Aşk bir kavuşmadır. Yankı bulup bulmadığı ne kadar bulduğu merak edilir,düşünülür. Acı veriyor olması bu yüzdendir. İnsan ruhundaki bu patlamaların karşıda yankı bulup bulamaması ifade yollarının açık olması halinde bu ifadelerin değil ama altındaki içtenliğin gücüne bağlıdır. Aşk , en çok bastırıldığı noktada patlama yapar . İnsan,doğa,sanat veya bastırılmış bir alana akar. Ama orada kalmaz . Çünkü insan bir bütündür . Denge kurmaya çalışır . Eğer bir aşkta bu bütünlük yerli yerine oturmuşsa , aşk hem kendisini geliştirir hem de öznelerini. Güncel ve sorunsal olan da bu patlama içinde yer alır ve zaman zaman aşkın önüne geçer . Aşkı söndürmeye baskı altına almaya öldürmeye kadar varır . Aşkın gücü onları aşabildiği ölçüde hayatı güzelleştir. İki kişi arasında yaşanan aşk ne kadar güçlüyse ve bilinçliyse , güncel ve sorunsal alan aşkın önünde adeta eğilir veya yaşamın içinde o aşk başarı kazanır yaratıcı olur .Her aşkta bu farklı olur. Ama yenilmiş, kısa süren, yanlış ve benzeri deyimlerle anlatılan aşklarda bu tersine bir etki yaratır. Toplum ise bireyin yarattığı aşkı tüketme eğilimindedir. Yaşayan aşk toplumda bir yer edinmek isteğiyle yüklüdür. Bu yeri tarafların bilinci ile normalize ettikleri oranda bulur. Yani aşkı normalize ettikçe büyüme şansı artar.İnsanın içinde yeni yaratıcılıklara sebep olur .
Aşkın yapısı gereği kavuşması da ayrışması da şiddetli mutluluk ve üzüntülerle olur . Yaratıcılıkların kaynağı olarak aşkın gösterilmesi bu yüzdendir . Aşk gelişirken , kopuşurken , sönerken çok çeşitli yeteneklerimizi canlandırıp geliştirir.
Aşkla yaşanan cinsellik ise bambaşkadır !
Cinsellik tek başına hiçbir zaman bulunamaz ve yaşanamaz. Bazı yaklaşımlar bu yüzden bütünüyle çökmüştür denebilir . O’na göre cinsellik üreyimin sadece hayvanlaştırılmış bir ifadesidir . Oysa üreyim bütünüyle insanlaşmıştır ve aşkla el ele olmadan artık bir hiçtir . (Örneğin Avrupa’nın nüfusu yaşlanmaktadır,sebebi ise üreyimin olmaması değil, aşksız bir üreyimin artık istenmemesidir. Dolayısıyla asıl sorun aşk üretememektir.)
Aşk yıkar ve olgunlaştırır !
Aşk kavuşma anında olsun ayrışma anında olsun muazzam bir enerjiyle yaratmaya ve yıkmaya kaynaklık eder. Bu yüzden aşk , bireyin olgunlaşmaya başladığı yer ve zamanda ortaya çıkar. Hazır olmayan için aşkın saati gelmemiştir. Ortaya çıktığı yer ve zamanda bireyi olgunlaştırıp geliştirir . Çünkü o anlarda birey kendisi ve bir başkasıyla dolu dolu ilgilenmiş olur . Bir kişiyle bile dolu dolu ilgilenen aslında bütün evrenin sırlarıyla ilgileniyor demektir
Aşkın da bir tarihsel gelişimi var !
Aşk doğuyor,gelişiyor ve ölüyor . Bireyin gelişmediği yerde bilinen güzel aşklardan söz etmek imkansızdır . Aşk gelişkin bireylerin toplumunda yaratıcı güzellikte olmuş, geri bireylerden oluşan toplumlarda ise tatsızlaşmış, sönmüş , cinsel bir araç haline gelmiştir .Toplumsal yasaklar arttıkça aşk yaşanamaz bir baskı ortamına girdikçe efsanevi aşklar doğup yayılır . Özgür ruhlu gelişmiş bireyler ise bu yasaklara pek aldırmazlar. İşte güçlü, efsanevi aşkları yaratanlar bu özgür ruhlu bireylerdir. Aşkın insan belleğinden kovulması,bir araç haline getirilmesi ise belli tarihsel dönemlerde daha yoğun yaşanmış bir gerçektir. Günümüz buna en son ve en yaygın örnektir . Temiz aşklar da vardır,ama !
En ilk ve temiz aşklar gençlikte veya yaşlansa bile yaşayamadığı için (bu açıdan) genç kalmış ruhlarda yaşanabilir . Bunun dışındaki aşklarda hesap, çıkar ve bencillik kol gezer . Artık bu aşk değil kişi çıkarlarının aşkı kullanarak basamak atlayışı sözkonusudur. En temiz aşklar bile bu bataklıkta boğulmaya yüz tutar .(örnek,günümüz) Tek istisnası ise kişiliklerin denk olgunlukta ya da güçte olması halidir. Bilgi,birikim,duyarlılık düzeyi,duygu ve düşünce derinliği gibi birçok etkenin kişiliklerdeki yansıması eşit olmalıdır. Eşit olmasa bile iki insan arasında uçurum olmamalıdır. Aşk ne kadar ateşli başlarsa başlasın kişilikler arasında bir uyum ve denklik kurulamazsa sonu hüsran olur . Kadının ezilip güçsüzleştirildiği, bastırıldığı, erkeğin ve erkekliğin kışkırtıldığı toplumlarda gerçek aşklar da yaşanmaz . Sayısız örnek hep bunun üzerinedir . Kişilikli olmanın insanlaşmanın bilinçli olmanın kimse önüne geçemeyecekse gerçek aşkın da önüne kimse geçemez . Kadın ve erkek uyumlu,denk kişilikler haline geldikçe bilinçli aşklar eskisinden çok daha uzun ömürlü ve mutlu olacaktır .
Ne sorarsın ne de söyler. Söz konusu olan bir kadınsa hele bir çift söz bile edemezsin. Onun ateşi başını döndürür. Bir başka alemin yıldızı ya da güneşi gibi....yakar. Ateşinden duramadığın bir yana bu sırrı da çözemezsin. Her an gözünün önünde olmasına rağmen görememenin kahrını duyarsın. Bilemezsin hangi güneştir…Yüreğini onun bakışları deler ama sen yine de bunu arzularsın. Şaşarsın gördüğün düşlere...onu bir yar,bir kadın değil ayıramadığın bir parça gibi yaşar durursun.
Yüreğin bir yerinde onu anlatmaya çalışan bir şair olduğu halde şairi bir türlü konuşturmak mümkün olmaz ve buna şaşarsın. Aşk dediğimiz hep ve sürekli şaşırmaktır biraz da. Bütün acılarının yokolması için ona doğru gitmeye çabalarsın. Gittikçe acıların artar. Buna da şaşarsın. Acının bittiği yer de ise aşk yoktur. Ne tuhaftır ki aşk acı verdiğinde acıyı bitirmeye çalışırsın. Acı bittiğinde ise aşk olmaz.
mor -- 13.07.2012 - 19:22
yine mi..... aşk :)