Tesadüfen rastladığım bu güzel yazıyı paylaşmak istedim.
Sokrates öğrencilerine sormuş? 2500 yıl önce! "Kimdir insan?" Öğrencileri iki ayaklı tüysüz yaratık demişler. Ertesi gün tüyü yolunmuş bir horozla gelmiş Sokrates ve sorusunu yinelemiş. "Yani böyle birşey mi insan?" O dönemde tanrılarla insanlar aynı dünyayı paylaşıyormuş. Birbirleriyle yarışıyor çekişiyorlardı. Tanrılar insansı, insanlar tanrısaldı. Böyle bir dünyada insanı tanımlamak gerçekten zordu. Tek tanrılı dinlerde tanrı insanı "kendi benzerinde" yaratmıştı. Tanrı sayısı bir ya da üçe inmişti Hz İsa tanrının oğlu, hatta kendisiydi.
Türkçe "insan" arapça "ünsiyet" (yakınlık, tanışlık, aşinalık) kolundan türetilmiş bir sözcüktür. Çevresiyle ilişki, iletişim kuran, konuşup anlaşan yalın olan varlık anlamına gelir.
Dr. Carrel "İnsan Bir Meçhul" adlı eserinde insanın homo incognita olduğunu söyler (bilen fakat bilinemeyen). Binlerce yıldan beri tapınakların kapısına "kendini bil" yazılır. Kendini bilirsen, insanı toplumu dünyayı da anlamış olursun. En yüce erdem kendini bilmektir. Bakın Farsça bir dörtlük bilenle bilmeyen farkını nasıl vurguluyor.
O ki bilmiyor ama biliyor bilmediğini, çocuktur onu eğitin.
O ki bilmiyor ama bilmiyor bilmediğini, cahildir ondan uzak durun
O ki biliyor ama bilmiyor bildiğini, uykudadır. Onu uyandırın.
O ki, biliyor; biliyor bildiğini, bilgedir, onu izleyin.
Birazda biz tarif etmeye çalışalım insanı: İnsan dik durandır, yani homo erektustur. Ne varki, iki ayağı üstünde dik yürüyebilen her yaratık insan olmadığı gibi, her insanda dik durmuyor. Eğilip bükülenler, yerlerde sürünenler, dengesi bozulunca dört ayağı üzerine düşenler, bu duruma özenenler, bunlarda insan mı sizce?
İnsan ölümlüdür. Homo mortalistir. Aslında bütün canlılar ölümlüdür de ölümlü olduğunu bile bile yaşlam güçlüklerine katlanabilen tek canlı belki de insandır.
Olumluluk yasasını değiştirmeyen insan ebedi Homo eternalis olmaya heveslenir. Bedeniyle gelip geçici, eserleriyle kalıcı ölümlü varlık, ölümsüz eserler bırakır.
Çoğu canlılar kurulu düzene doğaya evet diyerek varolurken, insanoğlu tamamına birden hayır diyebilir. Homo rebeilustur. Kuşkuyla sorar sorgular, çünkü aslında o bir Homo curiosistir.
Sürekli konuşur anlatır. Çünkü bir Homo linguadır. Konuşan, iletişim kuran, anlaşan yaratıktır. Ya zamanın geçip gittiğinden yakınır ya da geçmek bilmediğinden. Aslında geçen gidende kendisidir, alan kaçan da. Canlı, cansız, canlı üstü, doğa ya da doğa üstü herşeyle her varlıkla konuşur, çatışır, barışır, anlaşır. Yalnız insandır ki
Sesini söze, sözünü sözcüğe
Sözcükleri sözlüğe, sözlüğü yazıya
Yazıyı resme, resmi musikiye
Musikiyi notaya, notayı sanata
Sanatı savaşa ve savaşı sanata dönüştürebilir.
Çünkü o bir Homo sembolikustur. Simgeleme, soyutlama cambazıdır, değerler anlamlar üretir. Bütün bu yeteneklerini türlü araç gereçlerle uygular. Çünkü o usta bir alet yapıcıdır. Homo faberdir. Yontma taştan yapılmış el baltasından, güneş sisteminde dolaşan uzay gemilerine kadar herşey onun elinden çıkmıştır. Dişi, tırnağı, çenesi, pençesi güçlü değildir ama "kıldan ince, kılıçtan keskin" köprüleri o tasarlar. Aslandan güçlü olan kartaldan yüksek uçan, balıktan derin yüzen, fırtınadan hızlı, depremden daha yıkıcı ne varsa dünyada onun eseridir. Usta elleri, bilinmeyen beyninin uzantısı, bilinen aletlerine en beceriklisidir.
Kendi türüyle uzlaşır, çünkü o bir Homo rasyonalisttir. Yani akıllı, filkirli insan.Akıllı olmayan da kendi aklına inanır, güvenir, aklıyla avunur. Sandığınca akıllı değildir ama nasılsa akıllı görünmeyi başarır. Akılsızca davranışlara son derece akıllı gerekçeler bulur. Mantık oyunlarıyla kendi aklını bile aldatır. Akıllı değil akılcıdır.
İnsan tam bilinçli değilse bile oldukça vicdanlıdır. Kimi insanlar o vicdanı sevgisiyle öyle geliştirirler ki ermiş kişi Homo santos olurlar.
İnsanın değişme yeteneğini değiştirme gücünü görenler ona homo historicus adını vermişlerdir. Kuşkusuz değişebilen ve son derece değişken bir varlıktır. Ama yaptığı, yazdığı okuduğu hatta yorumladığı, tarihten ders almadığı için, tarih sanki yineleniyormuş gibi görünür. Oysa yinelenen tarih değil insanın cehaletidir. Tarihi varlık olmakla övünen insan kendi tarihini de değiştirir. Gerçekleriyle oynar. Yalnız tarihle değil, yapıp ettiği, yazıp okuduğu, herşeyle oynar. Öylesine yaman bir oyundur ki ona Homo ludens (oyuncu insan) denilebilir. Doğar doğmaz başlar oynamaya, yaşamı boyunca oynar durur. Başkalarına hep oyun oynadığı için, kendine hep oyun oynandığını sanır, kuşkulanır. Eski oyunlara düşmemek için sürekli yeni oyun senaryoları düşünür. Kurduklarını hayata uygular. "ciddiyim, ciddi olalım" demesi bile oyundur. Son soluğunda "oyun bitti" derken bile oyunu sürdürür.
İnsan dünya sahnesinde gülen insandır. Homoo ridenstir. En çokta cinsel tabulara güler. Hayatta tadamadığı doyumları gülünç öykülerde arar. Çünkü tam bir Homo seksustur. Cinsel hayatını yeterince düzenleyememiş bir varlıktır.
Her davranışı, doğması, yiyip içmesi, çalışıp dinlenmesi, hastalanıp iyileşmesi, eş seçip ayrılması, sayısız kurallara bağlı kalır. Her aşaması bir törenle başlar, törenle sürer, törenle biter. İnsan törenci Homo ritualisttir.
Kurallara, geleneksel tören ve törelere uyulmayan durumlarda o barışçı uysal varlık, bir Homo veiligerent(savaşçı) olur. Savaşı saygın bir bilim, fen, sanat, felsefe ve meslek düzeyine yükseltip, kurumsallaştıran tek yaratık insandır. Hep barış için savaşırlar.
Varlığını topluma borçlu olan insan Homo sosyalisttir. Aristotales'e göre; toplumsal hayvandır. Aslında insan toplumsal bir varlıktır. Ama topluluklar büyüdükçe kalabalıktan sıkılır, içine kapanır, yabancılaşır. Bu sürecin azı entellik, özentisi züppelik, fazlası deliliktir.
Peki ya Homo perfectus, kusursuz insan olabilir mi? Söylemekte sakınca yok. Kusursuz insan kusurunu bilendir.
En iyimizin öyle kusurları
En iyimizin öyle iyilikleri vardır ki
Kusur dediğin senin
Kusuru görmek olmasın sakın
Dr. Cüneyt İNANÇ
bwallace4ever -- 22.06.2011 - 14:06
İnsan nedir sorusu, çok ama çok önemli sorudur. Herşeyiyle bu soruya cevap veren bir yazı olmuş. Harika bir yazı ...
Yabancı -- 25.06.2011 - 13:11
O ki biliyor, biliyor olmanın açığa çıkardığının nasıl işliyor olduğunuda gözlemleyebiliyor onu izlemeyin onu dinleyerek kendinizi izleyin. O zaten izleyici aramaz.
Misafir -- 27.09.2011 - 11:19
Hiçbirşey anlatmıyor bu nasl cevap :S
parçuket -- 01.10.2011 - 20:25
Bazen okuduğunu da anlamaz bu insan. O bir homo anlamayirustur aynı zamanda :)
tombi -- 01.10.2011 - 23:30
Yaratılmış insan sayısı kadar farklı insan tanımı yapılabilir. Yukarıdaki ifadelerin hepsi kabul de, "kusursuz insan kusurunu bilen insandır" sözünü onaylamıyorum. Kusursuz insan olmaz. Kusurunu bilen insan, olsa olsa kendini bilme yolunda adım atmış insandır. Kendini bilmek için, kusurlarını bilmek de tek başına yeterli değildir çünkü. Bence insan, tanımlara sığmayacak kadar karmaşık bir yaratık. Yanlış davranışlarını gördüğümüz insanlar için ; "böyle insan olur mu", "insan bunu yapar mı hiç" benzeri cümleler sarfederiz çoğu zaman hepimiz. Aradığımız, bizlere varsayım olarak belletilmiş türde insandır çünkü. İnsan yeterince tanımlanabilse, hala insanlara şaşar durur muyduk?
G Milat -- 31.10.2011 - 02:09
Kimi zaman cok sevdigim, kimi zaman hic bir sey hissetmedigim; fakat asla nefret edemedigim....
Insan...
Su insan denen canli kendini ne kadar da onemser.
Aslinda her tanim eksik kalir. Ama yine de o tam bir homo narcissiustur.
*G Milat*
parçuket -- 31.10.2011 - 02:43
"Kimi zaman cok sevdigim, kimi zaman hic bir sey hissetmedigim; fakat asla nefret edemedigim.... "
G Milat -- 14.11.2011 - 22:55
Evet Parcuket, harika olurdu :)(:
Nefret doguran ve yuzu kizarmayanlari anlayan, anlatabilen cikmamistir henuz...
"Insan" diyoruz ya... Iste baska soze de gerek yok sanirim..
Insan iste:)
Hüseyin AKTAŞ -- 15.11.2011 - 06:32
İnsan o kadar da belirsiz ve bilinemez değil!
Satranç dünyasında Lasker adlı eski bir dünya şampiyonu satranç için şöyle söyler;
"...Hayat belirsizdir. Çok şükürki satranç da öyledir. Yoksa sonu belirli bir kuralllar silsilesine sahip olsaydı bu güzelim oyun, çok sıkıcı hale gelirdi..."
Evet insan denen canlının tanımlanması zordur. Ancak bu zorluk öyle abartılacak ya da abarttığınız kadar abartılacak ve abartılması gereken bir zorluk değildir.
İnsan üzerinde yapılan tanımların belirsizliğe bürünme ya da bir süre sonra geçersiz olma nedeni yaşamın belirsiz oluşundan kaynaklanır. Herhangi bir insanı herhangi bir anda tanımlayabilirsiniz. Ancak o insan hakkındaki o anki kanı sürgit geçerli bir kanı olamaz. Çünkü her şey hareket halindedir ve her şey bu yüzden her an değişir, değişmeye tek şey bizatihi değişimin kendisidir ve insan da yaşamın bu değişkenliği karşısında sürekli değişir. İşte bu yüzden bir insan hakkındaki düşünce ve kanı asla sabitlenemez.
Evet yaşam belirsizdir ancak oynanamayacak bir oyun değildir. Tıpkı satranç gibi... Asla saplantılı olmaya gelmeyen bir oyundur. Saplantılı da oynarsınız ama yenilgilere de açık olursunuz o zaman. Gereksiz olarak düş kırıklıklarına harcayacağınız enerji artar. Saplantılı olmazsanız demiri tavında döversiniz, güzeli çağında seversiniz...
Zamanlama, sıralama, planlama, her şeyin bir ana ilişkin olduğunu bilme, değişen koşullarda değişen strateji ve taktiklere sahip olma ve bunları üretebilme...
Yazıda geçen insanın kendini bilmesi ilgili bölümler çok güzel...
Evet; kişinin kendini bilmesi dünyayı bilmesine bağlıdır. İnsan ki içi ile dışının çatışmasından doğar esasen! Haydi diyelimki insanın içi insanın içindedir ve bu yüzden kendi içini bilebilir diyelim ama kendi içinin dışına olan tepkilerini tanımadan içini de göremez insan, dahası kendi i-ÇİN-nde kaybolan milyonlarca insandan biri olur. İnsan kendi içinde yiter mi, yiter!... Yine de tam olarak, kesin ve net olarak bu süreç tamamlanabilir değildir. Yoksa yaşam sıkıcı olurdu. Ölüm ile son bulan bu süreci güzel kılan, yaşamın belirsiz oluşu karşısında, bizlerin onu belirlemeye çalışmasıdır. Bu adeta dünyayı durdurmaya çalışmak kadar eğlenceli bir iştir!
Hiç denediniz mi dünyayı durdurmayı?...