arkadaşlar bir sürü büyük acıların içinden geçtikten sonra bulunduğum yeri terk ettim.Gittiğim kentte kendimle başbaşa kalınca bir arayış içne girdim neden ben vsbir sürü soruve tabiki cevap yok. bu süreç içersinde kuantum düşünce ile tanıştım.ANCAK Tamam şimdi cevbını buldum dediğm noktadada bir negatif düşünce gelip oturyordu ve ben yine çözümsüz kalıyordum yani demem o ki kuantum düşünceyi günlük hayatımızda pratik olarak nasıl uygularız bu konuda biraz konuşalım mı
xenix -- 15.04.2008 - 15:48
Bende büyük merak içindeyim gerçekten. Dualiteden kurtulupta hem-hem mantığını yaşama nasıl uygularız. Nasıl herşey önemsiz hale gelebilir? Doğru ve yanlışlar olmadan nasıl yaşanır?
xenix
Bilgisev -- 15.04.2008 - 16:03
Kuantum kuramının getirmiş olduğu yeni bakış açısı klasik fizik kavramlarına ters düşen bir yaklaşım içerir. Bu yeni bakış açısı yeni bir paradigma olarak görülmelidir. Yeni paradigmalar ise ancak eski paradigmaların geçersiz veya yetersiz oldukları durumlarda ortaya çıkarlar.
Eski (klasik fizik dünya görüşü) paradigmaları hangi noktalarda yetersiz kalmıştır? Bu soruyu yanıtlamak için 18 ve 19. yüzyıllarda ortaya atılan birtakım varsayımlara bakmak gerekir. Bu varsayımlar sanki birer “evrensel gerçek” oldukları inancı içinde tüm dünyada ve özellikle bilim çevrelerinde kabul görmüşlerdir.
Esas itibariyle 4 adet temel varsayım vardır. 1. Nesnellik (objectivity), 2. Pozitiflik (pozitivism), 3. Yerellik (locality) ve 4. İndirgeyicilik (reductionizm).
Nesnellik: Evrenin birbirlerinden kopuk nesnelerden oluşmuş olduğu varsayımı. Böylece nesneleri çevrelerinden yalıtıp inceleyerek özelliklerini belirlemenin mümkün olduğu inancı.
Pozitiflik: Evrenin ölçülebilir olduğu varsayımı. Böylece her türlü bilimsel yaklaşımın sayılara dökülerek ifade edilebileceği inancı.
Yerellik: Etkileşimlerin sadece yerel nedenlere dayalı oldukları varsayımı. Böylece uzaktan ve anında etkilerin bulunamayacağı inancı.
İndirgeyicilik: Nesneleri anlamak için onları bölüp parçalamanın gerekli olduğu varsayımı. Böylece en temel yapı taşlarına ulaşılabileceği inancı.
Günümüzde tüm bilimsel çabalar bu dört varsayıma dayanarak sürdürülüyor. Bu yaklaşım teknik ve teknolojinin gelişmesinde büyük yarar sağlamıştır. Bu yarara bakarak bilim çevrelerinde büyük bir özgüven gelişmiş ve bu varsayımlar tartışılmaz tabulara dönüşmüşlerdir.
Oysa ki tüm çabalara rağmen ve elde edilmiş birçok başarıya rağmen bu varsayımların geçersiz olduklarını ileri süren bir fizik kuramı gelişmiş ve deneysel olarak da doğruluğu defalarca kanıtlanmıştır. Bu kuram Kuantum Kuramıdır.
Bu kurama göre yukarda belirtilen 4 varsayımın her biri tartışılır hale gelmiştir. Nesnellik varsayımı Kuantum kuramında geçerli değildir. Her nesne aynı zamanda dalgasal bir yapı olduğundan artık birbirlerinden kopuk ve bağımsız nesnelerden söz edilemez.
Pozitiflik varsayımı da tartışma konusudur. Kuantum kuramına göre gözleyen ve gözlenen birbirinden ayrı ve bağımsız değildir. Bu etkileşim bağımsız ölçüm yapmayı da şüpheli hale dönüştürmüştür. Mikro alemde ölçüm yaparken ölçülen nesne özellik değiştirmekte ve bu bakımdan ele geçen veriler o nesneyi tanımlamakta yetersiz kalmaktadırlar. Aynı sorunla insan-insan ilişkilerinde de karşılaşıyoruz.
Yerellik varsayımı Newton fiziğinde de yoktur. Kuvvetler uzaktan ve anında etki edebilmektedirler. Daha sonra Einstein ışık hızının bir üst limit hız olduğunu iddia ederek yerellik varsayımını güçlendirmiştir. Ancak etkilerin ışık hızından daha yüksek hızlarda oluşabileceği ve bütünsel ilişkilerin bulunabileceği Kuantum kuramı tarafından ileri sürülmüş ve deneylerle kanıtlanmıştır. Bu kurama göre “Eğer bir yapı başlangıçta bir bütün oluşturmuş ise, o yapıyı parçalasanız dahi parçalar arasında etkileşim yerel olmayan bir biçimde devam eder.” Bu görüş hem nesnellik varsayımını hem de yerellik varsayımını yıkmaktadır.
Böylece son varsayım olan indirgeyicilik varsayımı da yıkılmaktadır. Çünkü bir bütün istendiği kadar parçalara bölünüp indirgensin yine de parçalar arası iletişim, ışık hızından daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye devam etmektedir.
Bu durumda artık eski varsayımlar yetersiz kalmakta olup yeni bir dünya görüşünün gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır. Zaten günümüzde var olan dünya sorunları göz önüne alındığında yeni bir paradigmanın gerekli olduğu da kaçınılmaz olarak belirmektedir.
Sonsuzluk üzerine uzun yıllar düşünmüş olan ve sonunda kafayı üşütüp tımarhaneye düşmüş olan Alman matematikçi Georg Cantor sonsuzluğu iki sınıfa ayırır. 1. Sayılabilen sonsuzluk ve 2. Sayılamayan sonsuzluk. "Sayılabilen sonsuzluk sonsuzluk değildir", demeyin. Tam sayılar dizisi sonsuzdur ama o dizinin her üyesi belirlidir ve bir önceki tam sayıya 1 eklenerek oluşur. Bu bakımdan önceden belirli bir kurala bağlı olarak oluşan sonsuzluğa "sayılabilen sonsuzluk" denir.
Eğer hiç bir kurala bağlı değilse o zaman o tür sonsuzluk sayılamaz. Örneğin, pi sayısı 3.14156... şeklinde sonsuza kadar uzar gider. Fakat bu sayının kesir kısmında hiç bir kural yoktur. Yani, bir sonraki sayıyı bilmek mümkün değildir. Kök içinde 2 sayısı da Altın Oran sayısı 1.618034..da öyledirler. Bu tür sayılar doğanın temel sayılarıdır. Bunlara irrasyonel sayılar denir.Yani doğanın kökeninde sonsuzluk, daha doğrusu hudutsuzluk, vardır ve bu irrasyonel sayılar bu sayılamayan sonsuzluğu belirtirler. İrrasyonel sayılar iki tam sayının bölümünden oluşmazlar.
İrrasyonel sayılarda bir karmaşık yapı bulunmaktadır. Doğadaki karmaşayı sergileyen en güzel matematik kuram Kaos (Karmaşa) kuramıdır. Günümüzde, basit diferansiyel denklemlere dökülemeyen olayları fraktal geometrisi ile açıklamaya çalışan yeni bir ‘Karmaşa (Kaos) bilimi’ gelişmek üzeredir. Karmaşa deyince sonucu tahmin edilemeyen, hiçbir bilgisayarın çözemeyeceği kadar girift matematik gerektiren doğa olayları akla geliyor. Oysa ki sayıların renklere dönüşümü sayesinde çok karmaşık bir gelişim sürecini, bütüncül olarak, tek bir dinamik resim olarak izleyebilmekteyiz. Fraktal geometride incelenen nesnenin veya olayın boyutu önemli değildir. Bu bakımdan fizik alanında kullanılabileceği gibi biyolojide de kullanım alanı bulacaktır. Bugün için sanat alanı olarak kabul edilen fraktal geometrisi gelecekte iklim biliminde, biyoloji ve genetik biliminde, tıpta, hatta ekonomide bile uygulama alanları bulacaktır.
Bir ağaç büyürken bir anda belli bir noktadan budak verir ve bu budak yeni bir dalın oluşumunu başlatır. Dal büyürken yine belli bir anda olay tekrarlanır ve yeni bir budaktan yeni bir dal oluşur. Bu dalların ortaya çıkışı zaman içinde yavaş bir şekilde oluştuğundan hepimizin gözlemlediği bir örnek olarak kavranması nispeten kolay bir olgudur. Eğer aynı oluşumu hızlandıracak olursak ‘çatallaşma’ olayı sayesinde anlaşılması ve kavranması çok daha güç olan karmaşık olayların ve yapıların da temeline inmiş oluruz.
Fizik kuramlarında kullanılan ve “sabit” olarak tanımlanan sayıların hiç biri tam olarak sabit değildirler. Planck sabiti h, ışık hızı c veya e ile pi sayıları da sabit değildirler. Onlar kaos içerirler. Her biri sonlu fakat hudutsuzdur.
Genel Görelilik kuramına göre evren de sonlu fakat hudutsuzdur. İşte bu "sonlu fakat hudutsuz" olma özelliği irrasyonel sayıların da özelliğidir. İrrasyonel sayılar 0,1,2,3,4,5,6,7,8,9 sayılarından (rakkamlarından) oluştukları için sonludurlar çünkü tanımlıdırlar, fakat hudutsuz olarak uzayıp gittiklerinden hudutları yoktur.
"Sonsuz" ile "Hudutsuz" aynı kavram değildir.
"Sonsuz" kavramı ikiye ayrılır. 1. Sonsuz büyük ve 2. Sonsuz küçük.
Matematikte herhangi sonlu bir sayıyı sıfıra bölerseniz sonuç sonsuz çıkar. Bu kavramı nesnelere uygularsak, bir sonlu nesneyi (cismi) küçük parçalara ayıralım. Eğer bu ayırımı (bölümü) sonsuz kere tekrarlarsak sonuçta hiç bir şey kalmaz (sıfıra dönüşür). Yani nesne yok olur. Hani hiç bir şey vardan yok olmazdı? Demek ki yokluk kavramı bir utopyadır. Hayal ürünüdür. Gerçekte yokluk yoktur. Çünkü var olan yok olamaz (Lavoisier). Ancak dönüşür. Şekil değiştirir. Madde enerjiye dönüşür ama enerji yok olmaz.
Ortaya çıkan bir diğer sonuç da "sonsuzu veya sonsuzluğu elde etmek için sıfırdan geçmek mümkün." olduğudur. Bu sözde geçen "sıfır" kavramı matematik sıfır olmayıp fiziksel "yokluk" da değildir. Burada kast edilen "sıfır" boşalma, kendini terk etme, teslimiyet, kavramları ile ifade edilebilir.
"Gerçekte yokluk yoktur", dedim. Bu durumda varlık olabilir mi? Çünkü varlık-yokluk (ikilemi) birbirlerine zıt iki kavram olup, birbirlerini tamamlarlar. Nasıl ki aydınlık kavramını düşünmemiz için karanlık kavramı gerekli ise, varlık kavramını düşünmemiz için yokluk kavramı gereklidir. Fakat gerçekte hem varlık hem de yokluk bizim indirgemeci mantığımızın ürünüdür. Var olan döngüdür. Varlık ile yokluk birbirlerini üretirler. Yani birbirlerine muhtaçtırlar. Bu durumu ikilemli mantık sistemi ile kavrayamayız.
"Dikotomi" denilen yaklaşımla "varlık-yokluk" ikilemini çözemeyiz. Her ikisinin birliğine ulaşmamız gerekir. Buna eskiler "Ehad" (teklik) derlerdi. Ancak "ehad" "bütünsel teklik" anlamını taşır. Nesnelerin tekliği ise "vahit" sözü ile ifade edilir. Varlık ehaddır. Biricik tektir ve bütünseldir. Varlık parçalara ayrılamaz. Tek tek görülen nesneler varlıktan ayrı ve kopuk değildirler. Varlığın bir titreşimi, bir frekansi olarak değerlendirilmeleri gerekir. Ayrı gibi görünen nesneler varlığın farklı titreşimleridir.
Şu halde varlık enerjidir. Çünkü enerjinin yapısı dalgasal olup her dalganın bir frekansı vardır. Enerji titreşen varlıktır. Her nesne enerji olduğuna göre, her nesne titreşen varlıktan başka bir şey değildir. Enerji yok olamayacığana göre enerjinin hiç bir zaman "sıfıra dönüşemiyeceği" de apaçık aşıkardır. İşte enerjinin sıfır olamıyacağını söyleyen bilim dalı "Kuantum fiziğidir". Çünkü enerjinin küçük paketler halinde aktarılacağını söyler ve bu paketlerin asla daha küçük parçalara ayrılamıyacağını iddia eder. E = h.f denklemi bu söylediklerimin matematik ifadesidir.
Artık modern bilim varlığın bölünmez bütünsel bir teklik olduğunu kabul etmektedir.
statik -- 15.04.2008 - 16:39
şunu mu anlamalıyım? Kuantum fiziği, insan düşüncesindeki enerjiye karşılık vermez.
Bilgisev -- 16.04.2008 - 01:02
Kuantum Fiziğinin yeni bakış açısı sayesinde insan gündelik yaşamına yeni bir yön verebilir ve dolayısıyla insan düşüncesindeki enerjiyi etkileyebilir. Burada Kuantum kuramının felsefesinden söz ettiğimi hatırlatmak isterim. Yani, bu kuramın bize sunduğu yeni paradigma sayesinde mantığımızda değişiklik yapabilmenin yollarını araştırıyor ve öneriyorum.
Örneğin, Nesnellik varsayımından kurtulursak tüm insanların enerjetik bir ağ halinde birbirlerine bağlı olduklarını ve bir diğer kişiye yapılacak olan kötülüğün (zararın) bizi de etkilyeceğini bilmeli ve ona göre davranmalıyız.
Pozitiflik varsayımının kısıtlayıcı olduğunu ve bize insanın tini hakkında fazla bir bilgi aktarmıyacağını bilirsek davranış psikolojisi yerine bütünsel (Gestalt) veye Derinlink Psikolojisine (Depth Psychlogy) önem veririz. Freud'un yaptığı gibi insanın sadece İd, Ego ve Süperegodan ibaret olmadığını anlarız.
Eğer Yerellik varsayımından uzaklaşırsak anında sezgisel olarak duyular ötesi iletişimin mümkün olduğunu ve mistik bir gerçekliğin varlığına inanabilir, o konuda çalışanları anlayışla karşılayabiliriz. Işıktan hızlı haberleşmenin mümkün olduğunu kavrar ve ilkel sanılan küçük toplumların bütünsel bakışlarını anlayabiliriz.
Eğer, İndirgiyecilik varsayımından koparsak insanları kategorize edip etiketliyerek tanımlamanın mümkün olmadığını ve dolayısıyla alt kimlik-üst kimlik ayırımlarının anlamsız olduğunu biliriz.
Golem -- 16.04.2008 - 05:21
mistik eğilimleri kuantum fiziğinin içine kakalamaya çalışan bilimsel hiçbir değeri olmayan ifadeler bunlar
Kuantum kuramı nesneldir. Kuramın temel ilkeleri ona göre buna göre değişmez. evrenin neresinde giderseniz gidin fizik yasaları simetriktir. Hidrojen atomu için aynı özellikleri bulursunuz mesela.
Amanın belirsizlik varmış kuantum kuramında dalga parçaçık dualitesi varmış ne güzel belirsizlikten istediğimiz herşeyi çıkarırız görüşü abes bir görüştür. Kuantum fiziğinin ciddi nesnel matematiksel bir yapısı vardır. Fizik bölümlerinde kuantum derslerinde mistik öyküler anlatılmaz.
Tek bir parçaçık için mutlak deterministik bir süreç söz konusu olmasada olasılık dağılımlarını son derece deterministik bir biçimde öngörür kuantum kuramı
Hayatta en sevmediğim şeylerden biri bilimi bilimdışı amaçlar için kullanmaktır.
Bilgisev -- 16.04.2008 - 06:56
sizi ilgilendirir. Ama, boyunuzdan büyük sözler edip bilmişlik taslamaktan vazgeçin.
Golem -- 16.04.2008 - 12:27
Bence siz bilimi başka amaçlara doğru kullanma gayretinden vazgeçin.
What the bleep do we know
tadında kuantum anlatmayın
Doğru söylediğiniz bir çok şey var yok değil ama en can alıcı noktalarda ortaya buram buram mistizm havası yayılıyor
Ayrıca bir çok yerde kavramlar karışıyor
Nesnellik determinizm demek değildir
Determinist olmayan nesnel olmayan değildir
Madde yerine, "aslolan enerjidir" vs deyincede uçsuz bucaksız ölçülemez ne idüğü belirsiz nesnel olmayan sulara yelken açıyoruz havasıda pek doğru değildir.
Einstein- Podolsky-Rosen düşünsel deneyide,ışıktan hızlı bilgi gönderilebileceğini kanıtlamaz.
İdealist felsefe ve mistisizm zaten ne dediğini bilmeden konuşur
"o ölçülemez , şu bilinemez, bunlar algınamaz yuppi ne kadar güzel ne kadar güzel" demekten zevk alır. Bilinmezliklerden kendine oyun hamuru gibi herşeyi yapabileceğini sanır çünkü.
Bilgisev -- 17.04.2008 - 00:31
Bu konuda yetkin bir kimse olduğumu ve yıllardan beri bu konuları hem üniversite seviyesinde öğretmiş olduğumu hem de bu konuların felsefesi ile ilgilendiğimi belirtmek isterim. benim fikirlerimi beğenmeyebilirsin, ama bana hocalık taslama. Kuantum gerçekligi konusunda yazılmış bir sürü kitap bulunuyor. Hem de yetkin kişiler tarafından.
Sana birkaç örnek:
·Fritjof Capra, The Tao of Physics: An Exploration of the Parallels Between Modern Physics and Eastern Mysticism, Shamballa, 1975
·Deepak Chopra MD, various works including his theory of Quantum healing
·Amit Goswami, The Self-Aware Universe
·Lawrence LeShan, The Medium, the Mystic, and the Physicist: Toward a General Theory of the Paranormal, 2003, Helios Press, ISBN 978-1581152739
·Diarmuid O'Marche. Quantum Theology, Crossroads, 1997, ISBN 0-8245-1630-3
·Michael Talbot, The Holographic Universe ISBN 0-06-092258-3
·Michael Talbot, Mysticism And The New Physics ISBN 0-14-019328-6
·Michael Talbot, Beyond The Quantum ISBN 0-553-34480-3
·Arthur Zajonc, Zara Houshmand The New Physics and Cosmology Dialogues with the Dalai Lama
·Gary Zukav, The Dancing Wu Li Masters, 1980, ISBN 0-553-26382-X
ve daha niceleri.
Bu bakımdan bu konunun felsefesini öğrenmek isteyen pek çok kişi olduğuna göre benim de kendime göre yorumlarım olacaktır. Eğer kim olduğumu merak ediyorsan
www.astroset.com adresinde Metafor/Kuantum bölümüne gir.
Bir de sen kimsin? Golem adı altında gizleneceğine asıl kimliğini ve bu yetkili sözleri söyleyecek eğitimin var mı bilelim.
Golem -- 17.04.2008 - 02:07
Bir kişinin prof olması doçent olması vs vs onun kuantum hakkında her söylediğinin doğru olmasını gerektirmiyor sayın bilgisev. Sözüm meclisten dışarı ortalık akademik ünvanlı şarlatandan geçilmiyor. Bende size saydıklarınızın aksini savunan sayısız kitap sayabilirim bu marifet değil.
Postmodern yaklaşım konusunda tartışırken sizinle "bırakın onun bunun düşüncesini" diyerek bu konudaki en yetkin kişilerden Niels Bohr'un bile düşüncelerine burun kıvırırken şimdi karşıma bir yıgın mistik kitapla çıkmanız "yetkin kişileri" sıralamanızda çok ironik ve manidar doğrusu.
sonsuz -- 17.04.2008 - 04:43
Sn, golem. Sn Bilgisevi tanıdığım kadarıyla "her söylediğim doğru" diyecek bir insan olmadığını biliyorum. Zaten yazılarında da belirtiyor. Bunlar benim kendi yorumlarım diye. Elbette katılabilir yada katılmayabilirsiniz. Hatta katılmadığınız noktaları belirtirseniz tartışma daha yararlı hale gelebilir.
Ama ortalığın şarlatandan geçilmediği konusunda size hak veriyorum. Bu işi yüksek ücretler karşılığında yapanlardan tutunda tarikatlara kadar vardıranlar mevcut. Kendini peygamber ilan edenleri bile gördük. Benim buradaki ölçütüm; bir insanın fikirlerini söylerken ki niyetine bakmam. Eğer iyi niyetle düşüncelerini, fikirlerini, duygularını, sezgilerini anlatıyorsa katılsamda katılmasamda bu kişiyi dinlerim. Ama niyeti, bir çıkar, maddiyat yada düşüncelerine beni inandırmayı zorladığını anlarsamda o kişinin şarlatan olabileceği inancım yükselmiş olur.
Bu konuda Sn. Bilgisevi tanıdığım kadarıyla "kendi yorumlarını" aktarırken ne bir çıkar ne de maddiyat veya benzeri bir şey gördüm. Elbette her insanın bir evren yorumu vardır veya olabilir. Her insan bu yorumunu açıklayıp tartışabilirde. İnsanların düşüncelerini ve fikirlerini özgürce söylemelerine karşı değiliz. Ama dediğiniz noktalara da dikkat etmek gerekir.
Bilgisev -- 17.04.2008 - 04:49
Savunan insanlar ve yetkin kişiler olduğu doğrudur. Ben aksini savunmuyorum. Yalnız, aramızda önemli bir fark var ki ben her iki görüşe saygı duyup o fikirleri küçümsemiyorum. Ama, senin yaklaşımın tek bir bakış açısına biat edip (taparak) farklı görüşleri küçümsemek şeklindedir.
Senin yaklaşımın bilimsel bakışa ters düşer. Zira bilimsel yaklaşımda karşıt görüşler küçümsenmez. Tartışılır ve yeni bakış açıları yeni paradigmalara yol açar. Kuantum kuramına karşı çıkan Einstein "Allah zar atmaz" derken kendi paradigmasına ters düşen bakışa karşı çıkmış, ama zaman Kuantum Kuramının yaklaşımına, yeni paradigmasına, hak vermiştir. Bugün aradan 100 yıl gibi bir süre geçmiş olmasına rağmen Kuantum Kuramının felsefesi hâlen tartışılmaya devam ediyor.
Gerçeklik yorumu dahi birçok farklı görüşü ortaya çıkarmıştır. Bunlar: 1. Kopenhag Yaklaşımı, 2. Paralel Evrenler yaklaşımı ve 3. Ana-Dalga yaklaşımı, şeklinde farklı görüşlerdir.
Benim burada yaptığım Kuantum Kuramını bir Metafor olarak kullanarak onun felsefesini güncel yaşama yansıtmanın yollarından söz etmektir. Kabul etmek veya etmemek konusunda asla bir dayatma yoktur ve "tek doğru budur" şeklinde bir israr da yoktur. Kabul etmek istemeyenlere de saygım var. Yeter ki, edep çerçevesinde, saldırmadan ve sorgulayarak yaklaşılsın.
nirvani -- 17.04.2008 - 06:18
İnsanlık çağlar boyunca bilimin gelişmesine duvar örmeye çalıştı..Üzücü ki,çeşitli nedenlerden "bilim adamı" ünvanı taşıyanlar da bunu destekledi...Ülke olarak içinde bulunduğumuz "yetersizlik" kompleksinin sarmadığı çok nadir bilim adamları var...Bunlardan biri de Sn.Haluk BERKMEN...Bu sitede tenezzülen avama muhatap olması çoğu bilimadamının hayata geçirmeyeceği bir olgu...kİ hocamızın savunuculuğu yapmak da,bizim haddimiz değil...
Dün akşam "Down The Rabbit Hole" yeniden izlerken,bu ülkenin alanında bedenlemenin nimetine şükrümüzün edasını yeterince farkedeğimizi algıladım...Hocamın sitedenaklettiği büyük ifade ile :
Bilen söylemez,
Söyleyen Bilmez. .
Lao-Tzu
Misafir -- 02.09.2008 - 14:11
güzel bir başlık.hayat ve kuantum.anlamıyorum gerçekten beynimizin daha fazlasını çalıştırmamızda ne sakınca var :) tembel insanlar ancak diğer insanların düşüncelerine saygı göstermez.çünkü kendileri daha fazlasını yapmak için çaba göstermezler.düşünebilmek her açıdan görebilmek yaratıcılık bunların ne olduğunu sanırki insan.saman yiyerek yaşamak mı hayat.neden kendi sınırlarımızı görmeye çalışmayalım ki.tabi bir sınır varsa :) korku yüzünden mi herşey.bilimsel bakış açısının ne olduğunu biliyoruz neden örneğin 5000 yıllık hint bilgisini, veya eski kadim medeniyetlerin bilgisini bir kenara atalım.bu akıl işimi.bilime katkı sağlamak için ona araştırma alanı yaratmak insanın önünde durmuyormu bilimi bizler beslemiyormuyuz.olmaz seninki yanlış benimki doğru diyebilmek için ne tür bir bilgiye danışılıyor anlamıyorum.
oik0s -- 03.09.2008 - 05:17
Özetle Kuantum Kuramı
Özeti iki noktada toplayabiliriz: Birinci nokta, kuntum gerçekliği belirli (kesin) değil, istatistikseldir. Olgular ve olaylar (fenomenler) arasında nedensellik bağı değil, olasılık bağı vardır. İki olay arasındaki etkileşimde ya da bir olayın gelecekteki evriminde hangi sonuçların doğacağını değil, hangi sonuçların daha olası olduğunu kestirebiliriz. Ama kestirimlerimiz doğru olmayabilir. Her bir olaya bir neden arayan insanlar, yalnız düşünce dünyasında değil, gündelik yaşamda da sıkıcıdır. Onlar gerçekten çok sıkı ve sıkıcı deterministlerdir. İkinci sorun, kuantum nesnelerini gözleme için kullanacağımız ölçme düzenimiz. Kuantum gerçekliği, kısmen " gözlemcinin yarattığı bir gerçekliktir". Evet, kuantum taraftarları gerçeklik olayını iyi düşünmeli. Kara deliklere adını koyan John Wheeler şöyle demişti: " Gözlemlenmiş bir fenomen olana kadar hiçbir fenomen, bir fenomen değildir".
(alıntı)
---------------------------------------------------------------------------------------
Şimdi, belirsizlikler toplamı belirgin bir şeye neden olur mu? Sanırım tüm bildik fizik kuramlarını çöpe atmak demek bu... Evet istenen bu; eğer bir şeyin hareketi belirsizse (kafasına göre bazen sağ delikten bazen sol delikten geçmeye karar veren ışın diyelim)quantum kuramının bizi götürdüğü nokta KADER'e inançtır.
Düşünün, Einstein bu kurama önce karşı çıkmış daha sonraları "eh" felan demişti. Neden acaba? yeterince akıllı değil miydi yoksa?
Ben tüm bu olanlara batı dünyasının bir komplosu olarak bakıyorum, sömürgeci düzenin daha aktif yayılması için gayet geçerli bir kuram quantum, "Olan olacaktır müdahil olmayın" diyen, insanları ne üdüğü belirsiz mistisizm paradoksları içinde atıl bırakıp, petrol bitince oluşacak kaos ortamına bir hazırlama olarak görüyorum.
Not : Japonya'ya atılan iki atom bombası ve daha sonra yapılan nükleer denemelere bir kılıf olma ihtimali de çok büyük...
canu -- 05.10.2008 - 11:50
"Fiziksel dünya var olan tek şeydir"
Maddeye bağlı geleneksel bilim ölçülemeyen , labaratuvarda test edilemeyen ya da beş duyuyla veya onların teknolojik uzantılarıyla incelenemeyen herhangi bir şeyin var olamayacağını varsayar.O gerçek değildir. Böylece, sonuçta tüm realite fiziksek realitenin içine çökmüştür. Spiritüel ya da fiziksel olmayan realite boyutları tamamen dışlanmıştır.
Bu uzun ömürlü felsefeyle , o çağlar, dinler, gelenekler ve kültürler arasında köprü oluşturan, ve farklı realite boyutlarını tarif eden felsefi görüş birliği ile çatışır. Bu realite boyutları en yoğun ve en az bilinçli olandan(madde boyutundan) en az yoğun ve en bilinçli olana , yani spiritüel boyuta kadar uzanır.
Ne ilginçtir ki, bu genişlemiş , çok boyutlu realite modeli süper-luminal- yolculuğu tarif eden Jack Scarfetti gibi kuantum teorisyenleri tarafından ortaya atılmıştır. Diğer realite boyutları ışık hızından daha hızlı olan yolculuğu -hız sınırlarının en yükseğini-açıklamak için kullanılmıştır.Ya da efsanevi fizikçi David Bohm'un fiziksel ve fiziksel olmayan çok boyutlu realite modelini düşünün.
Bu artık sadece bir teori değildir. 1982 de Fransa da yapılan Veçhe deneyi iki birleşik kuantum parçacığının , birbirlerinden büyük mesafelerde ayrıldıklarında bile birbirlerine bağlı kaldıklarını göstermiştir. Eğer bir parçacık değişirse diğeri de anın da değişiyordu.Bilim adamları bu ışık hızından hızlı iletişimin nasıl vuku bulduğunu açıklayamamışlardır. Ancak bazı teorisyenler, bu bağlantının yüksek boyutların giriş kapıları yoluyla gerçekleştiğini ileri sürmektedirler.
Böylece, geleneksel paradigmayı destekleyenlerin düşüncelerinin tersine konuştuğum etkili , öncü bireyler bizim henüz insan tekamülünün en yüksek noktasına erişmediğimizi, bizim tüm yaşamdan ayrı olmadığımızı, birbirimize bağlı olduğumuzu ve tüm bilinç tayfının hem fiziksel hem de fiziksel olmayan realite boyutunu kapsadığını düşünmektedirler.
Özünde bu yeni dünya görüşü kendini, diğerlerini ve tüm yaşamı zamanda doğup zamanda yaşayan küçük, dünyevi benliğimizin gözleriyle değil ruhumuzun Varlığımızın, GERÇEK BENLİĞİMİZİN gözleriyle görmeyi içerir. iyi haber şudur ki insanlar birer birer bu daha yüksek yörüngeye sıçramaktadırlar.
(RUSSEL E.DİCARLO-Yeni Bir Dünya Görüşüne Doğru kitabının yazarı)
xenix -- 09.10.2008 - 16:39
Fizik ötesi diye birşey olmadığını hepimizin biliyor olması lazım.
xenix Kısacası "Fiziksel dünya var olan tek şeydir."
canu -- 09.10.2008 - 16:50
Sizi özlemiştik, şööyle sevgili xenix gelse de hepimize biiirr birr haddimizi bildirse diyorduk ki geldiniz. Fizik ötesi dünya siz yok dediniz diye yok olmaz sevgili xenix. Telepatik iletişimler vardır; var olan bir şeyin kanıta da ihtiyacı yoktur, üzerinde görüş bildirilmesine de ..
Sezgiler (nedense sezgi sözcüğünden öcü gibi kaçıyorsunuz hayır demeyin ben anlarım:)),telapatik iletişim metafizik konularıdır. Madde bilimiyle açıklanamazlar, çünkü maddeden çok daha rafine ve madde dışıdırlar.
xenix -- 09.10.2008 - 16:54
Sevgili canu, fiziksel dünya demek maddesel dünya demek değildir. Bu iki terimi karıştırdığınız için böyle bir yanılgıya düşüyorsunuz. Bahsettiğiniz herşey fiziksel dünya sınırları içindedir. Çünkü enerji denilen şey fiziksel dünyaya aittir ;)
xenix: Bu arada bişeyden kaçtığım yok :) Sezgileri severim. Ama kabul ederizki onlarda fiziksel dünyanın eseridir.
canu -- 09.10.2008 - 17:07
Kafanıza göre yok fiziksel dünya yok maddesel dünya diye yeni kavramlar geliştirmeyin lütfen
sevgili xenix.Eski köye yeni adet mi getireceksiniz basit bir şeyleri karıştırarak.Hayatımda bu kadar saçma bir şey de duymamaıştım ayrıca "sezgiler fiziksel dünyanın eseriymişmiş". Korkarım sizin enerjiden anladığınız tek şey de fizik derslerindeki enerji. Bu nasıl enerjidir ki ve fizik dünyaya aittir ki sevdiğim birini düşündüğümde o kişi bunu hissediyor? Lütfen bana bilindik fizik kurallarıyla açıklamaya kalkmayın. Çünkü kilometrelerce uzaktaki bir kişye sevgi mesajı gönderdiğimde bu mesaj ışık hızından hızlı gidiyorsa ve bunu o da biliyorsa sizin açıklamalarınıza "geçiniz" denir sevgili xenix.
xenix -- 09.10.2008 - 17:16
Sitemizde "Enerji nedir" le ilgili bir çok yazı var öncelikle onları okumanızı tavsiye ederim. Fizik dersindeki enerji kavramını yeterince anlamadığınız kanaatindeyim. Evrendeki en hızlı şeyin ışık hızı olduğunu söylerek zaten özdeş parçacıklar ve aynı anda dalga çökmesi hakkında birşey bilmediğinizi ifade ediyor.
xenix: Ama bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıp ilkesiyle yola çıkarak bu konularda araştırma yapabilirsiniz :) Ve metafizik denilen şeyin sadece henüz açıklanamayan şeylerden öte olmadığını görebilirsiniz. (Tabii sezgilerinizide katın işin içine..)
canu -- 09.10.2008 - 17:26
Lütfen bana fizik dersi vermeyin:))Anladığım fizik kuralları bana yeter artar bile.Üste çıkmak için her taktiği deneyip harika kafa karıştırdığınızı gayet iyi anladım.Metafizik adı üstünde madde ötesidir ve hiç bir madde bilimiyle açıklanamaz.Böyle ıvır zıvır şeyler için sezgilerimi rahatsız etmem.
Hıh! Özdeş parçacıklarmışta dalga çökmesiymişmiş :)))
Agnia -- 09.10.2008 - 17:35
Habbecik arkadaşım,
"ANCAK Tamam şimdi cevbını buldum dediğm noktadada bir negatif düşünce gelip oturyordu ve ben yine çözümsüz kalıyordum yani demem o ki kuantum düşünceyi günlük hayatımızda pratik olarak nasıl uygularız bu konuda biraz konuşalım mı"
Nasıl bir negatif düşünce gelip oturuyordu, acaba bunu biraz açabilir misiniz?
xenix -- 10.10.2008 - 13:35
Haklısınız belirli bir yaştan sonra fizik öğrenmek zordur :)
Ama dilerseniz siz yinede şu linke tıklayın.
xenix
gamaro -- 22.10.2009 - 06:44
Şu "What the bleep do we know" tadında kuantum dendiğini duymak ne hoş..Tabi Golem'in ifade ettiği anlamıyla duymak ne hoş..Haddim olur mu bilmem ama, bu kadar çok sayıda yetkin bilim insanının bir araya gelip, bu kadar çok sayıda doğrudan mistik bir bulamaç çıkarmalarını seyretmek..ancak kasvet veriyor insana..
Misafir -- 15.04.2010 - 06:06
sen kasvetinle başbaşa kal gamaro. okuyan herkes kasvete kapılmıyor. zevkle de okuyanlar var. kasvete kapılmış yüce bilmem kim liderinin baş bilmemnesi . vaaahhh vahh:)
gamaro -- 15.04.2010 - 06:57
"what the bleep do we know" tadında kuantum diye birşey okumadım sevgili misafir, o zaten okunacak değil seyredilebilecek bir şey.
Şimdi beni lütfen kasvetimle başbaşa bırakınız, ve siz de üzerine sevgi dostluk filan yazıp beklettiğiniz distile su kaplarında oluşan muhteşem kristallerle mutlu olunuz:)
gamaro -- 15.04.2010 - 07:02
misafirin mesajı biraz kırpılmış sanki, ama ilk hali de gayet güzeldi,hatta ilk halini daha çok sevmiştim ben,mümkünse öyle kalmasını saygılarımla rica ederim:)
sanalmanik -- 15.04.2015 - 14:51
ne çok öğrenmedik oysa ve ne çok düşünmedik ve okumadık ve ne çok fikirbirliği yapamadık ve ne çok günümüzü bari gün ettik derken onu da edemedik batırdık
rumana -- 17.04.2015 - 11:15
10 numara cevap. gerçekten bilmek istemekle rahatlamak istemek baya farklı şeyler. hep diyesim vardı bunu