Dünyanın OLMAsından kaçınmak imkansıza yakın zordur.
Nedir peki Dünyanın OLMAsı?
Bu altı milyar insanın ortak iradesiyle oluşturulmuş, dünya ve evren görünüşüdür.
Bu bir programdır. Bilgisayar programı gibi farzedebilirsiniz. Her nesil bir sonraki nesile bu OLMAyı eksiksiz nakleder. Daha önce de belirtmiştim. Bir çocuk doğduğunda, dört yaşına kadar süren yoğun bir program aktarımına muhatap olur. Bu aktarım dört yaşında sona ermez de, o yaşta sona eren; çocuğun artık Dünyanın OLMAsından kaçınamayacağı seviyeye gelişinin gerçeğidir.
Dünyanın OLMAsı karşı konulmaz bir çekim alanı yaratır.
Ve bu bize başka bir yerden dayatılan bişey de değildir. Bu, dünyadaki insanların tamamının baskın iradesiyle oluşturulan bi
gerçekliktir. Onun bi program ya da hayal olması, onun gerçekliğini gölgelemez!
Kainat, uzay, güneş sistemi vs adına bildiklerimizin hepsi de aynı OLMAnın ürünüdür.
Hepsi ışıkta yaratılmıştır.
Karanlığa özenenler dahi tüm uğraşlarıyla ışıkta yeni gerçeklikler oluştururlar.
Dünyanın OLMAsından kaçınılabilir mi?
Bunu deneyenler çok olmuştur. Birçoğu hüsranla sona erer.
Ama söz konusu kaçınma çabaları, yeni ve olası Dünya OLMAları taslaklarıdır. Her biri kendilerinin devreye alınabileceği uygun
zamanı kollayarak tepemizde dolanırlar. Yeni bir OLMA nın devreye girebilmesi için, ona inanan insanların kritik kütleyi aşmaları gerekir.
OLMAMA mümkün müdür?
Birçok din, felsefi görüş 'olmamayı' arasa, özendirse de, yaptıkları aslında yalnızca "karanlık için yeni aydınlıklar" oluşturmaktan
öteye geçemez.
Işıkta, karanlık adına ahkam kesilemez.
Neden mi?
Biz zaten ışığız, eğer karşı tarafa özeniyorsak kendimizden olacağız. İroni de burda zaten.
Dipçik not:
critical mass-kritik kütle: Reaksiyonun bitmemesi için gerekli olan minimum kütle miktarı.
Kısaca tanım bu, fizik sözlüğünden aldım.
"Kritik kütle", fizikten burjuva iktisadına, özel olarak pazarlamacılığa ve şirket yönetimine devşirilmiş bir kavramdır.
En basit tanımıyla, bir patlamaya yol açmak için gerekli füzyonu yapabilen malzeme miktarına "kritik kütle" denir. Fizikteki diğer
karşılığı ise "tetikleme miktarı"dır.
-günlükten- 17/11/2006
http://agnia.blogcu.com/1370782/
Agnia -- 04.02.2008 - 17:52
Sonunda Truman ufkun sonunu bulur ve dışarı çıkmak için tüm cesaretini takınır!
Aslında doğum noktası orasıdır Truman'ın. Dışarda ne bulacağını film bize yani biz seyircilere daha önceden Truman'dan gizli olarak gösterdi. Bu sebeple biz aman canım dışarda ne olduğu biliniyor diyoruz!!!
Oysa dışarda ne olduğunu bilmiyoruz. Dünyanın OLMAsı bize içeriyi tarif ettiği gibi dışarıyı da belletmeye çalışıyor; ahiret, başka boyutlar, cennet/cehennem veya başka bir çok yoldan dışarıyı tanımlamaya çalışıyor.
Yani öyle ki; tüm engelleri geçseniz, ölümü göze alacak denli cesaretinizi takınsanız dahi, kendinden uzaklaşmanıza izin vermemek için, DIŞARI/ÖTE belirlemesini oluşturuyor, böylece doğsanız(Truman gibi,ufuktaki kapıdan çıkış) dahi sizi kendi çekimi içinde tutmayı beceriyor. Dahiyane bi plan. Dehşet bi kurnazlık!
Bunun kötü niyetle alakası yok, sadece çok seviyo bizi, öylesine çok seviyor ki, kaybolmayalım diye gırtlağımızın üzerine çökmüş durumda. Tipik anne modu!
İşte dünyanın OLMAsı böyle bişey :)
Aslında içeri/dışarı diye bişey yok, tanımlı/tanımsız var.
Tanımlanmayanı anlamaya çalışırsanız, onu tanımlı haline dönüştürürsünüz. Kimse de buna engel olmaz, isterseniz bir trilyon yıl yapın bunu, nasıl olsa zaman da yok, sonsuz bir gemi içinde giderken (gittiğimiz de pek şüpheli!), bi kaç katrilyon yılın ne önemi olabilir?! :))))
Evet belki bir kadın olduğum için açıkça söyleyemeyip (çocuklarının şevkini kırmak istemeyen anne modu) biraz sakınımla söylemeye çalıştığım şey; aslında herşeyin doğru ama her şeyin de yanlış olduğudur.
Evet bazı özel çalışmalar yaparak,(meditasyon, DJ ninki gibi büyücülük eğitimi vs), dünyanın çekim alanına olan bağlarınızı genişletebilirsiniz. Bunu DJ bileşim noktasının yerinden oynaması olarak tarif etmiştir. Bunu yapabilenler var görüyorum, hem tarihte hemde şimdi. Ve fakat uzaklaşabildiğiniz, yukarı ya da aşağı yaptığınız piklerde ne göreceğiniz de zaten zihninizde hazırlanmıştır. Şu andaki en etkili mimar güneş kültüdür. Ve onun izini sürdüren tek tanrılı dinler.
Fakat görülen odur ki, dinler ve eski felsefi açılımların tarifleri insanlar için artık en azından kullanılan dil açısından demode kalmaktadır. Böylece yeni "dışarı" versiyonları oluşturulmuştur. Son elli yıldır ince ince dokunmakta olan yeni dünya görüntüleri yine kendi zihin/gönül bileşkelerimizden bize sunulmaktadır. Burada en büyük görev, ben buna "kanal tedavisi" diyorum, medyumlara düşmüştür. Zaten kanal bilgileri de eski dünya mimarlığından fazla kopuk değildir, ancak söylemi gençleştirmiş ve bilimsel söylemi yanına almıştır.
"Dışarı" hazırlandı. Şu anda aktiftir.
Boyutlar tariflendi, kuantum söylemiyle sanal geçişler her yanımızda. Gerçek geçiş ise yine kendi bulduğum bir terim benzetmesiyle, kritik kütlenin aşılmasını bekliyor.
Demek ki, değişim olacak ve fakat orası dışarısı değildir ve zaten olamaz. Peki içinden çıkamadığımız Dünyanın OLMAsı gerçekte nedir? Cevabı hepiniz biliyorsunuz; BEN.
Ben diye bahsettiğiniz (ister kötüleyin, ister yüceltin, isterse ciddiye almayın) bişey olduğu müddetçe, sayısız boyutlar atlayacak ancak dışarıya çıkamayacaksınız. Çünkü dışarı diye bişey yok. O kendinizin önüne koyduğunuz taze salatalıktır. Hareket ettirici!
Burada olduğunuz sürece hep duvarın arkasını hayal edersiniz ve Dünyanın OLMAsı da hayal ettiklerinizi gerçeğe çevirir kapsama alanını genişletir. Bu kurtulunması gereken birşey de değil, bırakın dağınık kalsın :)
Siz bi yer aramıyorsunuz, beninizi götürecek yer arıyorsunuz.
Madde-antimadde
(Not; siz diye bahsettiğime bakmayın, kendimden bahsediyorum)
http://agnia.blogcu.com/1706800/
Bilgisev -- 05.02.2008 - 02:25
Burada: "aslında herşeyin doğru ama her şeyin de yanlış olduğudur" ifadesi üzerinde biraz durup düşünmek gerekir. Öncelikle, cümle ya-veya mantığı ile değil, hem-hem mantığı ile kurulmuş. Zıtların birliğini içerir hem-hem mantığı.
Bir şeyin hem doğru hem yanlış olmasını şöyle açıklıyabilirim. Sezgi ile ulaşılan bilgi "keşf" ediliyorsa doğrudur. Çünkü var olan bir şey keşf edilir. Dolayısyla, sezgisel bilgi, medyum bilgisi, metafizik bilgi bir keşif sonucunda insan bilincine ulaşıyorsa doğru olması gerekir. Ancak, bu keşf edilen bilgi imge olarak zihinde oluşmuş olduğundan henüz ortaya çıkarılmış, söze veya simgeye dönüşmüş değildir. İnsan keşf ettiğini aktarmaya çalıştığında onu "icat" eder. Yani, asıl orijinal halinde bırakmayıp dönüştürür.
Her sözel bilgi, her simgesel bilgi (yazı, resim veya şekil) bir icattır. Yani, yeniden bir şekillendirme, bir form haline sokuştur. İşte bu noktada devreye giren bizlerin "rasyonel" aklıdır. Rasyonel "ratio" sözünden türer ki ratio "bölüm" demektir. Yani, rasyonel akıl böler, sınırlar ve kalıba sokar. Bu bakımdan her insan bir mucittir. Çünkü, her insan fikirlerini söze (simgeye) döktüğünde imgeyi bozmuş ve dönüştürmüş olur.
İşte bu noktada her şey yanlıştır denebilir. Çünkü doğru olan keşf ile elde edilmiş olan imge, yanlış olan onu dönüştürerek, simgeler icat ederek dışlaştırmadır. Bu bakımdan hem DJ hem de dünyanın tüm bilgeleri davranışları ve yaşantı içindeki tutumları sözlere tercih etmişlerdir.
Agnia -- 05.02.2008 - 03:27
O halde sezgileri güçlü kişilerin aynı zamanda akılları da güçlü ise alınanı dönüştürme konusunda daha şanslı olurlar diyebilir miyiz? aslında şanslı olan onların dönüştürdüklerine muhatap olan insanlar ya da kısaca dünyanın ortak bilgi havuzu diyebiliriz belki.
Çünkü alınanı, dışarı aksettirmek için her halikarda bir donanım gerekiyor, bu da o şeyi subjektifleştirendir.
Misafir -- 18.02.2008 - 07:12
ben şunu anladım yukarıdaki konuşmalardan .sezgi ile gelip bilincimize ulaşmış ise bu bir keşif oluyor ve doğru oluyor.yanlış bilincimizde oluşmuş bu biçimsizi biçimlendirmeye çalışma noktasındamı başlıyor ?ve sonrasında aklın biçimlediği bu bilgiyi sözle veya simgesel dille dışta oluşturmaya başladığımızda 2.defa bozuma uğruyor ve başka birine ulaşıncaya kadar bozulma devem ediyor.bu nedenlede maddeleşmiş biçim kazanmış her bilgi hem doğru hem yanlış oluyor.bunun dünya bilgi havuzuna düşmesi yada muhatap olucak insanlara ulaşmasıda hem şans hem şansızlık.hatta sezgisiyle bilgiye ilk ulaşan insanda hem şanslı hem şanssız.o halde nasıl çıkıcaz bu işin içinden? sezdiğini keşf tadında bırakmak olabilirmi, mümkünmü?
Agnia -- 18.02.2008 - 08:30
Sezdiğini keşif tadında bırakmak en iyisi, en azından yalnızca kendine anlamlandırarak tek bozulma/sapma oluşturursun (çünkü kendine anlamlandırmadığın bişeyi sezmiş olmaklığın söz konusu olmaz)
Öte yandan; işi birinci sapmada bırakamıyorsun çoğu zaman; iki nedenle;
1a)Sezginin birinci sapmasını birine anlatarak ya da yazarak onaylanmak ihtiyacı duyuyorsun; çünkü çoğunlukla çıkardığın anlam ortodoks kabullere aykırı düşmüştür.
1b)"Kendini mühimseme" sebebiyle kibir/aşağılık kompleksi de denebilecek bir hasletten dolayı anlamlandırdığını ortaya çıkarmak istiyorsun.
2) ortaya çıkarmadığın zaman, bu kez oyunu içten yönlendirerek karşına şu minval sözler eden insanlar çıkarıyorsun: "senin böyle bir kabileyetin var ve bunun meyvelerini yemek isteyen ne çok aç susuz insan var biliyor musun? sen bu denli kıymetli olabilecek bişeyi nasıl kendine saklarsın! Bu düpedüz cimriliktir, bencilliktir!"
Hal böyle olunca karşısına geçip katılarak gülmek istiyosun doğal olarak :)
çömez -- 18.02.2008 - 09:25
yooo gülmüyorum,tersine düşünmeye başladım.bu oyun ikilik üzerine kurulduysa onlarda hem doğruyu hem yanlışı ifade ediyor = ikiside bir e çıkıyor. mesele yok aslında.ama benim merak ettiğim bu oyunun içinde isek ve önce kendimiz sonra diğer kendilerimiz için gelen bir(bir se ) oyuna geldiğine göre onun da belkide biçimlenip ,bozulup,oyunun içine düşüp ,daha önce düşmüş milyarlarcası ve her an düşen milyarlarcası gibi gübre olmaya devam etmesimi gerekiyor ?düşüncesi oluşmaya başladı.yani oyunu bırakalım dağınık mı kalsın.
Agnia -- 18.02.2008 - 11:29
Açıkçası, bu konuda ne desek pek anlamlı değil, benim düsturum oyundan mümkün olduğunca zevk almak (tabi bence herkes de bunu yapıyor ama çoğu yaptığının farkında değil; çünkü herkes için zevk nesnesi farklı, kimi aşktan, kimi sadizmden, kimi acıdan, kimi korkudan, didişmekten, haklı çıkmaktan, ezilmekten,övünmekten vs vs zevk alıyor)
BİR tanımsız olduğundan amaç da taşımaz diye sanıyorum.
Aslında biz bu durumlara nasıl düştük (cenetten nasıl kovulduk)konusu her daim ilgimi çekmiştir. Hani bi hata yaparsın, onu orda bırakıp geçip gidebilsen aslında sorun olmayacaktır ama sen onu düzeltmek için on hata daha yaparsın, ya da on yıl oturup tek hatanın yasını tutar, doğmuş çocuklarını, yeğenlerini, öğrencilerini de zehirlemeyi başarırsın ya, böyle bişey olabilir :)
Ayrıca cennet konusunu da idealize ediyo değilim, yanlış anlaşılmasın, o bile bizatihi hataydı sanırım.
ve fakat hata yoktur diyorum. Yürüyüp gidelim işte :)
Agnia -- 03.05.2008 - 08:44
Yeni Dünya için, bu başlığı ve buradaki fikir alışverişini bi kez daha hatırlamak lazım belki?
Nibelunga -- 03.02.2012 - 18:22
Bu şöyle bi şey bi şey mi?
"Ses, ses, tık tık, puf, puff! Dünya? Dünyaaa? Olmuş mu?"
Yok.
OLMAmış :D
Haydee yeni dünya!