Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -

Faşizm Üzerine

delete

Faşizm Üzerine


Giriş

Faşizm, burjuvazinin “demokratik” sınırlar içerisinde çözemediği ekonomik ve toplumsal krizinin bir sonucu ve bu krizi aşmanın da en barbar ve en insanlık dışı yöntemidir. İşçi sınıfına ve onun devrimci örgütlenmelerine karşı topyekûn bir saldırıyı ifade eden faşizm, krizdeki bir kapitalizmin ne gibi felaketlere yol açabileceğinin de en somut örneği olarak modern tarihe damgasını vuran bir olgudur.
Kapitalizmin bunalımından kasıt, temelde artı-değerin üretilme olanağının yok edilmesi ya da bunun büyük oranda elimine edilmesidir. Faşizmin iktidara el koymasının tarihsel misyonu, artı-değerin üretilme şartlarını, kapitalizmin lehine, şiddet kullanılarak değiştirmesidir. Unutulmamalıdır ki faşizmin ortaya çıkışının bir diğer nedeni de proletaryanın, önderliğinden kaynaklanan devrimci güçsüzlüğüydü.
Emperyalizm çağında burjuvazi, politik egemenliğini en az “maliyetle” yani burjuva demokrasisi yoluyla sürdürmeye çalışır. Fakat büyük burjuvazinin egemenliğinin bu biçimi, ekonomik ve toplumsal güçlerin bir hayli değişken ve istikrarsız dengesine bağlıdır. Nesnel gelişmeler bu dengeyi bozunca, tarihsel çıkarlarını gerçekleştirmek için, büyük burjuvazi, devletin yürütme gücünü merkezileştirmeye çalışır. Faşizm, işte bu eğilimin gerçekleşmesidir. Eğer faşizm, işçi hareketini ezmeyi başarırsa, kapitalizm açısından görevini yapmış demektir. Bundan sonra faşizmin kitle hareketi bürokratlaştırılır ve burjuva devlet aygıtı içinde eritilir.
Faşizm, sosyal demokrat örgütler de dâhil olmak üzere bütün işçi örgütlerinin, en ılımlı olanlarının dahi, tamamen yıkılmasını hedefler. Faşizm sadece zorbalık ve polis terörü rejimi değil; Burjuva toplumu içindeki bütün proleter demokrasisi öğelerinin köklerinin bütünüyle kazınmasına dayanan bir “hükümet” sistemidir. Faşizmin görevi, sadece komünist öncüyü yok etmek değil, bütün işçi sınıfını bölünmüşlük içinde tutmaktır. Onun tarihsel görevi üç aşağı beş yukarı özünde budur.

Faşizm, “modern zamanlar”ın bir ürünü müdür peki? E. Mandel, Troçki’nin Faşizme Karşı Mücadele adlı derlemesine yazdığı Giriş’te şunları söyler, “Yeni bir toplumsal olgunun ortaya çıkışıyla onu anlama çabasının aynı zamana rastlaması, modern tarihin hiçbir olayında faşizmde olduğu kadar belirgin değildir.”

1) Faşizm ve işçi sınıfı

Birinci Dünya Savaşı; siperlerde cehennem hayatına, cephe gerisinde büyük bir yoksulluk ve açlığa, 10 milyon insanın ölümüne, milyonlarcasının ağır yaralanmasına ve ömür boyu sakat kalmasına, ek olarak da Avrupa’nın ekonomik yönden harap olmasına yol açmıştı. Kadınlar erkek çocuklarını, eşlerini; genç kızlar da sevgililerini kaybetmişti bu emperyalistler arası paylaşım savaşında. Savaştan dönenler, geride bıraktıkları yaşama ayak uydurmakta bir hayli zorlandılar.
[E.M. Remarque’nin Dönüş Yolu romanı bu bağlamda okunabilir.]
Savaş, insanlardan çok şeyler almıştı. Vatanları için savaştıklarını, öldüklerini zannedenler yanıldıklarını kısa sürede fark ettiler.

2) Savaş sonrası Almanya

Savaş sonrası Almanya’nın tüm sömürgeleri ve 8 milyonluk nüfusu elinden gitmiş, yüzölçümü de büyük oranda küçülmüştü. Bunlara ek olarak ordusu dağıtılmış, silahları alınmış ve ağır savaş tazminatları ile köşeye sıkıştırılmıştı.
Peşinden gelen 1929 krizi de tüm bunların tuzu biberi oldu adeta.
1932’de Almanya’da işsiz sayısı 6 milyon civarındaydı. Reel ücretler ise 1928’dekine kıyasla üçte bir oranında azalmıştı. Toplumsal huzursuzluk gitgide büyüyordu. Burjuvazi, işçi sınıfına küçük tavizler (kırıntılar) vererek herhangi bir kargaşanın çıkmaması için çaba gösterdi. Fakat krizin ağırlaşması burjuvaziyi endişelendirmeye başlamıştı. Burjuvazi; işçi sınıfına verilen tavizlerin geri alınması, krizin faturasının işçilere ödettirilmesi ve dünyanın yeniden paylaşımının gündeme getirilmesini istiyordu. Faşizm işte bu “tarihsel görevleri” yerine getirmek gibi bir misyon üslendi.

Savaş sonrası Alman markı ani değer kayıpları yaşamıştı. 1921’de 1 dolar 70 mark iken kasım 1923’te aynı 1 dolar 840.000.000.000 marka fırlamıştı!
Yine benzer şekilde, Şubat 1923’te Berlin’de 1 kg etin fiyatı 3.400 marktı. Kasım 1923’te ise aynı etin fiyatı 280.000.000.000 mark oldu!

“Ete ayrılan parayla en son kura göre, çorba için kaynatılmaktan başka [bir] şeye yaramayan biraz kemik alınabiliyordu. Kâğıt paraların üstünde yazılı sayılardan kimse bir şey anlamaz olmuştu: [Y]üce tanrının göklerindeki sayısız yıldız kadar milyonlar ve milyonlar yazılıydı paralarda.” (Anna Seghers, Ölüler Genç Kalır adlı romandan.)

Köylüler borç batağında yüzüyordu. İnsanlar birbirlerine, bankalara borçlanıyor, zamanında ödenmeyen borçlar yüzünden köylüler topraklarını satmak zorunda kalıyordu.
Yoksulluk büyüyordu. Böyle bir ortamda hem sermaye birikimini sağlamak hem de işçi sınıfı üzerinde baskı kurmak için öncelikle işçi sınıfına karşı olan örgütlerin, milislerin, çetelerin desteklenmesi gerekiyordu. Savaştan ağır kayıplarla çıkan Almanya’nın ne doğru dürüst bir ordusu ne de silahları vardı. Dolayısıyla yükselen işçi hareketlerini sadece silah zoruyla bastırmak yeterli olmayabilirdi. Bunun farkında olan burjuvazi, Nazilerin orta sınıflar içerisinden devşirdiği ve işçi sınıfına karşı olan SS ve SA faşist milislerini mali yönden bolca destekledi.
Bu ortamda Hitler, kazanan emperyalist güçlerin dayattığı şartları ve aşağılayıcı davranışları kullanarak kitlelerde var olan öfkeyi körükledikçe körükledi. Alman milletinin ve ırkının itibarını iade edeceğini, güçlü bir ordu, güçlü bir ekonomi inşa edeceğini ve Almanya’yı yeniden süper bir güç haline getireceğini vaaz etti.
Almanya’da Naziler iktidara gelmeden önce Alman burjuvazisi tarafından finanse edildi. Nazi milisleri, bu para desteği ile örgütlendi, 1929 kriziyle birlikte iflas eden binlerce küçük esnafı ve toplumdaki serseri takımını peşinden sürükledi.
İtalya’da 1920’lerde iktidara gelen faşizm, yoksullaşan orta sınıflara dayanarak, hatta serseri gençlikten saldırgan çetelerini oluşturarak ve bunların da ötesinde burjuvaziden mali destek alarak iktidara gelmişti. 1933’te Almanya’da iktidara gelen faşizm, İtalya’nın yaşadığı deneyimlerden dersler çıkararak iktidarını en az hatayla tahsis etmeye çalıştı.

1930 eylülünde Almanya’da yapılan seçimlerde Komünist Parti, 1928 genel seçimlerinde alınan 3 milyonluk oyu 4,5 milyona yükseltti. Nasyonal Sosyalistler ise oylarını, 810 binden 6,5 milyona çıkarmıştı! Oylarını yüzde 700 arttıran Nasyonal Sosyalistler orta sınıfları ve onlarla beraber proleterlerin bir kısmını da saflarına çekmeyi böylece başarmış oldu! Nasyonal Sosyalistlerin bu başarısı aslında, Komintern’e bağlı Alman Komünist Partisi’nin izlediği politikada yatmaktaydı. Troçki, 1931’de olur da Almanya’da Hitler iktidara gelirse bundan ilk önce Alman proletaryasının daha sonra da SSCB’nin etkileneceğini söylüyordu. Böyle bir durumda da dünya burjuvazisi SSCB karşısında Hitler’den yana çıkacaktı. Komintern liderliğinin suskunluğu karşısında Troçki o dönemde şunu yazıyordu, “Faşistler tarafından Alman proletaryasının ezilmesi, Sovyetler cumhuriyetinin en azından yarı yarıya ezilmesine imkân sağlayacaktır.”
Bu tehlike karşısında Almanya’daki iki büyük işçi partisinin (Komünist Parti ve Sosyal Demokrat Parti) tabanlarının faşizme karşı “birleşik bir cephe” oluşturmasının önemini kavrayan çok sınırlı bir muhalefet vardı. Troçki’nin başını çektiği uluslararası sol muhalefet faşizm tehlikesi karşısında proletaryanın nasıl bir politika izlemesi konusunda şunları öneriyordu, “Almanya’da doğrudan doğruya devrimci bir durum için eksik olan tek şey, komünistlerin ve sosyal demokratların devrimci birleşik cephesidir. Güçlü bir faşizmin varlığı, elbette zafer yolunda ciddi bir engeldir. Ama faşizm de, sadece proletarya bölünmüş ve zayıf olduğu ve Alman halkını devrim yoluna sokma imkânından yoksun olduğu için gücünü koruyabilmektedir. İşçi sınıfının devrimci birleşik cephesi daha şimdiden, kendi başına, faşizm için öldürücü bir politik darbe demektir.”

Faşizm tehlikesi karşısında Alman Komünist Partisi, Sosyal Demokrat işçilerle birleşik bir cephe kurulmasına karşı çıktı. Komintern’in çizgisine uygun olarak izlenen bu siyaset Alman proletaryasını faşizm karşısında bölünmüş bir hâlde bıraktı. Komintern o dönem, Alman KP’nin burjuva Sosyal Demokratlar ile işbirliğini devrime ihanet olarak yorumluyordu. Yapılması gereken şey, beklemek ve Hitler’in yükselişine ses çıkarmamaktı! Çünkü KP, Hitler iktidara geldikten sonra iktidara gelmeyi hedefliyordu. Heyhat!

Faşizm, sosyal demokrat olsun, komünist olsun işçi sınıfının bütününü tehdit eden bir sistem olduğu için buna karşı işçilerin birleşik bir cephe etrafında örgütlenmesi önerilerine Komintern ciddi bakmadı. Bu politika işçi sınıfını bölünmüş bir hâlde bıraktı ve faşizmin zaferinin önünü açtı. İşçi sınıfı, ulusun kaderini eline alabilecek bir şekilde tarih sahnesine çıkamadı. Orta sınıflarda artan hoşnutsuzluk ve biriken nefret, işçi sınıfına karşı yönlendirildi. Bu da faşizmin tabanını sağlamlaştırdı.
Peki, iktidara gelen faşizm dayandığı orta sınıfların çıkarları doğrultusunda mı hareket etti? Hayır! Faşizm, büyük burjuvazinin (sermayenin) çıkarları doğrultusunda işçi sınıfını bastırdı, örgütlerini atomize etti ve burjuvaziye rahat bir nefes aldırdı.

3) Faşizm iktidarda



Proletarya, ulusun kaderini tayin edecek bir sınıf olarak toplumdaki diğer sınıfları etrafında toplayamayınca -ki bu tamamen az önce de söylediğimiz gibi komünist öncünün izlediği politikayla ilgiliydi- kitleler ister istemez faşizme yöneldi (sürüklendi). Faşizm de bu ortamda, kapitalizm karşıtı söylemler kullanarak ezilen orta sınıfların, yoksulların ve gençlerin duygularına, zihinlerine dayanarak, kendisine toplumsal bir taban yarattı. İşçilere, üretim araçlarının toplumsallaştırılması; köylülere de toprakların paylaştırılmasını vaaz edip durdu.
Faşizm, büyük bir gericilik dalgası ile otoritesini tahsis etmeye ve insanların bilinçlerine dayanmaya çalıştı. İtalya’da okul öğrencilerine defterlerine geçirmeleri için Duce’nin (Mussolini) şu sözleri yazdırılıyordu: “Ey lejyonerler, askerler, kılıcınızı ve yüreklerinizi kaldırınız, on beş yüzyıl sonra Roma’nın tarihsel tepelerinde imparatorluğun yeniden kuruluşunu selamlayınız.” (E. Morante, Tarih Devam Ediyor… adlı romanından.)

Her ne kadar faşizm, orta sınıflar üzerinde yükselse de mali yönden büyük sermayeye göbekten bağlıydı. Burjuvazinin parasal yardımları ile ayakta durabiliyor, propaganda yapabiliyor, kitleler üzerinde etkileyici olabiliyordu.
Faşizmin kullandığı kapitalizm karşıtı söylem, milliyetçilikle sunulup orta sınıfların bilincine vatan savunması şeklinde zerk edildi. Bu söylem süreç içerisinde Yahudi düşmanlığına dönüştü ve sonuç gerçekten korkunç oldu: Avrupa’da 6 milyon Yahudi’nin katliamı, sürgünler, Gettolar, gaz odaları...
1938’de Almanya, Alman vatandaşlarının Yahudileri serbestçe yok etmesine, mallarına el koymasına izin verdi. İtalya’nın da aynı şekilde davrandığını unutmayalım [Bu politikanın sermaye birikimi koşullarını Alman burjuvazisi için olumlu yönde etkilediğini burada not edelim.].
İktidara gelen faşizm ilk önce devlet aygıtını tam anlamıyla denetimine geçirdi. İşçi direnişini felce uğratıp sendikaları yok etti. İşçi ücretleri ufaltılarak kapitalistlerin kârları garantilendi. Kâr etmeyen şirketler canlandırıldı, burjuvaziye vergi indirimleri ve hatta vergi muafiyetleri getirildi. Savaş ekonomisi devreye sokuldu ve büyük tekellere verilen silah siparişleri ile devlet, sanayinin baş müşteriliğine soyundu.

İktidara gelmeden önce işçi sınıfına ve köylülere, özellikle de küçük köylülere verilen vaatlerin kısa sürede yalan olduğu ortaya çıktı. Faşizm, tarımda büyük mülkleri paylaştırmadı, aksine büyük ve orta mülkiyetin yeniden tahsisi için çaba gösterdi, ayrıca kapitalist ilişkilerin kır alanlarına girmesine de ön ayak oldu. Böylelikle büyük toprak sahiplerinin, tarım emekçilerini yeniden köleleştirilmesinin önü açıldı.
1933’te Naziler, iktidara geldikten sonra binlerce militan emekçiyi, komünisti, sosyalisti, sendikacıları, kısaca kendilerine muhalefet eden, karşı olan herkesi tutuklayıp toplama kamplarına gönderdi. On milyona yakın insan bu kamplarda katledildi.
(E.M. Remarque’nin Hayat Kıvılcımı romanı bu bağlamda okunabilir.)

İktidara gelen faşizmin dış politikası emperyalist bir yayılma oldu haliyle. 1934–36 yılları arası İtalya, Mussolini liderliğinde silah zoruyla Etiyopya’ya el koydu. Ardından Almanya ve İtalya askeri bir anlaşma imzalayarak güçlerini birleştirdi. Hitler, Versay’ın öcünü alırcasına, Avusturya ve Çekoslovakya’yı; İtalya da Arnavutluğu işgal etti. Ardından SSCB ile Almanya arasında Polonya’nın “ortaklaşa” işgal edilmesi için bir anlaşma imzalandı.
Hitler ordularının batı Polonya’ya girmesi ile bu sefer Fransa ve İngiltere, Almanya’ya savaş ilan etti ve böylece İkinci Dünya Savaşı başlamış oldu. Dikkat edilirse, Fransa ve İngiltere ancak sömürgelerinin tehlikeye girmesinin ardından Almanya’ya savaş ilan ettiler. Hitler Almanya’da işçi sınıfını katlederken bu iki devletten nedense hiçbir karşı çıkma gelmemişti. Çünkü başlangıçta Hitler onlar için tümüyle “saygıdeğer” biriydi. Hitler kapitalizmi tehdit eden tehlikeye yani işçi sınıfına ve onun devrimci örgütlenmelerine karşı topyekûn bir saldırıyı simgeliyordu.
Almanya’da işçi sınıfının zaferi hepsinin en büyük korkusuydu. Çünkü işçi sınıfının zaferi diğer ülkelerdeki işçilere de moral verecek ve kapitalizm için bu, adeta kendi sonunun başlangıcı olacaktı. Bundan dolayı Hitler, onlar için başlangıçta saygıdeğer biriydi.
1940 yazı Almanya; Danimarka, Norveç, Hollanda, Belçika ve Lüksemburg’u işgal etti. Hatta Fransa’nın başkenti Paris kapılarına dek ulaştı. İtalya da, Almanya ile yapılan anlaşma gereği, İngiltere ve Fransa’ya savaş ilan etti. 1941 haziranı Hitler, “SSCB’nin 8 haftada haritadan silineceği” planıyla bu sefer Rusya’ya saldırıya geçti. Böylelikle Hitler-SSCB arasında imzalanan “saldırmazlık” anlaşması anlamını kaybetti.

Almanya’da iktidara gelen Nazizm, burjuvazinin taleplerini yerine getirmekten başka bir şey yapmadı. Fakat burjuvazi Hitlerin her yaptığına onay vermiyordu. Çünkü Hitler her tarafın yakılıp yıkılması, yani müttefik güçler tarafından işgal edilen bölgelerin tamamında tüm alt yapının yok edilmesini de emrediyordu.

Sonuç

Faşizm, tek başına Hitler’in çıldırması değil, bu düzeni sürdürenlerin başvurduğu bir “yönetim” biçimidir.
İkinci Dünya Savaşı’nda büyük devletler, batı Avrupa’dan Uzak Doğu’ya, Afrika’dan İskandinavya’ya neredeyse tüm yer kürede; karada zırhlı araçlar, havadaysa bombardıman uçaklarıyla kentleri, bölgeleri yerle bir etti. Sonuç: 60 milyon ölü!
Bu barbarlık kapitalist sistemin bir ürünüdür.
“Normal” zamanlarda kapitalizm, burjuva demokrasisi yoluyla iktidarını sürdürmeye çalışır. Kitleleri “öfkelendirmeden” alınacak birkaç reformist uygulama, silahlara başvurmaktan daha ucuz ve sorun yaratmaktan da uzak olduğu için kapitalizm bunu tercih eder. Fakat toplumsal koşullar, kapitalist sınıfı uçurumun kenarına sürüklediği ve sorunun burjuva demokrasisi yoluyla çözülemeyeceği anlaşıldığı anda kapitalist sınıf son çare olarak faşizme başvurur.
1929 ekonomik bunalımı ABD’de Avrupa’daki süreçten farklı yaşanmıştı. Çünkü ABD, krizi çözme konusunda yeterli mali olanaklara sahipti [New Deal’i hatırlayalım.]. Avrupa’daysa kapitalizm, krizi çözebilecek mali olanaklardan yoksun olduğu için çözümü faşizmde buldu.

Gencer Çakır
[Son düzeltme tarihi: 11.09.2011]


Günümüz

Misafir -- 11.09.2011 - 19:25

Faşizm yükselme dönemi kapitalist sistemin artı değer üretememesinden dolayı çıkımıştır.2.dünya savaşı önce çıkan ekonomik kriz öncesi dünyada ki refahın üst düzeye çıktığı dönemdir.sadece Almanya Versay anlaşmasının adeletsizliği yüzünden güçlü olan burjuvazisi ve işçi sınıfı üretme geleneği olduğu halde sermaye ve hammade kaynağı olarak eksikti.Sermaye yahudikerin elinde idi.Yahudilerde faiz işinde usta oldukları için sanayici ve işçiler ne kadar üretselerde para hareketlerini kontrol edemiyorlardı.(Faizcilik yahudilerin suçu değil çünkü avrupanın toprağa dayalı eski üretim sisteminde yahudilere toprak sahibi olma imkanı vermiyorlardı.Onlarda ticareti ve parayı kullanmasını öğrendiler.Daha sonra para hareketlerine kapitalist üretim biçimi onları sistem içinde başarılı hale getirdi.Günümüzde bile yahudiler asla bir mülkü satın almayaıp kiralamayı yeğlerler.)Hitlerde para sitemini yahudilerin elinden onları keserek aldı.(Türkiye de ise varlık vergisi çıkararak ülkede ki sermayeyi ermeni ve yahudilerin elinden alıp anadolu kaplanlarına verdi.Koçlar Sabancılar bunların sayesinde sisteme girdiler.)Bu geçmiş tarihe ilavelerim.Sistemin yeniden tıkanmasıdır.Kapitalist sistem bu krizi soğuk savaş döneminde yarattığı yeşil kuşağı şimdi yıkarak.Yeni tüketim alanları açmak için sisteme islam ülkelrini katmayı planlaıyor.Son kale İran son savaş!Bu balon kısa bir dönem kapitalizm için gene bir refah çağı açacak,arkasında Afrikanın sisteme sokulması var.Afrika da ki yatırımları taip ediniz.tam oratandan yeni otoyollar bila bedel yapılıyor.Kuzey den güneye yeni otoyollar yapılıyor.Aynı Türkiyede Özal döneminde yapılan otoyollar gibi,eğer bir ülkede otoyollar yapılıyorsa sistemin içine sokuluyorsunuz demektir.Ama kapitalist sistem bizde ki Titan vurgunculuğu gibidir.sisteme yeni bir kaynak eklemdiniz mi,sistem tıkanır.Sisteme sürekli balon eklemeniz gerekir.Bittiği anda dünya svaşı çıkar.Şimdi en önemlisi İranın nasıl feth edileceğidir.Burada İran işgal edilemezse 3.dünya savaşı çıkar.Gariptir ki bütün emparlist güçler bu konuda (Avrupa çin rusya japonya amerika)bunda hemfikir.Bize gelince yarım faişt iktidarla önderlik rolünü üzerimize yüklediler.Sonuç olarak bedlini sistem kazansa da kaybetsede bedelini Türkiye Cumhuriyeti ödeyecektir.(Not:bu projenin içinde islamın reziyonu da var.Hristiyanlık tipi islam kurumsallaşmış ve kontrol edilebilen papalığa benziyen bir islam bunuda göz ardı etmemek lazım bu projede,Fetoş hocamla şekillencek bu proje oda ayrı bir konu)


Faizcilik yahudilerin suçu

oik0s -- 17.09.2011 - 10:04

Faizcilik yahudilerin suçu değil çünkü avrupanın toprağa dayalı eski üretim sisteminde yahudilere toprak sahibi olma imkanı vermiyorlardı.Onlarda ticareti ve parayı kullanmasını öğrendiler.

Evet kısmen doğru. Daha önemlisi; Hristiyan toplumun, yahudilere bakışıdır. Geçmiş yüzyılda, avrupanın herhangi bir kentinde yahudi esnafa rastlanmazdı. Zira bir avrupalı onların kirli ellerinden meyva, et, ayakkabı, kazak gibi emtea ürünleri almazdı. (gettoları anlatmıştık) Onlara kalan tek yapacak iş PARA işiydi. Para zaten kirliydi ve yahudinin elinin değmesinde sakınca yoktu. İspanya ülkesinden atmıştı. Birçok kentte ise yahudiler gettolara kapatılmışlardı. Yağmurlu günlerde çıkmaları yasaktı. Asil avrupalının çizmesi onlardan akan suyla mundar olmasın diye...

Sonsuz Us yorumlar yükleniyor...


Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -