…. Hiddetle bağırdı Semih… Telefondan gelen kısık ve boğuk sesi cevapladı.
- Adresi ver, çabuk ol!!!
Dönüp yüzüme baktı “benimle gel” diyen gözlerinin içindeki çaresizliği ve korkuyu fark ettim… Bir hışımla telefonun ahizesini tüm gücüyle yere fırlattıktan sonra, aynı gücü gösteremeyen ayaklarını zorlukla kapıya doğru sürükledi.
“Gidelim” dedi, “Bahar’ın bize ihtiyacı olabilir!” …
Evin önündeki arabaya nasıl bindik, tarif edilen adrese nasıl ulaştık farkında bile değilim.
Karanlık, gecenin tam içine işlemişti. Soğuktan morarmış elleri ve yüzleri aydınlatan ay ışığını ara ara kesen bulutlar gökyüzünden geçiş merasimindeydiler. Dip dibe sıralanmış karışık evlerin içinden geçerek, karınca yuvalarını andıran insan öbeklerinin arasından izbe bir yapıya vardık. Kapının üzerinde paçavraya dönmüş bir kapı süsü asılıydı. Üzerinde “iyi ki doğdun” ibaresi dikkatimi çekti. Ne zamandan kaldığı belli olmayan, kapıya adeta sakız gibi yapışmış bir doğum günü hediyesi olmalıydı.
Bir omuz darbesiyle açtığımız kapıdan içeri girdiğimizde, karşımıza çıkan manzara çok sarsıcı bir o kadar da kışkırtıcıydı. Etrafa sinmiş tütün kokusu ve dumanın yarattığı boğuk görüntü, görselliğini yitirmiş eski bir film karesine bezemişti ortalığı. Görüntü ara ara kopuk, bazen sesi kısılan, hatta kimi zaman da donan eski bir film karesi…
Semihle ben, bu iğrençliği tescillenmiş sahne karşısında şaşkın ve öfkeli rolünü üstlenmiş görünüyorduk. Az ilerideki süslü ama ihanetin tüm izlerini taşıyan yatağın üzerindeki hareketliliği uzaktan izlemeye koyulduk. Bunca patırtıdan etkilenmemiş bedenlerin eylemi soluk soluğa devam ediyordu. Mum ışığının uzayıp kısalmasından oluşan tuhaf aydınlık yatağın üzerine yansıyordu. Bu garip aydınlık, her ayrıntıyı seyretmemizde bize eşlik ediyordu.
Bir süre sonra, ama çok kısa bir süre sonra, Bahar'ın kıvrık dizlerinin öne eğdiği vücudu üzerinde inip çıkan gölge bir anda durdu. Omuz hizasında dalgalı ve gür saçları başını olduğumuz yöne döndürmesiyle yer değiştirdi adamın. Ellerini baharın kalçaları üzerinden çekti ve yatağın üzerinden bir hamleyle atlayıp, alelacele el yordamıyla bulduğu bir örtüye sarıldı. Kaslı bedeni, mum ışığı misali titriyordu. Az önce yaşadığı heyecanın bin mislini hissettiğine eminim o an… Yanımızdan geçip gittiğindeki ucuz parfüm kokusunu halen burnumda hissederim çoğu kez. Ve gözlerindeki delim tırak bakışı…
Bir anda öfkemiz ve şaşkınlığımız bu etkileyici belki de hiç yaşayamadığımız bu kaçamak zevk karşısında donup kalmamızı sağlamıştı. . Bahar, istifini bile bozmadan, yarım kalan hazzına devam etti. Görevini tamamlamasını bir heykel soğukluğunda izledik ikimizde… Taş kesilmiştik!!! Donmuştuk!!!
Bir süre sonra Bahar’ın boğuk ve ağlayan sesi, kırgın bedenlerimizin, uçmuş aklımızın geri dönmesini sağladı.
Nasıl çıktık oradan, nasıl bu denli sessizdik ve nasıl yumuşacık oluvermiştik hepimiz… Hiç anlayamadım…
Bu olayın bu şekilde sonuçlanmasına nasıl izin vermiştik!!! Aşk denemeyecek bir şeye verdiğimiz onay neydi? Aç cinsellik mi? Yoksa aşk aldatmacalarının, zihnimizi kandırdığı ama bedene hükümsüzlüğümü? Neydi? Neydi bu sıra dışılık?
Arabaya atladığımız gibi soluğu dalgaların kıyıya sertçe vurduğu bir sahilde bulduk kendimizi. Geride hatırımda kalanlar;
Semih’in solgun yüzü, kırılmış olmasına karşın öfkeye ödün vermeyen sevgisi… Bahar’ın ise, çantasından çıkarıp içmeye koyulduğu, parmaklarının arasında duran sigarası ve kocasının sımsıkı tuttuğu sol elini bir an bile bırakmaması…
Ne tuhaf bir tılsımdır bu!!!
Ayşe Özen,
Nibelunga -- 25.06.2011 - 19:47
Pişmanlık suçtur.
G Milat -- 25.06.2011 - 21:33
Butun aldatilanlar gibi Semih de aslinda biliyordur aldatildigini. Suc ise hic bir zaman esinde degildir, hep karsi taraftadir. O ayartmasa aslinda, senin esin hic bir zaman seni aldatmaz. O yuzden "Bahar'in bize ihtiyaci var" diyor... Bir nevi bastirma mekanizmasi... Insan sevdigini her seye ragmen affeder mi, bilemiyorum ama pismanlik cidden cok buyuk bir suctur.. Insanin kendisine ve hazzina yaptigi en buyuk hakarettir..
Hikaye cok guzel olmus. Ellerine saglik.
*G Milat*
Delişey -- 25.06.2011 - 22:07
aşkı soğana benzetiyorum çoğu kez.
hemen hemen hepimizin evinde bulunan. yemekte, salatada v.s kullandığı... bazen küp küp doğradığı, bazen yan yan kestiği, rendelediği ayrıca, kimi zaman üstüne bir yumruk patlatıp ortadan ikiye ayırdığı... çoğu kez kavrulan hatta bazen kızartılan soğan... çiğ çiğ de yenilebilen arada..
ama her ne şekilde kullanılırsa kullanılsın soğan, gözleri yaşartıyor mutlaka:((
yorumlar için yürekten teşekkürler...
Köyün Delisi -- 13.08.2011 - 07:38
temize çekilmemiş iç hesaplar, kendinin farkında olmayan insan, yalnızlık korkusu, çaresizlik hissi, sevişme isteği, kabul görme arzusu, obsesyon... uzarr gider :)
herşeye rağmen'in alacakaranlığı...
Delişey -- 14.08.2011 - 02:01
gökkuşağı sızısından bir kesit şüphesiz...
boğuluyorum!