci ustası civatayı sıkarken varoluş nedenini keşfedemez mi? dimi ama :)))
EnkiMan -- 01.05.2008 - 14:59
*Yani, "gerçek" potansiyel olarak bulunur. Kesin ve tanımlı bir gerçek olmadığından kesin ve tanımlı, kaçınılmaz bir kaderden de söz edilemez. Kaderde kendi seçeneklerimiz vardır. Yani, bir bakıma kendi kaderimizi kendimiz yaratırız. Bu önceden belirli bi kader değildir.*
Kuantum kuramına ve geleceğin potansiyel olarak varolmasına dayanarak nasıl oluyorda kendi kaderimizi kendimiz yaratırız diyebiliyoruz. Kaderi yaratan "ben" dediğim şey nedir?
Bilgisev -- 01.05.2008 - 16:15
İsteği ve iradesi olan bir canlı varlıktır. Eğer bu tanıma katılmıyorsan kendi varlığından şüphe ediyorsun demektir ki, bu da iki durumu akla getirir.
1. Konuyu metafizik boyuta çekerek mutlak kaderci görüşü savunmaktasın.
2. Ben ile öteki ayırımını yapamıyacak kadar akli dengen karışık durumda.
Umarım her iki seçenek de senin sorunun değildir. Eğer bilimsel bir yaklaşım istiyorsan, yukarıda ifade ettiğim gibi yaşamın kökeninde bulunan belirsizlik bizi mutlak kaderci olmaktan uzaklaştırmaktadır. Kader yok değil, ama ne şekilde gerçekleşeceğine bizim kararlarımızın da etkisi vardır.
En azından benim görüşüm bu şekilde. katılıp katılmamak size ait.
EnkiMan -- 01.05.2008 - 17:17
Özgür İrade Rastlantı Temelinde Açıklanamaz
Beyinlerimiz kuantum belirsizliğinin söz konusu edilebileceği tek tek elektronlarla ve hele fotonlarla çalışmaz. Her bir sinaps, her ateşlemede -beyin hücrelerimizin bağlantısı- kuantum belirsizliğinin etkisinin ancak bir pinpon topunun dünyamızın momentumuna edebileceği ölçüde olabileceği milyarlarca kere milyar elektron -daha doğrusu yüklü atomlar olan iyonlar- ile çalışır. Dolayısıyla kuantum ölçeğindeki belirsizliklerin gerçek anlamda belirsizlikler olduğunu kabul etsek bile, bu belirsizliklerin beyin süreçlerimizde söz sahibi olabileceklerini kabul etmeye olanak yoktur.
Öte yandan, beyin, her biri binlerce -hatta beyin kabuğunda on binlerce- başka nöronla bağlantılı milyarlarca nöronun oluşturduğu kaotik bir sistemdir. Böyle bir kaotik sistem, Roger Penrose'un gösterdiği gibi, hesaplanamaz bir kaotik sistemdir. Başka bir ifadeyle, bir beynin girdisi tümüyle bilinse bile, çıktısını hesaplayabilecek sonsuz döngüye girmeden duran bir algoritma olamayacağını Roger Penrose matematiksel olarak kanıtlamıştır. Bu durumda, nedenlerin değil sonuçların -epistemik anlamda - belirsiz olduğunu söyleyebiliriz ancak.
Yine de bir an için mutlak anlamda rastlantıların olduğunu ve bu rastlantıların karar alma süreçlerimizi etkilediğini, etkilemenin de ötesinde karar alma süreçlerimizin -kısmen de olsa- rastlantılar tarafından belirlendiğini varsayalım. Bu durumda ortaya çıkan her neyse ona özgür irade diyebilir miyiz? Özgür iradenin özgürlüğünü ontik rastlantıya bağlayabilir miyiz? Benim kişisel yanıtım, kesin bir hayırdır! Hayır, temelinde rastlantıların olduğu bir özgür iradeden söz edilemez.
EnkiMan -- 01.05.2008 - 17:20
Peki belirlenimci maddesel bir dünyada özgür irade nasıl olanaklı olabilir? Bu gerçekten çetin bir sorundur; öyle ki kimi filozoflar bu konuyla hiç ilgilenmezler, psikolog ve nörologların çoğu da özgür irade terimini pek ağızlarına almamaya çalışırlar. Ultra-materyalist çoğu bilim adamı ve düşünür, özgür iradenin bir yanılsama olduğunu savunur. Bilincin maddesel tabanını çok başarılı bir biçimde açıklayabilen Francis Crick (James Watson ile DNA'nın moleküler yapısını keşfederek 1962 Nobel Ödülünü almış İngiliz fizikçi ve biyokimyacısı) bile, özgür iradenin bize varmış gibi geldiğini belirtmektedir
EnkiMan -- 01.05.2008 - 17:25
*Ben dediğim İsteği ve iradesi olan bir canlı varlıktır*
Peki bu "ben" in istekleri, düşünceleri vs bedeninde meydana gelen fiziksel etkileşmeler sonucu oluşmuyor mu sizce?
Bilgisev -- 02.05.2008 - 00:42
İnsan olan canlıyı, yani "ben" dediğimizi tanımlamaya çalışayım. İnsanı oluşturan iki önemli bileşen vardır. Bunlara tin ve beden diyebiliriz. Beden insanın fiziksel yapısı olup doğal bir boyuttur. Tin ise doğal olmayıp büyük çapta insan tarafından oluşturulmuştur. Çünkü, tin insanın psiko-sosyal yönünü ifade eder. Psikoloji denen kısım bedenden bağımsız zihni ve duygusal özelliklerimizin tümünü kapsar. Fakat psikolojimiz büyük çapta bulunduğumuz çevreden etkilenir. Bu da bizim sosyal yönümüzdür. İnsan toplumsal bir yaratıktır ve guruplar halinde yaşar. Asla tek başına yaşayan bağımsız ve yalıtık bir insandan söz edemeyiz. Toplumlardan uzak büyüyenler bizim doğal kabul ettiğimiz dil yetisini geliştiremezler ve sosyal etkileşmeleri sağlıklı bir şekilde başaramazlar.
İnsanların büyürken içinde bulundukları çevre ve kendilerine uygulanan birtakım davranışlar onların psikolojilerini büyük çapta yönlendirir ve şekillendirir. Ana baba veya çocuk eğitimi ile uğraşanlar çocuklara kullandıkları sıfatlara çok dikkat etmeleri gerekir. Güvensizlik aşılanan bir çocuk büyüdüğünde bu güvensizlik duygusunu sürdürecektir.
Şu halde “tin” denen psiko-sosyal yönümüz bizim gerçeklikle olan ilişkimizi de düzenler. Gerçek dışta mıdır, içte midir? Sadece dışta olmadığı kesindir. Çünkü aynı olayı iki kişi gözlemlese farklı yorumlarda bulunurlar. Fakat, dışta birtakım olayların varlığını da inkâr edemiyoruz. Demek ki, gerçek hem içtedir hem dışta. Gerçek denilen kavramı hem keşfediyoruz hem de icat ediyoruz. Dışta olan gerçeği keşfediyoruz, ama onu söze veya şekle döküp aktarmaya çalıştığımızda gerçeği dönüştürüyoruz.
Bu açıklamanın ışığında özgür irade hem içten gelir hem dıştan. Hem-hem mantığı çerçevesinde iç ve dış bir bütündür ve ayrılamaz. Burada ikilemli mantık geçerli değil. Şu halde özgür irade ben ile ben olmayanın bütünsel ilişkisinden ve etkileşiminden ortaya çıkan bir davranış şeklidir. İsteklerimizin dahi aynı şekilde hem-hem mantığı ile, ben ile ötekinin ortak etkileşim sonucu oluştuklarını kavramalıyız.
xenix -- 02.05.2008 - 05:15
""Peki bu "ben" in istekleri, düşünceleri vs bedeninde meydana gelen fiziksel etkileşmeler sonucu oluşmuyor mu sizce?""
Temelinde fiziksel etkileşmeler de olsa, ortaya çıkan sonuç sadece fiziksel etkileşmelere indirgenemeyecek kadar karmaşıktır. Bedenimizin bizden çok daha bilge olduğuna katılıyorum. Düşününce, düşünce dediğimiz şey çok yapay kalıyor.
Konuyla ilgili bir okuma: http://sonsuz.us/?q=node/920
xenix: Bütün, parçaların toplamından büyüktür.
Golem -- 02.05.2008 - 09:00
"""Temelinde fiziksel etkileşmeler de olsa, ortaya çıkan sonuç sadece fiziksel etkileşmelere indirgenemeyecek kadar karmaşıktır. """
Yani?
Neye indirgenebilir?
Karmaşık olması neye delalettir?
Size daha da ilginç ve önemli bir başka örnek verebilirim. Biyolojinin gelişmesine belki de en büyük katkıyı yapmış olan varsayım şudur: Hayvanların yaptığı her şeyi atomlar da yapabilir ve biyoloji dünyasında görülen her şey, hiçbir “ekstra bir şey” olmaksızın, fiziksel ve kimyasal olayların sonucudur.”Canlılar söz konusu olunca her şey olabilir” diyebilirsiniz. Bunu kabul ederseniz canlı varlıkları hiçbir zaman anlayamazsınız. Bir ahtapotun dokunaçlarının kıpırtılarına bakıp bunun, atomların bildiğimiz fizik yasaları uyarınca yaptığı bazı hareketlerden başka bir şey olmadığına inanmak çok zordur. Ancak, bu hipotezin ışığı altında incelenirse, nasıl işlediği hakkında oldukça isabetli tahminler yapılabilir. Bu yolla, bilgi edinme alanında büyük gelişme sağlanmaktadır. Şimdiye dek bu hipotezin yanlışlığı ortaya çıkmamış, dokunaçlar da kesilmemiştir."
(Feynman, FizikYasaları Üzerine,TÜBİTAK yayınları, s: 196)
xenix -- 02.05.2008 - 09:03
Şuna delalettir.
Seninle bir ahtapotun arasındaki farka delalettir.
xenix
Golem -- 02.05.2008 - 14:54
Peki bu karmaşıklık ahtapot ile goril arasındaki farkada delaletmidir?
Goril ile karga arasındaki farka? Yoksa sadece insan ile diğer canlılar arasındaki farka mı delalettir? Yada canlılar ile cansız dünya arasndaki farka mı?
Karmaşıklık bedenimizi nasıl "bilge" yapıyor?
Bilgeliğin karmaşıklık ile bağıntısı nedir?
Ağaç taştan daha mı bilgedir?
C6H12O6 C02'den daha mı bilgedir?
xenix -- 02.05.2008 - 18:20
Peki bu karmaşıklık ahtapot ile goril arasındaki farkada delaletmidir? Evet
Goril ile karga arasındaki farka?
Evet
Yoksa sadece insan ile diğer canlılar arasındaki farka mı delalettir?
Hayır
Yada canlılar ile cansız dünya arasndaki farka mı? Evet
Karmaşıklık bedenimizi nasıl "bilge" yapıyor? Ben böyle birşey demedim, bu soruyu ne mantıkla sorduğunuzu da anlamadım.
Bilgeliğin karmaşıklık ile bağıntısı nedir? Bunu da mı karmaşık hayal dünyanızdan çıkardınız? Öyle bir bağıntı kurmadım.
Ağaç taştan daha mı bilgedir? Evet
C6H12O6 C02'den daha mı bilgedir? Hayır
Bütün bunları yazan golem, ahtapottan daha mı bilge dir?
xenix: Nezaket icabı sizde benim soruma cevap verirsiniz :)
EnkiMan -- 03.05.2008 - 03:45
Bedenimizin bizden çok daha bilge olduğuna katılıyorum
ben bu sözü anlamadım
beden nedir, biz neyiz?
xenix -- 03.05.2008 - 14:18
"ben bu sözü anlamadım
beden nedir, biz neyiz?"
Anlamayan kim? Bedeniniz mi? Siz mi?
xenix
EnkiMan -- 03.05.2008 - 14:26
İşte bende onu soruyorum. Bedenimizden soyutlayabileceğimiz bir "ben" mı var ve bedenimiz ondan daha bilge
xenix -- 03.05.2008 - 14:29
Sizce bedenin "anlamak" gibi bir ihtiyacı mı var ki soruyor?
xenix
EnkiMan -- 03.05.2008 - 14:38
Siz benim soruma cevap vermediniz ama soru soruyla cevap veriyorsunuz
Minderden kaçıyorsunuz
Beden yani canlı organizma bu şekilde çevresini ve doğayı anlayarak yaşamını kolaylaştırıyor, güvenliğini sağlıyor, sonraki nesillere genlerini aktarma ihtimali artıyor vs vs tabi bu merak duygusunun yan ürünleride oluyor doğrudan bir faydası sezilmesede daha soyut alanlardada sorular sormaya başlayabiliyor.
ben anlamadım hala
Bedenimizin bizden çok daha bilge olduğuna katılıyorum
Ne demek
xenix -- 03.05.2008 - 14:44
Siz benim soruma cevap vermediniz ama soru soruyla cevap veriyorsunuz
Minderden kaçıyorsunuz Yoo bi yerden kaçmıyorum, ben sordum yukarıda dedim ki golem bi ahtapottan daha mı bilge dedim. Cevap gelmedi sizden soru geldi. Anlayamadığınızı belirtiyorsunuz. Bedenin anlamak gibi bir durumu yoktur. Anlamak, anlamlandırmak sadece insanda gelişen, yapay bir durumdur. Yani sizin soru soran ve anlamaya çalışan kısmınız bedenle değil egoyla ilgili kısmınızdır. İnsan nedir yazısını okursanız, insanın sadece beden olmadığını anlardınız. Aslında anlıyorsunuzda neden anlamamazlıktan geldiğinizi ben anlamıyorum.
Kuantum fiziğini anlayan bunu hayli hayli anlar... :)
Beden yani canlı organizma bu şekilde çevresini ve doğayı anlayarak yaşamını kolaylaştırıyor, güvenliğini sağlıyor, sonraki nesillere genlerini aktarma ihtimali artıyor vs vs
Bu söyledikleriniz tüm canlılar için mi geçerli? Yoksa sadece insanlar için mi? Bakterilerde çevreyi ve doğayı "anlamak" üzere ne gibi çalışmalar yapılıyor mesela?
xenix
EnkiMan -- 03.05.2008 - 15:06
*Bedenin anlamak gibi bir durumu yoktur. Anlamak, anlamlandırmak sadece insanda gelişen, yapay bir durumdur.*
Sadece insanda geliştiğine eminmisiniz?
Özellikle bir çok primatta benzer özellikler vardır.
Ne oluyorda insanda böyle bir durum ortaya çıkıyor sizce?
Bu anlamak anlamlandırmak bedenin dışında bir yerlerde mi olur?
*u söyledikleriniz tüm canlılar için mi geçerli? Yoksa sadece insanlar için mi? Bakterilerde çevreyi ve doğayı "anlamak" üzere ne gibi çalışmalar yapıyorlar mesela?*
daha ilkel düzeyde doğayı anlama ve ona uyum sağlama temelinde deneme yanılma yoluyla evrim geçiriyorlar
xenix -- 03.05.2008 - 15:13
Anlamak ve anlam gibi sözcüklere tdk dan bir bakarsanız öyle primatlarda falan gelişen bir anlamda kullanılmadığını göreceksiniz. Bilinçten bahsediyoruz, varoluş bilincinden, "düşünüyorum, öyleyse varım" dan. Hangi primat yada dünya üzerinde ki başka canlıda böyle bir özellik var.
daha ilkel düzeyde doğayı anlama ve ona uyum sağlama temelinde deneme yanılma yoluyla evrim geçiriyorlar
Böyle cümleler için çok uğraşıyor musunuz merak ediyorum. Anlamak; deneme-yanılma yoluyla evrim geçirerek mi oluyor? O zaman şu anlamadığınız cümleyi deneme-yanılma yoluyla başlayın bakalım belki anlarsınız.
xenix
EnkiMan -- 03.05.2008 - 15:29
"Düşünüyorum öyleyse varım" sözü
"düşünmüyorsam yokum" sözünüde yanında taşır mı?
"Varoluş bilinci" dediğiniz şeyden, kendinin varoldugunun farkında olmasından diğer hiç bir canlı türünde yok mudur peki? Neanderthallerde yokmuydu bu yada başka hominid, primat türlerinde ? Neocorteks'ini alsak insanın "varoluş bilinci" ne yinede sahip olur mu? Olmaz diyorsanız ne var bu neocorteksin içindeki insana varoluş bilinci kazandırıyor? Varoluş bilincine erebilmek için "düşünüyorum öyleyse varım" diyebilmek mi lazımdır?
*Böyle cümleler için çok uğraşıyor musunuz merak ediyorum. Anlamak; deneme-yanılma yoluyla evrim geçirerek mi oluyor? O zaman şu anlamadığınız cümleyi deneme-yanılma yoluyla başlayın bakalım belki anlarsınız.*
Bilmiyorum neden böyle oluyor ama iletişim kuramıyoruz sizinle
xenix -- 03.05.2008 - 15:38
"Düşünmüyorsam yokum" cümlesini incelerseniz bunu anlarsınız.
"Varoluş bilinci" dediğiniz şeyden, kendinin varoldugunun farkında olmasından diğer hiç bir canlı türünde yok mudur peki Bana insan dışında bugüne kadar açık bi şekilde bunu belirten, -söyleyen- bir canlı türü çıkmadı. Deney ve gözlemlerim olmadığını söylüyor. Sizin varsa paylaşırsanız seviniriz.
Bilmiyorum neden böyle oluyor ama iletişim kuramıyoruz sizinle Siz anlamayı bakterilere kadar indirgiyorsunuz, birazdan hidrojen atomlarının anladığını iddia edeceksiniz o yüzden kuramıyoruz sanırım.
xenix
EnkiMan -- 03.05.2008 - 17:07
*Bana insan dışında bugüne kadar açık bi şekilde bunu belirten, -söyleyen- bir canlı türü çıkmadı. Deney ve gözlemlerim olmadığını söylüyor. Sizin varsa paylaşırsanız seviniriz.*
Delilin yokluğu yokluğun delili değildir öncelikle
Açıkca belirtmesi nasıl olacak?
"Düşünüyorum öyleyse varım" lafının ne anlama geldiğini anlamayacak sayısız insan gösterebilirim ben size, bu onların varolduklarının farkında olmadıklarını mı gösterir
Diğer canlı türlerinde de şu yada bu mertebede bilinç vardır. Bilinç öyle "büyülü" birşey değildir. İnsanın beyin yapısı dolayısıyla diğer canlılardan nicelik olarak farklıdır o kadar
Siz benim sorularımı sürekli es geçiyorsunuz ama
yazının içinden 2 cümle alıp onlara cevap veriyor gerisini görmezden geliyorsunuz
xenix -- 03.05.2008 - 17:17
Delilin yokluğu yokluğun delili değildir öncelikle
Şimdi bunu bütün cin, peri, ejderha vs her türlü şeye uyarlamayın :)))
"Düşünüyorum öyleyse varım" lafının ne anlama geldiğini anlamayacak sayısız insan gösterebilirim ben size, bu onların varolduklarının farkında olmadıklarını mı gösterir
Bir insan var olduğunu ifade edemiyorsa kendisine var mıdır? Şu düşünmek ilgili cümlemi bi daha düşünün. Bir ağaç varlığının ne kadar bilincindedir? Bir şeyi görmezden geldiğim falan yok. Kaldıki bilince büyülü diyen ben değilim. Herşey sizin şu anlamadığınız cümleye geldi dayandı işte. Anlamadığınızı iddia ettiğiniz şeyi savunduğunuzun farkında mısınız?
xenix: Yoksa benim mi farkettirmem gerekiyor?
EnkiMan -- 03.05.2008 - 17:54
*Şimdi bunu bütün cin, peri, ejderha vs her türlü şeye uyarlamayın :)*
isteyen uyarlasın ben uyarlamam
Uyarlayanında yanlış yaptıgını söylemem sadece gereksiz varsayımlar ürettiğini söylerim
Ben ise farklı biçimde yaklaşmıştım
Elimizdeki mevcut paradigma ışığında olaylara açıklama getirken o paradigmanın öngördüğü herşey henüz tespit edilmemiş olabilir bu o paradigmayı yanlışlamaz. Mesela yapay bilinç oluşturamadık diye bu bilincin doğaötesi bir yapısı oldugunu göstermez.
*Bir insan var olduğunu ifade edemiyorsa kendisine var mıdır?*
Kendisine varolmak nedir
Olayı felsefi retoriğe mi dökecez?
İnsan olmanın kriterleri kendinin varoldugunun farkında olmak ve bunu ifade etmekmidir
İnsanlık ne zaman geçmiştir bu aşamaya? Size göre anlık bir sıçrama olmuş olmalı o anlık sıçramada bir şeyoldu ki insan bir anda varoldugunun farkına vardı? Ne oldu ?
*Bir şeyi görmezden geldiğim falan yok*
Olmaz mı var var
Daha olayın başından beri "Bedenimizin bizden çok daha bilge olduğuna katılıyorum" sözünün ne anlama geldiğini açıklamadınız mesela. Etrafında çemberler çiziyorsunuz sadece
Sonra
Neanderthallerde yokmuydu bu yada başka hominid, primat türlerinde ? Neocorteks'ini alsak insanın "varoluş bilinci" ne yinede sahip olur mu? Olmaz diyorsanız ne var bu neocorteksin içindeki insana varoluş bilinci kazandırıyor?
Sorumada cevap vermediniz.
Anlamadığınızı iddia ettiğiniz şeyi savunduğunuzun farkında mısınız?
değilim
xenix -- 04.05.2008 - 08:25
*Bir insan var olduğunu ifade edemiyorsa kendisine var mıdır?*
Kendisine varolmak nedir
"ifade edemiyorsa kendisine, var mıdır?" şeklinde olacaktır. Düzeltme yapayım.
Gelelim şimdi baştan konunun çıkış noktasına. Siz şimdi bilimsel düşünen bir insansınız değil mi? Yani en azından kendinizi o kategoriye sokuyorsunuz. Nedir bilimsel düşünmek? Bedeniniz mi bu şekilde bilim yapma çabasında yoksa usunuz mu?
Çok basit bir örnek vereceğim, bedeninizde bir arıza olduğunda diyelim ki hasta olduğunuzda yada bir organınızı kaybettiğinizde bu sizde ne tür bir rahatsızlık yaratır? Yada birisi sizin zeka olarak biraz geri hatta embesil olduğunuzu söylediğinde, yada anlama kıtlığı yaşadığınızı ifade ettiğinde ne tür bir rahatsızlık yaratır.
Doktor hasta olmuşsunuz dediğinde öfkelenmezsiniz de, neden birisi anlama kıtlığı yaşıyorsun dediğinde etkilenirsiniz. Kendinizi bedeninizden ayrı tuttuğunuzu daha nasıl anlatabilirim size. Ben bedenim diyorsunuz sadece (ki olabilseniz çok güzel) ama gelin görün ki bedenin yapmadığı herşeyi yapıyorsunuz. Sorular soruyorsunuz, anlamaya çalışıyorsunuz, yazıyorsunuz, kendinizi ifade ediyorsunuz, soyut formüllerle uğraşıyorsunuz, sanat, edebiyat, kültürel aktivitelere katılıyorsunuz vs vs... Bunların hiç biri bedenin davranışı değil.
Başından beri sizin kafanızdaki önyargı Beden-Ruh şeklinde düşünüyor olmanız. Yani benim söylediğim "ben" durumunu bedenden bağımsız, öyle dışarda bir şey olarak yorumlamaya çalışmanız. Oysa kastettiğim şey kendinize "ben" dediğiniz şeydir. Siz kendinizi beden olarak görmüyorsunuz. Ben enkiman kim desem, ben baştan ayağa bedenim cevabı gelmez. Şöyle düşünen, böyle davranan, şurayı okumuş, burayı bitirmiş, bu işi yapan, öğrenci, işci vs vs gibi bir sürü tanım gelir ama bedenim tanımı gelmez.
Ama işte aklınızı (kendinizi) kanıtlayacaksınız yada anlamaya çalışıyorsunuz ya o yüzden böyle bir sürü sorular, bilimsel örnekler falan peşindesiniz. Bir düşünün bakalım beden misiniz?
xenix: Beden işte böyle saçma sapan şeyler peşinde koşup cevap vermeye uğraşmaz, o yüzden bilgedir.
EnkiMan -- 04.05.2008 - 10:21
"ifade edemiyorsa kendisine, var mıdır?"
Belirli niteliklere sahip olarak varolabilmek için o nitelikleri dışarıya ifade edebilmek mi gerek. Tam anlamadım. Bir kaya parçası kendisine kaya parçası oldugunu ifade edemiyorsa o kaya parçası değilmidir "kendi için" veya var değilmidir?
*Doktor hasta olmuşsunuz dediğinde öfkelenmezsiniz de, neden birisi anlama kıtlığı yaşıyorsun dediğinde etkilenirsiniz. Kendinizi bedeninizden ayrı tuttuğunuzu daha nasıl anlatabilirim size.*
Ben dediğim bütün işlevlerimde beynimdeki hatıralarımla hormonal ve sinirsel algı ve tepkilerimde bütün beden fonksiyonlarının toplamıyım. Ayrıca bedenimin başına gelenler "ben" i neden etkiler?
*Ben enkiman kim desem, ben baştan ayağa bedenim cevabı gelmez*
İnsan nedir diye sorsak yine beden tarifi yapılmaz direkt olarak ama tarifi derinleştirirken orayada gelir söz. Ben dediğimiz bir soyutlamadır evet özgür irade denen şey maddi olarak bir yanılsama ise ben dediğimiz kavramda bir yanılsamadır. Benlik bilincide zeka gibi, korku gibi, heyecan gibi bedensel faliyetlerden kaynaklanır. Bu bilincin yapısı doğaüstü falan değildir Bu konuda anlaşıyorsak no problem
*Beden işte böyle saçma sapan şeyler peşinde koşup cevap vermeye uğraşmaz, o yüzden bilgedir.*
Bilgelik ilgilenmemek umursamamak veya ilgi alanı dışında tutmak demek oluyor o zaman öyle mi?
Bu da bilgeliğe yeni bir bakış açısı oldu
Genel olarak sorun bu
Kavramları istediğimiz gibi kullanıyoruz sonra karşı taraf neden bunu anlamıyor diyoruz
xenix -- 05.05.2008 - 03:16
"Bir kaya parçası kendisine kaya parçası oldugunu ifade edemiyorsa o kaya parçası değilmidir "kendi için"" Evet değildir.
"Bu bilincin yapısı doğaüstü falan değildir Bu konuda anlaşıyorsak no problem" Anlaşıyoruz, zaten bunu söylemeye çalışıyorum bir haftadan beri. Sevindim yani anlaştığımıza.
"Bilgelik ilgilenmemek umursamamak veya ilgi alanı dışında tutmak demek oluyor o zaman öyle mi?
Bu da bilgeliğe yeni bir bakış açısı oldu"
Bilgeliğin tanımında söylediğiniz şeyler yok. Yani bilgelik, ilgilenmek, umursamak veya ilgi alanı içinde tutmak demek değildir. Yeni bir bakış açısı sizin tanımda var. Olsun ama güzel bir bakış açısı o da.
"Kavramları istediğimiz gibi kullanıyoruz sonra karşı taraf neden bunu anlamıyor diyoruz" Diimi efendim..
xenix
medisis -- 05.05.2008 - 14:34
Oyunun amacı ancak başka bir insanın bilincini açmak veya yükseltmek içinse kabul edilebilir. Aksi taktirde altında bir bencillik ve çıkar bekletisi olması söz konusudur. Bu tür oyunlara girmeniz sakıncalı olur çünkü "el elden üstündür" ve sizden daha usta bir oyuncu çıkar tüm değer verdiklerinizi elinizden alıverir. Kaybınız hem maddi hem de manevi boyutlara ulaşabilir.
Sevgili Bilgisev,
Oyunun amacı sizinde belirttiğiniz gibi 'insanın bilincini yükseltmek ve açmak olmalı' ve kaybımızın hem maddi hemde manevi boyutlara ulaşabilmesi göz önünde bulundurursak, sizce nasıl yapıcı bir yol izlenmesi için insanlar bilinçlendirilebilir? Sanırım çoğu insan bencillik ve çıkar beklentisi içinde hareket ediyor. Bence de niyette çok önemli. Evet belki bu da gelişim için bir yol olabilir ama bana pek çekici gelmiyor. :))
rinda -- 10.10.2009 - 07:14
İndigo Dergisi'nden ALINTIDIR
Hurda DNA ilgili en ilginç çalışmalardan birisi Prof. Chang’a ait.
Hurda DNA’ların üzerinde çalışmak isteyen Chang, Wall Street türev güvenlikleri uzmanı genç bir teorik fizikçi olan Dr. Lipshutz’den yardım istedi.
Lipshutz insan Genom Projesinin çok büyük veri tabanını birleştirerek, kodlanmamış dizilerin Kolmogorov entropisini hesapladı ve bunu düzenli, aktif genlerin entropisi ile karşılaştırdı ve kodlanmış DNA’lar ile kodlanmamış DNA’ların etropisinin (düzensizliğin ölçüsü) şaşırtıcı şekilde aynı olduğunu gördü.
Her iki grupta da gürültü ve ses vardı ve bu seslerin içerdiği bilgileri çözmek için belki eski lisanları bilmeye ihtiyaç vardı. Mısır, İbrani, Sümer lisanları açısından elde ettiği bilgilerin çözümlenmesi mümkün olabilirdi ancak bu alandaki hiçbir uzman kendisine yardımcı olamadı.
Sonunda Chang bulduğu mesajları çözmek için kriptologlara başvurdu. Ermeni Cumhuriyetinden bir kriptolog Dr. Adnan Mussaelian sabırla çalışmaya devam etti. Sürekli olarak kodlanmamış dizilerin tek kısa bir DNA çizgisinden önce geldiğini fark eden Dr. Adnan biyologların ALU (artithmetic logic unit) diye adlandırdığı en genel genin peşine düştü. Bilgisayar programcılığı eğitimi alan Dr. Adnan bu gene bilgisayar kodu muamelesi yaptı. 0-1 kodları yerine 0-1-2-3 (genetik kodun dört bazı) kodlarını kullandı.
Eylemsizliğe neden olan koddaki en genel sembolü uyuyan bir kod yığını takip ediyordu. Adnan bir kaynak kod yakaladı ve deşifre etmek için sembollerle kullanılan bir program kullandı. Bulduğu semboller arasında en yaygın olan ( / ) sembolü yani yorum sembolüydü. İki taksim işareti arasındaki kodun asla uygulanmadığını gördü. Yani aslında taksim işaretleri arasındaki şey kod değil kodun yorumu idi ve bir komutla önündeki kodu uyandırmaya hazır bekliyordu.
Bu olağanüstü bir keşifti, Adnan din eğilimliydi ve bunun tanrının işi olduğunu düşündü. Ama kodları iyice analiz ettikten sonra kullanılan bazı komutların dikkatsizce programlanmış olduğunu gördü. Sanki bu kodu dikkatsiz bir Mikrosoft programcısı hazırlamıştı ve bu dikkatsiz programcı Adnan’ın mükemmel Allah’ı olamazdı.
Bu hatalı programlamayı test etmek için bilinen bir kanser geni ile yaptığı kontrolde geni kodlayan hurda DNA’nın diziliminde olması gereken (/) sembolün olmadığını görünce kanserin komut zincirindeki eksiklik yüzünden bir programlama hatası olduğuna emin oldu.
Biraz bilgisayar programlama bilgisi gerektiren bu bilgilerin bizim dilimize tercümesi, “hurda DNA’nın, kodlayan DNA’ları kodlayarak yönlendirdiği, fakat bu kodlamalar arasında bu olağanüstü düzeni bozan komut hataları ve eksik semboller olduğu” dur.
Chang ve Dr. Adnan’ın yaptıkları açıklama en sade biçimiyle şöyledir:
“DNA’mızda gördüğümüz şey iki ayrı versiyondan oluşan bir programdır; Büyük Kod ve Temel Kod… Programımızı yazan her kim, ya da her neyse "Büyük kodu" yazdı, uyguladı, bazı fonksiyonlarını beğenmedi, bunları değiştirdi veya yenilerini ekledi, tekrar uyguladı. Büyük kodun tüm hatalarını silerek temel programı temizlemek yerine, bunları yorumlara dönüştürdü ama orada burada yorumlarda birkaç /* sembolünü unuttu; bu nedenle insanlarda kanser olarak bildiğimiz hücre kitlelerinin mantıksız büyümesi sonucu ve diğer hatalı fizyolojiler doğdu. Tüm hatalı (/ ) sembollerini çıkaracak ve temel kodu büyük kod ile tam bir program olarak çalıştıracak kapasitede olabilsek mükemmel insanı yaratabiliriz. Eğer canlı bir insanın kromozomlarına genler sokabilseydik, yenilikçi keşfimiz gelecekteki tüm kanser vakalarını anında tedavi etmek anlamına gelirdi, en azından programcı görüş açısından. Teorik olarak, bunu laboratuarda yapabiliriz, ancak yasayan bir özneye onarılmış DNA aşılamak ileride gerçekleşecektir.”
sanalmanik -- 19.04.2015 - 16:41
hayat iyi bir tepeden iyi görünür;
-
tepe iyi ve uzak bir düzlükten
hayat iyi bir tepeden iyi görülür;
Hightech -- 19.04.2015 - 17:02
Hayat bir oyunmudur diye sorarken Ruh a yani düşünen zeki enerjiye inanmak lazım gelir. Oyunu kim kurguluyor
diye sorulursa yüksek suura ulasmış ruhlar kendi yaşam oyununu kurgular düşük seviyeli ruhların oyununu ise
oyun kurgulayıcılar planlar.
Bütün bir hayat boyunca oyunu algılayana kadar oyun tekrarlanıp durur. Oyunu idrak eden ruh orayı bitirip başka
bir oyuna geçer.Bütün bir yaşam boyunca oyun kurgulayıcıları oyunu denetler.