Hemen, hemen tüm canlılar savunma mekanizmalarını bağışıklık mekanizması denilen harika bir sistemle takviye etmiştir.
Şüphesizki korunma savunma ve bağışıklık sistemleri canlıların varoluşlarındaki mükemmel yapılarını dış etkenlerden (tersinimden) korumaya; bozulmadan diğer nesiller aktarma amaçlıdır ve ilk andan itibaren canlılar bu sistemlere eksiksiz sahiptirler.
Aksi halde yaşamaları ve üremeleri mümkün olmayacaktı. Bu konuda en küçük bir şüphe yoktur.
Canlı bedenleri mükemmel mekanizmalarla korunmuşlardır ama yine de tüm düzenli sistemler gibi dış etkenlerin yıpratıcılığından tamamen kurtulamazlar. Biz buna tersinim diyoruz.
Dış etkenlerin yıpratıcılığı; canlı bedenlerinin gücünü ve yaşamsal fonksiyonlarını zayıflatmasıyla ya da azaltmasıyla doğru orantılı olarak artar.
Dış etkenler çok güçlü olursa ya da herhangi bir nedenle canlı bedenleri aşırı zayıflarsa genetik bilgileri bozabilir. Bu da bozunumların gelecek nesillere geçmesi demektir.
Amaç, bozuma uğramadan ya da mümkün olduğunca az bozuma uğrayarak genetik bilgileri diğer nesillere aktarabilmek olduğundan canlılar genelde en güçlü dönemlerinde (genetik bozumun en az olduğu ya da hiç olmadığı dönemlerde) üremeyi tercih ederler. Üreme içgüdülerinin bu dönemlerde en güçlü olması bu nedenledir.
Evrim teorisi taraftarları bağışıklık sistemini doğuştan gelen ve sonradan edinilmiş bağışıklık sistemi olarak ikiye ayırırsa da (bağışıklık sistemleri basite indirgenemez komplekslik içerdiklerinden) bu ayrım yapaydır.
Evrim teorisi taraftarlarınca edinilmiş bağışıklık sistemleri şeklinde yorumlanan bağışıklık omurgalılara özeldir denilebilir.
Çünkü omurgasızlarda lenfositler veya antikorlara dayalı humoral yanıtlar görülmez.
Bununla beraber bazı türler omurgalı bağışıklığına benzer bazı mekanizmaları kullanırlar.
Evrim teorisi savunucuları bunu ilkel savunma sistemlerinden gelişkin savunma sistemlerine geçişte öncü gelişme olarak yorumlarlar.
Fakat gerçek; her canlının yaşamsal ortamlarına uygun mükemmel savunma mekanizmalarıyla var edildikleridir.
Bakteriler ve (belki bazı diğer prokaryotik organizmalar) kendilerini bakteriyofaj gibi viral patojenlerden korumak için restriksiyon-modifikasyon sistemi olarak bilinen eşsiz bir savunma mekanizmasına sahiptirler.
Bakteriler en amansız dönemlerinde içinde bulunduğu nice milyar senelerden beri tüm olumsuzluklara rağmen varlıklarınıı koruduklarından bu sistemlere en baştan sahip olmalıdırlar.
Bakterilerin en olmadık yerlerde yaşamayı başarmaları bu mekanizmalara en baştan sahip olduklarının bir başka kanıtıdır. (Bakteriler bölümüne bakınız)
Patern tanıma reseptörleri, nerdeyse bütün organizmalarca, mikrobiyal patojenlerle ilişkili molekülleri tanımlamak için kullanılan proteinlerdir.
Defensinler olarak adlandırılan antimikrobiyal peptidler, bütün hayvanlar ve bitkilerde bulunan ve omurgasızlarda sistemik bağışıklığın ana şekillerini gösteren ve var oluştan gelen bağışıklığın bileşenleridir.
Evrim teorisi savunucuları bu bileşenlerin rastlantılarla oluşup seçildiğini öngörürlerse de böyle bir bileşenin rastlantılarla nasıl oluştuğu ve nasıl seçildiği konusunda herhangi bir açıklama getiremezler.
Onlara göre evrim öngörüleri kanıt gerektirmeyen gerçeklerdir.
Eğer evrim öngörüleri bu tür bileşenleri rastlantılarla oluşup seçildiğini söylüyorsa bunu itirazsız kabul etmek gerekir.
Fakat biz aynı fikirde değiliz.
Bu tür yaşamı doğrudan ilgilendiren kompleks sistemlerin çok uzun süreçlerde evrimsel mekanizmalarla oluşmaları mümkün değildir.
= = =
Kompleman sistemi ve fagositik hücreler de ayrıca omurgasızların çoğu hayat formlarınca kullanılırlar.
Ribonükleaz ve RNA interferans yolları bütün ökaryotlarda saklıdır ve virüslere karşı bağışıklık yanıtının oluşmasında rol aldıkları düşünülmektedir.
Hayvanlardan farklı olarak, bitkiler fagositik hücrelerden yoksunlardır ve çoğu bitkinin bağışıklık yanıtları, bitkinin tamamına yayılan sistemik kimyasal sinyaller gönderir.
Bitkinin bir parçası enfekte edildiğinde, bitki sınırlı bir hipersensivite yanıtı (HR) oluşturur, enfeksiyonun olduğu bölgede bitkinin diğer parçalarına yayılmasını engelleyen hızlı programlanmış hücre ölümü gerçekleştirilir.
Sistemik kazanılmış dayanıklılık (SAR), tüm bitkiyi birçok enfeksiyon ajanına karşı dirençli hale getiren bir savunma yanıtı tipidir.
RNA interferans mekanizmaları özellikle bu sistemik yanıtlarda virüs replikasyonunu önleyebildikleri için önemlidir.
= = =
Bağışıklık sistemi araştırmalarının tarihçesi: Bağışıklık sisteminin yapısını ve fonksiyonlarını açıklayan bilim dalı immünoloji denilir.
İmmünoloji tıptan köken alır ve erken dönem çalışmaları hastalıkların bağışıklık nedenlerini üzerinedir.
Bağışıklığın anıldığı en erken anıldığı dönem MÖ. 430'da Atina veba salgınıdır.
Thucydides daha önce bir nöbet geçirip iyileşmiş insanların ikinci defa hastalığa yakalanmadıklarını belirtmiştir.
Edinilmiş bağışıklığa bu bakış daha sonra Louis Pasteur tarafından aşıyı geliştirmede ve hastalık-germ teorisini ileri sürmede kullanılmıştır. (Louis Pasteur bölümüne bakınız)
Pasteur'ün teorisi hastalıkların miasma teorisi gibi çağdaşı teorilere doğrudan karşıttı.
Mikroorganizmaların enfeksiyon hastalıklarının nedeni olduğu, 1905'de Nobel Ödülü alan Robert Koch'un 1891'de yayımladığı Koch postülatlarına kadar kanıtlanmadı.
1901'de virüslerin insan patojeni oldukları sarıhumma virüsünün Walter Reed tarafından keşfiyle doğrulandı.
İmmünoloji 19. yüzyılın sonlarına doğru humoral ve hücresel bağışıklığın hızlı gelişmeleriyle büyük ilerleme kaydetti.
Özellikle antijen-antikor reaksiyonunun özgüllüğünü açıklayan yan-zincir teorisini ileri süren Paul Ehrlich'in çalışmaları oldukça önemliydi.
Devamı var.
gamaro -- 08.07.2011 - 17:15
Bu yazı bilim başlığından kaldırılmalıdır. Bu bir bilgi tecavüzdür.
HoLa -- 08.07.2011 - 18:08
Bu yazıdaki BİZ diye geçenler kimler?
doğrusöz -- 08.07.2011 - 19:13
Gamaro'ya
Başka emriniz?
Gülünç olma.
Yazılarımda verdiğim bilgiler güvenilir kaynaklardan alınmış derlemelerdir. Bunların içinde Charles Darwin'de vardır, Richard Havkins'te, Dawkins'te, Michael Behe'de.
Bilmeden üstadlarından birini eleştirmiş olabilirsin.
Hola'ya
Biz buna tersinim diyoruz cümlesinde BİZ neyi ifade ediyorsa BİZ odur.
Sen tersinim teorisini garip ve yalnız mı zannettin?
HoLa -- 08.07.2011 - 19:41
Yazıda bir iki yerde BİZ geçiyor da...
...birden fazla kişi mi yazıyorsunuz?
Mesela...
Fakat biz aynı fikirde değiliz.
Kimlersiniz siz bu yazıda?
gamaro -- 08.07.2011 - 20:01
Hasta olma... apendiksi lenfoid sisteme ait bir organ gibi sunman ne kadar şarlatancaysa, burda yazdıkların da aynı oranda düzenbaz ve götoşça.
Derleme yapmıymış, alıntı malıntı varmış, heeee... E= mc2, bu da ahiret-zaman bileşeni imanıma, bi dakka efenim bi dakka, siz şimdi e= mc2 yanlış mı diyosunuz yanieeaa, aha böyle bi dallama. (boşuna tersinim koymamışsın zırvalıklarının adını)
Haa, senden bi tane daha var burda (metafizik biladerin) . Şimdi iki din kardeşi başbaşa verip tartışın bakiim, hayvanlar acı çeker mi çekmez mi?:)
gamaro -- 08.07.2011 - 20:04
Ben onu daha önce sormuştum HoLa, asistanları varmış arkadaşın. Mesela doğrusöz tersinim'in asistanı, ama tersinim de doğrusözün, biraz ters bi durum ama olsun, zaten teorinin adı tersinim:)
HoLa -- 08.07.2011 - 20:26
Şimdi bunca biyoloji ve anatomi ile bu ne anlatmaya çalışıyor? Ya da asistan taifesiyle birlikte bunlar diyelim?
Yarısından çoğu latince...bir şey anlamadığımdan soruyorum...
...sonunda "Bakın aha size tanrı" mı diyecekler?
aliyyy -- 08.07.2011 - 22:18
konuda başlangıç çıkarımlar mantıklı ilerledi yazının sonlarına doğru anlatım koptu bende çıkarımlar mantıkla ilerliyor derken yazana inancımı kaybettim.
(seviyeli bir eleştiri yapmak istedim)
doğrusöz -- 09.07.2011 - 06:37
Bir yığın faso fiso.
Adam gibi yapılmış tek bir eleştiri yok.
Yergi, sövgü, karalama.
Yazılarmızda yanlışlar, hatalar olabilir.
Pek çoğunuz benden daha akıllı ve bilgili olabilirsiniz.
Hataları, yanlışları gösterip doğruları yazmanız beklenirdi.
Ama yok.
Demek ki içiniz boş.
İçi boş olduğundan davulun sesi gür çıkarmış.
Sizinki de öyle olmuş.
gamaro -- 09.07.2011 - 08:50
hayvanlar acı çeker mi, böceklerin harika dünyası onların bok yemesinden cihetle nasıl mükemmel olabilir vesaire? (çok ciddi sorular bunlar, müracaat metofizikondokuz:)
doğrusöz -- 09.07.2011 - 12:02
Korunma - Savunma ve Bağışıklık Sistemlerinin Yaşamsal Önemi ve Evrim-2
Bağışıklık sistemi, bir canlıdaki hastalıklara karşı koruma yapan, patojenler ve tümör hücreleri gibi zararlı oluşlumları tanıyıp yok eden işleyişlerin toplamıdır.
Eko sistemde savunma, korunma ve bağışıklık sistemlerine eksiksiz sahip olmayan canlılar hemen elemine olurlar. Bu yüzden bu sistemler diğer organlar gibi yaşamsaldırlar.
Diğer ifade ile bu sistemlerde canlı bedenleri dediğimiz basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusunun olmazsa olmaz parçalarındandırlar.
Korunma, savunma ve bağışıklık sistemleri son derece ayrıntılı ve hassas yapılarla oluşmalarına rağmen şaşılacak derecede komplekstirler.
Korunma, savunma ve bağışıklık sistemlerinin de diğer yaşamsal organlar gibi az gelişmişi, çeyreği, yarımı işe yaramaz.
Çok uzun süreçler isteyen evrim mekanizmalarıyla oluşmaları ve gelişmeleri mümkün değildir.
= = =
Savunma (bağışıklık) sistemleri neden önemli? Yaklaşık 250 yıl önce, mikroskobun icadıyla birlikte bilim adamları çıplak gözle göremediğimiz birçok küçük canlı ile iç içe yaşadığımızı ortaya çıkardılar.
Üstelik bu canlılar soluduğumuz havadan içtiğimiz suya, dokunduğumuz herhangi bir cisimden vücudumuzun yüzeyine kadar her yerde mevcuttu.
Dahası bu canlılar sık sık insan vücudunun içine de girmekteydiler.
Bu düşmanın varlığı 250 yıl önce keşfedildi.
Ancak ona karşı mükemmel bir savaş veren "savunma sistemi"ndeki sırların çoğu bugün bile henüz aydınlatılamadı.
Vücuttaki bu moleküler sistem, içeriye bir yabancı girdiği andan itibaren son derece ince hesaplanmış bir planla otomatik olarak devreye girer ve amansız bir savaşı başlatır.
Sistemin işleyişine şöyle bir baktığımızda her aşamanın bu titiz plan dahilinde yürüdüğü görülür.
* * * *
Farkında olmasak da vücudumuzda her saniye milyonlarca işlem ve reaksiyon gerçekleşir. Vücudumuzdaki bu hareket uyku esnasında dahi devam eder.
Bu yoğun çalışma bizim için çok kısa sayılabilecek zaman aralıkları içinde düzenlenmiştir.
Günlük yaşamımızdaki zaman kavramı ile vücudumuzun biyolojik zaman kavramı çok farklıdır.
Günlük hayatta çok kısa bir süreyi temsil eden 1 saniyelik bir süre, vücudumuzdaki sistemler ve organellerin pek çok faaliyeti için çok uzun bir süre sayılabilir.
Bedenimizdeki tüm organların, dokuların ve hücrelerin bir saniye içinde yaptığı faaliyetler kâğıda döküldüğünde insan aklının sınırlarını zorlayacak kadar geniş bir tablo ortaya çıkar.
= = =
Savunma, kolrunma bağışıklık sistemleri olmasaydı canlılar yaşamlarını devam edebilirler miydi?
Ya da bu sistemler bazı görevlerini eksik yapsaydı nasıl bir yaşam biçimimiz oluşurdu?
Bu sorulara evrim teorisince en başat canlı olarak kabul edilen insanı örnek alarak yanıtlamaya çalışalım.
Tıp dünyasında rastlanan bazı örnekler vardır ki, savunma sisteminin ne kadar hayati bir önem taşıdığını gözler önüne serer.
Bu konuyla ilgili pek çok kaynakta yer alan bir hastanın öyküsü, savunma sisteminde oluşabilecek herhangi bir eksiklikte yaşamın ne denli zor bir hale geleceğini gösterir.
Bu öykü savunma sistemine sahip olmayan yeni doğmuş bir çocuğu konu alır.
Bu çocuk doğumundan hemen sonra mikroplardan arındırılmış plastik bir çadırın içine yerleştirildi. İçeriye dışarıdan bir şey sızması tamamen engellenmişti. Başka bir insana dokunması yasaktı.
Büyüdükçe daha büyük bir plastik çadırın içine yerleştirildi.
Bu plastik çadırdan sadece dış dünyadan yalıtılmış astronot elbisesine benzeyen bir giysi giyerek çıkabiliyordu.
Çocuğun doktorları, bu çadırdan çıktığında başına nelerin geleceğini biliyorlardı.
Çocuk hemen mikroorganizmaların hücumuna uğrayacak, hastalıklar baş gösterecek, antibiyotiklere ve diğer ilaç tedavilerine rağmen bir enfeksiyondan diğerine geçecekti.
Bir süre sonra ilaçlar işe yaramayacak ve çocuk ölecekti.
Bütün ihtimamlı bakıma ve teknolojinin bütün imkânları seferber edilmesine rağmen bu çocuk plastik çadırın dışında ancak birkaç ay veya birkaç yıl yaşayabilirdi.
Bu nedenle bu çocuğun mikroorganizmaların bulunduğu dış dünyadan tamamen yalıtılması gerekiyordu.
Bir başka ifade ile bu çocuğun bütün dünyası içinde yaşadığı plastik çadırdan baret kalacaktı.
Bir süre sonra doktorlar ve ailesi çocuğu, evinin içinde kurulmuş ve mikroplardan tamamen arınmış bir odaya yerleştirdiler.
Çocuğun yaşamını sürdürebilmesi için, ailesi, doktorları, kaldığı hastane ve ilaç firmaları her şeyi denediler. Bütün imkânlar seferber edildiği ve bulunduğu yer sürekli dezenfekte edildiği halde enfeksiyon engellenemedi.
Teknololijinin ve bilimin tüm imkanları seferber edlmesine rağmen rağmen çocuk 12 yaşına kadar zor yaşatılabildi.
Tahmin edildiği gibi peş peşe gelen enfeksiyonlar sonucunda hayatını yitirdi.
Bu örnek açıkça gösteriyor ki savunma, korunma ve bağışıklık sistemleri olmadan, canlıların yaşamını sürdürmesi mümkün değildir.
Bu tür kompleks sitemler evrim teorisinin öngördüğü gibi aşama, aşama gelişip oluşabilir mi?
Her şeyden önce yaşamın başladığı ilk dönemlerde mikroorganizmaların bulunmaması gereklidir. Fakat gerçek bu değildir.
Hayatın başladığı ilk dönemlerden beri yeryüzünde mikroorganizmaların bol ve çeşitli var olduklarını biliyoruz.
Üç milyar beş yüz milyon yıllık en eski kaya katmalarında bile mikroorganizma fosilleri bulunmaktadır.
Evrim öngörülerini bir an doğru kabul etsek bile savunma sistemleri olmayan ya da henüz gelişmemiş canlılar bu minik canlıların hücumuna uğrayacaklar, savunma sistemlerinin gelişip oluşmasına (evrimleşmesine) fırsat kalmadan kısa sürede yaşamlarını yitireceklerdir.
Bu nedenle yukarıdaki soruya verilebilecek cevap vardır ki o da hayırdır.
= = =
Sistem, canlı vücudunda geniş bir çeşitlilikte, virüslerden parazitik solucanlara, vücuda giren veya vücutla temasta bulunan her yabancı maddeye kadar tarama yapar ve onları, canlının sağlıklı vücut hücrelerinden ve dokularından ayırt eder.
Bağışıklık sistemi, çok benzer özellikteki maddeleri bile birbirinden ayırabilir, örneğin; sedece bir aminoasidi farklı olan proteinleri bile birbirinden ayırabilecek özelliklere sahiptir.(Aminoasitler ve proteinler bölümlerine bakınız)
Fakat zararlı mikroorganizmalarda basite indirgenemez kompleks yapılardır.Vare edici İrade onlara da eksiksiz ve mükemmel yaratmıştır.
Bu ayrım, patojenlerin konak canlıdaki savunma sistemine rağmen enfeksiyon yapmaları için yeni yollar bulmalarına, bazı uyumlar sağlamalarına neden olacak kadar karmaşıktır.
Bu mücadelede hayatta kalmak için patojenleri tanıyan ve onları etkisizleştiren bazı mekanizmalar var edilmiştir.
Doğadaki tüm canlılar kendilerinden olmayan (yarı gelişmiş, tam oluşmamış, işe yaramayan, yük oluşturan) doku, hücre ve moleküllere karşı savunma sistemlerine sahiptirler.
Canlıların bu özellikleri evrim mantığını temelinden çürütüp, yıkacak kadar önemlidir.
Hatta bakteriler gibi basit tek hücreli canlılarda da onları viral enfeksiyonlara karşı koruyan enzim sistemleri bulunur.
Çok hücreli canlılardaysa çok daha karmaşık bir bağışıklık sistemi vardır. Omurgalılarda bağışıklık sistemi özel işlevlere sahip çok sayıda farklı hücre ve molekül içermektedir.
Evrim teorisi savunucuları bağışıklık sistemleri için geçmiş çağlardaki ökaryotik canlılarda diğer basit bağışıklık mekanizmaları gelişmiş ve günümüzdeki bitkiler, balıklar, sürüngenler ve böcekler gibi torunlarına miras kalmıştır iddiasında bulunurlarsa da bu tür kompleks sistemlerin rastlantılarla oluşamayacağını, bir mucize gerçekleşip de oluştuğunu kabul etsek bile bu tür bilgilerin (gen havuzu bilgilerine ilave edilmesi gerektiğinden) torunlara kalmasının mümkün olmadığını gösteren kalıtım kanunlarını görmezlikten gelirler.
Yine evrim teorisi savunucularına göre bu mekanizmalar, defensinler olarak adlandırılan antimikrobiyal peptidleri, fagositleri ve kompleman sistemi kapsar.
Daha tecrübeli sistemler omurgalıların evrimiyle, nispeten yakın zamanda gelişmiştir denilirse de bu kanıtlara dayanmayan bir evrimci fantazisidir.
Korunma savunma ve bağışıklık sistemleri en ince ayrıntılarına kadar canlıların var edildikleri ilk andan beri vardır ve öyle de olmak zorundadır. Sadece ihtiyaca göre öne çıkarlar ya da geri kalırlar.
Canlılardaki pek çok yaşamsal mekanizmalar bu mantığa göre işler. Biz buna canlıların çevreye uyumu diyoruz.
Mükemmel var edilmiş yapılarımızda ihjtiyaçlarda ortaya çıkmaya hazır fakat gizlenmiş, atıl durumda (uykuda) duran pek çok meziyetlere sahibiz.
Devamı var.