Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -

Nicelik ve Nitelik

delete

Niceliğin niteliğe dönüşmesi yasası, maddenin atomaltı düzeydeki en küçük parçacıklarından, insanın bildiği en büyük olgulara kadar son derece geniş bir uygulama alanına sahiptir. Her türden görünümde ve her düzeyde bunu görmek mümkündür. Yine de bu çok önemli yasa layık olduğu kabulü görmeyi beklemektedir. Bu diyalektik yasa, her dönemeçte kendisini zorla dikkatimize sunmaktadır. Niceliğin niteliğe dönüşümü, zaman zaman şakalar biçiminde bazı paradoksları göstermek için onu kullanan Megaralı Yunanlılar tarafından biliniyordu. Örneğin, “kel kafa” ve “tahıl yığını”: bir saç telinin eksilmesi kel kafa anlamına gelir mi, ya da bir tahıl tanesi bir yığın eder mi? Cevap hayırdır. Peki bir tane daha? Cevap yine hayırdır. Sonra soru, bir tahıl yığını ve bir kel kafa oluşana kadar tekrarlanır. Burada karşımıza çıkan şey, nitel bir değişime yol açmak için güçsüz olan tek tek küçük değişikliklerin, belirli bir noktada tam da bunu yaptıklarını, yani niceliğin niteliğe dönüştüğünü gösteren çelişkidir.

Belirli koşullarda küçük değişikliklerin bile büyük değişimlere yol açabileceği fikri, her türden deyiş ve atasözlerinde ifadesini bulmuştur. Örneğin: “devenin belini kıran saman tanesi”, “çok el iş hafifletir”, “damlaya damlaya taş aşınır” vb. Niceliğin niteliğe dönüşümü yasası, Troçki’nin zekice belirttiği gibi, birçok biçimde halkın bilincine sinmiştir: Her birey, pek çok durumda, bilinçsiz olarak şu ya da bu ölçüde diyalektikçidir. Her ev kadını bir parça tuzun çorbaya lezzet katacağını, ama biraz daha fazlasının onu içilmez hale getireceğini bilir. Dolayısıyla, cahil bir köylü kadın çorba pişirirken, niceliğin niteliğe dönüşümüne dair Hegelci yasaya uyar. Gündelik hayattan buna benzer nitelikte sonsuz örnek verilebilir. Hatta hayvanlar bile kendi pratik çıkarsamalarını sadece Aristocu kıyas* temelinde değil, aynı zamanda Hegelci diyalektik temelinde yaparlar. Böylelikle bir tilki, dört ayaklıların ve kuşların besleyici ve lezzetli olduklarının farkındadır. Bir yabani tavşan ya da küçük tavşan, ya da bir tavuk gördüğünde tilki şu sonuca varır: bu belirli yaratık lezzetli ve besleyici türden, ve avın üstüne atlar. Her ne kadar tilkinin Aristoteles’i asla okumamış olduğunu varsaysak da, burada tam bir kıyas söz konusudur. Gelgelelim aynı tilki kendisinden daha büyük boyutlu bir hayvanla, meselâ bir kurtla ilk karşılaşmasında çabucak niceliğin niteliğe dönüştüğü sonucuna varır ve kaçmaya başlar. Tilkinin bacaklarının, tamamen bilinçli olmasalar da, Hegelci eğilimlerle donatıldığı besbellidir.

Bütün bunlar, düşünme yöntemimizin, hem biçimsel hem de diyalektiğin, aklımızın keyfi kurguları olmayıp, daha ziyade bizzat doğada bulunan gerçek iç ilişkilerin ifadeleri olduğunu, geçerken, kanıtlıyor. Bu anlamda “bilinçsiz” diyalektik tüm evrene sinmiştir. Ama doğa burada durmadı. Doğanın iç ilişkileri tilkilerin ve insanların bilinç diline çevrilene kadar pek çok gelişme oldu ve o zaman insan, bu bilinç biçimlerini genelleştirebildi ve onları mantıksal (diyalektik) kategorilere dönüştürebildi ve böylelikle çevremizdeki dünyayı daha derinlemesine inceleme olanağı yarattı. [7]

Önemsiz görünmelerine rağmen bu örnekler dünyanın işleyiş tarzı hakkında derin bir hakikati göstermektedirler. Tahıl yığını örneğini alın. Kaos teorisine ilişkin en son araştırmalardan bazıları, bir dizi küçük değişimin kütlevi ölçekte bir durum değişikliğine yol açtığı kritik nokta üzerine odaklanmıştır. (Modern terminolojide buna “kaosun eşiği” deniyor.) Danimarka doğumlu fizikçi Per Bak’ın “kendi kendini örgütleyen kritiklik” üzerine çalışması, doğanın pek çok düzeyinde meydana gelen ve kesin olarak niceliğin niteliğe dönüşümü yasasına tekabül eden derin süreçleri gözde canlandırmak için, tam da kum tepesi örneğini kullanmaktadır.

Kum yığını bunun örneklerinden birisidir; Megaralıların tahıl yığınına tamı tamına benzeyen bir örnek. Düz bir yüzey üzerine kum tanelerini bırakıyoruz. Deney, hem masa üzerine yığılan gerçek kumla, hem de bilgisayar simülasyonlarıyla defalarca yapılmıştır. Kum taneleri küçük bir piramit oluşturana kadar, bir süre için yalnızca üst üste yığılırlar. Bu noktaya bir kez ulaşıldığında, ilâve her tane, ya yığının üstünde bir oturma yeri buluyor ya da diğer tanelerin bir çığ biçiminde düşmesine sebebiyet verecek şekilde yığının bir yanına doğru dengesini yitiriyor. Diğer tanelerin nasıl denge bulduğuna bağlı olarak, çığ çok küçük bir çığ da olabilir, kendisiyle beraber çok sayıda taneyi sürükleyen yıkıcı bir çığ da olabilir. Kum yığını bu kritik noktaya ulaştığında, tek bir tane bile tüm çevresini dramatik bir biçimde etkilemeye muktedir hale gelir. Görünüşte önemsiz olan bu örnek, depremlerden evrime, borsa krizlerinden savaşlara, geniş bir uygulama alanıyla birlikte mükemmel bir “kaos kıyısı modeli” sunar.

Fazla kum yanlardan kayarken kum yığını büyür. Tüm fazla kum düştüğünde, elde kalan kum yığınına “kendi kendini örgütlemiş” denir. Başka deyişle, hiç kimse onu bilinçli olarak bu şekle sokmamıştır. O, yüzeyindeki kum tanelerinin alenen kararlı olduğu bir kritiklik durumuna ulaşıncaya kadar, kendi iç yasalarına göre “kendisini örgütlemektedir”. Bu kritik durumda tek bir kum tanesinin dahi eklenmesi öngörülemez sonuçlara yol açabilmektedir. Bu kum tanesi sadece küçük bir kaymaya yol açabileceği gibi, katastrofik bir toprak kayması ve yığının yok olmasıyla sonuçlanan zincirleme bir reaksiyonu da tetikleyebilir.

Per Bak’a göre olaya matematiksel bir ifade verilebilir. Buna göre, verili büyüklükte bir çığın ortalama frekansı, bu büyüklükle üstel olarak ters orantılıdır. Per Bak aynı zamanda, zincirleme reaksiyonun bir nükleer patlamaya doğru geçiş yaptığı nokta olan plutonyumun kritik kütlesinde olduğu gibi, “üstel” davranışın doğada son derece yaygın olduğuna dikkat çekiyor. Kritik-altı düzeyde, plutonyumdaki zincirleme reaksiyon sönerken, kritik-üstü bir kütle patlayacaktır. Benzer bir olay depremlerde görülebilir; burada, yerkabuğundaki bir fayın iki kenarında yer alan kayalar, kayarak kopmaya hazır oldukları bir noktaya ulaşırlar. Fay bir dizi küçük ve büyük kaymalar geçirir ki, bunlar, sonunda bir deprem halinde boşalan gerilmeyi bir süre için kritik noktada tutarlar.

Her ne kadar kaos teorisinin savunucuları bunun bilincinde değilmiş gibi görünüyorlarsa da, tüm bu örnekler, niceliğin niteliğe dönüşümü yasasının somut uygulamalarıdır. Hegel, küçük nicel değişimlerin belirli bir noktada nitel bir sıçramaya yol açtığı, nicel ilişkilerin düğümlü ölçü çizgisini* keşfetti. Normal açık hava basıncında 100°C’de kaynayan su örneği sık sık verilir. Sıcaklık kaynama noktasına yaklaşsa da, ısıdaki artış su moleküllerinin derhal birbirlerinden kopup ayrılmalarına sebep olmaz. Kaynama noktasına erişene kadar su hacmini korur ve moleküller arasındaki çekim nedeniyle su olarak kalır. Ne var ki, sıcaklıktaki sürekli değişim, moleküllerin hareketini arttırma etkisini doğurur. Atomlar arasındaki boşluk, çekim kuvvetinin molekülleri bir arada tutmakta yetersiz kaldığı noktaya kadar kademeli olarak artar. Tam 100°C’de, ısıdaki herhangi bir artış, moleküllerin buhar oluşturarak birbirlerinden kopmalarına sebep olur.

Aynı süreç ters olarak da görülebilir. Su 100°C’den 0°C’ye soğutulurken, kademeli olarak pelte ve jel kıvamından geçip, sonra katı hale varmaz. Isı çekildikçe, atomların hareketi, 0°C’de moleküllerin belirli bir kalıba –buz– hapsolduğu kritik noktaya ulaşıncaya kadar kademe kademe yavaşlar. Katı ile sıvı arasındaki fark herkes tarafından kolayca anlaşılır. Su, yıkama ve susuzluğu giderme gibi belirli amaçlar için kullanılabilirken buz kullanılamaz. Teknik olarak konuşacak olursak, farklılık, katıda atomların kristal bir yapı oluşturmalarıdır. Atomlar birbirinden uzak gelişigüzel konumlara sahip değildirler, kristalin bir yüzündeki atomların konumu diğer yüzdekiler tarafından belirlenir. Bu yüzden elimizi suyun içinde özgürce hareket ettirebilmekteyiz. Buna karşın buz bir katıdır ve direnç gösterir. İşte burada nicel değişimlerin birikiminden doğan nitel bir değişimi, bir hal değişimini tasvir ediyoruz. Bir su molekülü görece basit bir şeydir: atom fiziğinin iyi bilinen denklemleri uyarınca iki hidrojen atomuna bağlanan bir oksijen atomu. Ne var ki, bu moleküller çok sayıda bir araya geldiğinde, tek başlarına hiçbirinin sahip olmadığı bir özellik kazanırlar: sıvı olma özelliği. Bu özellik denklemlerden çıkmaz. Karmaşıklığın dilinde, sıvı olma özelliği bir “yeni gelişen” olgudur.

Örneğin bu su moleküllerini biraz soğutun; 32°F’ye gelindiğinde bunlar aniden birbirleri üzerine gelişigüzel yuvarlanmayı bırakırlar. Bunun yerine, kendilerini buz olarak bilinen düzenli kristal dizilime hapsederek bir “faz geçişine” uğrarlar. Ya da eğer tersini yapar ve sıvıyı ısıtırsanız, yuvarlanan bu aynı su molekülleri aniden koparak birbirlerinden ayrılır ve su buharına doğru bir faz geçişine uğrarlar. Hiçbir faz geçişi tek bir molekül için bir anlam ifade etmez. [8]

“Faz geçişi” ibaresi ne eksik ne fazla nitel bir sıçramadır. Benzer süreçler, hava durumu, DNA molekülleri* ve zihnin kendisinde de görülebilir. Bu sıvı olma niteliği, bizim günlük deneyimimiz temelinde gayet iyi bilinir. Fizikte de sıvıların davranışı iyi anlaşılmıştır ve bir dereceye kadar mükemmelen öngörülebilmektedir. Akışkanların (gazlar ve sıvılar) hareket yasaları, iyi tanımlanmış ve öngörülebilir olan pürüzsüz laminer akış ile en iyi durumda yaklaşık olarak ifade edilebilen türbülanslı akış arasında açık biçimde ayrım yapar. Bir nehir rıhtımı etrafındaki suyun akışı, şayet hareket yavaşsa, normal akışkan denklemlerinden hassas biçimde öngörülebilir. Akış hızını arttırarak anafor ve girdaplara sebep olsak bile suyun davranışını öngörmek hâlâ mümkündür. Ama hız belirli bir noktanın ötesinde arttırılacak olursa, anaforların ne zaman oluşacağını öngörmek ya da suyun davranışı hakkında gerçekten herhangi bir şey söylemek imkânsız hale gelecektir. Suyun davranışı kaotik olmuştur.


Kritik etki yasası

Bilgisev -- 31.03.2008 - 00:47

Bu yazılanları ben "Düşüncenin Boyutları" (Kitaplar bölümü) başlığı altında daha önce yazmıştım. Size ordan bir iki paragraf aktarıyorum:

Çok-düğümlü bir yapıda geçerli olan kuvvet ikili etkileşme kuvveti değildir. O sistemin kritik bir alt ve üst değerinde devreye giren bir “Kritik Kuvvet” olarak ele alınması gerekir. Zira değişimler sürekli olmayıp ani kırılmalar ve sıçramalar şeklinde olmaktadırlar (Bakınız: Türlerin oluşumu başlıklı yazım). Bu bakımdan gerek mikro alemde gerekse makro alemde etken olan kuvvetler çatallaşma noktasında aniden etken olmaya başlayan “Kritik kuvvetler” olarak görülmeleri gerekir. Kuvvetlerin etkisini iki parçacık arasında değil, parçacıklar topluluğuna (veya alt düzeyde düğümler topluluğuna) etken olan kuvvetler olarak incelemek gerekmektedir.

Bu bakımdan itici ve çekici kuvvetleri, ancak belli bir kritik değere ulaştıklarında etkinlikleri ortaya çıktığına göre, daha farklı bir yaklaşımla "Kritik" noktada tanımlamak gerekecektir.

Çok düşük sıcaklıklarda yapılan deneyler beklenmedik sonuçlar vermektedirler. Ani bir değişiklik sonucu oluşan yeni tür maddelerde bir “Kritik Kuantum noktası” bulunduğu gözlenmiştir. Bu nokta civarında maddenin birçok özellikleri değişmekte, sistem tam olarak uyumlu bir davranış içine girmektedir. Bu konu henüz çok yeni olduğundan hem deneysel hem de kuramsal çalışmalar sürmektedir.

Klasik çok parçacıklı termodinamik sistemler de bir Kritik noktaya sahiptirler. Örneğin su ile su buharı normal basınç ve sıcaklıkta iki ayrı faz oluştururlar. Fakat basıncı ve sıcaklığı arttırırsak belli bir noktada iki faz aradan kalkar ve su molekülü sıvı faz ile gaz fazı arasında sürekli titreşir. Yani hem sıvı hem de gaz fazındadır. Bu noktaya Kritik Nokta denir, Suyun kritik noktası 374 derece C ve 218 Atmosfer basınçtır. Yani, normal hava basıncının 218 katına ulaşmak gerekmektedir. Görülüyor ki hem sıcaklık hem de basıncın iki aşırı ucunda kritik noktalar bulunmaktadır. Hava, atmosferin en üst tabakalarında çok düşük basınca sahiptir. O bölgede hava molekülleri yer çekim kuvvetinden kurtulmakla kurtulmamak arası bir ara durum oluştururlar. İşte o bölgede hava basıncı Kritik bir alt değerdedir.

Şu halde iki farklı uçta bulunan Kritik noktalardan söz edebiliriz. Bunları “Alt Kritik nokta” ile “Üst kritik nokta” olarak tanımlayalım. Genel olarak bu iki kritik noktada sistem kararsız denge içindedir. Ufak bir etki ile bir fazdan diğerine geçebilir. Ancak, göz önüne alınan sistem ne olursa olsun, gizli bir kritik noktası daima bulunmaktadır. Bu gizli kritik noktaya doğru hareket eden sistemin gizli olan simetrisi de aniden kırılabilmektedir.
Gizli kritik noktada hem itici hem de çekici kuvvetlerin etkin oldukları söylenebilir. Çünkü sistem karmaşa içine girse dahi, yine de tümüyle kontrolden çıkmamaktadır. Bu sayede yeni oluşumlar ve her boyutta sistemin kendisine benzeyen yapılar ortaya çıkmaktadırlar. Tek bir parçacık dahi örgü-alan içinde birçok düğüm noktasından oluşmuş olduğundan bağımsız bir nesne olarak değil, bir sistem olarak düşünülmesi gerekir.

Şu halde, “sistem” tanımını en genel anlamda alıp, örgü-alan içinde çatallaşmış herhangi bir yapı olarak anlayabiliriz. Bu yapıyı oluşturan “Acayip çekici” ise Gizli Kritik Noktadır. Bu noktayı her ne kadar matematikten çıkarmış olsak da, doğadaki çeşitli durum ve davranışların yorumunda büyük fayda sağladığını da kabullenmek zorundayız.



nicelik-nitelik

farabi -- 05.09.2010 - 12:32

Bu "yasa" gibi anlatılan şeyin,yanılsama olduğunu düşünüyorum ve bu yanılsama,bilimsel düşünüşün henüz tam gelişme aşamasına girmemiş dönemlerde,felsefi düşünüşle doğayı anlama,çabasından doğmuş gibi,görünüyor.Şu anki bilgilerimize göre,gereksiz bir felsefi argümandır bence.

Su örneğini alalım,su 100 dereceye kadar ısınıyor,ve 100 derecede nitel patlama meydana geliyor,yani kısaca bu düşünce, patlamanın ondan önceki adımların bir birikiminden oluştuğu iddiası nı savunuyor sa, bu zaten bilimin bildiği bir bilgi,ama buna bilim dışı bir anlam yükleyerek burada nicelik-nitelik gibi bir yasa olduğunu düşünmek gizemcilik olsa gerek.

Şu an biliyoruzki su,ısıtılmaya başladığı andan itibaren nitel bir değişim zaten başlamış oluyor(moleküllerin kinetik enerjisi artıyor ki yazıdada belirtilmiş),
ve her adım(yalnız sonuncu olay değil)bir önceki adımların bir birikimi.Bu durumda hangi nicelik,hangi niteliğe dönüşmüş oluyor,anlam vermek olası değil.Eğer sondaki olay bizim için bir önem teşkil ediyorsa, bu o yapının değil bizim ona yüklediğimiz bir anlamdan başka bişey değil.


Mikrodalga

xenix -- 06.09.2010 - 07:59

Mikrodalga fırınlarda ısıtılan bir yiyeceğin içinde ki su, sizin dediğiniz gibi zamanla ısınıp kaynamıyor. Birden değişim oluyor.

Ayrıca bu okuduğunuz yazı, bir kitabın bir sayfası sadece. Sağ alt kısımda Mendeliyev'in Periyodik Tablosu ile konu devam ediyor.

xenix


mikrodalga

farabi -- 07.09.2010 - 19:31

sitede verilen cevapları takip etmek,zor oluyor.

Burdaki konunun mikrodalga fırınla elbette alakası yok,örneğin verildiği kavramı anlatmak için kullanılmıştır,yani bir şeyi değiştirmez neyse.

Bu aniden ısıtma konusundada yanıldığını düşünüyorum,yalnızca zaman daralır veya artar.Elektromanyetik dalgalar atomlara çarptığında(su ) , atomun enerjisi diyelim t0 anından E olsun, kaynama noktasındaki enerjisi E2 ve zaman t1 diyelim. t0-t1 aralığında bu atomun hızının süreksiz bir şekilde,E1 den direk E2 ye geçmesi olmaz.Kısaca zaman ölçüsü dışında değişen bir şey olmaz.


Süreklilik

xenix -- 08.09.2010 - 12:24

Süreklilik dediğimiz şey insan zihninin ürünüdür. Evren ve zaman sürekli midir, yoksa sıçramalı mıdır iyi düşünmek, çok okumak lazım. Sitede bununla ilgili yazılar var.

Son gönderileri takip edebilirsiniz. Son Gönderiler

xenix (Mikrodalga fırın konusunu da araştırmanız lazım.)


Nitelik nedir?

xenix -- 06.07.2011 - 17:41

"Niceliğin niteliğe dönüşmesi yasası, maddenin atomaltı düzeydeki en küçük parçacıklarından, insanın bildiği en büyük olgulara kadar son derece geniş bir uygulama alanına sahiptir. Her türden görünümde ve her düzeyde bunu görmek mümkündür."


Yani, ne diyor? Niceliğin niteliğe dönüşme yasası... Çok okumak lazım. Çook.

xenix: Takiplerim


Ben annadım şimdi farabi

gamaro -- 13.12.2011 - 13:07

Ben annadım şimdi farabi niye terketti siteyi.

Adam konuşmaya çalıştıkça xenix ağzına tıkmış lafları..

Tabi bu tıkışlar başlangıçta nicel birikmişler ama belli bi süre sonra işin rengi (niteliği) değişince sevgili farabi de varlıktan yokluk durumuna geçmiş.

Xenix negatif niteliğe sebep olmuş, onun için farabi geri dönsün.

:)


Evet. Olabilir gerçekten.

sonsuz -- 13.12.2011 - 13:19

Evet. Olabilir gerçekten. farabi beni bir tek maymun ve yük sorusunda şaşırtmıştı.




Ya tartıştık tabi de.

xenix -- 15.12.2011 - 10:39

Ya tartıştık tabi de. farabiyle anlaşırız biz. Arada aktaşlaşıyor işte :))

xenix: Takiplerim

Sonsuz Us yorumlar yükleniyor...


Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -