Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik KENTER
sonsuz -- 14.03.2008 - 04:24
İlginç bir tartışmaya gebe olabilir. Özellikle sevgili Agnia ve benim bu konuda Müşfik Kenter'in söylediklerinin aksini savunma gibi bir alt yapımız var sanırım.
statik -- 14.03.2008 - 05:09
hayatı dolu dolu yaşamışların alt yapısı her zaman daha kuvvetlidir, bu açılım çok şeyi ortaya dökebilir, bu sitede dolu dolu yaşamış örneklerden yeterince olduğunu düşünüyorum.
1Misafir -- 15.03.2008 - 06:30
İlginç bir tartışmaya gebe olabilir. Özellikle sevgili Agnia ve benim bu konuda Müşfik Kenter'in söylediklerinin aksini savunma gibi bir alt yapımız var sanırım.
Ben fikirlerinizi merak ettim. Haklı olmanız oldukça yüksek ancak görmek isterdim. Bu konuda düşüncelerinizi sunmanız mümkün mü Sn Sonsuz veya Sn Agnia?
sonsuz -- 15.03.2008 - 07:28
Önemli olan insanın algısında ki anlamdır. Gerçek bir denize bakmakla, bilgisayar ekranında baktığın bir resimden aynı anlamı ve duyguyu yaşıyorsan arada ne fark var ki.
Sonuçta insanın bulunduğu ortam değil, yaşadığı hisler önemlidir. Daha çok duyu organına hitap eden şey daha çok gerçektir gibi bir ayrımsama da yapmak zor. İnsan bir filmden yada sokakta yaşadığı bir olaydan etkilenmezde, dinlediği bir müzikten daha çok etkilenebilir. Benim için bişeyleri okumak, bahçedeki akasyanın tomurcuklanmasından daha anlamlı olabilir. Daha çok mutluluk verebilir.
O yüzden Müşfik Kenter'in kendi hoşlandığı şeylere duygusallık yükleyip bunu genele yaymasını çok haklı bulmuyorum.
statik -- 15.03.2008 - 08:14
"Önemli olan insanın algısında ki anlamdır." ifadesindeki "algı" açılmalı ve burdan başlanılmalı, sadece bunun üzerine odaklanarak "algının" gelişmeler üzerindeki yanıltıcı anlamlarını tesbit edelim. Sanal ortamların algılama üstündeki doğruluklarını ortaya koyalım. Eğer algılamaları es geçer ve bundan sonraki aşamaları düzenlemeye çalışırsak, algıdaki yanılgıların tesbitini yapamayız. Diğer açıklamalarınızı buna bağlı olarak geliştirmeliyiz.
1Misafir -- 15.03.2008 - 08:39
Sn Sonsuz,
Matrix'e doğru ilerliyoruz. Farkındasınızdır. Cidden zihin evren'deki en tuhaf şey...
lilith -- 15.03.2008 - 08:43
ben de şahsi görüşlerimi yazayım.
internet kocaman bir kütüphane gibi...
benim ilk dikkatimi çekişi bu yönde olmuştu.
elimdeki kaynakların gittikçe artan bir ivmeyle büyümesi güzel bir histi.
daha sonra kişisel paylaşımların da olduğunu gördüm.
benim gibi hisseden insanların yaşadığını apaçık görebiliyordum. burada "ne kadar gerçeği yansıtıyor ki insanlar" diye bir tepki gelebilir. velev ki, yalan yanlış yazıyor olsunlar inanın bu hiç önemli değil. yalan söylüyorsa bile olmak istediğini söylüyordur ve yine aynı kapıya çıkar olay.
pek çok duyguyu geçirebiliyor internet bana...
gülümsüyorum hatta bazen kahkahalar atıyorum. (hoş kitap okurken ve film izlerken de zaman zaman aynı tepkileri veriyorum) bazen sinirleniyorum. bazen bi şeyleri okurken içim taşıyor coşku duyuyorum.
dokunma duygusuna gelirsek...
işte can alıcı nokta.
klavye dediğin şeyle bütün duygular geçebiliyor karşıdan bana...
ben dokunma eğilimlilerdenim.
ille dokunacam yani:)
bazen karşındakiyle yalnızca forum üzerinden bile yazışsanız ona dokunabiliyorsunuz, en azından ben bunu hissediyorum.
öpüşmeyi hepsinin dışında tutuyorum ve artık susuyorum:)
statik -- 15.03.2008 - 09:01
"internet kocaman bir kütüphane gibi..."
sevgili lilith, "gibi" demek zorundasın, gerçek bir kütüphanedeki oturma kalkma adabını, mis gibi kağıt kokusunu asla alamayacaksın işte algı yanılgısına basit bir örnek.
lilith -- 15.03.2008 - 09:15
"gibi" benzeşim için özenle seçilmişti.
gerçek bir kütüphaneden farklı zaten. ama farklı oluşu daha kötü olduğu anlamına gelmez.
kütüphanede sessizce oturursun, her yer kitaptır ve cidden mis gibi kokar.
internet kütüphanesine daha özgürce girebilirsin. bir bilgiyi almak istediğinde kimliğini bırakmak zorunda değilsin , ip numaran zaten otomatik kaydediliyor.
üstelik benim gibi dikkati pek çok noktaya çekilen bir insan için idealdir internet kütüphanesi.
alman edebiyatındaki son akımları incelerken kendimi afrika şiirinin içine kadar girmiş bulabilirim. ya da bir konuyu araştırırken dipnot gibi yazılmış herhangi bir şey ilgimi çektiğinde onun peşinden istediğim gibi sürüklenebilirim. oysa bunu kütüphanede yapmam hem zaman alır hem de kaynaklar sınırlıdır. ve gideceğim nokta daha ötesi değildir.
bütün bunlardan kitaba karşı olduğum falan çıkmasın aman bu büyük yanılgı olur çünkü...
internet üzerinden gazetelere göz atmakla birlikte kitap konusunda hala tutucuyum:)
mephisto'da, istiklal'de ya da herhangi bir kitapçıda rafların arasında dolaşmak, kitap kokusunu içine çekmek, onlara dokunmak, gece yatağında ya da yolda giderken ya da sadece balkonda oturup kahveni yudumlarken kitapla büyülü yolculuklara çıkmak hala en büyük keyfimdir. ve her zamanki gibi bu da sadece beni bağlar:)
statik -- 15.03.2008 - 09:33
"kütüphane" sadece basit bir örnekti tarafınızca yazılmış. Uçsuz bucaksız bilgi deryasında elinizde kahve gezinirken, birde deniz manzarasını ekrana getirdinizmi demeyin keyfinize!..kim bilir ne tür algılamalarla "sadece yapayalnız" edindiğiniz bilgileri verebileceğiniz uçsuz bucaksız, derya denize şişe içine koyup bırakıverirsiniz, tüm mutluluğun yüzünüzdeki ifadesi ile.
lilith -- 15.03.2008 - 09:40
uçsuz bucaksız bilgi deryasında gezinirken elimde kahve oluyor tabi... ama ekrana deniz manzarası getirirsem diğer şeyleri okuyamam ki... hepsinin yeri ayrı :)
yahu kütüphanede de her yerde de okuduğum, gördüğüm, bildiğim sadece kendime zaten... kütüphanede hemen yanınızdaki sandalyede oturursam sanki size faydası olacak mı benim okuduklarımın?
statik -- 15.03.2008 - 09:46
önemli diyorum, sizin okuduklarınıza ve kahvenize kesinlikle lafım yok, yanımda kitap okumanı da çok isterdim doğrusu, ekrana denizi getiremiyorsanız demekki yine bir eksik var. O zaman bir leğen su koyabilirsiniz yanınıza:)) Sanal algılama üstünde durursanız tartışmayı yanlış bir mecraya çekmekten kurtarırsınız.
lilith -- 15.03.2008 - 09:52
takılıyorsun hep..
oysa eksiklik yok burda.
yani pc başında oturup bişeyleri araştırırken, ne deniz manzarasına ne de bir leğen suya ihtiyacım yok zaten. hoş kütüphanede olsam da bişey değişmez. hepsinin yeri ayrı. hepsi ayrı keyifli. ama internet benim için çok daha kolay ve rahat.
olay bu:)
kitap okuma konusuna gelince...
belki bi gün senin yanında da okurum :)
xenix -- 15.03.2008 - 09:58
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Bu ne demek yahuu??
xenix
statik -- 15.03.2008 - 10:01
yine aynı şey; "belki", "gibi" geniş zamana yayılmış belirsizlik cümleleri, halbuki kütüphanede belirsizlik yoktur. Yanımdaki sandalyeyi sana mahsus rezervasyon yapabilirdim, geleceğinden emin olsaydım.
lilith -- 15.03.2008 - 10:02
sorular uçuşuyor yetişemiyorum, ucundan tuttuklarımı atıyorum buraya şimdi:)
zaman saklanabilir mi?
zamanın saklanmasının koşulları nelerdir?
nasıl bir kapta saklanabilir?
hatta bakın yeni bir iş olanağı amway'cilere...
zamanı saklama kabı satsınlar:)
lilith -- 15.03.2008 - 10:04
vallahi keyifli olurdu.
hangi kütüphane ve ne zaman:)
statik -- 15.03.2008 - 10:11
bir daha geri döndürülemeyen kavram ise, sanalda böyle bir derdin yok demek istiyor:)) geri dönüşüm kutusuna harcadığın zamanı bir daha geri getiremezsin.. yazık oluyor geçen sanal zamana diyor.
lilith -- 15.03.2008 - 10:13
neden burada olmayı seçiyoruz o zaman statik:)
xenix -- 15.03.2008 - 10:19
Hayır sanki geri dönüşüm kutusunda saklanamıyor diye kızıyor, sanki gerçekte saklanabilirmiş gibi. Kaldıki zaman geçtikten sonra sanalda geçse ne olur, gerçekte geçse ne olur. Sadece aklında kalan anılar değil midir?
Bundan 10 yıl önce yediğin yemeğin hatırası ile 10 yıl önce bilgisayarda dinlediğin müziğin hatırası arasında ne fark var ki? İkiside hatıra işte.
Bence Müşfik bey rahatsız olduğu bişeyleri anlatmak istemiş ama fazla zorlama olmuş. Benim milenyum çocukları tezim geldi aklıma. Bazı şeyleri kesinlikle deneyimlemek gerekir. Mış gibi yapmakla olmaz, bu noktada sonsuza katılmıyorum.
Evet matrix benzetmesi güzel. Ama sanal güzel bir yemek yemektense, o kırmızı hapı alıp gerçekleri görmeyi tercih edenlerdenim.
xenix
statik -- 15.03.2008 - 10:19
bu konu çok ciddi geliyor (klavyeler yani) ama sevgili lilith buna müsade ederse sindirerek devam etmek isterim. Kütüphane konusunda ise sevgili lilith; pireler deve iken, develer berber iken, ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken;))
lilith -- 15.03.2008 - 10:31
lütfen devam:)
bakın sanala güzel bir örnekleme olduk bile...
bir kütüphane muhabbeti çıktı ve yan sandalye meselesi...
takılmayalım sandalyelere ve devam edelim.
öylesi de böylesi de fark etmez.
reel hayatta neysek burada ortaya koyduğumuz da o...
yok bir fark yani:)
xenix -- 15.03.2008 - 10:37
haklısınız vallahi. Evet insanlar, gerçek hayatta taktığı maskeleride sanala getirebiliyorlar, yada sanalda taktığı maskeyi uzun süre koruyamıyorlar.
xenix: Bu maskenin altında kandan fazlası var. Bu maskenin altında fikir var Mr. Creedy. Ve fikirlere kurşun işlemez.
statik -- 15.03.2008 - 10:51
"neden burada olmayı seçiyoruz o zaman statik:)"
Böyle bir soruyu bekliyordum. Bu dünyanın iç yüzünü görmeden fikir yürütemem ki, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmak gibi bir şey olurdu bu, yaşamın her alanını doldurabildiğin kadar doldurup sonrada kıyaslama yapacaksın ki gerçekçi olsun.
ben bu tezi çok etaplı ve teker teker açılarak konuşulması gerektiğini belirtmiştim. Şu konu yanlış anlaşılmasın; teknolojiye, iletişime, çağdaşlığa, sosyalliğe karşı falan değilim önce bu böyle biline. Sadece abartıya, mutluluğun yakalanma biçimine karşıyım. sanallığın derinliklerine inerek irdelenmesine, fayda ve zararlarının ortaya çıkarılmasına tarafım.
statik -- 15.03.2008 - 11:09
"haklısınız vallahi. Evet insanlar, gerçek hayatta taktığı maskeleride sanala getirebiliyorlar, yada sanalda taktığı maskeyi uzun süre koruyamıyorlar."
Bu cümle kime sarfedildi bilmiyorum ama aynen katılıyorum, sanalda maskelerin kimde olduğunun anlaşılması epey bir zaman alır, onun için diyorumki; kimse maskesiyle dolaşmasın.. bu işten menfaatlenenlerde fikirlerini açık seçik yayınlasın. Ancak şu ana kadar tatmin edici herhangi bir cevap alamadık maalesef. Biz düşüncemizi form sütununa astık. Gerisi size kalmış.
sonsuz -- 15.03.2008 - 16:52
Algının açılacak fazla bir tarafı yok aslında. Algı dış dünyanın içsel olarak şekillenmesidir. Her nesnenin her insanda farklı duygular oluşturmasıdır da diyebiliriz.
Benim değinmek istediğim neyin gerçek neyin sanal olduğunu belirleyen şey nedir diyorum. Diyelim ki teknoloji ilerledi ve başımıza takılan elektrotlar sayesinde bir çok deneyim yaşamaya başladık. Bunların gerçek deneyimlerden ne farkı olacak ki?
nessuno -- 16.03.2008 - 06:45
Yazık ki bazı kişiler bastırılmış duyguların-düşüncelerin yansımalarını göstermekle meşgul...
Nicklerin bir paravan olduğunu düşünüp istediklerini farklı farklı rollere bürünerek icra eden ve belkide sanal dünyayı bir sahne, kendilerinide oyuncu kategorisine yerleştiren çoğu insanı burada(net dünyasında) görebiliriz.
Onun ötesinde sanal dediğimiz dünyayı, gerçek dünyadan ayırmadan samimiyeti ana tema kabul etmiş kişilerde mevzu bahis.
Elbette amaç bilgi paylaşımı ise, belkide bu yansıtılanların önemi yok diyebiliriz ama bu durumda hissiyatımızı devredışı bırakmak gerek buda oldukça zor...
***
Yaşanılan-yaşanılacak olan oluşumlar benliğimizde vuku bulup yayılımını sağlıyorsa, mekanın önemi olduğunu söylemek abesle iştigal
1Misafir -- 16.03.2008 - 10:23
Benim değinmek istediğim neyin gerçek neyin sanal olduğunu belirleyen şey nedir diyorum. Diyelim ki teknoloji ilerledi ve başımıza takılan elektrotlar sayesinde bir çok deneyim yaşamaya başladık. Bunların gerçek deneyimlerden ne farkı olacak ki?
Sn Sonsuz,
Hatta teknolojik gelişmeleri beklemeden şu soruyu da sorabiliriz. Bir şizofren için gerçeklik nedir?
Agnia -- 16.03.2008 - 14:30
Adı üstünde zamlı AN diyebiliriz buna :) Ben önceki yazılarımdan birinde zamanın bir taksitlendirme aracı olduğunu söylemiştim. Hala aynı fikirdeyim.
Zamanı bir kap içinde saklıyosunuz zaten?! :)
Nerde olabilir, hadi bi kaç tahmin yapın...
statik -- 17.03.2008 - 10:11
İki çocuklu bir aile hafta sonunu piknik yaparak geçirmeye karar verirler. Piknik yerine vardıklarında anne yemeği hazırlarken, çocuklar babalarıyla birlikte yürüyüşe çıkar. Uzun bir yürüyüşten sonra oldukça yorulan küçük çocuk yalvarırcasına bakan gözlerle, "Babacığım çok yoruldum. Lütfen beni kucağında taşır mısın?" der. Baba; "Ben de yorgunum oğlum"' der demez çocuk ağlamaya başlar. Baba tek kelime etmeden ağaçtan bir dal keser. Dalı bıçakla biçimlendirip, çocuğa zarar vermeyecek biçimde yontar. Sonra dalı oğluna verir. "Al oğlum, sana güzel bir at" der. Çocuk sevinçle dal parçasından yontulmuş ata biner ve sıçrayarak, ata vurarak annesinin yanına doğru gitmeye başlar. Babasını ve ablasını geride bırakmıştır bile...Baba gülerek kızına: "İşte yaşam budur kızım. Bazen zihnen ya da bedenen kendini çok yorgun hissedeceksin. İşte o zaman kendine değnekten bir at bul ve neşe ile yoluna devam et. Bu at bir arkadaş, bir dost, bir çiçek, bir salıncak yada bir çocuğun tebessümü olabilir."
Değnekten atınız hiç eksik olmasın.
grafon -- 18.03.2008 - 11:05
Burada yazılanlara bakıp yazana bir karakter ve hatta bir tip-imaj yüklediğimi farkettim. Hepinizi gerçekte görme şansım olsa kaçınıza tam da tahmin ettiğim gibiymiş diyebilirim acaba.
Aynı konular tartışılsa aynı şeyleri mi söylersiniz ... Hal ve tavırlarınız, tipiniz, verdiğiniz enerji ile aynı fikri buradaki kadar etkileyici bulur muyum??? Muhtemelen hayal kırıklığına uğrarım... zihnimdeki imajlarla bağdaşmadığınız için.
O yüzden hiç birinizle tanışmamalıyım.
Bir de tersinden bakalım; Tanıdığım, oturup tartıştığım, tartışmalarda yaptığı çıkışlarla beni etkileyen birini bir de buradan takip etmeye başlıyorum... Buradan daha net görebiliyorum onu... Tartışırken takındığı tavrı rahatsız edici bulurken burada yazdıklarını gülümseyerek okuyorum. Onu gerçekliği ile bağdaştırıyorum, ince alaylarını ya da kasıtlarını algılayabiliyorum. Onu daha yakından tanımış olmak gibi hoş bi durum.
Ya da yıllardır görmediğim bir arkadaşımla klavye ile iletişim kurduğumda aramızdaki sohbetin bir kaç cümleyi geçmediğini farkediyorum. Yüzyüze olsak ve 3 saati beraber geçirsek de bir değişmeyecek biliyorum.
Öptüğüm biri mesajla öpücük gönderdiğinde etkilenebilirim ama öpmediğim birinin gönderdiği öpücük sadece bir resimdir.
sonsuz -- 19.03.2008 - 02:00
Evet sayın nessuno, insanların nicklerin arkasına gizlenip kendilerini bir oyuncu olarak göstermesi mümkündür. Ama iddia ediyorum ki 3 aydan fazla bu rolü sürdüremez (bire bir sohbetlerde). Kaldıki sürdürebiliyorsa bile, sürdürdüğü rol o kişinin gerçekliğidir artık benim için.
Bu gerçek hayatta doktor rolünü çok iyi oynayan bir sahtekar gibi karşımıza çıksın. Eğer bu kişi bir doktor kadar doğru karar veriyorsa ve konuya o kadar hakimse, benim gözümde artık bir doktordur o kişi.
Sn 1Misafir, evet şizofrenler için gerçeklik nedir sorusu can alıcı bir soru olmuş. Hangi dünyanın daha gerçek olduğu konusunda bir fikrim yok gerçekten.
Sevgili Agnia, zamanı sakladığımız yer ANılar olabilir mi?
Sevgili grafon, çoğunlukla insanların aynı şeyleri söyleyeceğini düşünüyorum. Eğer insanlar başka yerlerden aktarmak yerine içinden çıkan düşünceleri, fikirleri yazıyorlarsa bunlar elbette günlük tartışmalarda da söyleceği kelimelerdir. Tanıdığınız birini burda daha iyi değerlendirebilirsiniz gerçekten.
İşin gerçeği ruhları görmek için bence mükemmel bir platform. O kişinin fiziksel, statü, kariyer, şekilsel vs. herşeyinden arınmış halini görürsünüz burada.
Agnia -- 19.03.2008 - 03:41
Belki de internet gelmekte olan yeni realitenin bir çeşit provasıydı. Çünkü gelmekte olanın en bariz göstergesi; samimiyet, yalınlık, hiç bi şeyi gizleyememek!
Zamanın kabına gelince, O BENi taşıyan insan kalıbım diyebiliriz kısaca. Çünkü zamAN benim :)
Bir başka tarifim de, zamanın dişi, AN'ın eril olduğudur. Böylece dişi enerji, eril enerjiye kendini deneyimlemesi için platform sunar. Ve onun tüm deneyimlerini saklar, bir damlacık bişey bile heba olup gidemez.
sistemin mükemmelliği her defasında gözlerimi kamaştırıyor.
statik -- 19.03.2008 - 12:11
Üzülerek söylemek gerekirse, konunun çok kişiselleştirilerek ve dışına çıkılarak düşünceleri yargılama kisvesi altında, “birilerini sanal haini” (neredeyse vatan haini) gibi suçlamalara muhatap etme ile karşı karşıya bırakıldığını görmekteyim.
Şimdi; bu “sanal haini” neler yazmış? nerde samimi olmamış? nerde maske takmış? nerde sahte düşünceler sergilemiş. Geriye dönerek klavyeden çıkmış tüm yazılanları okuduğunuzda, hah…işte tam burada!!.. samimiyetsiz, maskeli, duygusunu bastırmış vs. gibi eleştirilere dayanak olacak bir cümleyi cımbızlada olsa çıkartın. Sitemizdeki çok değerli ruh bilimcilerin bunu tarafsız tetkik edeceğini varsayarak yazılanlardan sadece bir demet sunmak istiyorum.
1-hain klavye demiş ki.. “Eğer yemek düzenlenecekse; sonsuz amblemli, rozet yaptırılsın(kağıtta olabilir) resepsiyona bu rozetler bırakılsın, yemeğe gelen rozetini alıp taksın, ancak kimse kimseye kendini tanıtmasın. Daha sonra bir araya gelindiğinde, tahmin edilen isimler kağıtçığa yazılarak, tahmin ettiği kişiye bu kağıtçığı versin. Bahis yok..) Bakalım kim kimi tahmin edebilecek. organizasyonu üstlenecek gönüllü aranıyor;))) Her türlü masraf ortak. Yer ülke sınırları içinde olsun;)) “
Bu yazıyı yazarken bastırılmış duygularını açığa vurmuş…… ne yazıkki… Yeri gelmişken tanışmayla ilgili yazı için şunları söyleyebilirim; Tanışmaktan çekinenler, sanalda yarattıkları kendi imajının gerçekte zedeleneceğini bilenlerdir. Onlarla asla tanışamazsın !! ama benimle isteyen herkes özel mesajla telefonumu alabilir, işte fark burada…
2- Narin demiş ki.."En iyisi biz bi tanışma yemeği düzenleyelim.Detayları orada konuşalım ne dersiniz?Bu esnada ödül için daha ciddi birşeyler düşünürüz, maksat heyecan olsun ;) :)))"
klavye demiş ki..” yazdığınızı uygulayabilseydik, belki şimdi arabanızda olmuştu”
Bakın bu gerçek dışı olabilir size tam burada katılıyorum işte….
3- lilith demiş ki.. yaşam gerçek değil mi statik?"
Hain klavye demiş ki.. “Evet, yaşamın gerçek olduğuna inanmıyorum, geçmiş olarak adlandırdığımız herhangi bir olayı bir daha yaşayamıyoruz, geleceğinde neler getireceğini bilemiyoruz, o zaman gerçek olan burda ne? bu yazdıklarıma felsefi itirazlar gelebilir ancak, tek söyleyebileceğim şey; dünya dünya yalan dünya.. iyi yaşa, faydalı ol.. ha 5 yıl sonra, ha 15 yıl sonra hiç bir şey değişmez”
Yarım asırlık bir ömrün size sunduğu yaşam hakkındaki ip uçlarının bir değerlendirmesi önemli değilde, camın arkasından ruh halini görebilen düşünceler önemli.. ((( çok yazık…
4- narin sormuş.. “.Ve merak ettim "hiç görmediğiniz bir ülkeye tatile çıkıyor gibi heyecanlanıyorsunuz" derken gerçekten öyle bir heyecanı duyduğunuz için mi böyle bir benzetme yapmışsınız."
Yine hain klavye şunları yazmış “Bunu bire bir yaşayan ve 6 ay ömrü kaldığını öğrenen canım annemin yaşadıklarıydı. aynı evde ikimiz yaşarken ölümle ilgili her türlü detayı konuşuyorduk, onu anlayabilmem için sanki onunla ölecekmişim gibi hissetmeye başlamış, işimi gücümü bırakarak 6ay boyunca bütün günümü nerede ise onunla geçirmiştim. 15 yıl önce olan bu olay, günlük tutulsaydı çok iyi bir roman olurdu.”
Çok çok önemli bir yaşam kesitini tüm çıplaklığı ile site katılımcılarıyla paylaşmış…ne yazıkki..
5- klavye narine cevap yazmış.” Evet katılıyorum malesef "çoğumuz hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor!!! " bu yaşayış şekli insanlığı küçültüyor, insanoğlunun içindeki o müthiş potansiyeli kötüye kullanmasına neden oluyor. “
“Taşıma fikir” olduğunu bileceğinizi nerden bilsin…
6- hain klavye duygusuz ve samimiyetsiz bir şekilde “narin'in Dreamcatcher'e jesti inanın gözlerimi doldurdu,
bu kadar asil, paylaşmaya hazır ve samimi duygularını, kendisine teşekkür ederek paylaştığımı belirtmek istiyorum. Bu sitede "her ne kadar arasıra aynı düşünmediğimiz için kırıcı olsakda" katılımcıların genelde iyi niyetli, dostluğa açık ve üst düzey düşünceye sahip olduklarını görüyor ve çok mutlu oluyorum. Bu ortamı bize sağlayan sevgili sonsuz'a da teşekkürlerimi iletmek istiyorum.”
Maskeyle ancak bu kadarını belirtebilmiş…((((
7- İçindeki çoçuğu yaşatan hain klavye bir oyun başlatmış.. “Oyunumuzun adı OTOKONTROL; Dünyada ilk defa bir sitede denenecek olan bu oyunun patenti tamamen bana aittir;)) Oyun, etap etap oynanacak olup, her etap sonunda gelişmeler burdan bildirilecektir. Oyuna herkes katılabilir (üye veya değil) ancak; süreklilik açısından oyuna dahil olanlar oyunu sonuna kadar sürdürmelidir.
Haydi kolay gelsin...”
oyunculuk lisansını buradan almıştır herhalde, çünkü bu gerçek bir oyundu…… onu bile sonlandıramadılar ne hikmetse??
Daha klavyeden çıkan çok şey var ancak, bunları yazmanın çok şey değiştirmeyeceğini biliyorum.
Tüm bunlardan sonra büyük üstadın sözlerinin ne kadar doğru ve önemli olduğunu bir kez daha görebiliyorum.
“Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?”
Ne yazıkki, cumhuriyet tarihinin gelmiş geçmiş en büyük üstad’ın mesleği olan “oyunculuğu” bile aşağılama aracı olarak kullananlar ve Dünyanın bir “sahne” kendilerininde bir “oyuncu” olduğunu unutarak, oyunculuğun sanala taşındığından şikayet edenler… keşke bir oyuncunun çeyreği olabilseydiniz…..
Ana konu hakkındaki görüşlerimi saklı tutuyorum. Kişileri değil fikirleri çarpıştırın.
sonsuz -- 19.03.2008 - 13:27
Üzülerek söylemek gerekirse, konunun çok kişiselleştirilerek ve dışına çıkılarak düşünceleri yargılama kisvesi altında, “birilerini sanal haini” (neredeyse vatan haini) gibi suçlamalara muhatap etme ile karşı karşıya bırakıldığını görmekteyim.
Böyle birşeyi ben neden göremiyorum? Kimden bahsediyosunuz sn statik. Sanırım üstünüze alınmışsınız ama neden alındığınızı anlamış değilim.
1Misafir -- 19.03.2008 - 16:42
Kişileri değil fikirleri çarpıştırın. demişsiniz Sn Statik.
Yazılanları tekrar okudum. Ancak burada kişilere yönelik herhangi bir eleştiri göremedim. Eğer burada Müşfik Kenter'in eleştirildiğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Çünkü eleştirilen aslında yine düşüncelerdir, kişi değil. Hatta buna eleştiri bile demeyelim belki negatif yönü ile algılanabilir. Buna, değerlendirme veya kendi yorumlarımızı katma diyelim. Konu, sanal ortam ile fiziki gerçekliğin zihnimize yansıması arasında ki farklar ve benzerlikler'e dönüşmüş durumda.
Hiç kimse Tanrı kılığına bürünmesin ve büründürülmesin- ki severim Tanrı'yı, o da benim gibi ateisttir.- Eleştirilemeyecek hiç bir otorite yoktur.
Birbirimizden öğrenebileceğimiz çok şey var dost. En azından benim sizden.
Sevgiler...
statik -- 20.03.2008 - 04:34
Bu konu ile ilgili daha önce bahsettiğim, "Önemli olan insanın algısında ki anlamdır." ifadesindeki "algı" açılmalı ve burdan başlanılmalı"
Bu ifadeye dayalı olarak, geliştirebileceğimiz düşünce sisteminindeki "algıda" yanılgıda olabilir. sn sonsuz'un "Algı dış dünyanın içsel olarak şekillenmesidir. Her nesnenin her insanda farklı duygular oluşturmasıdır da diyebiliriz" ifadesindeki açılımına benim katkım "savunma" ile olmuş olabilir. Zaten "algılama" ile çok şeyin değiştiğini yaşamımızın her alanında görmekteyiz. Sanal yazışmalarda, seçilen kelimelerin çok yönlü kullanılabilir olması handikaplar yaratabileceği gibi, yanlış anlamlar yüklenmesinede vesile olabilir, beden dilinin eksikliğini bu yazışmalarda görebilmekteyiz. Bilimsel açıklamalar veya felsefi makalelerde bu sorun olmaz, orda yazılanlar "net" dir ve geçmişten gelen bir dayanağı vardır. "Münazara" dediğimiz karşılıklı fikirlerimizin çarpışmasından çıkan enerjide sanaldır. Bu yüzden chat yaparken randevu vererek, bıçağınıda yanına almayı ihmal etmeyen psikopatların yaratmış oldukları olaylar günümüzde sıkça görülebilecektir. Sanal dünyanın anayasası hazırlanırken, sosyal, kültürel, gelişmişlik ve en önemlisi algılama düzeyininde çok dikkatli incelenerek, gözlemlenerek hazırlanması zaruridir. Şu anda internet kafedeki müşterilerin çoğunluğu 8 ila 15 yaş arasındaki çoçuklardır, okulda derslerine ayıracakları, kap içinde saklayamadıkları ve birdaha geri getiremeyecekleri zamAN'ı maalesef heba etmekle meşguldürler. Tüm bunlardan dolayı sanalın anayasasının çok önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak istiyorum.
nessuno -- 20.03.2008 - 10:25
En azından öyle umuyorum lakin önceki mesajımda belirttiğim durumu farklı bir noktaya getirme telaşını anlamış değilim, bilemiyorum belki de hata bende (yansımalarda boğukluk olduğunu görüyorum) neyse...
statik -- 20.03.2008 - 11:47
En azından öyle umuyorum
"lakin önceki mesajımda belirttiğim durumu farklı bir noktaya getirme telaşını anlamış değilim,"
hangi noktaya? bende anlamış değilim.
statik -- 22.03.2008 - 11:25
konusunda,zamanın heba olarak gitmesine katkısı olan sanal ortamların iyi bir anayasasının gerekliliği üstündeki görüşlerde kalmıştık. Geçmiş yıllardaki zaman kesitinde yer yer önümüze koyulan pek çok aktivitelerden, halkın rağbet gösterdiği kanallara doğru yığılmaların olduğu bir gerçektir. Bunlar bazen sağ-sol, bazen laik- antilaik, bazen kürt-türk olduğu gibi, bazende çağ atlattıklarını söyleyerek teknolojiyi altyapısız bir şekilde, bu sefer başka kanalları devreye sokarak ülkemize yerleştirmişlerdir. Bunlar; televizyon, daha sonra renkli televizyon, telefon, daha sonra cep telefonu, bilgisayar, daha sonra internetle dünyaya açıldık. Her kanalın açılışı, diğer bir kanalın açılmasına parelellik sağlamasınada özen gösterilmiş ve bilinçli bir şekilde halkın kullanımına sunulmuştur. Okuma yazma oranı, milli gelir seviyesi, yetişmiş eleman sayısı gibi pek çok kriterlerin göz önüne alınarak belli bir altyapının oluşturulmasına özellikle dikkat edilmemiştir. Gelir seviyesi düşük olduğu halde kredi verilerek, borçlandırılarak herkesin evine teknoloji taşınmıştır. Yıllarca fakir halk, gündemi yakalamak için çırpınıp durmakta ve buda ülkemizde belli kaosların doğmasına sebeb olmaktadır. Açız diyerek meydanları dolduran insanlara baktığınızda en az 2 cep telefonu, en az 2 televizyonu ve bilgisayarında evinde mevcut olduğunu görürsünüz. Bunlar ekonomik ve siyasi çerçevede ele alınması gereken maddi boyutlarıdır. Manevi boyutlarını ise daha sonra açarız.
narin -- 22.03.2008 - 14:19
Bir yazı vardı burada çok hoşuma gitmişti.Yaşanılanlardan birşeyi yada birilerini sorumlu tutmaya çalışma konusuyla alakalı olarak.Sanırım burada da sorumlu ortam...sanal ortam.Bizim bir suçumuz var mı? yooo aramıza kara kedi gibi giren internet utansın :))))
Herşey amacına uygun birşekilde kullanılırsa büyük bir nimettir.Ve bana göre internet kısa sürede daha çok bilgiye erişmek için ve bilgi paylaşımı için çok güzel bir ortam...Birçok işi kısa sürede yapabilme gibi bir imkan var(interaktif bankaclık vs ).Buda size vakit kazandırıp o vakti farklı şekilde değerlendirme imkanı sunuyor.
Bilgi erişiminin ve paylaşımının haricinde,duyguların işin içine giren kısmında bulunduğumuz ortamı yargılar olduk "ortam sanaldır,gerçek değildir,kaptırmamak inanmamak lazım.Peki gerçekliği gerçek yapan nedir? " .
Düşünüyorum,ortam kendi kendine mi varoldu yada kendi kendine varolabilecek birşey mi??? Hayır değil,ortamı oluşturan bizleriz.E biz robotmuyuz?? Hayır değiliz.E madem bizler reeliz,hissetiklerimiz akabinde söylediklerimiz ve yaşadıklarımız gerçekmi?? Burada biraz düşünülür ama düşünecek birşey yok...Maskelerle dolaşanlar olsada onlar aslında kendilerini oynuyorlar burada!!!yani yalan dolan denenlerde aslında kişinin gerçeği...Dürüstlüğün sanalı reeli olmaz.Dürüst insan heryerde dürüsttür,dürüst olmayanda ortam neresi olursa olsun kendini kandırma oyununu oynar ama nereye kadar??
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum! demiş Müşfik Kenter...
Bana seslenmediği kesin ama yinede bir iki şey söylemek istiyorum :)))
Dostluğun nerede nasıl kurulacağı belli olmaz...Dost aramakla bulunmaz zaten,dost edinilir,olunur zamanla.Klavye ve monitör bir araçtır tanışmak için,arkadaş toplantılarının vesile olması gibi.Bunda da bir sakınca görmüyorum.Devamını sağlamaksa tamamen kişilere bağlıdır.Gerçeklik dedik...Sanırım bu gerçeklikte kişiden kişiye değişen bir durum.Eğer içinizde "mış"lı duygular yoksa ve yaşadıklarınız hissettikleriniz sizi tatmin ediyorsa klavye ile o gerçekliği yaşıyorsunuz,yaşayabiliyorsunuz demektir.
Bazı duygular varkiii mış la,muş la olmuyor.Öpücük harflerinin tuşları var klavyede mmuck yada öptüm diyebilirim ama elbette yanında boynuna sımsıkı sarılarak çok sesli çıkan o öpücüğün yerini hiç bir kelime alamaz :)) sadece öp"müş" gibi olurum.
Uzun bir özetin ardından,hisler ve yaşananlar gerçektir olumlu ya da olumsuz.İhtiyaç duyulan şey bu gerçekliği 5 duyuya hitap edecek şekilde yaşayarak pekiştirmek.Bunu yaşamak istiyorsanız yapmanız gereken birkaç saatliğine bilgisayarınızı kapalı tutmak.Bu çok mu zor??? Hiç zor değil.Öyleyse akşama kahve içmeye size geliyorum :))))
statik -- 23.03.2008 - 04:45
50-, 60- 70 veya 80’li yıllarda mı büyüdün ?
Nasıl oldu da hayatta kalmayı başardın?
1.- Arabaların emniyet kemeri, kafalıkları, ve kesinlikle hava yastıkları yoktu.
2.- Arka koltuk tehlikeli değil de eğlenceliydi.
3.- Bebek yatakları ve oyuncaklar renkliydi. Ya da en azından kurşunlu, muhtelif zehirli maddeler ile boyanmıştı.
4.- Prizlerin, araba kapılarının, ilaç şişelerin ve kimyasal ev temizleyicilerinin üzerinde çocuk kilitleri yoktu...
5.- Kasksız bisiklete biniliyordu.
6.- Steril su şişelerinden değil de bahçe hortumundan ya da muhtelif başka kaynaklardan su içilebiliyordu...
7.- Oyun oynamaya çıkmanın tek şartı hava kararmadan önce eve dönmekti.
8.-Cep telefonu yoktu; ve hiç kimse nerelerde gezdiğimizi bilmiyordu. İnanılmaz !!!
9.- Okul öğlen bitiyordu, ve öğlen yemeği için evimize geliyorduk...
10.- Bir sürü yaramız , kırılmış kemiğimiz, ve kırılmış dişimiz vardı, fakat hiçbir zaman birileri bu yüzden mahkemeye verilmiyordu....
Kendimizden başka kimse sorumlu değildi...
11.- Bolca tatlılar ve tereyağlı ekmekler yiyorduk, ve gerçek şekerli içecekler içiyorduk ve hiç kilo sorunumuz olmazdı; çünkü hep dışarıda oynardık aktif olarak ...
12.- Dört çocuk bir limonatayı paylaşabiliyorduk, aynı bardaktan içebiliyorduk, ve kimse bu yüzden ölmüyordu.
13.- Playstation, Nintendo 64, X boxes, Vídeo oyunlarımız, 99 kablolu kanalımız, Dolby surround, Cep telefonumuz, Bilgisayarımız , internet de sohbet odalarımız YOKTU…
Onun yerine ARKADAŞLARIMIZ vardı bolca !!!
14.- Yürüyerek veya bisiklet ile uzakta oturan arkadaşlarımızı ziyaret edebiliyorduk, kapılarını çalıp hatta çalmayarak içeri girip onları oyun oynamaya çağırabiliyorduk!!!
15.- Evet dışarıda, o acımasız korkunç dünyada! Korumamız olmadan! Nasıl mümkün oluyordu bu? Tek kale üzerine maç yapardık ve birisi takıma alınmadığında psikolojik travma oluşmuyordu ya da dünyanın sonu gelmiyordu.
16.- Bazı öğrenciler diğer öğrenciler gibi başarılı değildi ve sınıfta kalabiliyordu. Fakat bu yüzden kimse Psikoloğa ya da Pedagoğa gönderilmiyordu. Kimsede Dislexia, konsantrasyon sorunu veya hiperaktivite yoktu, basitçe o okul yılını tekrarlıyordu.
17.- Özgürlüğümüz, üzüntülerimiz, başarılarımız, görevlerimiz vardı, ve bunlar ile yaşamayı öğreniyorduk.
Soru: nasıl oldu da bütün bunlara rağmen hayatta kalmayı başardık ???
Ve daha da önemlisi kendi
kişiliğimizi bu şartlar altında nasıl oldu da geliştirebildik ???
Sen de bu jenerasyondan mısın?
Yanıtın evet ise, bu yazıyı yaşıtlarına gönder veya çocuklarına ve yeğenlerine…
Geçmişte nasıl yaşamışız bir fikirleri olsun............
Büyük bir olasılık ile bizim yaşama şeklimizi sıkıcı bulacaklar - fakat-
çok güzel ve mutlu yaşadık !!!!!!
Değil mi ????
Alıntıdır.
Misafir -- 21.07.2008 - 14:38
konusunda sn statik'e katılıyorum, bu güzel tartışma sonlanmadan sonlandırılmış. Yazılacak çok şey var daha. Sanal dünyanın nimetlerinden kimler faydalanmış? bunları yazmak lazım.
statik -- 22.07.2008 - 03:18
Arkadaşların megabaytları yetmedi:) Sanal dünyayı yönetenlerin (Site sahibi ve yöneticilerinden bahsetmiyorum..Daha geniş kapsamlı) uydusuna girmeden, bu işi tartışabilecek katılımcılar aranıyoooorrr!!!
xenix -- 22.07.2008 - 06:01
Özür dilerim davayı takip edemedim.
xenix: Az önce Plume u okudumda.
statik -- 22.07.2008 - 07:46
Hemen üst rafta,
biraz tozlu ama.. idare et işte sn hakimim:)
bir amway bayisi -- 22.07.2008 - 07:47
Sanal dünyada bence gözden kaçan çok önemli bir unsur var.
Gerçi asıl konu sanal ortam olmasa da tartışma o yöne kaymış.
Burada değinilmemiş, parmak basmak istedim.
EGOLAR
İnsanların içinde farklı mb larda var olan ve kaçınılmaz olan egolarımız.
Duygularımızla egolarımızın belkide pekiştiği yada savaştığı ortam.
Bu birazda kişilerin sanal ortamı kullanmasına bağlı.
Çoğunlukla egoların ağır bastığı algıdan ziyade algılatmanın bariz yaşandığı sanal gerçeklik.
Egolarımızı sonuna kadar tatmin edebildiğimiz harika bir fırsat:)))(kimilerine göre fırsat)
Evrensel varoluşu ben ;zaman, mekan ve aktörler olarak tanımlarken
Sanal varoluşuda; zaman, aktörler ve yine aktörler olarak tanımlayabilirim
Zamanı kullanarak aktörlüğün egolar doğrultusunda koşturulduğu alan ama bu mekan değil...Aktörlüğün ön planda olduğu sanal ortamın sessiz sesli oyunları
Benmerkezciliğin hakimiyetindeki oyun.
Karışık mı oldu biraz:)))
Mekanı artık olmayan yurdum insanının, mekanın yapısal olarak var olmadığı bir ortamda yularından kurtulmuş gibi koşturması ve zamanına kıyması,egoları doğrultusunda.
Zaman kutusunu icad etmeye yada yeni bir iş olarak satmaya gerek yok bence herkesin içinde var olan ve kişiye göre farklı şekillerde kullanılabilen soyut bir kavram.
Zaman kutusunu iyi kullanmak bizim elimizde.
Kişisel bir eleştiri olarak asla algılanmasın, toplumun geneline bakarak ve gözlemleyerek yazmış olduğum düşüncelerimden ibarettir.
Sanal mekanda da olsa gerçek mekanda da olsa duygularımız yada egolarımız doğrultusunda zaman kutumuzu iyi değerlendirmek dileği ile
Kötümser yanlız tüneli görür,
iyimser tünelin sonundaki ışığı görür,
gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür.
statik -- 22.07.2008 - 08:06
sn bir amway bayisi(bu arada adınıza da bir revize yapsanız:)) 2 kez okumaya çalışmama rağmen gerçekten anlayamadım.
paragraf halinde bir daha özetlerseniz memnun olacağım.
bir amway bayisi -- 22.07.2008 - 08:54
aslında konuya biraz derinden daldım
Az sonra yola çıkacağım, şehir dışından döndüğümde konuyu detaylarım, bir paragrafa sığarmı bilemem
adımı da gerçekçi olarak değiştirmeye karar verdim:))))
Kötümser yanlız tüneli görür,
iyimser tünelin sonundaki ışığı görür,
gerçekçi tünelle birlikte ışığı ve de gelecek treni görür.
sonsuz -- 22.07.2008 - 16:04
Aynı şeyi savunuyorum. Sanal dünya ile gerçek dünya arasında çok fark yok. Sonuçta ikiside insan algılarından ibaret. Algı neyse gerçeklik o'dur.
statik -- 11.09.2008 - 10:52
Sanal algılama
yanılgı salgılama..
Gerçeklik, sanala göre değişir hemde çoook değişir.
statik -- 12.09.2008 - 10:25
Yüzlerce fikir beyan eden katılımcılarla birebir burda tartıştığımız herhangi bir konuyu, gerçekte tartıştığımız zaman, fikirlerinin ardında durabileceklerinden emin değilim. Başka yere ait fikirleri sanalda (buraya) taşımak daha kolay gibi geliyor bana..
"Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?"
demiş üstad;
Bunu nasıl gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?
canu -- 11.10.2008 - 08:54
Ve bu sebeple beni bir kez daha düşünmeye sevketti. Yazılanları, yorumları okudum, düşündüm hakikaten yeni ve değişik düşünceler içerdiği için tat aldığım bir toplantıda bir konunun tartışıldığı lezzeti aldım;hatta kimse kimsenin sözünü kesemediği için daha bir seviyeli bile geldi;).
Samimi olmak gerekirse önceleri sanal alem adının da etkisi ile bana çok yapay geliyordu. Bazı katılımcıların iddia ettiği gibi bu duruma tam gerçeklik de diyemiyeceğimi sahtekarlık ya da yapaylık da diyemiyeceğimi anladım. Çünkü bazı insanlar, ortada hiç bir somut neden olmaksızın bana şiş egolarını gösteriyor ve benim de şişmeye pek meraklı olan egoma dokunuyordu:)).Tıpkı sivil hayat dediğimiz,yakın çevre, eş ,dost , iş yeri, çarşı pazar neyse dünyada ki (benim olduğum) her yer gibi.Hislerim, yargılarım ,işin içine giriyor sabırsızlığım burda da ne kadar saklamaya çalışırsam çalışayım su yüzüne çıkıveriyordu. E,e ne farkı kaldı günlük hayatımdan ? Bu yönüyle hiç bir fark yok. Her ne kadar kendimden örnek veriyorsam da şiş egolarını her yerde "buranın yıldızı benim" edasıyla başka egolara dokunduranlar diğer şiş egolara çarpmaya devam edecektir. Ortamın internet sayfası, kitap, seminer, bilmem ne olmasının hiç bir önemi yoktur.
Gelelim başka bir sanal dünya realitesine..Bir şeyi farkettim bu dünyada olup ta sivilde olmayan: Hayal gücü ve sadece yazının verdiği enerji. Bu kitaplardan, telefondan, yüz yüze konuşmaktan öte ve daha farklı tat veren bir enerji. Burada geçekti , sanaldı falan değil söylemek istediğim .Heyecanla pc nin başına geçip neler yazılmış acaba duygusunu ,coşkusunu başka yerde bulacağımı sanmıyorum. Hal böyle olunca iletişime geçtiğim insanların illa yüzlerini göreyim, yok dokunayım, yok koklayım falan bana çok da cazip gelmiyor. Haa, insanoğlu merak eder ayrı. Ben görmeme ve görünmeme özgürlüğümü hiç değilse bu ortamda kullanmak istiyorum. Kullanmak isteyenlere de ne diyeyim, bir şey demiyorum.
statik -- 11.10.2008 - 12:56
""Samimi olmak gerekirse önceleri sanal alem adının da etkisi ile bana çok yapay geliyordu.""
Canu, konu sadece yapaylık ve sanallıktan da öte..
""Ben görmeme ve görünmeme özgürlüğümü hiç değilse bu ortamda kullanmak istiyorum.""
Canu, konu sadece görmek ve görülmekten de öte..
Yukarıdada belirttiğim gibi; Başka yere ait fikirleri sanalda (buraya) taşımak daha kolay gibi geliyor bana..Copy/paste ..fikirlerin çoğunda bunu görüyor gibiyim ..
canu -- 11.10.2008 - 14:20
Valla , hayatın bir çok yerinde fikirler alınır, satılır hatta çalınır. Benim internet alemini çok methedecek ya da yerecek kadar bu dünya ile ilşkim eski değil. Ama, kolayca da vazgeçebileceğimi sanmıyorum. Aynen cep tlf.,mp3, vs gibi. Kabul etmek lazım ki bir kere hayatlarımıza girdi.
İnsanların ilişkilerini nasıl etkiliyor acaba diye bakarsak, ben kendi adıma kötü bir şey yaşamadım. Yaşasaydım da sorumlusu tabi ki ben olurdum. Ama duyduğum ve izlediğim ve gözlemlediğim kadarıyla mesafeleri yok ediyor, gönül işlerinde sınırları kaldırıyor değil de adeta bombalıyor falan. Bu kötü mü? Nerden baktığınıza ve ne yaşadığınıza göre değişir dersem fazla klasik olur. Ve canu çok da klasik takılmaz:)).
Aklıma bazı olaslıklar geliyor.. Bu akşam ben de bir senarist gibi fantaziler geliştirmek istiyorum.
Diyelim, yolunda giden bir ilişkiniz var. Uzun soluklu ve hiç bir yönden ciddi bir rahatsızlığınız yok. Gene diyelim ki girdiğiniz bir sitede size hayran olan (tabi yazdıklarınızın ve gösterdiğiniz kişilik özelliklerinizin enerjisine) bir kişi öm . atıyor işte buluşmak istiyor, atıyorum msn de resmini yok sesini falan alıyorsunuz. Kafanız karışır mı karışmaz mı? Belki o zamana kadar oluşturduğunuz birikimleri sabote etmezsiniz ama bir kere kulağınıza kar suyu kaçmış olur. Hiç niyetiniz olmadan girdiğiniz bu gizemli ortam ,yaşamınızda bir çeşit tetikçilik işlevi görmüştür. Yavaş yavaş o ortama ve kişiye çekilirseniz süregelen ilişkiniz yara alır mı almaz mı? Bu durumda akıllıca olanı internete girmemek değil kendinizi girdaba kaptırmamanız olacaktır. Tabi elinizdeki ilşkinin nitelikli ve doyurucu olduğu varsayımına göre.
Kaptırırsanız ne olur? Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz. Çünkü iddia ediyorum ki sanal ve sivil ortamlarda siz aynı kişi değilsinizdir. Bunu insanın kendisi bile tam olarak yaşamadan çözemez. İş yerinizde, yakın çevrenizde falan bıraktığınız izlenim ile nette yazılarınızla bıraktığınız izlenim aynı olmayacaktır.
Senaryonun bir de şu yönü var.Diyelim pek de yolunda gitmeyen bir ilişkiniz var. Yani bir çeşit katlanma durumları yaşıyorsunuz. (macera arayışı değil) önünüze çıkan bu fırsata büyük olasılıkla balıklama atlayacaksınızdır. Gene iddia ediyorum ki nette bulduğunuz bu kişi ile çok sağlıklı ve uzun süreli bir ilişki sahibi olamazsınız. Neden? Çünkü kendiniz ile ilgili ve devam eden -sorunlu da olsa - ilişkinizi henüz çözmediniz hatta saptamadınız bile.
Peki, hiç mi nette başlayıp sağlıklı giden ilişki yok? Tabi ki vardır. Yetişkin ve bağlantısız, başka birine sözü ve sorumluluğu olmayan biriyseniz kendinize uygun birini bulma ve kendinize çekme olasılığınız yüksektir ve başarılı olma ihtimaliniz de yüksek olacaktır.
Sevgili statik , şimdi diyecek ki bu canu'da gönül ilişkileri ile bozdu:).Senarist ben değil miyim Allah Allah..:))
O yüzden ağrısız başım ,sıcak aşım misali ben görmeme ve görülmeme özgürlüğünüze sahip çıkın diyorum da başka bir şey demiyorum:))))
statik -- 09.11.2008 - 02:43
da bu zaten.
demişsin ki;
1."Çünkü iddia ediyorum ki sanal ve sivil ortamlarda siz aynı kişi değilsinizdir.
2.Bunu insanın kendisi bile tam olarak yaşamadan çözemez.
3.İş yerinizde, yakın çevrenizde falan bıraktığınız izlenim ile nette yazılarınızla bıraktığınız izlenim aynı olmayacaktır."
ben madde haline getirdim, tanımlar kolaylaşsın diye.
1'den başlayalım; neden? aynı kişi olamıyorsun?
2.tabiki hiç bir şey yaşanmadan bilinmez ama bu çözülmez manasına gelmemeli diye düşünüyorum.
3.Bende diyorum ki; AYNI OLMALI..Yani nette insanlar oynamamalı..Bu tartışmanın ana ayağı bu olmamakla beraber, konu geldi buraya dayandı.
Bu maddelerden anladığım kadarıyla canu'cum sende klavyelerden pek memnun değilsin. Ama diyorsun ki..ne yapayayım? hayatımıza girdiler bir kere..
Keşke nette değilde, çeşme başında tanışsaydım;))
canu -- 09.11.2008 - 05:04
Sahi , şimdi yazarken farkettim bu-statik- nickini nerden buldun :))? Katı ,sert,böyle eğilmez , bükülmez, durağan ne bileyim garip şeyler çağrıştırıyor :) .
Ama yazılarında ki enerji barışçıl, dostça, sıcak ve bana hep " canııım" dedirtecek sıcaklıkta :).
Düşündüm ve yazdıklarıma ilave edecek hiç bir şey bulamadım.
İlla netten bulacağım " canu bacı" bana bi çare diyorsan sevgili statik, ben dostça sakıncalarından söz ettim.
Ama tabi her şey olacağına varır.
Kaşıkta varsa kısmetine çıkar.
Netten de olsa ( ki olmamasını dilerim) gözlerinin içine bakmadan kimseye güvenme.
Not: Sevgili statik, canu bacılığım tutmuşken sana bir" bilmiş " tavsiyesinde daha bulunayım:
Sen arama , o seni bulsun.
statik -- 09.11.2008 - 05:40
"Sahi , şimdi yazarken farkettim bu-statik- nickini nerden buldun :))? Katı ,sert,böyle eğilmez , bükülmez, durağan ne bileyim garip şeyler çağrıştırıyor :)"
"Statik" biz inşaat mühendislerin olmazsa olmazlarından. Statik hesapları ve projeleri olmadan taş üstüne taş koyamazsın(yasalar gereği) çünkü bu "denge" demek, her hesap bir denge üstüne kurulmalı. (Karşıdan nasıl göründüğünü bilmiyorum tabiki.)
"Keşke nette değilde, çeşme başında tanışsaydım;))"
sözüme katılıp katılmadığını muallakta bıraktığına göre; "ruh eşini" git çeşme başında ara mı diyorsun? ne kadar zekiyim;))
canu -- 09.11.2008 - 08:06
Şimdi yazdıklarımdan kimse bir şey anlamayacak ama çevremde (hem de yakın çevremde) çok
inşaatçı var ;). Hepsi de çok zeki olduğunu düşünür. Ben de :
-Hıı, öyle tabii
derim :)).
Neyse, niye ben şu "ruh eşi" lafını anlayamıyorum ?
Lütfen kimse bana "Ali topu tut "demesin!
Yok böyle bir şey, ruh eşiymiş miş...
Özdeşleştiğin, onsuz hayattan pek tad alamadığın, en önemlisi beraber büyüdüğün kişi mi kast ediliyor?
Öyleyse ben de diyorum ki; "Bu kişi bulunmaz,
emek emek yaratılır.
Özen gösterilir. Aksayan her durumda bu iş bitti denmez.
bir şeyler oluştuğunda " aa , sıkıldım , ben heyecan istiyorum,
, ben o ,yok artık o ben olduk. Falan falan....
Sözüm sana değil sevgili statik, nedense ruh eşi diye tutturanların ortak özelliği
serüven meraklısı olmaları.
Bence onlar da biliyorlar ruh eşi meşi yok...
Maksat heyecan olsun.... Olsun !
Bence de bir sakıncası yok ;)))).
xenix -- 12.11.2008 - 04:35
Sizin sataşmalarınız ve size cevap vermek beni çok eğlendiriyor. Yine izninizle cevap yetiştireceğim :))) (Önce izin alalımda sonra kızmayın)
Şimdi yazdıklarımdan kimse bir şey anlamayacak ama çevremde (hem de yakın çevremde) çok
inşaatçı var ;). Hepsi de çok zeki olduğunu düşünür. Ben de :
-Hıı, öyle tabii
derim :)).
Biz anlarız canucan, neden anlamayalım. Sonuçta yazdıklarınız çok karışık şeyler değil. Çevrenizdeki inşaatçılar için birşey diyemeceğim. Ben zeki insanların çevrelerindeki insanlarda genelde zeki olur ilkesine inanırım.
Neyse, niye ben şu "ruh eşi" lafını anlayamıyorum ?
Lütfen kimse bana "Ali topu tut "demesin!
Peki demeyelim. Anlamayana zorla anlatmak gibi bir misyonumuz yok :)
Yok böyle bir şey, ruh eşiymiş miş...
Haklısınız. Herkes kendi penceresinden görür. Sizin için olmadığı bir gerçek.
Özdeşleştiğin, onsuz hayattan pek tad alamadığın, en önemlisi beraber büyüdüğün kişi mi kast ediliyor?
Bu sizin ruh eşi tanımınız. O kastedilmiyor ama sizin için ruh eşi buymuş demekki. Dedimya herkes kendi penceresinden görür.
Öyleyse ben de diyorum ki; "Bu kişi bulunmaz,
emek emek yaratılır.
Buyrun yaratın siz, sizinkini...
Özen gösterilir. Aksayan her durumda bu iş bitti denmez.
bir şeyler oluştuğunda " aa , sıkıldım , ben heyecan istiyorum,
, ben o ,yok artık o ben olduk. Falan falan....
Evet teslimiyet herkes için kolay yenilir yutulur birşey değildir. Ego yu bırakamaz kimse. O yüzden ne siz o, ne de o siz olabilir. Bu kısımda da haklısınız. Sizin dünyanızda olmayabilir böyle şeyler.
Sözüm sana değil sevgili statik, nedense ruh eşi diye tutturanların ortak özelliği
Anladık sözünüz bana :))
serüven meraklısı olmaları.
Bir düşünmek lazım. Belkide doğru serüven meraklısıyım. En azından teslim olma serüveninin meraklısıyım.
Bence onlar da biliyorlar ruh eşi meşi yok...
Yanılıyorsunuz. Sadece sizin algı dünyanızda olmayan birşey.
Maksat heyecan olsun.... Olsun !
Ee olsun madem.
Bence de bir sakıncası yok ;)))).
Teşekkürler izin için :)
xenix
statik -- 12.11.2008 - 05:23
"Evet teslimiyet herkes için kolay yenilir yutulur birşey değildir. Ego yu bırakamaz kimse. O yüzden ne siz o, ne de o siz olabilir."
Tam olarak böyle xenix, nedense ?
Ruh eşinin olduğuna inanıyorum ancak; aramayla bulunamıyacağını, hele hele klavyelerle(başlık bu olduğu için) hiç olamayacağı konusundaki düşüncemde canu'ya katılıyorum.
canu;
Hepsi de çok zeki olduğunu düşünür. Ben de :
-Hıı, öyle tabii
derim :)).
Çevrenizdeki inşaatçıların, sizden daha zeki gibi düşünüyor olma nedenleri, tamamen size bağlı gelişmekte olan bir durum olup, benim ilgi ve kapsama alanımın çok dışında;))
apple -- 13.11.2008 - 01:27
Evet teslimiyet herkes için kolay yenilir yutulur birşey değildir. Ego yu bırakamaz kimse. O yüzden ne siz o, ne de o siz olabilir. Bu kısımda da haklısınız. Sizin dünyanızda olmayabilir böyle şeyler.
ruh esi bulundugunda (ki bence de varligi ispatlanmis birsey degildir) tam bir teslimiyet mi olmalidir?
xenix -- 14.11.2008 - 03:03
Olmalıdır demek doğru olmaz. Bu bir gerekçe değildir. Bu bir sonuçtur. Zaten tam teslimiyet olduğunda ruh eşi olduğunu hissedersiniz.
Evet varlığı ispatlanmış birşey değil. Zaten kişisel bir durum söz konusu. Yani kişinin algısı ve yaşantısıyla ilgili.
Eğer uğrunda ölebileceğiniz birşey yoksa, uğrunda yaşayabileceğinizde birşey yok demektir.
xenix
deniz -- 29.05.2010 - 07:46
Konu nerden nereye zıplamış:))
xenix -- 14.10.2011 - 07:49
Benzer bir konu tartışılmıştı. Belki buradan da devam edebiliriz.
xenix: Takiplerim
statik -- 30.10.2011 - 06:59
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?
Müşfik KENTER
Son bir haftadır, toplumun duyguları ile hareket ettiğini gördük.
Demek ki Türkiye, hala eski ruhunu kaybetmemiş..
Teknolojiden vurgun yapanlar ise, 3G görüntüsü ile reyting rekorları kıran TV'ler oldu..
Özellikle haberler tavan yaptı,
hatta öylesine heyecanlandılar ki.. mikrofonu enkazın altındakine bile uzattılar.
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda? diye soran, sn.Kentere inat..
Kokladılar, duydular, dokundular..
Her ne kadar...Koyun can derdinde, kasap et derdinde olsa da..
sonsuz -- 16.08.2012 - 05:24