Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına eleştiriler
Richard Dawkins Gen Bencildir kitabının önsözünde:
Şempanze ve insanın evrimsel geçmişlerinin yaklaşık yüzde 99.5 ortaktır. Yine de birçok mantıklı insan şempanzeye eğribüğrü, tuhaf bir yaratık olarak bakar ve kendisini Mutlak Yaradan’a ulaşmak yolunda bir basamak taşı olarak görür.
Evrimci için böyle bir şey olamaz. Bir türü diğer bir türden üstün kılacak hiç bir nesnel dayanak yoktur.
Şempanze ile insan kertenkele ile mantar hepimiz; üç milyar yıl kadar önce doğal seçilim olarak tanıdığımız bir süreç içinde evrimleştik.
Her tür içerisinde kimi bireyler diğerlerinden daha çok sayıda yaşamını sürdürebilen döl vermişlerdir.
Buna bağlı olarak da üreme bakımından başarılı olan bireyin kalıtsal özellikleri (genler) bir sonraki nesilde sayıca artmıştır diye yazar
= = = =
Dawkins Bencil Gen ismini verdiği kitabının hemen başında (önsözünde) yazdığı yukarıdaki cümleyi şempanzelerden insana olan evrimi birebir gözlemlemiş (inkar edilemez bir gerçek) gibi kesin bir dille yazmıştır.
Taraftarları için evrim en büyük gerçektir. Evrim ile çelişen, evrimi yalanlayan hiç bir bilimsel bulgu olamaz. Olursa bilimsel değildir.
Evrimciler genelde en baştan yaratılış teorisi öngörülerine kapılarını açılmamak üzere kapattıklarından kendilerini rastlantılarla oluşan varoluş düşüncesinin dar ve sığ hapishanesine kapatırlar, tek yönlü düşünmeye tek yönlü sonuçlar almaya zorlanırlar.
Akıl ve bilim dışı, genelde saçma fakat evrim paralelinde kimi varsayımları, hayal ürünü senaryoları yadsınamaz gerçeklermiş gibi kabul etmeleri ve savunmaları bu nedenledir.
Fark edileceği gibi bu mantık; (tek yönlü olduğundan) sert bir dille eleştirdiği; akıl, mantık ve bilim dışı olmakla suçladığı karşıt teorilerin mantığıyla temel yönünden aynıdır.
Bir bakıma karşıt teorileri, varoluşu yaratılışa indirgeyerek kolaycılığa kaçmakla suçlarken aynı büyük hatayı kendisi de düşmüş, varoluş rastlantılarla oluştu kolaycılığını kaçmıştır.
Fakat bilim kanıt ister.
Doğruluğu şüpheli varsayımları kesin gerçekler gibi kabul edip bulguları buna uygun yorumlar, kanıtlar diye akla, mantığa, bilime uymayan; genelde hayal ürünü şöyle oldu böyle oldu senaryolarını gösterirseniz bu bilimsel bir yaklaşım olmaz. Olsa olsa koyu bir taassup olur.
Tek yönlü düşünce ise taassup olarak tarif edilir ve bilimin en büyük düşmanıdır.
Materyalistlerin materyalizmi (tabiî ki evrim teorisini) bilimsellikten çıkarıp bir din haline getirmeleri bu nedenledir.
Dawkins gibi evrim teorisi taraftarları elbette ki insanların şempanzelerden evrimleştiğini (ve diğerlerini) inanabilirler. Buna ne bizim, ne de bir başkasının herhangi bir itirazı olamaz. İnanç özgürlüğünü yürekten inananlardanız.
İtirazımız Dawkins’in inancını bilimsel bir gerçekmiş gibi gösterme çabalarınadır.
Henüz kanıtlanmamış varsayımları inkârı mümkün olmayan gerçeklermiş gibi kabul edip, bulguları bunlara uygun yorumlarsanız; keskin dillerle eleştirdiğiniz, yobazlık olarak tarif ettiğiniz tek yönlü düşüncenin, diğer ifade ile taassubun en koyusunun içine düşmüş olursunuz.
Eleştirdiğiniz, yobazlıkla, geri kafalılıkla suçladığınız kişilerden bir farkınız olmaz.
Dawkins’in yukarıdaki ifadesi evrimcilere özgü bir şöyle oldu böyle oldu edebiyatının klasik bir örneğidir.
Kesinlik ifadeli bir üslupla yazılmıştır ama (bilimsel bulgulara dayanmadığından) genelde hayal ürünü senaryoların bileşkeleridir.
Gerçekten de insanlar şempanzelerden mi evrimleşti?
Dawkins gibi taassup sahibi evrimcilerin bu soruya verdikleri cevap kesin bir evettir. Bunda (kendilerine göre kanıtlar ortaya koyduklarından) en küçük bir şüpheleri dahi yoktur.
Fakat aklı başında, bilimsel tarafsızlığını yitirmemiş gerçek bilim insanları yukarıdaki soruyu (önemi nedeniyle) yanıtlarken çok derin düşünürler, konuyu enine boyuna irdelerler, daha da önemlisi gerçek bilimsel kanıtlar ararlar.
Hayal ürünü, genelde şöyle oldu böyle oldu edebiyatı olan sahte kanıtlara itibar etmezler.
Eğer bilimsel kanıtlarla desteklenmiyorsa varsayımlar gerçek olamazlar. Olsa olsa bir teori yada da hipotezdirler.
Gerçek olmayanları inkarı mümkün olmayan gerçeklermiş gibi tanımlamak, daha da kötüsü diğer bulgulara gerçekliğinden şüpheli bir varsayımı bir mihenk taşı olarak kullanıp değerlendirmek çok büyük hata ve hatta bilime ihanet olur.
Bütün mantıksızlığına rağmen evrime inanan taassup sahibi bazı kişiler dışında bu varsayıma (bilimsel kanıtlara dayanmadığından) aklı başında hiç kimse inanmaz.
Bunun nedeni de şempanzelerle insanlar arasında aşılması mümkün olmayan pek çok engellerin olmasıdır. Her iki canlı ayrı ayrı türlerdir.
Dawkins’e (ve diğer evrimcilere göre) insanların şempanzelerden evrimleştiğinin en büyük kanıtı %99’a varan genom benzerliğidir.
Yukarıdaki genom benzerliği oranını doğru, gen sayısını 5 milyar kabul edersek şempanzelerle insanlar arasındaki farklılık (toplam gen sayısının yüzde biri) elli milyon olur.
Elli milyon farklılıkta maymunlarla insanlar arasındaki farklılıkların tümünü rahatlıkla ifade eder.
Kaldı ki fiziksel benzerlikleri olan iki canlının genom benzerliğinin olması son derece doğaldır.
İlginç olan ise insanla yaşamın yakın geçmişinde (örneğin on milyon yıl öncesinden) evrimsel yönden herhangi bir bağlantının olmadığı canlılarla yüksek denebilecek oranlarda (örneğin nematod solucanlarıyla %60) genom benzerliğinin olmasıdır.
Bu konuda kangurulardan tutun da ahtapotlara kadar pek çok örnekler verilebilir.
Evrimci öngörülerini doğru kabul edersek bütün bu canlıları maymunsulardan sonra insanların evrimsel yönden en yakın akrabaları kabul etmemiz gerekecektir.
Ayrıntılı bilgi isteyen okuyucularımız insanın evrimi bölümündeki yazıları göz atabilirler.
Canlılar arasındaki yapısal benzerlikler tüm canlıların aynı malzemeden (karbon temelli seksen element ve bileşiklerinden) var edilmiş olmaları nedeniyledir.
Tüm evren (varsa diğer canlılar) bu elementlerden oluşmuştur. Bunun başka bir yolu yoktur.
Kimi canlılar arasındaki anatomik benzerlikler (örneğin organ banzerlikleri) benzerlikler oranını artırabilir.
İnsan maymun genom benzerliği dış görünüş benzerliği kadar benzer organlara sahip olmamız nedeniyledir.
Bir evrimci benzerliklerin evrime kanıt olduğunu ısrarla vurgular. Böylesine basit bir gerçeği evrime kanıt olarak göstermek ancak olayları tek yönlü bakma alışkanlığında olan evrimci mantığıyla mümkün olabilir.
Fakat öyle durumlar vardır ki hiç bir benzerlik olmadığı halde evrimsel bir bağın kurulması gerekir.
Bu gerçekte benzerliklerin evrime kanıt olduğu varsayımını temelden çürütür.
Çünkü yaşamın temelleri olması gereken prokaryot ve ökaryot hücreler arasında en küçük bir benzerlik dahi yoktur.(Prokaryot ökaryot hücreler bölümüne bakınız)
Genom benzerlikleri üzerine yapılan araştırmalar evrim teorisini rahatlıkla alt üst edebilecek sonuçlara ulaşmıştır. (ilgili konulara bakınız)
Tersinim teorisinin bu öngörüsü bilimsel gerçeklerle birebir uyuşur.
Devamı var.
gamaro -- 06.07.2011 - 06:49
Osurukçular artıyor.
Her zamanki gibi önceden sorulmuş sorulara cevap verme yok, ama bu sayfalarda kıçına kaçanları bi güzel sindirdikten sonra yeni bir gaz çıkışı için tekrar sahnede.
Hatırlatalım bakalım; (aylar öncesinde sorulmuştu)
Evrim teorisi der ki; insan ve şempanze ortak bir atayı paylaşıyorlarsa, moleküler biyoloji ile ortaya konabilecek ve tesadüf ile açıklanamayacak bir takım spesifik genom benzerliklerine sahip olmalıdırlar. Burada bahsedilen şey sadece çalışan ve işlevsellik gösteren genlerin benzerliği değildir, bilakis inaktif bölgeler, eksilme, kayma vs. gibi çeşitli mutasyon izleri ve bunların lokalizasyonlarının da benzerlik göstermesi gerekir.
Örneğin hemoglobin... İnsan DNA'sında hemoglobin beta genlerinden birisi bozuktur. Yapı olarak beta genine benzese de dizilimi farklıdır ve protein kodlaması yapamaz. İşte bu bozuk gen ne tesadüf ki şempanzede de vardır.Bakın Prof. Michael Behe ne diyor; " İnsandaki bu genin başlarında, genin deaktive olmasına neden olan iki tane belirli nükleotid değişikliği vardır. Şempanze geninde de tam olarak aynı değişiklik vardır. İnsan geninin biraz ilerilerinde bir yerde belirli bir harf eksiktir, burada eksilme mutasyonu olmuştur. Tam da aynı harf şempanze geninde de bulunmamaktadır. İnsan geninin sonlarına doğru bir harf daha kayıptır. Bu harf şempanze geninde de kayıptır."
Ama yanılgıya düşülmesin lütfen, Prof. Michael Behe öyle ateist materyalist biri filan değildir. Bilenler bilir, kendisi tam bir yaratılışçıdır. Ve bakın nasıl devam ediyor yine kendisi; "İnsan ve şempanze DNA’larındaki aynı genlerdeki aynı pozisyonlarda aynı hatalar...Eğer bir ortak ata ilk olarak bu mutasyonel hatalara sahip olup sonrasında bu iki modern türün doğuşuna neden olduysa, bu durum bu iki türün neden bu hatalara sahip olduğunu açıklayacaktır. Şempanzeler ile insanların ortak ataya sahip olduğu görüşüne daha kuvvetli nasıl bir delil olabileceğini hayal etmesi zor... Geriye kalan birkaç bilmeceye rağmen Darwin’in, Dünya üzerindeki tüm canlıların biyolojik akrabalar olduğuna yönelik tespitinin doğruluğundan şüphe etmek için hiçbir sebep yok. " (Michael Behe, The Edge of Evolution, syf. 71)
Devam edelim;
Örneğin pek çok canlı organizma C vitamini sentezleyebildiği halde bazıları sentezleyemez. İnsanlar ve şempanzeler de C vitamini sentezleyemeyen gruptandır ve bu vitamini dışardan almaya bağımlıdırlar. İşte bu durum karşısında evrim teorisinin bir öngörüsü vardır; evrim teorisi der ki, eğer insan ve şempanzenin ortak atasında meydana gelen bir mutasyon C vitamini sentezleyen geni işlevsiz kılmışsa, bu genin bozulmuş kopyalarının insan ve şempanzede ortak olarak izlenmesi gerekir. Sonuç mu? Hem insanlar hem şempanzeler, diğer memelilerde C vitamini sentezinde görev alan genin bozulmuş bir kopyasına sahiptirler. (Hani hazretleri tesadüf ve istatistik hesaplarını çok seviyorlar ya, onu da yazalım tabi bu arada; hem insan hem şempanze genomunda aynı genin bozulmuş kopyalarına rastlanma ihtimali nedir biliyor musunuz? milyon kere milyon kere milyonda bir filan işte..) Oysa evrim teorisi öngürdü ve öngörüsü doğru çıktı. Peki ya yaratılışçıların bu konuda bir öngörüsü var mı? Var efendim, hiç olmaz mı; Tanrı öyle yaratmış işte.
Devam edelim;
Başka bir öngörü de glutamik asitin diğer aminoasitlerden farklı olarak kodon eğilimi göstermemesi ile ilgilidir. Bu durumda evrim teorisi der ki; insan ve şempanze gibi birbirine yakın olan türlerdeki glutamik asit kodonlarının aynı olması gerekir. Sonuç mu? hemoglobin alfa ve beta zincirlerindeki glutamik asit kodonları incelendiğinde bunların hem insan hem şempanze de birebir aynı olduğu görülür. Yani? Tıpkı evrim teorisinin tahmin ettiği gibi.. Peki ya yaratılışçılar bu hususta ne der? Yine aynı şey; Tanrı öyle yapmış işte. (Ha bu arada bunun tesadüfen olma ihtimali de milyon kere milyon kere milyonda bir filandır, yani onu da söyleyelim, hep harun yahyacılar mı istatistik uzmanlığı yapacak)
gamaro -- 06.07.2011 - 06:59
Bakın bu bomba da aynı doğrusöz tersinimoğlundandı;
"Soru dönüp dolaşıp 48 kromozomlu primatların 46 kromozomlu insansılar nasıl evrimleştiğine gelince evrim torisi savunucularının bu soruya verecekleri cevap primat koromozomlarından "bir çiftinin" rastlantılarla birleştikleridir..Bir evrim teorisi savunucusu bütün bunları iddia eder ama nedense kırk sekiz kromozomdan bir çiftinin (tabiki rastlantılarla) birleşmesi sonucu kaç kromozom oluşacağını hesaplamaz. Şöyle bir parmak hesabı yapıverseler gerçeği görecekler, nasıl bir yanlışın içine düştüklerini belki de fark edeceklerdir. Sonuçta kırksekiz kromozomdan bir çifti birleşirse "kırkyedi" koromozom oluşacağını biz kendilerine söyleyelim. Bunun canlılardaki koromozom sayısinı belirleyen 2n (çift olma) kuralına aykırı olduğunu yazmama bilmem gerek var mı?"
Ve ben de 31.08.2010 tarihinde cevaben demiştim ki;
Biz de kendi parmak hesabımızı yapalım bakalım nasıl çıkıyormuş sonuç. Evet, bir canlıdaki kromozom sayısı 2n dir. Ama döllenme sonucunda yeni jenerasyonları oluşturacak olanlar eşey hücreleridir ve bunların kromozom sayısı n'dir. Eşey hücrelerinde meydana gelebilecek bir kromozom birleşmesi eşey hücre kromozom sayısını n-1'e düşürür. Bu durumda 2 adet (n-1) = 2n-2 = 48-2 = 46 olur. (Adam daha eşey hücre ile somatik hücre mutasyonlarının farkını bile bilmiyor)
Kaldı ki bu sadece bir varsayım değildir, kromozom 2'nin detaylı dizin analizi ve sentromer telomer pozisyonları ortak atada gerçekleşmiş olası bir kafa kafaya kromozom birleşmesini kuvvetle destekler görünümdedir. Tersinim, Harun Yahya ve Prof. Dr. Adem Tatlı'ya göre ise bu ön yargılı , peşin hükümlü ve ateistçe bir yaklaşımdır, çünkü vahy ile bağdaşmamaktadır ve bu bakımdan telaffuz edilmesi bile sakıncalıdır. Zaten onlara göre "ben teist bir bilim adamıyım ama arkasında bu kadar sahte ipucu bırakacak böyle kandırıkçı bir tasarımcıya inanmam" diyen Ken. Miller da yalancı ve sapkındır, herkes aptal bi tek bu ayetçiler akıllıdır."
Böyle parmak hesabı yaparsan böyle kaçar işte adama.
doğrusöz -- 06.07.2011 - 07:59
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına eleştiriler-2
Maymunsularla (Dawkins’in örneğine göre şempanzelerle) insanlar arasında aşılması mümkün olmayacak kadar büyük, derin ve geniş farklılıklar vardır.
Örneğin maymunsular 48, insanlar ise 46 kromozomludur.
Bir evrimci için (elbette ki Dawkins için) bu kromozom sayı farklılığı sorunu maymunsuların bir çift kromozomunun telemorler vasıtasıyla ayrılmamak üzere birleşmesi sonucu ortadan kalkmıştır.
Evrimciler bu varsayıma (maymunsuların bir kromozomunun birleşmesi, bu yolla kromozom sayısının 48 den 46 ya inmesi varsayımına) kanıt olarak doğal olan ve evrimle uzaktan yakından ilgisi olmayan genom benzerliklerinden bir bölümü gösterirler.
Fakat tarafsız; aklını, mantığını kullanabilen herhangi bir insan bu varsayımda bazı yaman çelişkilerin olduğunu hemen fark eder.
Bir çift kromozomu birleştiği iddia edilen canlı evrim teorisine göre olgun yaşta bir australopiketus (evrim teorisine göre maymunlardan insanlara evrimin en alt atası kabul edilen canlı) olmalıdır.
Bu tür çok hücreli canlı bedenlerinde yaklaşık iki yüz trilyon hücre vardır ve bu hücreler (kas hücreleri, sinir hücreleri, kan hücreleri, kemik hücreleri vb.) çeşitlidir.
O zaman sormak gerekir.
Telemorler yoluyla bir çift kromozomu birleşen hücre hangi hücredir?
Hayali en güçlü bir evrimci bile tüm hücrelerin bir çift kromozomunun birleştiğini iddia edemez. Çünkü bu iddia makromutasyona uğrayan bir maymunsunun (örneğin üzerine yıldırım düşen bir australopiketusun) bir anda insana dönüşüverdiği anlamına gelir.
Tüm hücre kromozomların zaman içinde kademeli olarak birleştiği varsayımı ise pek mantıklı olmaz.
Bunun nedeni bu tür değişim gösteren hücrelerin canlı vücutlarında tutulmayacağı, savunma korunma mekanizmalarıyla dışlanacağı, hemen imha edileceği gerçeğidir.
Canlı vücutları yabancı olarak algıladıkları bir hiçbir oluşumu bünyelerinde tutmazlar.
Bu konuda evrimciler (her şey yolunda gitse bir çift kromozom birleşse bile) çok basit bir gerçeği de nedense göz ardı ederler.
Bu basit gerçekte 48 kromozomlu bir maymunsunun bir çift kromozomu birleşince kromozom sayısının 46 değil (23 çift artı tek) 47 olacağıdır.
48 kromozomun iki çifti aynı anda birleşirse sayısı 46ya ancak iner. Bu da kromozom birleşme mucizesi aynı anda iki kere gerçekleşmesi demektir.
Fakat aynı anda iki mucize gerçekleşse bile değişime uğrayan iki yüz trilyonluk bir bedendeki herhangi bir hücre olursa bu hücrenin evrime neden olması düşünülemez.
Bir çift kromozomu birleşen hücrenin yeni aşılanmış bir embriyo olması da bu gerçeği değiştirmez.
Rastlantılarla bir çift kromozomu birleşen hücre bir üreme hücresi (örneğin bir dişi yumurta hücresi) olsa netice değişir miydi?
Canlımız bir maymunsu olduğuna göre normal bir dişinin yumurtası 24 kromozomludur. Bir çifti birleşince kromozom sayısı 23e iner ki bu da evrimin istediği sayıdır.
Fakat maymunsular pek çok canlı gibi eşeyli üreyen canlılardır.
Diğer ifade ile uğradığı makro mutasyonlar sonucu yumurtasındaki kromozom sayısı 23 e inen dişimize bir de erkek lazım olur.
Bu nedenle aynı mucize senaryonun bir de erkek maymunsu için oluşması gerekecektir.
Fakat bu tür canlılarda bir erkek atmığında iki yüz elli milyon civarlarında sperm bulunur.
Spermlerden birinin ve hatta bir kaçının yine makro mutasyonlarla kromozomu birleştiğini varsaysak bile bu spermler yumurtayı aşılar mı?
Aşılasa bile 46 kromozomlu bir embriyo 48 kromozomlu bir anne bedeninde yaşayabilir mi?
Yaşadığını kabul edersek bu bir maymunsunun bir insan doğurduğu anlamına gelecektir.
Böyle bir oluşum mümkün müdür?
Görüleceği gibi bir mucizeler dizimi olarak tanımlanabilecek bu rastlantısal oluşumları hayal gücümüzü kat be kat aşarak olabildiğince zorlasak, en olmayacakları olur kabul etsek bile 48 kromozom 46 kromozoma indirilememektedir.
Bu konuda evrimcilerin için bir başka çıkmaz sokak ise; herşey yolunda gitse, kromozom sayısı 46 ya inse bile bilginin sabit kaldığı artmadığı gerçeğidir. Maymunsu yine maymunsudur.
Diğer ifade ile palan değişmiş eşek aynı kalmıştır.
Richard Dawkins’in olabildiğince basitleştirerek birkaç cümle ve bir kaç şema ile geçiştiriverdiği bu sorun gerçekte evrimin önünde aşılması mümkün görülmeyen ulu dağlar gibi durmaktadır.
Evrimcilere nacizane tavsiyemiz:
Türlerden türlere geçilemeyeceğini kabul ediniz.
Çünkü türler milyonlarca ayrıntılardan oluşmuş temel şablonların bütünselliğinden meydana gelmişlerdir.
Türlerden türlere geçiş için milyonlarca ayrıntının en azından kısmen değişip yeni şablonlar oluşturması ve bu şablonların bir başka canlı türü için yeniden örgütlenmesi gerekecektir ki bu da imkansız kere imkansızdır.
= = =
Konuları ve gerçekleri evrimin öngörülerine uygun olarak eğip bükmek, kimilerini olabildiğince maddeye indirgeyerek basitleştirmek, kimilerine ise yine evrimin gereklerine uygun olarak olabildiğince karmaşıklaştırıp içinden çıkılmaz hale getirmek evrimcilerin bilinen taktiklerindendir.
Richard Dawkins buna bağlı olarak da üreme bakımından başarılı olan bireyin kalıtsal özellikleri (genler) bir sonraki nesilde sayıca artmıştır diye (kesin bir dille) yazabildiğine göre bu konuda güçlü kanıtlara sahip olmalıdır.
Fakat Dawkins herhangi bir kanıt göstermez. Bu nedenle yukarıdaki cümlesi evrimcilere özgü bir şöyle oldu böyle oldu edebiyatıdır ve bilimsel bir değeri yoktur.
Bir canlı kalıtsal özelliklerin diğer nesillere artırarak aktarabilir mi?
Kalıtım kanunları ve canlılardaki değişmezlik ilkesi bu soruya kesin bir dille hayır cevabını verir.
Canlı gen havuzlarını zenginleştiren hiçbir mutasyon gözlenmemiştir.
Canlılar korunma, savunma ve bağışıklık sistemleriyle dış etkenlerin (mutasyonların) olumsuz etkilerinden kendilerini korumaya çalışırlar.
Yapılan bilimsel gözlemlerin sonuçları zenginleşme bir yana fakirleşme (tersinim) yönündedir.
Devamı var.
bwallace4ever -- 06.07.2011 - 08:11
Doğrusöz sana bu ödülü layık gördük :)))))
doğrusöz -- 06.07.2011 - 08:12
Ağzıyla konuşanlara cevap veriyoruz.
bwallace4ever -- 06.07.2011 - 08:23
Dur link çıkmadı. Aha burda:
doğrusöz -- 06.07.2011 - 08:44
Başkasının şeyiyle gerdeğe girilmez.
doğrusöz -- 06.07.2011 - 08:57
Örneğin hemoglobin... İnsan DNA'sında hemoglobin beta genlerinden birisi bozuktur. Yapı olarak beta genine benzese de dizilimi farklıdır ve protein kodlaması yapamaz. İşte bu bozuk gen ne tesadüf ki şempanzede de vardır.Bakın Prof. Michael Behe ne diyor; " İnsandaki bu genin başlarında, genin deaktive olmasına neden olan iki tane belirli nükleotid değişikliği vardır. Şempanze geninde de tam olarak aynı değişiklik vardır. İnsan geninin biraz ilerilerinde bir yerde belirli bir harf eksiktir, burada eksilme mutasyonu olmuştur. Tam da aynı harf şempanze geninde de bulunmamaktadır. İnsan geninin sonlarına doğru bir harf daha kayıptır. Bu harf şempanze geninde de kayıptır."
Ama yanılgıya düşülmesin lütfen, Prof. Michael Behe öyle ateist materyalist biri filan değildir. Bilenler bilir, kendisi tam bir yaratılışçıdır. Ve bakın nasıl devam ediyor yine kendisi; "İnsan ve şempanze DNA’larındaki aynı genlerdeki aynı pozisyonlarda aynı hatalar...Eğer bir ortak ata ilk olarak bu mutasyonel hatalara sahip olup sonrasında bu iki modern türün doğuşuna neden olduysa, bu durum bu iki türün neden bu hatalara sahip olduğunu açıklayacaktır. Şempanzeler ile insanların ortak ataya sah ip olduğu görüşüne daha kuvvetli nasıl bir delil olabileceğini hayal etmesi zor... Geriye kalan birkaç bilmeceye rağmen Darwin’in, Dünya üzerindeki tüm canlıların biyolojik akrabalar olduğuna yönelik tespitinin doğruluğundan şüphe etmek için hiçbir sebep yok. " (Michael Behe, The Edge of Evolution, syf. 71)
= = =
Yukarıdaki cümleler evrimi mi yoksa tersinimi mi kanıtlıyor?
Ne dersiniz? İnsanlar maymunlardan değil de, maymunlar insanlardan TERSİNİMLEŞMİŞ OLMASIN?
tersinim için yeni kanıt gösteren Gamaroya teşekkürler.
doğrusöz -- 06.07.2011 - 09:09
Örneğin pek çok canlı organizma C vitamini sentezleyebildiği halde bazıları sentezleyemez. İnsanlar ve şempanzeler de C vitamini sentezleyemeyen gruptandır ve bu vitamini dışardan almaya bağımlıdırlar. İşte bu durum karşısında evrim teorisinin bir öngörüsü vardır; evrim teorisi der ki, eğer insan ve şempanzenin ortak atasında meydana gelen bir mutasyon C vitamini sentezleyen geni işlevsiz kılmışsa, bu genin bozulmuş kopyalarının insan ve şempanzede ortak olarak izlenmesi gerekir. Sonuç mu? Hem insanlar hem şempanzeler, diğer memelilerde C vitamini sentezinde görev alan genin bozulmuş bir kopyasına sahiptirler.
= = =
sayın Gamaro'nun yazıları evrime değilde tersinime kanıt olmuş. Katkılarından dolayı kendisine bir kez daha teşekkür ederim
gamaro -- 06.07.2011 - 17:38
Sen burda bozulmuşu gördün ya, tutabilene aşk olsun artık, tersin tersin dur:)
Şimdi bu arkadaş diyor ki; önce insan vardı sonra o tersindi (tıpkı kullandıkça eskiyen makinaların bir kısım parçalarının aşınıp arıza yapması gibi) kimi özellikleri bozuldu ve böylece maymun sınıfı doğdu, bakın c-vit geni bozulmuş ispatlıyor işte ispatlıyor!
Vay canına:)
E şöyle yapalım o zaman, mesela orangutanların anlık hafıza ve spontane dikkatleri insandan çok daha yüksek, şimdi n'olcak? Bunla ilgili yapılmış pek çok çalışma var, örneğin bir ekranda saniyenin yarısı kadar bir süre boyunca 16 parçalık bir semboller dizisi belirip kayboluyor... Kaçımız ne kadarını hatırlayıp tekrar dizebiliriz bunu di mi? Ama orangutan kardeş bana mısın demiyor, bütün o sembolcükleri aynı ilk gösterimdeki gibi pıtıııır~pııtıııır diziyor.
Yani? Demek ki insandan maymun tersinirken maymun ilerliyor!:) Sadece bu da değil canım, maymunların doğal bağışıklık sistemleri ve t-hücre fonksiyonları bizden biraz daha etkin, ayrıca hücre içi proteinlerinin denaturasyona dayanıklığı olduğu sınır sıcaklıklar da bizden daha yüksek, kas kemik gücü, zıplama sıçrama kabiliyeti, soğuğa sıcağa- açlığa susuzluğa dayanıklılık vs. derken daha tonla da ayrıntı var üstelik.
Diyeceğim; C vitamini ve hemoglobin örnekleri tersinimse bunlar da yırtınım oluyo herhal. Hani şöyle caaaarrt diye.
Sahi hangi şarkıydı o, hah tamam; Sabileeeee:)
(Daha fosil meselesi de var ama, şimdi o da sabile olmasın izninizle.)
gamaro -- 06.07.2011 - 18:04
Ne diyodu bi kaç ay önce, len bi kere iki kromozom birleşirse 48 etmez 47 eder bikerem, aptal evrimciler bunu bile göremiyo yauuuu... Eleman eşey hücresiyle somatik hücre farkını bilmediğini yeni farketmiş (araştırmacı gazeteci ya) şimdi şip şak yeniden yollarda.
Bu yazı salakça bir yazıdır.
Hadi kadın 23 oldu erkek de 23 olmalı filan... Şimdi bu öyle bi ifade ki; yani hem kafasına kesekağıdı geçirsen hem de üstüne iki şişe votka devirsen... olmaz, yine de olmaz :)
Tanrı insanı göken zembille indirmiş de fışt diye yaratmış ya, (ol dedi oldu ksımı) ama ne hikmetse big bangden sonra dünyanın oluşumu için 8-9 milyar yıl beklemek zorunda kalmış. Sahi ne iş, dünyaya güneşe aya bilmem neye gelince niye ol demiş de olmamış?
doğrusöz -- 06.07.2011 - 20:45
Gamaro bilimsel cevap vermekten aciz kalınca böyle ağzını bozar.
En iyi yaptığı şeydir onun ağzını bozmak..
Örnek verdiği orangutan Gamaro'nun akrabası olabilir ama benim değil.
Çünkü ben evrimleşmiş maymunsu değilim.
Belki Bonobo amca oğlu, Kanzi'de teyze kızıdır Gamaro'nun.
Bonobo ve Kanzi'yi muhakkak tanıyordur Gamaro.
Tanımazsan ayıp olur.
Evrimleşmiş maymunlar en yakın akrabalarını tanımaz mı?
Akrabalarını alsın, tepe tepe kullansın.
xenix -- 06.07.2011 - 20:50
"Çünkü ben evrimleşmiş maymunsu değilim."
doğrusöz -- 06.07.2011 - 20:53
Richard Dawkins - Gen Bencildir kitabına eleştiriler-3
Richard Dawkins Gen Bencildir kitabı için düş gücüne seslenmek üzere tasarlandığını fakat bir bilim kurgu olmadığını bilimin ta kendisi olduğunu iddia eder.
Richard Dawkins’e göre canlılar (dolaysıyla biz insanlar) birer yaşamkalım makineleri, genler adıyla bilinen bencil moleküllerini körü körüne korumak için programlanmış robot araçlarıdır.
Diğer ifade ile insanlar da dahil tüm canlılar genlerin kontrolünde yaşarlar, ürerler ve ölürler.
Bu arada yukarıdaki ifadenin tersinim teorisinin canlılar varoluşlarındaki yapılarını korunma, savunma ve bağışıklık sistemleriyle korumaya çalışırlar öngörüsünün paralelinde gibi görünürse de (insan söz konusu olduğunda) bazı yönlerden ayrılır.
Öncelikle Richard Dawkins’in bu varsayımına (insanlarda dahil tüm canlıların genlerin kontrolü altında olduğu varsayımına) katılmadığımızı belirtelim.
Katılmama nedenimiz ise insanları hayvan denen diğer canlılardan ayıran farklılıkları görmemiz, bilmemiz ve inanmamızdır.
Tersinim teorisine göre insanlarda ruh ve nefis (can) denen iki metafizik güç vardır. Nefis (can) tamaman genlerin kontrolünde olabilir ama ruh değildir.
Ruh insanları hayvanlardan ayıran insansı meziyetlerin kaynağıdır.
İnsan dışındaki hayvan denen diğer canlılar genlerin kontrolü altındadırlar. Genlerin emrettiklerini yapmaya şartlanmışlardır.
Örneğin bir hayvanı kızdırırsanız kızar, korkutursanız korkar. Hiç bir zaman duygularını ve duygularının yönlendirdiği hareketlerini kontrol altında tutmaz. Buna gerek duymaz. Böyle bir kontrol yapma yeteneği yoktur.
Ama insan öyle değildir.
Duyularını, hareketlerini kontrol altında tutabilir. Örneğin kızarsa kızmanın normal kabul edilen hareketlerini yapmaktan kendini alıkoyabilir.
Duyu ve hareketlerini kontrol etme sadece insanlara özel insansı meziyetlerin sonuçlarıdır.
Söylemek istediğimiz kısaca şudur.
Hayvanlar genlerinin kontrolü altındadırlar, bu nedenle hareketlerinden sorumlu değildirler ama insanlar bu yönden hayvanlardan farklıdırlar. Zaten bu nedenle insandırlar.
İnsanlar gensel tepkimeleri insansı mezyetleri sayesinde kontrol edebilirler. Tam karşıtı tepki verebilirler. Diğer ifade ile insanlar genlerinin esiri değildirler.
İnsanları da hayvanlar gibi genlerinin kontrolünde zanneden Dawkins çok kötü bir şekilde yanılmaktadır.
Richard Dawkins’in bu kitabı yazma amacının insansı meziyetleri ret ve inkar ederek insanlarında genlerinin kontrolünde birer hayvan olduğunu kanıtlama amaçlı olduğu kesindir.
Bu kavramda (insansı meziyetlerin inkarı kavramı) evrim teorisinin temellerinden biridir.
Dawkins aklı sıra insanları hayvan mertebesine indirgeyerek bilimsellikten çıkarıp bir din haline getirdiği teorisini kanıtlama çabasındadır.
Dawkins kitabının önsözünde bir türü diğer bir türden üstün kılacak hiç bir nesnel dayanak yoktur diye yazarak bu amacını en baştan açığa zaten vurmuştur.
İnsanı meziyetleri kaldırıp atarsak insan denen ÖZEL canlının bir hayvandan farkının olmayacağı açıktır.
Fakat insansı meziyetler yoktur demekle bunu iddia etmekle, insansı meziyetler yok olmaz.
Çünkü insansı meziyetler vardır, biz bunu inkarı mümkün olmayacak bir şekilde gözlemliyoruz, daha da önemlisi YAŞIYORUZ.
Dawkins ayrıca canlılığı konu edinen biyoloji ilminin gizemin (bilinmeyen, henüz meçhul olanın) ta kendisi olduğu itirafında bulunur.
Bulunur ama gerçekliği kanıtlanmamış henüz teori ya da hipotez aşamasında kalmış bir takım olguları (örneğin evrimin temellerini ve mekanizmalarını) inkarı mümkün olmayan gerçeklermiş gibi göstermekten de geri kalmaz.
Bu tutumu ile yukarıdaki itirafı (biyolojinin gizemin ta kendisi olduğu itirafı) birbiriyle çelişir. Tam olarak bilmediklerinizi gerçekler diye takdim edemezsiniz.
Richard Dawkins’e göre Charles Darwin neden yaşadığını bilmeyen insanlık için çevreyi aydınlatan bir Güneştir. Onun ışıklarıyla bilimin yolları aydınlanmıştır.
Charles Darwin’in yazdığı, evrimin temellerini ortaya koyduğu Türlerin Kökeni kitabındaki bazı saçmalıkları, tutarsızlıkları görmezlikten gelerek neden yaşadığını bilmeyen insanlığa gerçeği arama yolunda yeni bir yön verdiğini, yeni bir boyut kazandırdığını kabul etsek bile sonuçta ortaya konulanlar kanıtlanmış gerçekler değildir, şüpheli varsayımlardır.
Gerçekliği kanıtlanmamış, bu nedenle şüpheli varsayımları bilimin tek gerçeği olarak kabul edip, tüm bulguları buna endekslemek, buna uygun yorumlamaya çalışmak ne kadar doğru ve bilimsel olur?
Bu tutum aynı zamanda aklı, mantığı dolaysıyla bilimi doğru olduğu şüpheli tek bir yöne odaklamaya zorlama olur ki bu bir taassuptur.
Dawkins’e göre Darwinin doğal seçilim yoluyla evrim kuramı doyurucudur. Yine Dawkins’e göre Darwin varoluşla ilgili zor soruya bir yanıt sağlar ki bu şu ana kadar verilen en olası yanıttır.
Fakat Dawkins’in bu sonuca ulaşmasının şaşırtıcı bir yanı yoktur.
İki cevaplı bir sorunun cevaplarından birini en baştan ret ve inkârla yok kabul ederseniz diğer cevabı (bilim ret etse, akıl ve mantık dışı olsa dahi) doğru olarak kabule mecbur kalırsınız.
Biz buna tek cevaplılığa (alternatifsizliğe) mahkum olma diyoruz ki diğer adı taassuptur.
Bir bilim insanı olduğunu duyduğumuz Dawkins’in tek yönlü bir seçim yapmadan önce diğer cevabı da dikkate alması, bilimsel kanıtlar gösterilerek çürütmesi beklenirdi.
Fakat o diğer cevabı yok kabul etmiş, aklını mantığını kendi eliyle tek cevaplılığın (alternatifsizliğin-taassubun) hapishanelerine tıkmıştır.
Evrimcilerle (madde ve rastlantıları Var Edici kabul etmeleri nedeniyle) ateşi varoluşun tek nedeni zanneden ve buna gönülden inanan bir ateşperest ya da Güneşi Var Edici zanneden putperestler arasında herhangi bir fark olmaz.
Bilim her şeyden önce özgürce düşünme ve üretmeyi gerekli görür. Tek yönlü düşünmek bir taassuptur ve bilimin en büyük düşmanıdır.
Bilim her türlü taassubu, önkabulü şiddetle ret eder.
Taassubun, şartsız önkabulün, tek yönlü düşünmenin bilimde yeri yoktur ve olmamalıdır.
Halbuki Richard Dawkins en baştan henüz gerçekliği kanıtlanmamış bir teoriyi inkar edilemez, tartışılamaz bir gerçek kabul ederek evrimi taassup haline getirmiş, bilimin tarafsızlığını temelinden yıkmıştır.
Devamı var.
bwallace4ever -- 06.07.2011 - 21:02
"Örnek verdiği orangutan Gamaro'nun akrabası olabilir ama benim değil."
Sen insanım diye arka odada mastürbasyon yapmaya devam et. Bundan 100 yıl sonra mağra adamı gibi bakacaklar sana. Çektiğinle kalacaksın.
İlkel diyecem, ilkel insanın da merakı vardır, heyecanı birşey bilgisizliğinden gelir. Bir amatör ruhtur ilkel insan, en azından anlam ve değer vermeye çalışır çevresindekilere.
Seni tanımlamak için bundan da geriye gitmemiz gerekiyor. Hani akreplerin masa kadar büyük olduğu kambriyen sonrası döneme. Bak şimdi ağzımdan kambriyen çıktı ya patlatırsın sen şimdi bi kambriyen patlaması.
Çok merak ediyorum, farzedelim ki Gamaro bilimsel bir cevap veremedi sizlere. Sizin bilimsel cevabınız nedir onu merak ediyorum. Ama bak BİLİMSEL dedim. Çürütülebilir, denenebilir, gözlenebilir bir yanıt bekliyoruz yaratılışa dair.
doğrusöz -- 06.07.2011 - 21:16
Dawkins'in Gen bencildir kitabına eleştirilerimiz devam ediyor merak etme sevgili Xenix.
Vakit buldukça da devam edecek.
Sende Gamaro gibi akrabalarınla övünebilirsin.
Ben sizler gibi maymunsulardan evrimleştiğimi iddia etmiyorum ki evrimleşmemiş maymunsu olayım.
Evrimleşmiş maymunsu, az evrimleşmiş maymunsu, hic evrimleşmemiş maymunsu ünvanları sizlere mahsus.
Akrabalarınız gibi ünvanlarını da tepe tepe kullanın.
Gerekirse birbirinize gazoz kapağından madalyalar takarsınız.
doğrusöz -- 06.07.2011 - 21:18
Bilimsel bir şeyler yazında cevap verelim.
xenix -- 06.07.2011 - 21:20
Sana koyan maymunsu olmak mı? Bu yüzden mi evrim teorisini reddetmeye çalışıyorsun?
Boşuna yoruyorsun kendini, boş ver duymamazlıktan gel. Akıntıya kürek çekmek yaptığın şey, bütün gününü harcıyorsun yazı yazmak için ama ne biyolojinin ne de bilimin umrunda değilsin.
xenix: Takiplerim
gamaro -- 06.07.2011 - 21:27
Orangutan akrabalarınızla övünebilirsiniz ha.
Yani bilimsellikte son nokta, gururluyum çünkü yaratıldım:)
Bak yavrucuğum ben daha önceleri de yazmıştım sana, gel diyorum tıp fakültesi birinci sınıf tıbbi biyoloji ve genetik finaline (biyoloji fakültelerini bile es geçtim bak o güzel hatrına) bi sokayım da seni.. kaç puan aldığını burdan duyururuz dünya aleme, olur mu? Ha sonra şu yazar kimliği altında eritmeye çalıştığın mesleğini de bilahare açıklarsın he mi?:)
Dünya diyorum... ay diyorum, güneş diyorum... İnsanı peydahlamaya gelince şip-şak da, bunlar niye ol deyince olmamış aceba? Şimdi git bi bardak portakal suyu iç öyle gel, malum c-vitamini genimiz bozuk, dışardan almak şart:)
totoro -- 06.07.2011 - 21:38
teorisi çürüye çürüye bir hal oldu. Çürümediyse de çürüsün artık da bi rahatlayalım hep beraber.
doğrusöz: Yerine geçecek daha "bilimsel" teoriyi merakla bekliyorum. "evrim teorisi tutmadığına göre herşey oluvermiş bitivermiştir" den azcık daha bilimsel olsun ama. 2 kromozom yaklaşık sonuç kabul etmiyoz.
gamaro -- 06.07.2011 - 21:53
Yok yahu, ben gayet bilimsel sorular soruyorum.
Diyorum ki mesela; tanrı t-rex'leri niye helak etti, ayrıcana bi de sıfır kilometre insana ne diye bozuk c-vitamini geni monte etti, madem bozuktu hiç takmasa daha iyi değil miydi?
Cevaplayın lütfen ama BİLİMSEL olmazsa okumam bak valla:)
bwallace4ever -- 06.07.2011 - 22:29
Ben de sorucam:
1- Tavukların kanadı olmasına rağmen neden uçamıyor. Aksesuarmı bunlar.
2-İnsanların kör bağırsağının işlevi nedir.
3- Tiktaalik gibi bir aratürün (deniz canlısı ile kara canlısı arası) varlığının ispatı sana ne ifade ediyor. Tam da bilimadamlarının var olması gerektiğini düşündüğü tarih aralığında (denizden karaya geçiş dönemi) bu türün yaşamış olması ne demektir?
4- Bir insanın alet yapıp bunu bilinçli br şekilde kullanabilen tek canlı olması ve bizim atalarımızın aynı alet yapım gelişiminin evrimle paralel gitmesi?
5- İnsanın kuyruk sokumu kemiğine neden bu ad takılmış hiç düşündün mü? E bi düşün.
6- İnsan embriyosunun anne karnındaki ilk dönemlerinde birçok farklı canlının görünümüne bürünmesi sonraki dönemlerde insan şeklini alması?
doğrusöz -- 07.07.2011 - 04:52
bwallace 4ever'in sorularına yanıtlar.
1)-Canlılardaki hiç bir organ aksesuar olmadığı gibi tavuklarının kanatları da aksesuar değildir. Sadece kullanılmaya kullanılmaya körelmiştir. Organların körelmesi evrim değil bir tersinim olayıdır.
2)-Kör bağırsak (apandis) insan savunma korunma ve bağışıklık sisteminde çok önemli görevleri vardır. Apandis bol miktarda lenfoid dokuları içerdiğinden antikor üreterek vücudun savunma sisteminde önemli bir rol oynadığı kanıtlanmıştır
3)-Tiktaalik yaşam tarihinde sık görüldüğü gibi nesli tükenmiş bir canlı türüdür. Ara format canlısı değildir. Zaten ara format canlısı diye bir şey yoktur. Yarım, çeyrek, az gelişmiş bir canlının yaşaması ve üremesi mümkün değildir. Canlılar yaşayıp üremek için mükemmel olmak zorundadırlar.
4)-Bu sorunuza evrimleşen tek şeyin bilim olduğu gerçeği herhalde yeterli cevaptır. Bilim evrimleştiğine göre evrimin paralelinde gitmesinden daha doğal ne olabilir?
5)-Kuyruk Sokumu Kemiği pelvis tabanını oluşturan kaslar için bir tutunma bölgesi olarak işlev görür. Zannettiğiniz gibi yararsız ve işlevsiz değildir.
6)-Zannederim Haeckel'in uydurma embriyo resimlerinden bahsediyorsunuz.
Modern yöntemlerle yapılan araştırmalar embriyolar arasındaki farklılıkları açık şekilde göstermiştir.
Size nacizane tavsiyem bilgisizliği kanıt olarak kullanmayınız.
Sorularınızı beklerim.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 05:09
totoro'ya
Tersinim teorisini ayrıntılarıyla incelemenizi ve öğrenmenizi tavsiye ederim.
Tersinim tek gerçektir.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 05:12
Tüm site sakinlerine
Bilimsel olma kaydıyla elimden geldiğince tüm sorularınızı cevap vermeye çalışacağım ve asla polemiğe girmeyeceğim.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 05:13
Gamaro'ya
Dünyadaki yaşam çeşitliliğinin azalması bir TERSİNİM olayıdır.
Yani,
Kimi canlılar çeşitli nedenlerle yapılarını koruyamamışlar, TERSİNİME uğramışlar ve elenmişlerdir.
C vitamini sentezleyememe durumunu daha önce yazmıştım ama tekrarlıyalım.
C vitamini sentezleyememe durumu mutasyonlar sonucu oluşan bir hatanın, bozukluğun sonucudur (Bu sizin ifadeniz ama doğru)
Demekki atalarımız daha önce C vitamini sentezleyebiliyorlardı. Mutasyonlar sonucu bu meziyeti bozulmuş TERSİNİME uğramıştır.
Bir meziyetin bozulması ardından kaybolması evrim değildir.
Böyle bir oluşum evrimin mantığına uymaz.
Ne dersin?
Sen akıllı adamsın.
Evrim mi? Tersinim mi?
doğrusöz -- 07.07.2011 - 05:18
xenix'e
Maymunsulardan gelmediğime göre maymunsuları kabullenip kabullenmemem söz konusu olmaz.
İnsan olmayı kabullenemediğinize göre maymunsuluğunuz hayırlı, uğurlu olsun, tepe tepe kullanın.
kaminendo -- 07.07.2011 - 07:30
Nasıl yani, orjinal insanda c vitamini geni sağlam mıydı? Orjinal insan kim oluyor, Adem mi? Adem'in c vitamini geni sağlam mıydı?
Ben anlamamak:)
bwallace4ever -- 07.07.2011 - 07:53
1) 3. soruda canlılar yaşayıp üremek için mükemmel olmalı diorsun, tavuğun kanadının kullanılmaya kullanılmaya işlev kaybettiğinden bahsediorsun. Tavuk bu halde mükkemmel bir canlı olamayacağı için (ki bu konuda hemfikiriz) o zaman varolmuş bile olmaması lazım. Bu arada kullanılmayıp körelme olayı insan yeteneğine mahsus bişiidir. Biolojik açıdan böyle birşey dersen yanlışlığı ispatlanmış Lamarck'ın evriminin kucağına düşersin. Yani işlevsizlik kalıtımsal olarak aktarılmaz, mutasyonel olarak değişim gösterir. Körelme lafı sonsuz.us sayfalarından duyduğum en komik tabir...
2) Apandisitin alınmasının vücuda hiçbir zararı yoksa o halde apandisitin mükkemel! insan vücudunun işlevsel bir organı olduğundan bahsedebilir misin? Apandisit tam tersi 20 yaş dişleri gibi bize atalarımızdan miraz kalan işlevini yitirmiş bir organdır. Bitkileri bol tükettiğimiz dönemden kalma organlardır.
3-)Tiktaalik aslında sizin yüzünüze tokat gibi çarpan bir kanıttır. Dünyayı yerinden oynatmıştır. Evrimsel gelişme mükemmellikle bağdaşmaz. Dedim ya bu Lamarck'ın çürütülmüş teorisine özgü birşeydir. Sorun iyi veya mükemmel değil, sorun uyum sorunudur. Rastlantısal mutasyonlarla hayatta kalabilme sorunu.
Mükemmellik insana özgü birşeydir, doğa buna aldırış etmez, etseydi, mükemmel insanı atmosfer uygun koşullara gelince yaratırdı. 3.8 milyarlık dünya tarihinde canlılar son 550 milyon yılda patlama yapmıştır. Neyse Tiktaalik'in hem sudan yaşayan canlıların hem de karada yaşayanların özelliklerine sahip olması zaten onun bir ara tür olduğunu kanıtlar.
Diğer örnekler(aç bi bak google'a):
Platipus:Yumurtlayan memeli, ördek suratına, su samuru kürküne ve kunduz kuyruğuna sahiptir.
Ekidne:yumurtlayan memeli, kuluçkaya yatmazlar. Sürüngen kabul edilir.
Yunus ve balina: Akciğer solunuma yapan deniz canlıları. Daha ne ...
4)-Siz öyle düşünmeye devam edin. Baş parmağın evrim süreci alet yapımına, alet yapımı da diğer bilişsel durumların gelişmesine sebebiyet vermiştir.
5)-Ben size faydasız demedim. Kuyuk sokumu maymundan bize kalan bir mirastır, kuyruğun gereği kalmadığı için elenmiştir. İnsan embriyolarında kuyruk oluşumu mevcuttur. Doğumdan önce bu oluşum kaybolmuştur. Peki size soru? Neden ender de olsa bazı insanlar kuruklu bir şekilde dünyaya gelir. Tanrı birşey ima ediyor olmasın.
6)-En basitinden, o emriyolar uydurma olsaydı BBC gibi bilimsel içeriğe büyük önem veren kanallar bunu belgesellerine taşımazdı. Bizzat kamerayla gösterilen bir durum var ortada. Buna da mı inanmazsın be adam. E tabi ecnebilerin uydurması dimi. Hayır!!! senin ince hesaplarının tutmaması ...
Var mı başka belediye çukuru. KAPAĞI takalım da düşmesin millet.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 08:03
Biri lağım çukuruna düşmüşte haberi yok.
Aptalca yazmışsın diyeceğimde yine alınacaksın.
Ümitsiz vaka olduğun için cevap vermeye bile değmezsin.
kaminendo -- 07.07.2011 - 08:18
Karbondan hidrojenden gelmek rahatsız etmiyor da maymunsudan gelmek niye rahatsız ediyor? Çok tiksindirici birşey:)
Öyle bir öykü vardı, allah insanı yaratmış ama daha ruhundan üflememiş, bedenini yaratmış sonra bütün melekleri toplayıp onlara göstermiş, melekler allahın ilmi karşısında karşısında onun mükemmel yaratıcılığı karşısında hayran kalmışlar.
Sonra çocuk meleklerden birisi yakından bakmış, ne görsün, C vitamini geni var ama bozuk!!!:)
doğrusöz -- 07.07.2011 - 08:22
kaminendo'ya
Tersinim teorisine göre her canlı türünün bir arı ırkı vardır. Arı ırklar en mükemmel olanlardır.
Canlılar genelde tersinim etkisiyle yapılarını koruyamazlar.
Tersinim gen bilgilerini etkilemiş ise diğer nesillere geçer ve o canlı türü zayıflar. (Verdiğiniz örnek buna benzer.)
Zayıflama devam ederse yaşam sahnesinden silinirler.
Bu nedenle tüm canlıların korunma, savunma ve bağışıklık sistemleri vardır.
Bu sistemleri en baştan eksiksiz sahip olmayan canlılar yaşamlarını sürdüremezler.
kaminendo -- 07.07.2011 - 08:24
Adem'in c vitamini geni çalışıyordu, bunu mu söylüyorsunuz?
doğrusöz -- 07.07.2011 - 08:30
kaminendo'ya
Anladığım kadarıyla (hiç alakası olmadığı halde ikidebir bahsettiğinize göre) Allah, peygamber korkusu sizin içinize işlemiş.
Şüpheler içinde bocalamakta olmalısınız.
Tüm evren gibi canlılarda bildiğimiz elementlerden ve bileşiklerinden oluşurlar.
Ya başka nasıl olacaktı?
Sorun hangi maddelerden oluştuğumuz değilde nasıl oluştuğumuz.
Sen bunun bile farkında değilsin.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 08:34
kaminendo'ya
Çalıştığını söylemiyorum, çalışıyor olabileceğini söylüyorum.
Yoksa bir mantıksızlığı, mahzuru mu var?
bwallace4ever -- 07.07.2011 - 08:37
"Tersinim gen bilgilerini etkilemiş ise diğer nesillere geçer "
Yanlııııışşşş. Gen değişimleri mutasyon sonucu olur. Kalıtımsal olarak geçmeeeezz.
100 yıl oldu doğrusöz, 100 yıl. Lütfen rica ediyorum saçmalamayın.
Hem şu arı ırk saçmalığı nedir. Alman ırkı falan gibi mi. Arı ırk diye birşey yoktur. Tamamlanan evrim diye birşey olmadığı gibi. Aslında bakarsan her canlı her daim aratürdür. Evrim ne kadar uzun sürerse sürsün kesintisiz devam eder. Evrime dayanıklı bir canlı olmayacağı için arı türlerden de bahsedemezsin.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 10:11
Bir insan hem bilmiyorsa hemde öğrenmek istemiyorsa ümitsiz vakadır.
Tersinimle mutasyonun aynı şey olduğunu hazret kavrayamamış.
Yararlı mutasyonlardan bir örnek ver desem apışıp kalacak.
Ama tersinim için ben sana yüzlerce örnek verebilirim.
Beyzademiz düştüğü lağım çukurundan çıkamamış anlaşılan.
Poetic Edda -- 07.07.2011 - 13:08
Tersinim ne demek? Böyle bir bilimsel teori mi var?
Ayrıca ben saygılıyım polemiğe girmem diyorsunuz, hemen sonra lağım çukuru ve aptal ifadelerini kullanıyorsunuz... İnsanlar böyle sözler sarfedebilirler, siz de edebilirsiniz, ama ben saygılıyım polemiğe girmem diye saçma sapan dipnotlar düşmenize ne gerek var?
doğrusöz -- 07.07.2011 - 14:40
Poetic Edda'ya
Haklısında lağım çukurunun kapağını açan ben değilim.
Kapağı açanlar içine düştü.
Yine de rencide olanlardan özür dilerim.
Tersinim düzen ve sistemlerin zaman içinde eskimesi, azalması, değişmesi vb.nin genel ifadesidir.
Termodinamiğin ikinci kanunu - maddenin sakımı kanunu - yapmanın zor bozmanın kolay olduğu ilkesi vb. gibi yasa ve ilkelere dayanır.
Tersinim.netten daha fazla bilgi alabilirsiniz.
Saygılar.
xenix -- 07.07.2011 - 14:44
Ben evrimi savunduğuma göre maymunsudan evrimleşerek insan olmuşum.
Sen tersinimi savunduğuna göre, insandan tersinerek maymunsu olmuşsun.
Olur öyle arada, insan neyi savunduğunu bilmeli tabi.
xenix: Takiplerim
KaptanMosey -- 07.07.2011 - 14:53
Evet arkadaşlar bir-iki dakka google'da aradıktan sonra Bu tersinim sözümona terosine ulaştım. Tahminime göre çok yeni sözümona bir teori, sanırım tam bu günlerde birinci yıl dönümü. Mucidi, bir Türk düşünür ve yazarmış, bir biyoloji teorisi çıkarmaya karar vermiş. Kısa bir aramadan sonra ulaşıldığı için link paylaşmak istemiyorum. Yani sözünü ettiği "teoriden" sonra ne kadar ciddiye alınması gereken biri olduğunu göstermiş doğrusöz, boşuna besliyoruz bu heyecanlı tro.. özür dilierim genci.
Ne evrim teorisi ne akıllı tasarım ne tersinim teorisi sevgili doğru söz. Ben size en ama en bi doğru gerçeği söyleyeyim mi... Akılsız Tasarım. Biz Uçan Spagetti Canavarına inananlara göre, Dünya bir sürü sorun, savaş ve karmaşayla dolu bir yer. Yani Uçan Spagetti Canavarı, Dünya ve üzerindeki her şeyi yaratırken çok alkollü ve dikkatsizmiş. Bizim teorimiz en bilimsel teori, ha.. siz ne dersiniz. Bırakın bu saçma salak zırvaları da buna cevap verin siz.
gamaro -- 07.07.2011 - 18:35
Eee, tersinim, baktın kaçış yok zevk almaya bakıcan anacım:)
Apendiks vermiformis adı verilen barsak parçası (hani şu senin apandis yazdığın şey) hiç de öyle dediğin gibi yoğun lenfoid dokuya sahip olup da vücudun bağışıklık mekanizmasında mühim rolü bulunan bir organ filan değildir canımcım. Hatta o kadar önemsizdir ki, yokluğu bile farkedilmez. Lenfoid doku dediğin şey zaten barsakların hemen her segmentinde belli oranlarda mevcuttur ve salgısal Ig G ve M gibi antikorlar ve daha başka bir takım maddeler üreterek savunma sistemi içerisinde yer alır. Şimdi sen bütün barsak sisteminin iç yüzey alanını bi hesapla ve bunu da apendiks vermiformis gibi kıl kuyruk bir kısma oranla, anladın?:) Üstelik evrimsel bir artık gibi düşünülebilecek bu dandirik parça bazen tıkanır da bildiğin gibi ve o zaman da vay hastanın haline. Hadi şimdi ameliyat filan var, ama tarihte kimbilir kaç milyar insan akut apendisit ve ona bağlı gelişen peritonit yüzünden ölmüştür bi hesap et canım. Haa, neydi...vücut bağışıklık sistemi içinde çok mühim görevleri olan, lenfoid fırım fıs:)
Sen meme çizgisi nedir bilir misin canım? Embriyo ve fetüsün rahim içi gelişimi sürecinde, senin şu an sahip olduğun iki adet meme başını mirengi kabul et, çek ordan sonra aşağıya doğru bi hat, (vertikal yani:) ha işte bu meme çizgisidir. Ve sen ananın karnındayken ne oldu aslında ben sana bi anlatayım bak...Önce meme çizgin bir hat gibi belirginleşti yeminle... ve sonra bu çizgi üzerinde 3 veya 4 adet nokta (meme başı aday adayları yani) belirdi... ve sonra bunlardan her iki hat üzerindeki bir taneleri hariç hepsi geri silindi... ha işte kalan iki tanesi de senindi:) Şimdi git bak bakalım bir tanıyıp bildiğin memelilere, kaç memeleri var ve niye... embriyo canım embriyo... anladın? Ve daha da önemlisi, çocuk kliniklerine uğra vaktin olursa... embriyonel dönemde meme çizgisi ve meme başlarının belirip kaybolma döneminde çeşitli nedenlerle takılanları izle... kaç meme sayarsan gel onu da burda inle. He mi?
Kese kağıdı geçirsen yetmez diyorum, üstüne iki şişe vokta devirsen gene yetmez diyorum, e anlamıyorsun be kardeşim benimkinin de bilmsel bi şerefi var yahu.
Allam ne kadar bilimsel yazdım, inanamıyorum valla. Düşünsenize; Ari ırk ilk insanın (kaminendo arkadışımızın deyimiyle Adem aleyhisselam'ın) neleri varmış neler... sağlam c vitamini geniyle başladıydık, eski usül apandiks vesaire derken şimdi de sekiz tane memeye kadar geldik... Vah vaaaah, ne elmaymış anasını satiim, süper organik bu kesin.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 20:45
şöyle doğru dürüst bir şeyler yazında tartışalım.
doğrusöz -- 07.07.2011 - 20:54
Richard Dawkins - Gen Bencildir kitabına eleştiriler-4
Dawkins söz konusu kitabında genleri iyilikle ya da zorla her dediklerini yaptıran Chicago gangsterlerine benzetir.
Ona göre canlılar genler tarafından yaratılıp kontrol edilen makinelerdir.
Genlerin bencil olması sürüp giden acımasız yaşam savaşında başarılı olmanın en büyük nedenidir.
Bencil olmayan genlerin (bu genlerin oluşturduğu canlıların) bu savaşta başarılı olması söz konusu olamaz.
Yukarıdaki cümlelerin yaşamı bitip tükenmek bilmeyen; güçlülerin zayıfları ezip yok ettiği, acımasız bir mücadele olarak gören klasik Darwinci öngörünün bir ifadesi olduğu açıktır.
Dawkins’te üstadı Darwin gibi yaşamda mücadele kadar dayanışmanın da olduğu, bu dayanışmanın eko sistemin temellerini oluşturduğunu bilmezlikten, görmezlikten gelmiştir.
Darwin gibi Dawkins'in de doğal ayıklanma zannettiği olay gerçekte canlıların var edilişlerinde zaten var olan korunma, savunma ve bağışıklık sistemleriyle yapılarını koruma ve diğer nesillere aktarma mücadelesidir.
Bir canlı hiçbir zaman bir başka canlıyı hayat sahnesinden bütünüyle silmeyi, yerini kapmayı düşünmez, bunun için çaba harcamaz.
İnsan dışındaki her canlı eko sistemdeki yerini ve görevini varoluşundaki bir melekeyle bilir ve yerine getirir. Bu melekelerin kaynak yeri diğerleri gibi genlerdir.
Sadece insan davranışlarını dolaysıyla yaşamdaki rolünü aklı ve iradesiyle kısmen de olsa kontrol edebilir, yönlendirebilir, şekillendirebilir.
İnsan denen canlılarla diğer canlılar arasındaki yadsınamayan en büyük fark budur.
İnsanı hayvanlığa indirgemek insansı meziyetlerin varlığını inkar etmek demektir ki bu da insanlık tarihini, medeniyetini, kültürünü inkar etmekle eşdeğerdir.
= = =
Canlıların tek düşündükleri, uğrunda mücadele ettikleri varlıklarını muhafaza etme (ki bu beslenme, korunma, barınma vb. gibi tüm yaşamsal faaliyetleri kapsar) ve genlerini eksiksiz diğer nesillere aktarmadır.
Her canlı var oluşundaki yapısını korumaya çabalar.
Bu basit ve doğal olayı güçlü canlıların zayıfları ezip hayat sahnesinden sildiği, bu yolla canlıların gelişip evrimleştikleri şeklinde yorumlamak canlılar arasındaki mücadeleden çok, var olan dayanışmayı (ki bu dayanışma eko sistemin temellerinden biridir) görmezlikten, bilmezlikten gelmek evrimcilere özel tek yönlü düşüncenin kısır (ve tabi ki yanlış) ürünü olmalıdır.
İsteyen okuyucularımız canlılar arasındaki dayanışmayı konu alan bölümlere bakabilirler.
= = =
Dawkins canlılar dünyasında sıkça görülen özveri kavramının gen bencilliğiyle çeliştiğinin farkındadır.
Örneğin bir anne yavrusu için rahatlıkla ölümü göze alabilir ve hatta ölebilir.
Özellikle toplumsal canlılarda özveri kavramı çok güçlü bir şekilde vardır ve uygulanmaktadır.
Bencil olması beklenen kimi canlılar bir başka canlı ya da canlılar için kendini feda edebilmektedirler.
Dawkins kitabında bu konuyu döner dolaştırır, sonuçta genlere bağlar.
Ona göre canlılardaki özveri kavramı diğer davranışları gibi genlerinin (genlerin ortaya koyduğu hormon- enzim gibi kimyasalların) doğal sonucudur.
Genler canlıları bazı konularda özveriye zorlamaktadır, canlılarda bu emre uymaktadır.
Dawkins’in bu öngörüsü bir iradeye sahip olmayan dolaysıyla doğal tepkilerde seçim şansı bulunmayan hayvanlar için geçerli olabilir.
Fakat genlerinin emrettiklerini denetleyen, gerektiğinde uymayan ve de tersini uygulayabilen insan söz konusu olunca bu varsayımın geçerliliği oldukça zayıflar.
Dawkins’in rastlantılarla olabilirliği yönünden savunduğu basitten karmaşığa doğru düzenleşme (evrimleşme) yönlendirici ve yapıcı bir iradenin olmadığı (rastlantılar sonucu olan) oluşumlarda; bozmanın kolay, yapmanın zor olduğu, düzenlerde bir amacın gerekliliği ilkelerine terstir.
Çünkü rastlantısal oluşumlarda bir amaç dolaysıyla bilgi olmaz.
Dawkins oluşumları basitten karmaşıklığa doğru gidiş olarak yorumlar.
Burada karmaşıklık kelimesini özel olarak seçtiği açıktır. Çünkü karmaşıklık düzensizlik demektir.
Dawkins’e göre ilk ilksel doğal seçilim kararlıların kabulü, kararsızların ret edilmesi şeklindedir.
Varoluş dengesizliklerden dengeliliğe, kararsızlıklardan kararlılığa, karmaşa ve düzensizliklerden düzenli sistemlere geçme eğiliminde ve gerekliliğindedir. Aksi halde meydana gelemezdi.
Diğer ifade ile varoluş kararlı olgulardan meydana gelmiştir.
Gerçekte burada ret ya da kabul edilen ya da eden yoktur.
Kararsız kalanların ya da kararlılıklarını koruyamayanların varlıklarını sürdüremeyip yok olacağı açıktır. Bu bir doğal elenmedir. (Doğal elenme tersinim teorisinin mekanizmasıdır. Doğal seçilimle (seleksiyonla) karıştırmayınız)
Bu basit doğal kanunu evrimsel yönden kanıt gösterebilmek için kararlı oluşumlarda kararlılığın artarak devam ettiğini göstermek gerekecektir.
Gerçi varoluşun ilk anlarından itibaren basitten ayrıntılı yapılara (karmaşıklığa değil) doğru bir gidiş gözlemlenir. Gitgide ağırlaşan metaller bu süreçlerin ürünleridirler.
Bu gidişin nedeni evrendeki cisimlerin birleşerek daha büyük gök cisimlerini (daha büyük gök cisimleri daha büyük basınç ve ısı demektir) meydana getirmeleridir.
Bu süreç günümüzde de devam etmektedir ama sonsuza kadar sürmesi düşünülemez.
Sonuçta evrenin tek bir cisme (kütlesiz bir kara deliğe - minik bir enerji zerresine) dönüşmesi kaçınılmazdır.
Fakat doğal varlıklar (elemetler, maddeler) kararlılığı bulduğunda ve doğal şartlarda temelden sabit kalırlar. Çevre koşullarına uygun olarak değişen sadece şekilleridir. Biz buna o maddenin allotropları diyoruz.
Fakat materyalistler dolaysıyla evrimciler bu doğal ve basit gerçeği görmezlikten, bilmezlikten gelmek zorundadırlar. Çünkü EVRİM IRNAT'I böyle emretmiştir.
= = =
Evrendeki ve canlılardaki var olan düzenlilikleri ret ve inkar etmenin materyalizmin (dolaysıyla evrim teorisinin) yaşamsal bir önemi vardır.
Evrendeki ve canlılardaki düzenli sistemlerin varlığının kanıtlanması materyalizm ve evrim teorisini temellerinden sarsar ve sonunda yıkar.
Dawkins'in ve diğer evrimcilerin çok iyi bildikleri halde evren ve canlılardaki düzenliliği (bir oluşumda yasa, kural ve ilkeler varsa düzenliklerde vardır) ısrar ve inatla inkar etmeleri buna mecbur kalmaları nedeniyledir.
Ayrıca karmaşıklık (düzensizlik) kavramı rastlantısal oluşumlardan olumlu olanların seçilip biriktirilerek daha büyük, geniş ve derin gelişimlere ulaşma olarak tanımlanan evrim kavramına da ters düşer.
Evrim teorisinin öngördüğü şekilde bir oluşum olsa olsa karmaşa ve düzensizliğin daha da büyümesine ve derinleşmesine neden olur.
Bu da pozitif anlamda gelişim değil, negatif anlamda gerileme (tersinim) demektir.
Karmaşalıklarda (düzensizliklerde) bir öncekinden daha çok gelişkinliğin olmayacağı açıktır.
Karmaşalarda gelişkinlik düzenlileşme şeklinde olur. Düzenlileşme ise bir amaca uygun kural, yasa ve ilkelerin kontrolündeki oluşumlardır.
Devamı var.
bwallace4ever -- 07.07.2011 - 22:10
Boşuna kürek çekmeyin, anlamaaaazzzz. Canlıların varlık gerçeğini dayanışmaya bağlayan buna da anneyi (sadece) örnek veren bir insandan pek fazla bişii beklemeyin. Kendi kendine takılsın.
Muz vermeyin şu maymuna, ben verdim daha da istiyo arsız ...
oik0s -- 08.07.2011 - 08:06
"Düzünüm" teorisi var. Hehehe :)
gamaro -- 08.07.2011 - 08:17
Doğru dürüst bişeyler yazında (da ayrı olmalıydı bu arada , hakket biri daha demiş sizin topunuz imla özürlü müsünüz yahu, bilim yapmaktan dil bilgisine vakit mi kalmadı?) tartışalım demiş eleman...
Tabi düşünüyorum ben, bu kasnakçının istediği şekilde tartışabilmek için nası bi kodumun doğruluğu gerekiyor acaba?
Ne demeli mesela? Apendix vermiformis için "aman efendim çooook mühimdir, yoğun lenfoid doku bağışıklık, koş ulan abuzittin antikor getir, yoksa nice olur halimiz" makamında (tahrif en büyük günah ya) fırça sallayan bi rapunzelin tartışmadan anladığı nedir? Hepi topu körelmiş bir barsak kısmını bile, sanki özellikle tasarlanmış bir lenfoid sistem organı gibi anlatmaktan çekinmeyen bir şarlatan... ne bekliyordu sahi, he valla nakaddar da doğru buyurmuşsunuz dememizi filan mı?
Cevaba bakın: doğru düzgün bişeyler yazın da tartışalım... yani diyor ki eleman, tamam sekse hazırım ama, ön sevişmeyi beğenmedim:)
Tamam güzelim, tamam Adem'in c vitamini geni tersinmemişti ve kendi kendine vitamin üretebiliyordu, apendiksi de aynen böyleydi ve ebedi aleme yoğun lenfoid doku ile intikal etti, ha bi de meme başı sayısı sekiz idi... çünkü o bizler gibi tersinmemiş olduğu için bizde silinen meme hattı allahın izniyle onda silinmediydi.
Tahriiiiffffff... en büyük günahtır:)
metalcidana -- 08.07.2011 - 08:39
Bir arkadaşımız Gamaro'nun tersinime kanıt gösterdiğini söylemiş. Kanıtları çarptırmak çok kolay elbette. Ama Şempanze 1 milyon yıl kadar geçmişi olan bir tür. Oysa 1 milyon yıl önce yer yüzünde insanın esamesi okunmuyordu :) Eğer tersinim teorisi doğruysa şempanzenin insandan sonra varolmuş bir tür olması gerekir ki bunun da hiçbir paleontolojik delili yoktur.
metalcidana -- 08.07.2011 - 08:44
insan ve şempanze arasındaki o çok önemli farka değinmiş bir arkadaşımız "insan 46 şempanze ise 48 kromozomlu" imiş. doğrudur. ama bu arkadaşımızın kormozomun tanımından haberdar olduğu biraz şüpheli. üstelik kromozom eksikliğinin sebebi bir çeşit mutasyondur. şempanzedeki 2 kromozom birleşmiş biçimde insan genomunda "aynen" bulunmaktadır. üstelik kromozom sayısı türler arası akrabalığı açıklarken öneme sahip bir ayrıntı da değildir. kromozomlar genlerin nasıl "paketlendiği" ile ilgilidir. genlerin içeriğiyle değil.
G Milat -- 08.07.2011 - 08:51
Tersinim icin internete bakin yazmis Sayin Dogrusoz,
Aaaaa nasil olur yahu?! Hani Kuran'da her sey yaziyordu? Tersinimi unutmuslar sanirim. Ehhh o zaman ekleyiverirler bir ara bakaraya falan..
Bir ara evrim Kuran'da geciyor iddiasinda bulunanlar feryat figan ortada dolaniyorlardi. O tutmadi. Tersinim tutar insallah yerebbime bin tovbe RAmen...
Haaaaa bu arada evrim dinlere karsi gelistirilmis bir teori degildir. Yanilgiya dusmeyiniz. Yani adamin birisi oturup tevrata karsi incili, incile karsi kurani, kurana karsi evrimi yazdi gibi dusunmeyin. Evrim insanligin bilimsel devinimini elde ettigi bulgularla gun yuzune cikarmaya calisan bir teoridir. Bu devinim dinamigini hala korudugu icin surekliligi vardir. Yaaaani hala evrilip cevriliyoruz :)) -bazilarimiz disinda-
*G Milat*
Agnostik -- 08.07.2011 - 08:59
Doğrusöz veya eski nikiyle Tersinim namıyla meşhur YALANCININ sallayarak ahkam kesmesi en çok kendisini ilgilendiriyor. Ben bu adamda delilik ve cahillikten başka birşey göremiyorum.
Hadi bilimi ve bilim adamlarını kandırdın ya tanrıyı, kendi tanrını kandırabilecek misin? Herşeye kadir o tanrın senin bir sahtekar olduğunu anlamayacak mı ?
İki sayfalık bir tez yazmak için bile onlarca kitabın, kütüphanelerin dikkatlice okunup, araştırılması gerektiğini bile bilmeyen bir cahilin "Ben bir teori yazdım" demesi ancak ve ancak Türk insanına mahsus bir garabet olmalı...
Senin tanrın emek sarfedenle, etmeyen arasındaki farkı göremeyecek kadar salak bir tanrı mı acaba ? Böyle mi düşünüyor ?
Değil tek tanrı, binlerce tanrı olsa birinden bile onay alamayacak ve dosdoğru cehenneme gönderilecek musibet bir şahsa buralarda cevap yazılması, onun için onur sayılmalı...
KaptanMosey -- 08.07.2011 - 09:52
"İki sayfalık bir tez yazmak için bile onlarca kitabın, kütüphanelerin dikkatlice okunup, araştırılması gerektiğini bile bilmeyen bir cahilin "Ben bir teori yazdım" demesi ancak ve ancak Türk insanına mahsus bir garabet olmalı..."
gamaro -- 08.07.2011 - 12:41
Niye öyle diyorsunuz canım, araştırmacı gazetecilik diye bişey var:)
Dincinin bilimle olan münasebeti mutanttır. Nuri Alço filmlerini örnek vermiştim; benim olacaksın ulen!:) Evet, onun olacak.. kadın istemiyor ama yolu yok, varsın debelensin yerde ayaklar havada üst baş parça parça... ama dedik ya, sevmiş bi kere onun olacak. C vitaminin de ırzına geçilmez ki yahu...
Neyse.. Senede bir ateşi yükselir bunun, en son müracatında ne yazmışım bi bakayım:
Bu IQ sapığının sahip olduğu mukaddesiyetçi ve masturbatif söylemler sadece mekanı değil zamanı da kirletiyor. Çünkü Hüdai şarlatanının evden eve gidiş süresine indirgediği süreçler aslında milyar yıllarla ifade edilen zaman dilimlerine denk gelir ve şu an içinde yaşadığımız evrenin bilinen yaşı bile 13,7 milyar iken bunun gibilere trilyon sene versen ancak kıçlarını silebilirler.
Demirin dünya okyanuslarında oldukça bol ve çözünmüş halde bulunduğu bir dönemi takiben oksidatif fosforilasyon yapan mikro organzimların belirmesi ve oksijenin yükselmeye başlaması ve oksijen gibi son derece toksik bir maddeyi en içlerine kadar almaya başlayan başka mikro canlıların bunun karşısında geliştirdikleri koruyucu enzimlerin yapısında "ilginç bir şekilde" demir bulunması (FeSOD) (niye acaba?) , ilaveten manganez içeren ve FeSOD ile analog diğer bir anti oksadan enzim olan MnSOD'un ise hem bakteri bünyesinde hem de memeli mitekondirisinde izlenmesi ve başka bir dizi mikro sürecin de ayak izlerinin sürülebildiği bir ortamda tüm bunların ökaryot ve prokaryot hücrelerin endosellüler simbiyozisi üzerinden gelişmiş olması muhtemel bir mitekondiriyal evrimi düşündürememesi neyle açıklanmalıdır vallahi bilemiyorum ben.
Yine ilavaten katalaz enziminin yüksek h2o2 konsantrasyonlarında etkin olması (kritik evrimsel dönemeci düşünün) ve bu enzimin bugün baktığımızda tek hücrelilerden gelişmiş bitki ve hayvanlara kadar çok geniş bir yelpazede izlenebiliyor olması nasıl yorumlanmalıdır, elif, lam, miiimmm...
doğrusöz -- 08.07.2011 - 12:47
bwallace4ever, gamaro,kaptan mosey,agnostik,metalcidana, okos, g milat ve diğerleri..
Hepside sıraya dizilmiş.
Hep bir ağızdan salvo ateşine başlamışlar.
Tersinimin bazı kişilerin bir yerlerine kaçtığını biliyordum ama böylesine ilgi beklemiyordum.
Böylesine tepki verdiğinize göre doğru yoldayım demektir.
Meraklanmayın
Tersinim bir yerlerinize girmeye devam edecek.
gamaro -- 08.07.2011 - 12:55
Tersinim için kuran'dan ayet getirirsen inanırım canımcım:)
doğrusöz -- 08.07.2011 - 12:58
Richard Dawkins - Gen Bencildir kitabına eleştiriler-5
Dawkins bilimsel bencillik yaparak henüz düşünce aşamasında olan önerisini (genlerin bencil olduğu tüm canlıları kayıtsız şartsız kontrol ettiği önerisini) bir temel yasa olarak tanımlar. Bu konudaki yorumu okuyuculara bırakıyoruz.
Dawkins’e göre canlılar türün iyiliği ya da grubun iyiliği için bir şeyler yapmak üzere evrimleşirler.
Fakat aynı Dawkins henüz ilkel olan bir canlı taslağının içine düştüğü milyonlarca yaşamsal olayların içinden türün ya da grubun iyiliğini (dolaysıyla kötüleri diğerlerinden ayırıp korunmayı) nasıl seçeceğinden, bunu nasıl başaracağından, iyileri biriktirip diğer nesiller nasıl aktaracağından hiç bahsetmez.
Milyonlarca sene sonra oluşacak ve ne olduğunu bilmediğimiz bir oluşuma, milyonlarcasının içinden yararlı olanları şimdiden nasıl seçeceğiz?
Nasıl biriktirip diğer nesiller aktaracağız, zararlı olanları nasıl bilip korunacağız?
Üstelik bütün bunları yapacak olan rastlantılarla oluşmuş en küçük aklı, mantığı, seçme, ayırma gücü olmayan ilkel bir canlı taslağıdır.
Böyle bir seçimin doğru olarak yapılıp eyleme geçirilebilmesi akıl, mantık ve bilgi ile donatılmış biz insanlar için bile mümkün değildir.
Eğer en baştan ulaşmak istediğiniz yeri ya da amacınızı bilmezseniz ortalarda dolanır durur, hiçbir yere ulaşamazsınız.
Evrim teorisinin akıl, mantık ve bilim dışına en çok kayan yeri işte burasıdır.
Bu soruyu (canların nasıl evrimleştiği sorusunu) bir evrimciye sorarsanız size sayfalar dolusu şöyle oldu böyle oldu edebiyatıyla cevap verecek fakat bir tane bile kanıt gösteremeyecektir.
Halbuki kalıtım kanunları, canlılardaki değişmezlik ilkesi ve diğerleri apaçık gerçekler ortadadır; bu gerçeklerde evrim teorisinin (dolaysıyla Dawkins’in) bu öngörüsünü kesin bir dille yalanlar.
Kalıtım kanunları ve canlılardaki değişmezlik ilkelerini evrimciler kabul etmek istemezler. Buna neden de evrimin çok uzun süreçlerin mahsulü olduğuna inanmalarıdır.
Diğer ifade ile değişim öylesine küçüktür ki farkına varılamamakta, bu nedenle canlılar değişmez zannedilmektedir.
Fakat aynı evrimci (işine geldiğinde) evrimin uzun süreçlerin ürünü olduğu öngörüsünü bir kenara bırakıp, bakterilerin antibiyotiklere, ya da böceklerin böcek ilaçlarına direnç kazanmalarını kanıt göstererek anlık evrimi savunur.
Görüldüğü gibi çok uzun süreçlere gerek duyan evrim bir anda boyacı küpüne dönüşüvermiştir.
Dawkins’in böylesine vahim bir hataya düşmesinin nedeni evrimin gerçekliğini kayıtsız şartsız inanması, düşünce ve öngörülerini buna uygun yönlendirmesidir.
Teraziniz yanlış kurgulanmış ise doğru tartmanız mümkün olmaz.
Evrimcilerin gerektiğinde en vazgeçilmez evrim prensiplerinden kolayca vazgeçebildiklerini yukarıdaki örnek pek güzel gösterir.
= = =
Dawkins Darwin’in en uygunun hayatta kalması kuralını en kararlı olanının hayatta kalması şekline dönüştürür ve bu kavramı yaşam dünyasından çıkarıp atomlara, moleküllere…. diğer ifade ile tüm varoluşa uygular.
En kararlı olmak ne demektir?
Dawkins kararlılığı tarif ederken kendine göre örnekler verir.
Mümkün olduğunca en korkulan konuya (evrendeki sistemli düzenlerin varlığı konusuna) dokunmamaya, bulaşmamaya çalışır.
Şüphesiz ki kararlılık oluşumlardaki dengeliliktir, yapılanma şeklidir, istikrardır, yapıları oluşturan organeller arasındaki bağların sıklığıdır, gücüdür.
Bir atom elektriksel ve kütlesel dengeler içerir, bu bir kararlılıktır.
Kararlılıktır ama güçsüz bir kararlılıktır. Çabucak bozuma uğrayabilir.
Fakat varoluş bu tür çürük yapılanmaların kendine temel olmasına izin vermez. İzin verseydi oluşamadan yıkılması gerekirdi.
Bu nedenle varoluş devamlı olarak dengeslzliklerden dengelere, kararsızlıklardan kararlılığa, karmaşalardan düzenli sistemlere geçme eğilimi ve gerekliliğindedir.
Bu nedenle atomlar aralarında birleşerek elektriksel ve kütlesel dengeleri yeniden kurarlar ve çok daha kararlı, bu nedenle güçlü yapılar olan molekülleri meydana getirirler.
Bu yapılanmalar hiçbir zaman karmaşa olarak tarif edilemez.
Diğer ifade ile hepsi de planlı, programlı yapılanmalardır. (Atom ve moleküller bölümlerine bakınız)
Planlı programlı yapılanmalardır çünkü karmaşalarda kararlılık olmaz.
Dawkins’in, Darwin’in öngörüsünden yola çıkarak ortaya attığı öngörüsüne (en kararlı olanın hayatta kalması öngörüsüne) göre kararlı olanlar karmaşa içinde olan-lara (kararsız olanlara) üstün geleceklerdir.
Konu döner dolaşır evrimcilerin en çok korktukları konuya (evrende ve canlılardaki ısrarla ret ve inkar edilen düzenli sistemlerin var olduğu konusuna) gelir.
Konuyu biraz daha geliştirirsek evrimi (evrimi bir an doğru kabul ederek) canlılardaki kompleks sistemlerin zaman içinde biraz daha ayrıntılanıp gelişerek yeni sistem-ler oluşturması şeklinde tarif edebiliriz.
Bu tarifimiz evrimin doğal seleksiyon kuralına da uyar.
Uyar ama bu öngörünün kabulü kompleks sistemlerin kurgulanmasında en baştan amacın bilinmesi ve bir iradenin gerekliliği ilkelerinin kabulü anlamına gelecektir.
Bir evrimci için varoluşta bir iradenin varlığını kabul etmektense akıl, mantık ve bilim dışı en olmayacak varsayımları doğru kabul etmek çok daha kolaydır.
Evrimcilerin sıkça saçmalamalarının altında bu mantık yatar.
Devamı var.
gamaro -- 08.07.2011 - 13:01
"Tersinim bir yerlerinize girmeye devam edecek."
Evet evet... Bence Hypatia da aynen böyle dediydi zamanında; o elips bir yerlerinize girmeye devam edecek... vah tersinimim vaaah :)
oik0s -- 08.07.2011 - 13:57
Kalıtım kanunları ve canlılardaki değişmezlik ilkelerini evrimciler kabul etmek istemezler. Buna neden de evrimin çok uzun süreçlerin mahsulü olduğuna inanmalarıdır.
Sen ne yazdığını biliyor musun ?
Her salak doğru yolda olsaydı, yollar eğri olmazdı.
bwallace4ever -- 08.07.2011 - 14:50
"Kalıtım kanunları ve canlılardaki değişmezlik ilkelerini evrimciler kabul etmek istemezler"
Bak hala kalıtım diyo....
Lan ben uluslararası ilişkiler mezunuyum senden daha iyi biliorm neyin nasıl evrimleştiğini. Hakketen terliksi bu ha ...
bwallace4ever -- 09.07.2011 - 11:55
Bilimsel bir yazı mı? Be doğrusöz, Lamarck'çı kalıtımsal evrimin neresi bilimsel. Aratür yoktur diosun, verdiğim bi yığın ördek kafalı kunduz vücutlu bilmem kaç tane örneğe sırtını dönüosn.
Bu dediklerine bilimsel diosn, çünkü senin ince hesabına gelio soytarılık, şarlatanlık.
Neyse çok değerli vaktimi hiberküplere, görecelik teorlerine ayırıcam artık.
Başımın üstünde iki anten olsa anlaşacaz belki ama allah öyle yaratmış işte.
doğrusöz -- 09.07.2011 - 12:13
Kanıtsız iddia sadece iddia olmakla kalır.
Ara tür olarak herhalde ornitorengi kastetmiş olmalısın.
Ornitoreng mükemmel yapılı, günümüzde yaşayan bir mozaik canlıdır.
O zaman söyle bakalım.
Ornitorengin bir alt türü hangi canlıdır ve kanıt var mı?
Ornitoreng gibi ilginç yapılı onbinlerce canlı türü vardır.
Eğer evrim teorisi bu konuya dalarsa içinde boğulur gider.
Gelecek sorulara ne sen cevap verebilirsin, ne de üstadların.
Haberin ola.
KaptanMosey -- 09.07.2011 - 13:04
Daha açık olmak gerekirse ara tür derken şunu kastediyoruz doğru söz:
doğrusöz -- 11.07.2011 - 10:38
Kaptan mosey iyi güzelde... Resmini verdiğin canlı!!! ornitorengin ara formu olmalı.
Evrimciler genelde ara form olduklarını iddia ettikleri fosillere (resmini koyduğunuza göre fosili de olmalı) cicili bicili bilimsel isimler vermeye meraklıdırlar.
Fosilin ismini de verirsen araştırırım.
Yoksa bu resim bazı kişilerin bir yerlerinden mi çıktı?
gamaro -- 11.07.2011 - 11:17
Bu daha anlamamış..
ver kaptan ver, bi de türkçe altyazı ver:)
KaptanMosey -- 11.07.2011 - 12:06
Harun hocanız fosillere isim verme konusunda evrimcilierden daha yaratıcı doğru söz. Bu hayvanın adı timsavuk, bi bak bakalım şuna.
xenix -- 11.07.2011 - 19:26
Timsavuk dersen anlamaz. Latince ismini vermek lazım.
CORCODILPULLUS
Fakat iyi araştırman gerekiyor doğrusöz, bu google da yok. Bilimsel dergilerden bulman gerekir. (Hiç hayatında bilimsel bir dergi okudun mu? )
xenix: Takiplerim
Hüseyin AKTAŞ -- 12.07.2011 - 05:39
" (Hiç hayatında bilimsel bir dergi okudun mu? )"
Can alıcı soru...
Doğrusöz baltayı taşa vurdun şimdi işte!...
doğrusöz -- 12.07.2011 - 06:37
Daha çok materyalizmi ve Darwininizmi savunan kitap ve dergileri okuyorum. Çünkü oralarda tersinim için umduğumdan çok malzeme var.
Yoksa okuduklarım bilmsel değil mi?
Timsavuk denen şey muhtemel ki bir evrimcinin bir yerlerinden çıkmış olmalı.
Tepe tepe kullanın.
gamaro -- 12.07.2011 - 07:48
Kitap ve dergi ismi lütfen?:)
En son hangi kitabı (ve ne zaman) okudunuz mesela, birlikte bakalım. (dergi de olur tabi:)
doğrusöz -- 12.07.2011 - 08:20
Gamaro (neler okuduğumu merak ettiğine göre) herhalde Dawkns'in incilerini eleştirme yazılarımı görmedi.
Gamaro;
Sağa sola saldıracağına,
Onun bunun ne okuduğunu, ne yazdığını merak edeceğine,
Şöyle akıllı uslu bir şeyler yaz da devap vereyim, bilgilerinden istifade edeyim.
Bilirsin. Fazla merak iyi değildir.
Not: Timsavuğunuzu kafese koymayı unutmuşsunuz, bir yerlerinizi ısırmasın?
gamaro -- 12.07.2011 - 08:39
Soru basit;
en son okuduğunuz 3 kitap, 3 dergi veya üç makale (yıl, sayı, vol. vesaire:)
sahi ne demekti vol?:)
Hüseyin AKTAŞ -- 12.07.2011 - 10:32
Yok gamaro, xenix'in sorusu daha masumdu; "Hiç hayatında bilimsel bir dergi okudun mu?"
Seninkisi çok teorik ve karmaşık oldu, öyle ağır sorma:)
xenix -- 12.07.2011 - 12:14
CORCODILPULLUS u google da bulamadınız galiba? Bilimsel dergi diyorum. Hiç okudunuz mu hayatınızda?
Verdiği cevap ne? Evrimcilerin kitaplarını, dergilerini okudum. Onlarında yarısı harun yahya, biri Darwin - Türlerin Kökeni (Onu bile okuduğunu sanmıyorum) diğeri de Dawkins - Gen Bencildir (Bu arada kör saatçi ve tanrı yanılgısını da okuyun madem Dawkins'i beğendiniz)
Ama işte anlamadığınız ve muhtemelen de anlayamayacağınız bir şey var. Siz daha "bilimsel dergi" nin ne olduğunu bilmiyorsunuz ve hiç okumadınız.
xenix: Takiplerim
KaptanMosey -- 12.07.2011 - 12:48
J. M. Smith, S. J. Gould'u falan tanıyor mu acaba, hiç onları okudu mu ki acaba, ya adlarını duymuş olabilir mi? Jacques Monod'un adını anmayacağım bile, zira o biraz üst level oluyor. Ama kitap okumayı sevmiyorsan doğru söz, bunların filmi de çekilmiş, onu izlemeyi öneririm sana: PBS'nin Triumph of Life'ını izle ilim irfan öğren biraz. Harun Yahya ve Muhammed'in kitaplarından öğrenilmez evrim. Yazılarından birinde hala Lamarck'tan falan bahsediyorsun, bir de ben okudum biliyorum diyorsun, belli ne kadar bildiğin.
Ya da geç bütün bunları sana bir resim daha göndereyim ben... Psikologların şu lafını hep söylemek istemişimdir; Bu resimde ne görüyorsun?
Ve bir ricam daha olacak, bu manzarayı tersinim sözümona teorinizle açıklayabilir misiniz, lütfen?
doğrusöz -- 13.07.2011 - 06:52
Bir tutam ot arayan akrabalarını!!!
gamaro -- 13.07.2011 - 11:12
Eleman süper yauu... yeter ki bi hayvan resmi göster, cevap anında hazır: AKRABALARIN!!!!
:)
xenix -- 13.07.2011 - 11:32
Bu evrim teorisi redcilerin (hristiyan olsun, müslüman olsun) en büyük dertleri o zaten. Hayvanlarla akraba olmamak. Kibir. İnsanı tanrının soyundan görmek.
Oysa bir bilimci için hayvanlarla akraba olmak çok umursanacak bir şey değildir. Gözlemlerini, deneylerini bu kibirle, önyargıyla sürdürmez. Bu yüzden hüdai gibi, harun yahya gibi tipler asla bilimsel olamazlar.
Resim tam psikoloji sorusu olmuş bence. Adamın derdi hemen ortaya çıktı bak. Oysa ben o resme baktığımda bambaşka bir şey görüyorum.
xenix: Takiplerim
doğrusöz -- 17.11.2011 - 08:30
Richard Dawkins'in Gen Bencildir kitabına Eleştirler-6
Dawkins yaşamın başlangıcını bir basitlik olarak niteler.
Dawkins’e (ve tabiî ki evrime) göre canlılık basitten karmaşalığa doğru evrimleşmiştir.
Eğer evrim bir gelişimi öngörüyorsa karmaşa yanlış seçilmiş bir sözcük olur.
Yanlış seçilmiştir ama Dawkins sadece düzenli sistemler sözcüğünü kullanmamak için bu kelimeyi özel olarak seçmiştir. Bunu daha önce değinmiştik.
Dawkins’in yaşamın başlangıcını basitlik olarak nitelemesi de bir başka büyük hatadır. Bu niteleme sadece evrim öngörülerine uygun olmak için seçilmiş olmalıdır.
Malum! Evrim teorisi canlılığın ilkel (basit) canlıların evrimleşmesi sonucu zaman içinde böylesine zenginleştiğini iddia eder. Başlangıç canlılarının mükemmel yapılarda olması evrim teorisine ters düşer.
Dawkins başlangıç canlıların ilkelliğini İddia eder ama ilkel (basit) canlının ne olduğu konusunda herhangi bir açıklamada bulunmaz, bulunamaz.
Fakat bu açıklamayı biz yapabiliriz.
Bir oluşumun canlı olabilmesi için her şeyden önce:
a)-Beslenmelidir,
b)-Üremelidir.
c)- Korunmalıdır.
Bu üç özelliği eksiksiz sahip olan olgular ancak canlı olarak nitelenebilir.
Fakat her üç özellikte basite indirgenemez kompleks sistemler gerektirir.
Bu nedenle en ilkel olanlar bile zannedildiği gibi basit değildir. Basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünselliğindedir.
= = =
Dawkins canlılığın ilk ortaya çıktığı ilkel dünyayı ve atmosferinin karışımını anlatırken suyun, karbondioksitin, metanın, amonyağın bolca bulunduğundan bahseder de nedense oksijeni yazmayı unutur!!
Halbuki ilkel dünyanın atmosferinde bol miktarlarda oksijenin bulunduğu konusunda güçlü kanıtlar vardır.
Zaten suyun olduğu bir yerde oksijenin olmadığını iddia etmek saçmalıktan başka bir şey değildir. (Su iki hidrojen bir oksijen atomunun birleşmesinden meydana gelir.)
Dawkins’in ilkel dünya atmosferinde oksijen gazının bulunduğunu yazmayı unutmasının! gerçek nedeni bu gazın evrim öngörülerinde istenmeyen olmasındandır.
Eğer canlılık iddia edildiği gibi rastlantılarla oluşmuş ise her şeyden önce aminoasitler oluşmalıdır.
Canlılığın temel taşı olan aminoasitler oksijenin bulunduğu ortamlarda varlıklarını koruyamazlar.
Çok güçlü kanıtlar olmasına rağmen Dawkins’in oksijeni yazmayı unutmasının gerçek nedeni işte budur.
Eğer bir oluşum evrimi ters geliyorsa ret ve inkar edivermek bir evrimci mantığıdır.
Bir bakıma evrim gerçeklere uymuyorsa gerçekler evrime uydurulur.
Dawkins ilk canlılığın nasıl oluştuğunu açıklama konusunda unutkanlığını ön plana çıkararak bilimsel dürüstlükten oldukça uzaklaşmış görünür.
Miller–Urey deneyinden söz ederken nedense unutkanlık hastalığı bir kez daha nükseder ve deneyde kullanılan cold trap’tan, deneye bir iradenin girdiğinden, özel olarak tasarlandığından bahsetmez.
Ve tabiî ki söz konusu deneyde her şeyi alt üst eden o muzır gaz (oksijen) gene yoktur.
Bir bakıma her şey evrim tanrısının arzu ettiği gibidir. Bir kez daha gerçekler evrime uydurulmuştur.
Dawkins ilkel dünyada (ve tabii ki rastlantılarla) ilk önce pürin ve pirimidinlerin oluştuğunu varsayar. Bunlar ise (Dawkins'e göre) DNA’nın yapıtaşlarıdır.
Bir bakıma ortada en ilkel, en basit protein bile yok iken DNA oluşmaya başlamıştır.
Halbuki pürin ve pirimidin birer organik bileşiktir.
Bir mucize gerçekleşse, pürin ve pirimidin molekülleri rastlantılarla oluşsa bile bilgi rastlantılarla oluşmaz. Çünkü karmaşalarda bilgi olmaz.
Bilgi düzenli sistemlerde olur. Bir bakıma düzenli sistemler bilginin sonucudur. Düzenli sistemler için ise amaç, irade, bilgi, güç ve yeterli zaman gereklidir.
Karmaşa ve düzensizlikler için kaba güç yeterlidir.
Yapmanın zor, bozmanın kolay olduğu ilkesi buna kanıttır.
Bilgi ihtiva eden oluşumların rastlantılarla meydana gelemeyeceği açıktır.
Dawkins DNA molekülünün oluşması konusunda pek çok senaryolar ortaya koyar.
İlginç olan ise bu oluşumun ne kadar zor olduğunu farkında olmasıdır.
Fakat (Dawkins’e göre) zaman öylesine uzundur ki milyonlarca sene boyunca her hafta toto oynayan bir kişinin defalarca büyük ikramiye kazanması gibi bir gün gerçekleşmesi zor olan (gerçekte imkansız kere imkansız kere imkansız) mucize gerçekleşiverir ve kendini eşleyebilen bir DNA makro molekülü ortaya çıkıverir.
On beş rakamlı bir piyango bileti (günümüzde satılan biletler altı rakamlıdır) alsak kazanma şansımız on üzeri on dörtte bir (katrilyonda bir) olur.
Nihayet bu rakam matematikte imkansızlık sınırını (matematikte on üzeri ellide bir ihtimalden az olanlar imkansız sayılır) aşmadığından büyük ikramiyeyi (milyonlarca yıl her hafta bir bilet aldığımızı var sayarak) belki kazanma şansımız olabilir.
Dawkins’in buradaki bir başka mantık hatası zaman içinde kazanma şansının yükseldiğini zannetmesidir. Fakat her çekilişte (yukarıdaki örneğimize göre) kazanma şansımız değişmez yani katrilyonda birdir.
Konu canlılığa (biomoleküllere) gelince rastlantılarla oluşma daha da karmaşıklaşır ve zorlaşır.
Sadece beş yüz aminoasitlik tek bir proteinin rastlantılar oluşma ihtimali on üzeri dokuz yüz elli de birdir. Diğer ifade ile imkansız kere imkansız kere imkansızdır. (Olasılık hesaplarına bakınız)
Canlılarda binlerce aminoasitlerden oluşan dev protein moleküllerinin olması ise evrimin bir başka çıkmaz sokağıdır.
DNA molekülü ise bir proteinden binlerce kat daha komplekstir.
DNA molekülünün rastlantılar oluştuğu iddiası en güçlü hayalleri bile rahatlıkla aşar.
Kaldı ki bir DNA molekülü milyarlarca bilgiyi de içinde barındırır.
Oluşumlardaki bilgilerin varlığı o oluşumların rastlantılarla meydana geldiği iddialarının tümünü batkına uğratır.
Sayın Dawkins toto örneğini verirken ya ihtimal hesaplarını bilmiyordu ya da okuyucularına kasıtlı olarak yanıltmaya, aldatmaya amaçlamış olmalıdır.
Devam edeceğiz.
açparantez -- 17.11.2011 - 13:25
Arkadaşım yazıp duruyorsun senin saha çalışman, deneylerin, kanıtların nerede? Almışsın bir kitap orada öyle demiş burada böyle demiş diye oturduğun yerden atıyorsun. Ne yapıyorsun?
Arka bahçede karıncaları gözlemle, gel gözlemlerini çıkarsamalarını yaz.
)kapa parantez
toro -- 17.11.2011 - 20:39
evrim gerçekten iyi çalışıyo anlamayanlar resimden hiç bişe görmüyor tam olması gerektiği gibi
doğrusöz -- 18.11.2011 - 06:42
Son derece haklısınız.
Çevremize, hayatımıza doldurmuş; içinde varolup yaşadığımız yaratılışın harikalarını göremiyorsak bakar körüz demektir.
Gözler kör ise ışık ne yapsın?
açparantez -- 18.11.2011 - 11:51
Kanıt diyorum kanıt. Kanıtsız yazma. Kanıtların ne? Onları yaz.
Bilimsel olun biraz. Kanıtınız yoksa yazmayın.
)kapa parantez
doğrusöz -- 18.11.2011 - 11:59
Kanıtlar eleştirilerin içindedir.
Nedeni ise sayın Richard Dawkins'in yazılarını kanıtsızlık üzerine yazmasıdır.
Sen hiç merak etme. Kafacığını da yorma..
Dawkins iddialarının kanıtlarını koysaydı bizde anti-kanıtlarını koyardık.
gamaro -- 18.11.2011 - 12:01
Evet, seks muhteşem bişey mesela, tam bir yaradılış harikası, adem babamız çaksın da biz çıkalım diye piyasaya.
Ama empotans olunca insan naapsın, bilinçli dizayn da bi yere kadar tabi.
göz-ışık durumları anacıım:))
açparantez -- 18.11.2011 - 12:03
Bak şimdi doğrusöz. Sen yanlışından dönebilecek bir insan gibi duruyorsun.
Canlılar tarihine bakıldığından fosil kanıtları ilkel canlılardan gelişmiş canlılara doğru gittiğini gösteriyor. Bunun kanıtı da ilkel fosillerin daha yaşlı veya fosillerin daha alt tabakalarda bulunması.
Senin teorine göre ise gelişmiş canlılar ilkellerine göre önce yaşamış olmalıdır.
Ben de soruyorum bu düşüncenin veya ileri attığın hipotezin kanıtı nedir? [Önce kanıt sonra sonuç diyen insanın bu düşüncesi için elinde kanıt olması gerekir]
)kapa parantez
doğrusöz -- 18.11.2011 - 12:09
Sayın açparantez.
Sorduğunuz sorunun cevap yeri burası değil.
Uygun bir başlık açar ya da uygun bir başlıkta sorarsanız cevap veririm.
doğrusöz -- 18.11.2011 - 12:18
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-7
Dawkins bu konuda hemen hemen her şeyden bahsetmiştir ama DNA’larda ifade bulan bilgiden söz etmeyi (bu konuda evrim yönünden bu konuda söyleyeceği herhangi bir söz olmadığından) nedense unutmuştur.
Malum, canlılar DNA molekülündeki bilgilere göre şekillenirler. Bu nedenle DNA üremenin temelidir.
Bu gerçek evrimcileri (ve tabii ki Dawkins’i) yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıktı ikileminin içine sokar.
Dawkins’e göre önce yumurta oluşmuştur ama yumurtanın oluşumu konusundaki senaryoları ne akla, ne mantığa, ne de bilime uymaktadır.
Ne de doğru dürüst bir kanıt gösterilmiştir. Evrimcilere özel hayal gücüne dayalı klasik bir şöyle oldu böyle oldu edebiyatıdır.
= = =
Dawkins canlı, cansız tüm oluşumları ilkel, yarı ilkel, modern diye bölümlere ayırır.
Dawkins’e göre madde alemi de canlı alemi gibi basitten karmaşalığa doğru evrimleşmektedir.
Karmaşıklık deyimi ile evrimin birbirleriyle çeliştiğini bir kez daha vurgulayalım.
Dawkins (dolaysıyla evrim savunucuları) düzenli sistemlerin oluşumlarında bir amaç ve iradenin gerekliliğini kabul etmezler.
Onlar göre düzenli sistemlerde rastlantılarla oluşabilirler. Yine onlara göre bu tür oluşumların sayısız örnekleri vardır.
Dawkins bu konuda örnek olarak elması gösterir.
Bilindiği gibi elmas molekülleri dört karbon atomludur ve atomlar dörtgen şeklinde birleşmişlerdir.
Elmaslar izometrik bir sistemde kristallenirler.
Her karbon atomu kendisini çevreleyen dört karbon atomuyla düzgün dörtyüzlüler meydana getirecek şekilde bağlanmıştır.
Bu nedenle elmas son derece basit, kararlı ve ardışık bir yapı sergiler. Bu yapı aynı zamanda son derece estetiktir.
Elmasın bu yapısı düzenli sistemlere örnek kabul edilebilir mi?
Diğer ifade ile düzenli sistemler rastlantılarla oluşabilir mi?
Karbon atomu (rastlantılarla oluşamayacak kadar hassas, çok sayıda elektriksel ve kütlesel dengeler içerdiğinden düzenli bir sistemdir) ama elmasın oluşumu rastlantılarla meydana gelebilecek özel bir kaç şartın (yüksek basınç vb.) doğal sonucudur.
Karbon atomu ve elmas molekülü
Değişen şartlar elementlerin allotroplarını meydana getirir.
Dolaysıyla elmas şartların meydan getirdiği bir allotroptur.
Allotroplarda atomların dizilişleri farklıdır ve şartlara göre belirlenir.
Diğer ifade ile allotroplar amacın değil, şartların oluşumlarıdır.
Dawkins'in şartların oluşumu olan basit ve doğal bir olguyu düzenli bir sistem olarak görmesi, takdim etmesi ve yaşama temel alması gerçekten çok ilginçtir.
Allotrop moleküllerin kimyasal ve fiziksel özelliklerinin tümü birbirinden farklı olabilir.
Fakat aynı maddeyle tepkimeye girdiklerinde oluşturacakları bileşikler aynıdır.
Örneğin grafitle elmas, beyaz fosforla kırmızı fosfor, rombik kükürtle monoklinik kükürt, ozon ile oksijen birbirinin allotropudur.
Dawkins’in örnek verdiği elmasın karbon bağları, karbonun diğer allotropu olan grafitin karbon bağlarından daha güçlüdür.
Bu nedenle elmas grafitten daha kararlı bir yapıya sahiptir.
Devam edeceğiz.
açparantez -- 18.11.2011 - 12:19
Nasıl yeri burası değil. Yukarıda yazmışsınız ilkel canlılardan gelişmiş canlılara gitmez diye. Ben de soruyorum kanıtınız nedir diye?
)kapa parantez
açparantez -- 18.11.2011 - 12:21
Kanıtlarınızı yazamayacaksanız bileyim, takip etmeyi bırakayım yazılarınızı.
Önce kanıt sonra bilim.
)kapa parantez
doğrusöz -- 18.11.2011 - 12:39
tamam, sorularınızı yazının sonunda cevaplayacağım sayın açparantez.
Siz yazılarımı takip ile alıntılar yaparak sorularınızı biriktirin.
doğrusöz -- 19.11.2011 - 07:43
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-8
Tersinim teorisi varoluşu yapı olarak kompleks (amaçlı) oluşumlar, şartların oluşumları ve rastlantısal oluşumlar olmak üzere üç büyük gruba ayırır.
Varoluş bu üç grubun bir arada bulunduğu basite indirgenemez kompleks bir yapıdır.
Amaçlı (kompleks) oluşumlar genelde çok yönlü, ayrıntılı ve bir amaca yöneliktirler, basite indirgenemezler.
Örneğin atom ve moleküller yapısal olarak çok yönlü, ayrıntılı ve komplekstirler. Bu nedenle amaçlı yapılardır. (Ayrıntılı bilgi için atom ve moleküller bölümlerine bakınız)
Yapmanın zor, bozmanın kolay olduğu ilkesi bu tür yapıların rastlantılarla oluşmayacağının, oluşamayacağının en büyük kanıtıdır.
Şartların oluşumları ise basit, tekdüze ve amaçsızdır.
Şartların oluşumlarında amaçlı oluşumlara benzeyen düzenlilikler (estetik yapılar) meydana gelebilir.
Fakat en baştan bir amaca yönelik olmadıklarından bu tür oluşumlar sadece estetik görünümlüdürler. Herhangi bir amaca hizmet etmezler.
Rastlantısal oluşumlar ise tamamen rastlantıların sonucudur. Amaçsız oluşumlardır ama amaca benzeyen estetik görünümler de verebilirler.
Örneğin bir mağara (eğer özel olarak bir irade tarafından yönlendirilip oluşturulmamış ise) eğri büğrü görüntüsü, sarkıtları vb. ile tamamen rastlantısal oluşumlardır.
Fakat amaçsız, tamamen rastlantısal bir oluşum olan mağaramız estetik bir görünüm meydana getirmiş olabilir.
Biz varoluşta her üç şekli karmaşık şekillerde gözlemleyebiliriz.
Ortaya çıkan olgu düzenli sistemler olduğu gibi şartların oluşumları ya da rastlantısal oluşumları meydana getirebilir.
Örneğin dünyamız her üç olgunun bir arada bulunduğu bir kütledir.
Küreye benzeyen şekliyle şartların ya da rastlantıların oluşumudur diyebiliriz ama güneş sistemindeki yeri, kütlesi, eğimi, yapısı, kendi ve Güneşin etrafındaki dönme hızı vb. pek çok özellikler onu özel yapar. (Güneş sistemi ve dünya bölümlerine bakınız)
Dünyamızın bu özelliği güneş ve sistemindeki diğer cisimlerle yakından ilgilidir.
Güneş sisteminin Samanyolu galaksisindeki yeri ve konumu, bu konumun diğer gök cisimleri ile yakında ilgili oluşu güneş sistemini dolaysıyla dünyamızı evrensel boyutta özel yapar.
Varoluşta her üç olgu şekli bir arada bulunup yeni bir oluşum şekli meydana getirebilir.
Sonuçta düzenli sistemler rastlantılarla bir araya gelerek şartların ya da rastlantısal oluşumları; rastlantısal ve şartların oluşumları da bir irade tarafından yönlendirilip organize edildiğinde düzenli sistemleri meydana getirebilirler diyebilmekteyiz.
Bu öngörümüzü biraz daha açmaya çalışırsak şunları söyleyebiliriz.
Maddeler düzenli sistemler olan atomların ve ardından oluşan moleküllerin rastlantısal yığınlarıdır.
Diğer ifade ile düzenli sistemler rastlantısal oluşumları meydana getirmiştir.
Rastlantısal yığın olduklarından görünüm olarak özelliksiz, basit ve tekdüzedirler.
Düzenli sistemlerin şartlara göre şartların oluşumlarını meydan getirdiklerini daha önce yazmıştık.
Her üç olgunun bir arada bulunduğu yığınsal oluşumları bir irade, bilgi ve güç yönlendirirse düzenli sistemler (örneğin önümüzdeki bilgisayar, mutfağımızdaki buzdolabı, galaksiler, güneş sistemi, dünyamız) haline gelirler.
Düzenli sistemlerle estetik yapılar oluşturan rastlantısal oluşumları birbirlerine karıştırmamak gerekir.
Örneğin su molekülü düzenli bir sistem olduğu halde bulunduğu ortam şartlarına uygun ve rastlantısal olarak çeşitli şekillere girer; gaz, sıvı ve katı hallerde bulunabilir.
Su gaz halinde dağınık bir yapı sergiler ama sıvı ve katı hallerinde düzenliliklere benzeyen değişik şekillerde gözlemlenir.
Dawkins’in örnek molekülü olan elmasta buna benzer.
Bu nedenle biz elmasın yapılanmasını (her ne kadar düzenli sistemlere benzese de) düzenli bir sistem değil de (basitliği ve tekdüzeliği nedeniyle) şartların oluşumu olarak niteleriz.
Fark edileceği gibi şartların oluşumları rastlantısal olabildiği halde amaçlı oluşumlar asla rastlantısal değildir.
Devam edeceğiz.
doğrusöz -- 21.11.2011 - 08:30
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-9
Dawkins’in elmas gibi bir başka gözde molekülü hemoglobindir.
Dawkins Genler Bencildir kitabında hemoglobin hakkında ayrıntılı bilgiler verir.
Dawkins’in verdiği bilgilere göre hemoglobin molekülü kısaca: Hemoglobin aminoasit dizimlerinden oluşmuş tipik bir protein molekülüdür.
Bir hemoglobin molekülünde 574 (beş yüz yetmiş dört) aminoasit molekülü vardır.
Her aminoasit ise belirli bir düzende bir araya gelmiş birkaç düzine atom içerir.
Atomlar (Dawkins’in ifadesiyle) dört zincir halinde düzenlenmiş ve bu zincirler birbirleri etrafında sarılıp bükülerek şaşırtıcı karmaşıklıkta üç boyutlu küresel bir yapı oluşturmuşlardır.
Biz buna peptid bağ diyoruz.
Buradaki karmaşalık kelimesinin Dawkins’e ait olduğunu; hemoglobin ve benzeri yapıların düzenli sistemler olduğu, karmaşalıkla uzaktan yakından ilgisinin olmadığı açıktır.
Bir Hemoglobin Molekülünün Dört Sarmallı Yapısı.
Dawkins’in rastlantılarla asla oluşamayacak böyle bir oluşumu evrime kanıt olarak göstermesi hem şaşırtıcı hem de ilgi çekicidir.
Tüm hemologlobin moleküllerinin değişmez bir yapısı vardır.
(Yine Dawkins’in ifadesine göre) bir insan vücudundaki hemoglobinleri meydana getirmek için tek bir büklüm, tek bir molekül yerinden oynamaksızın altı bin milyon kere milyon kereden fazla kendini aynen tekrarlar. (eşlenir)
Dawkins’in kasten yazmadığı (belki de bilmiyordu) ya da unuttuğu! birkaç ayrıntıyı da biz ilave edelim.
Bilindiği gibi hemoglobin molekülünün eksiksiz var olması yaşamsaldır ve acildir.
Olmaması ya da eksik, hatalı yapılarda olması solunum denen yaşamsal fonksiyonun meydana gelmesine engeldir.
Diğer ifade ile yaşamın devamlılığı için eksiksiz ve yeterli sayılarda var ve hazır olması gerekir.
Devam edeceğiz.
doğrusöz -- 23.11.2011 - 10:04
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-10
Aminoasitler ise oksijenin bulunduğu ortamlarda varlıklarını koruyamazlar, hemen absorbe olup, bozuma uğrarlar.
Eğer hemoglobin rastlantılarla oluşmuş ise oksijenin olmadığı bir ortamda oluşması gerekir.
Görevi oksijen taşımak olan bir oluşumun oksijenin olmadığı bir ortamda (hem de eksiksiz ve mükemmel) oluştuğu iddiasında, bu iddiayı altüst eden yaman bir mantık hatası vardır.
Hemoglobinin meydana getiren 574 adet aminoasidin aynı cins, sol elli olmaları ve birbirleriyle peptid bağı denilen üç boyutlu bir bağla bağlanmaları gerekir.
Dawkins’inde itiraf ettiği gibi dizide oluşabilecek herhangi bir yanlışlık tüm oluşumu bozar.
Böyle bir oluşumun rastlantılarla meydan gelmesi imkansız kere imkansız kere imkansızdır. (On üzeri dokuz yüz ellide bir ihtimal. Olasılık hesapları bölümüne bakınız)
= = =
Dawkins’in rastlantılarla oluşma ihtimali olmayan hemoglobin molekülünü rastlantılarla oluşma eğilimli kararlı yapılara örnek göstermesi hayli ilginçtir.
Dawkins’e göre bu karmaşık ve yaşamsal yapı bir kere rastlantılar meydana gelmiş ve sonrada kendini en küçük bir hata yapmadan eşleyivermiş, katrilyonlarca adedi eksiksiz ve hatasız oluşturmuş, sonuçta kan dediğimiz basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünselliğinde olan yaşamsal sıvının bir parçası haline getirmiştir.
Dawkins’in kasıtlı olarak yüzeysel ve tek yönlü alıp bilgi verdiği hemoglobinin basite indirgenemez kompleks bir yapı olduğu kesindir.
Gerçektende hemoglobinde diğer hayatî oluşumlar gibi tam bir yaşam mucizesidir.
Bütün basite indirgeme çabalarına rağmen evrimcilerde (en azından bir kısmı) bu gerçeği itiraf etmekten kendilerin alamamaktadırlar.
= = =
Yine Dawkins’e göre kimi düzenli sistemler kendi kendine eşleyebilmektedir.
Bu da canlılarda görülen üreme sistemlerinin (DNA’ların) temelini teşkil eder.
Fakat Dawkins (her zamanki alışkanlığıyla) üremenin temelini teşkil eden bu kompleks olayı olabildiğince basite indirgemiş, DNA’larda ifade bulan bilgilerin nasıl oluştuğu konusunu bir kenara itmiş; görmezlikte, bilmezlikten gelmiştir.
Ona göre DNA’lar vakti zamanı geldiğinde her nasılsa bir fermuar gibi tam ortasından ikiye ayrılıveren simetrik yapıları oluşturmuş, taşıdığı bilgilerde bu yolla kopyalanıvermiştir.
Fakat bilgiler ancak düzenli sistemlerde bulunur. Karmaşa ve amaçsız oluşumlarda bilgi bulunmaz.
Son derece önemli olan bu konuyu daha derinlemesine irdelemek için düzenli sistemlerin ne olduğunu doğru tespit etmekte büyük yararlar vardır.
Düzenli sistemler bir amacı gerçekleştirmek için belirli kurallar, yasalar, ilkeler çerçevesinde kimi madde ya da oluşumların bir araya gelmesiyle oluşur.
Başlangıçta bir amaç olduğundan amaçla ilgili bilgi ve bu bilgiyi eyleme geçiren bir irade ve güç (enerji) gereklidir.
Doğada sistemli düzenliliklere benzeyen bazı oluşumlar gözlemlenir ama bu oluşumlarda amaç olmadığından (en baştan bir amaca uygun örgütlenilmediğinden) sistemli düzenlilikler değildir. Rastlantılarla gelmiş estetiksel oluşumlardır.
Estetiksel oluşumlarla düzenli sistemler arasındaki en büyük fark düzenli sistemlerde en baştan bir amacın, bilginin ve iradenin olması, düzenli sistemin bu amaca uygun şekillenip oluşmasıdır.
Estetiksel oluşumlarda ise amaç olmadığından rastgeledir. En baştan bilgi ve irade olmadığı, amaç belirlenmediğinden estetiksel oluşumlar çevre şartlarının doğal sonuçları olur.
Diğer ifade ile çevre şartları değiştikçe oluşumlarda değişir.
Estetiksel düzenlilikler olarak tanımlanabilecek oluşumlar (tamamen çevre şartlarına tabi olduğundan) kısa bir an sonra bozulup estetiksel olmayabilir. Estetiksel düzenlilikler aynen oluşmaz.
Muhakkak öncekilerle aralarında farklılıkları, değişiklikleri vardır.
Diğer ifade ile birebir kopyalama olmaz.
Bu nedenle estetiksel düzenlilikler de kopyalama olmadığından devamlılık yoktur.
Fakat evrim milyonlarca senelik çok uzun süreçlere gereksinim duyar. Bu uzun süreçler içinde rastlantılarla oluştuğu kabul edilen sistemler yapılarını koruyabilmeli; dahası bazı olumlu eklemeler yapıp, biriktirerek kendini geliştirebilmelidir.
Estetiksel oluşumların rastlantısallığı, bu nedenle korunmasızlığı, dış etkenlere olabildiğince açık olduğu düşünülürse böyle bir oluşumun (evrimsel gelişimin) imkansız olduğu açıktır.
Ayrıca bu tür gelişim mevcut doğal kural, kanun ve ilkelere de aykırıdır.
Devamı var.
doğrusöz -- 25.11.2011 - 13:59
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-11
Düzenli sistemlerle estetiksel oluşumları birbirlerine karıştırmamak gerekirse de evrimciler bu hatayı sıkça yaparlar.
Örneğin Dawkins’in modern molekül olarak takdim ettiği hemoglobin ilk dönemlerde (henüz maddesel evrim gerçekleşmediğinden) yoktur.
Maddesel oluşumlarda (bu oluşumlar fizik ve kimya yasalarına uygun oluştuklarından ve bu yasalar değişmeyeceklerinden) evrimleşme gibi bir kavramın olmayacağı açıktır.
Maddesel oluşumlar oluşum şartları meydana geldiğinde ortaya çıkarlar.
Bu nedenle ilkel dönemlerde hemoglobin molekülü yoktu, maddesel evrim sonucu oluştu diyemeyiz.
Karbon elementinin milyonlarca bileşiği vardır ve biz bunların büyük bir kısmını henüz bilmiyoruz.
Bu bileşiklerden bir kısmının oluşumu için çok özel şartların meydana gelmesi gerekebilir, bu nedenle halen oluşmamış olabilir.
Örneğin proteinlerin oluşumu özel şartlar gerektirir.
Eğer bir proteinin rastlantılarla oluştuğu iddia ediliyorsa özel şartlarının (proteini meydana getiren aminoasitlerin aynı cins ve sol elli olmaları peptid bağ oluşturmaları vb. gibi) en baştan başlayarak rastlantılarla oluştuğu gösterilmelidir.
Bir protein modern bir moleküldür, maddesel evrim sonucu oluşmuştur demek yeterli değildir.
Dawkins’in modern moleküller olarak nitelediklerinin canlıları meydana getiren biomoleküller oldukları açıktır.
Dawkins biomoleküllerin maddesel evrim sonucu oluştuğunu iddia ederek canlılığı rastlantısal maddeciliğe bağlamaya çalışır.
Fakat biomoleküllerin yapı olarak çok özel oluşu, her biomolekülün canlılık denilen basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusu olan canlı bedenlerinde çok özel ve önemli görevlerinin oluşu tek, tek ele alınamayacağı (basite indirgenemeyeceğini) gösterir.
Burada basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusu derken canlı bedenlerini meydana getiren tüm organların görevdeş (yaşam denen amaca yönlendirilmiş) olduklarını anlatmaya çalışıyoruz.
Örneği 42 parçadan oluşan göz kompleks bir organdır ve görme amaçlıdır. Fakat gözün bütünüyle yerli yerinde meydana gelmesi görme olayının gerçekleşmesine yetmez. Sinir sistemi ve beyne de ihtiyaç duyar.
Göz, sinir sistemi ve beyin bir arada olsa, kompleks sistemlerin bütünselliğini oluştursa görme olayı gerçekleşir ama devamlılığı için dolaşım, solunum, sindirim, boşaltım..vb gibi diğer sistemlerin varlığı da gerekli olur.
Yaşamın oluşması ve devamlılığı için tüm organların ve organların oluşturduğu sistemlerin eksiksiz varlığı ile can denen bilge enerjinin tüm bedeni hakim olması gerekir.
Her sistem kompleks sistemlerin bütünselliğinde olduğundan canlı bedenleri dediğimiz bütünlük bir basite indirgenemez kompleks sistemlerin bütünsel kurgusu olur.
Materyalizm ve uzantısı olan evrim teorisi taraftarları bu tespiti şiddetle karşı çıksalar, ret ve inkar etseler de gerçek budur.
Gerçekler kimi teorilerin öngörülerine göre eğilip, bükülüp değişmezler.
Gizemlerini öğrenmek istiyorsak canlılığı her yönüyle bir bütün olarak düşünmek ve irdelemek zorundayız.
Canlılığı maddeye ya da basite indirgeyerek öğrenmemiz mümkün değildir. Canlılık maddeden öte başka bir ŞEYdir.
Devamı var.
gamaro -- 25.11.2011 - 14:03
Benimki gelmiş yine, saatli maarif takvim gibi mübarek:)
Napcan canlı yayında çıkcan mı karşıma?
doğrusöz -- 27.11.2011 - 14:25
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-12
Dawkins eşleyici moleküller olarak tanımladığı bazı oluşumların canlılık olup olmadığı konusunda ikircik içindedir.
Bunun nedeni ise bu molekül yığınlarının canlılık özelliklerinden hiç birini taşımıyor olmalarıdır.
Dawkins bu molekül yığınlarına eşleyici ismini özel olarak verdiği kesindir. Bu yolla (aklı sıra) canlıların üç özelliğinden birini (üreme özelliğini) bu molekül yığınlarına kazandırmış olacaktır.
Yeri ve zamanı geldiğinden yazalım.
Yeryüzünde görülen ilk canlılar prokaryot hücreli bakterilerdir.
Prokaryot hücrelerde DNA materyalleri ökaryot hücrelerdeki gibi düzgün yapılar değildir. Stoplazma içine dağılmış halde bulunur.
Bu basit gerçek bile Dawkins’in eşleyici moleküllerden DNA, ardından üreme oluştu tezini en baştan çürütür.
Prokaryot Hücre
DNA molekülü düzgün yapılar halinde ancak bir buçuk milyar yıl sonra ortaya çıkan ökaryot hücrelerde görülür.
Ökaryot Hücre
Birbirlerinden evrimleşmesi gereken prokaryot ve ökaryot hücreler arasında ise en küçük bir benzeşim yoktur.
Dawkins’in eşleyici adını verdiği bu molekül yığınlarının önceleri kopyalar yapmak için gerekli yapıtaşlarıyla dolu bir çorba içinde yüzdüğü; zamanla bu yapıtaşlarının kullanılmaları nedeniyle azaldığı ve zor bulunur bir hale geldiği, bununda eşleyicilerin soyları yapı taşları için benzerleriyle yarışmaya zorladığını, bunun sonucunda doğal seleksiyonun oluştuğundan bahseder.
Ve yine Dawkins’e göre nadir bulunan, bu nedenle kıymetli olan yapı taşları nedeniyle eşleyiciler arasında bir var olma savaşı başlamıştır.
Dawkins bir var olma savaşı içinde olduğunu iddia ettiği eşleyicilerin bu savaştan haberdar olmadıklarını, rekabet içinde oldukları hem cinsleri hakkında kötü hisler beslemediklerinden filan dem vurur. Yazısına bir çekicilik, bir şirinlik katmaya çabalar.
Dem vurur ama her hangi bir bilince, hisse, duyguya, algılamaya kapalı bir maddeler yığını olan eşleyicilerin nasıl ve ne tür bir var olma savaşına giriştiklerinden ve bunun ayrıntılarından bahsetmez.
Bütün bu ifadelerden anlaşıldığına göre eşleyici moleküller çok çeşitlidir ve eşlenmek için değişik yapı taşlarına gereksinim duymaktadırlar.
Fakat yapı taşları uzun süreçler içinde kullanılmalarından dolayı azalmışlar, bu nedenle kıymete binmişlerdir.
Eşleyiciler birer molekül yığınları olduklarından herhangi bir bilince, secici güce ya da buna benzer melekelere sahip değildirler.
(Bir an Dawkins’in öngörüsünün doğru olduğunu kabul edersek) azaldıklarından kıymete binen yapıtaşlarına hangi eşleyici rastlarsa o eşleyicinin kullanacağı açıktır. Burada seçici sadece rastlantılardır.
Bu nedenle iddia edildiği gibi eşleyiciler arasında yapı taşlarını sahip olma konusunda herhangi bir rekabet, yarışma ya da var olma savaşı söz konusu bile olmaz.
Bu ara Dawkins tarafından eşleyici olarak nitelenen oluşumların şartların oluşumları olduklarını, şartlar oluştukça meydana geldiklerini diğer ifade ile iddia edildiği gibi kendi kendilerini kopyalamadıklarını belirtelim.
Örneğin kar bir şartların oluşumudur. Kar taneleri simetrik ve son derece estetik görünümlüdür.
Dawkins'in mantığına göre önce rastlantılarla bir kar tanesi oluşmuş, o kar tanesi de kendini kopyalayarak küçük farklılıklarla diğerlerini meydana getirmiştir.
Dawkins'in pek sevdiği ve örnek gösterdiği elmasta bir şartların oluşumudur.
Basınç altında kalan karbon atomları elmas kristallerini oluşturur. Böyle devam edip gider.
Devamı var.
doğrusöz -- 30.11.2011 - 10:48
Richard Dawkins'in Gen Bencildir Kitabına Eleştiriler-13
Rastlantılarla meydana gelmiş bir elmas kristali diğerlerini kopyalayıp elması oluşturmaz.
Buna benzer onlarca örnek verilebilir.
Dawkins eşleyiciler eşlenirken bazı hatalar yapabileceklerini, bunun sonucu olarak birbirlerinden farklı kopyaları çıkacağını, bunların içinden doğal seleksiyon yoluyla iyi olanların seçileceklerinden bahseder.
Ve yine Dawkins’e göre hatalı kopyaların içinde ilerlemeye (evrime) açıkları bulunacak ve seçilecektir.
Buradaki hata kelimesinin (eğer kasıtlı değilse) yanlış seçildiği açıktır.
Eğer kopyalar hatalı ise ilerleme (evrim) değil gerileme (tersinim) söz konusudur.
Bir bakıma ( bir an doğal seleksiyon mekanizmalarının çalıştığını kabul edersek) kötülerin iyileri seçilmiş olacaktır.
Dawkins aklı sıra herhangi bir bilince, seçici özelliğe sahip olmayan bilinçsiz madde yığınları arasında rekabetten, yarıştan, var olma savaşından bahsederek gelişkinlerin gelişkin olmayanları elemine ettiği doğal seleksiyonla bir bağlantı kurmak, evrimin bu en gözde mekanizmasına bir yol açmak istemiştir.
Önceki bölümlerde irdelemeye çalıştığımız ve Dawkins’in ısrarla dile getirdiği kararlılık ya da kararsızlık konusunda, kararlıların seçilerek kararsızların ret edilmesi mantığı da doğal seleksiyon mekanizmasına zemin hazırlama amaçlı olduğu kesindir.
Halbuki kararlılık varoluşun var olma gereğidir ve doğallığın temelidir. Varoluş kararlı oluşumların üzerine kuruludur.
Dawkins en basit doğal olayları evrimle bağdaştırmaya çalışarak öküz altında buzağı aramıştır.
= = =
Dawkins bazı eşleyicilerin rakip türleri kimyasal olarak parçalamayı ve bunun sonucunda oluşan yapı taşlarını kendi kopyalarını yapmak için kullanmayı bile öğrenmiş olabilir buyurur.
Buyurur ama bu işi nasıl yaptıkları konusunda herhangi bir bilgi vermez, kanıtta göstermez.
Ona göre her şey evrime uygun olarak olu oluvermiştir.
Dawkins’in söylemek istediği şey ya da varmak istediği amaç cansız madde yığınlarına canlılığın olmazsa olmazlarından olan beslenme özelliğini yamamaktır.
Tamamen hayal ürünü olan bu öngörünün eşleyici denilen şartların oluşturduğu molekül yığınlarına canlılık özelliklerinden birini daha (beslenme) vermeye çalışmak olduğu açıktır.
Nitekim Dawkins bir kez daha hayal gücünü kullanarak eşleyici dediği molekül yığınlarının kimyasal mekanizmalar geliştirerek ya da etraflarına proteinlerden duvarlar örerek kendilerini korumayı öğrendiklerini yazar.
Yazar ama bilinçsiz molekül yığınlarının korunmaya niçin ihtiyaç duyduğu, bunun bilgisine nasıl eriştiği ve bu işi nasıl becerdiği konusunda bilgi vermez.
Dawkins’e göre hücre zarı denen harika oluşum (nasıl oluştuğu hayli şüpheli ve hatta imkansız) birkaç proteinin rastlantılarla yığılması sonucu meydana gelivermiştir. (Hücre zarı bölümüne bakınız)
Halbuki canlılığın olmazsa olmazları olan üreme, beslenme ve korunma mekanizmalarının her biri başlı başına basite indirgenemez kompleks sistemler içerir.
Böylece (Dawkins’e göre) eşleyici denilen molekül yığınımız birkaç hayal ürünü (bilimsel değil) öngörü ile canlılığın temel özelliklerinin tümünü kazanıvermiş, beslenen, üreyen ve korunan canlı bir organizmaya dönüşüvermiştir.
Bu kompleks sistemlerin nasıl ve ne yolla meydan geldikleri açıklanamayan üç beş molekülün rastlantılarla bir araya gelmesi sonucu oluştuğunu düşünmek ve yazmak; aklı, mantığı, bilimi boş veren bir evrimci hayal gücüyle ancak mümkündür
Dawkins’in hayal ürünü öngörüleri evrimcilere özel bir şöyle oldu böyle oldu edebiyatı olduğu açıktır.
İsteyen okuyucularımız insanlığın tarihi boyunca karşılaştığı en kompleks yapılar olan canlı hücreleri konusunda ayrıntılı bilgileri ilgili bölümlerde bulabilirler.
Devamı var.