Bu yazı başka bir forumdan, bir çok konuda benzer düşüncelere sahip olduğum (din, politika vs) bir dostuma ait.. Forumda direkt olarak başka bir yerden alıntı yaparak konu açılmadığını sanıyorum.. Ama belli başlı konularda tartışma yapan arkadaşların mutlaka okuması gerektiğini düşündüm.. Bu yüzden, eğer forum kurallarını ihlal eden bir durum varsa konuyu silebilirsiniz elbette.. Ben yine de şansımı denemek istedim :)
Bir de konuyu hangi bölüme açacağıma karar veremedim.. Fakat konunun üyelere öneri, tavsiye statüsünde olduğunu düşündüğüm için, konuyu bu kategoriye açtım.
Yazının orjinal linki için; (Yazan; Ulpian)
----
Forumda olsun, gerçek hayatta olsun herhangi bir konuda farklı düşüncedeki insanlarla tartışırken genelde uymaya çalıştığım, fakat bunu her zaman başaramadığım, birkaç 'ilkeyi' alenen paylaşmak istiyorum ki, sizler de yeri geldiğinde lütfen ''Ulpian, bak sözünde durmuyorsun'' deyin...
(1) Muhatabımın niyetini, amacını veya motivasyonunu sorgulamamaya özen göstereceğim.
Bir kimsenin, savunduğu şeyi savunmasının veya eleştirdiği şeyi eleştirmesinin 'altında', 'arkasında' ne gibi niyetler, amaçlar, bilinçli veya bilinç-altı motivasyonlar yattığının, tartışma için hiçbir önemi yok.
Diyelim ki, astrolojiyi eleştiren bir başlık açtım. Bunun farkında olduğum veya olmadığım birçok motivasyonu olabilir.
Meselâ:
- Kız arkadaşımın sürekli burçlardan bahsetmesine kıl olup, o gıcıklığımı böyle bir çalışmaya kanalize etmiş olabilirim,
- ''Bakın, biz ateistler sadece dinleri değil, akıl dışı olan herşeyi eleştiririz'' gibi bir hava vermek istemiş olabilirim,
- Kendimi çok bilgili, rasyonel filan göstererek egomu tatmin etmek istemiş olabilirim,
- Forumda, bu gibi şeylere inanan birkaç arkadaşı dürtmek, onların bu inançlarını sorgulamak istemiş olabilirim,
- Belki de sırf birşey yazmak için, onlarca konu içerisinden rastgele kura çekmişimdir...
Tüm bunların ne önemi var ki? Önemli olan, açtığım başlıktaki tezlerim ve bu tezleri desteklemek için sunmaya çalıştığım argümanlar, gerekçeler...
Son derece bayağı, yüzeysel güdülerle yazılan bir yazı içerik olarak gayet sağlam olabilir. Aynı şekilde çok 'ulvi' güdülerle yazılan bir yazı da içerik olarak çok zayıf kalabilir. Tartışma için bu güdüler, motivasyonlar değil, sunulan gerekçeler önemli.
Kişinin niyetinin, motivasyonunun, amacının tartışma için hiçbir önemi olmadığı gibi, aynı zamanda bunu diğer kişilerin bilmesi de mümkün değil, hattâ genelde kişinin kendisinin de tam olarak bilmesi pek kolay değil.
Öyleyse, ben de hiçbir tartışmada, muhatablarımın amacı, niyeti, motivasyonu hakkında bir yorum yapmamaya çalışacağım. Ha elbette, kafamda muhatabımın niyeti hakkında bir intıba oluşabilir, bunu önleyemem. Ama bunu tartışmanın kendisine yansıtmamın bir anlamı olmaz...
(2) Muhatabımın bilgi-birikimi, donanımı, zekâsı vs. hakkında yorum yapmamaya çalışacağım
Herhangi bir tartışmada, karşımdaki muhatabıma ''senin donanımın yetmez'', ''bu konunun altında kalırsın'', ''seviyen yetersiz kalır'', ''bunu anlayacak zekân yok'' gibi şeyler söyleyerek kendi pozisyonumu daha güçlü kılmış olmam ki. Neticede, somut bir konu tartışılıyor. O konu hakkındaki tez, argüman, gerekçe, analiz ve yorumlarımı sunmaya çalışayım, yeter... Karşımdakini ikna etmek zorunda değilim neticede.
Ha bazen (bizce) saçma veya safsata olana, 'saçma' veya 'safsata' dememiz ve neden bunu dediğimizi gerekçelendirmemiz meşru olabilir belki. Epey sert ve sivri bir eleştiri olsa da, neticede hâlâ yazılan görüşün kendisine bir eleştiri var. Görüşü savunan kişinin şaysiyetine değil. ''bu yazdığın saçma olmuş'' derken muhatabımın o somut ifadesini veya düşüncesini sert ve sivri bir dille eleştirmiş olurum, ama ''sen genel olarak aptalsın'' veya ''donanımsızsın, zekân yetersiz, bilgi-birikimin sıfır'' gibi şeyler söyleyerek, herhangi bir eleştiri yapmış olmam, sadece deşarj olmuş ve gereksiz karşılıklı laf sokma sürecini başlatmış olurum... Ne bana birşey kazandırır, ne muhatabıma, ne de yazdıklarımızı okuyacak olanlara...
(3) Muhatabımın, savunduğu şeyi neden savunduğuna dair psikolojik tahliller yapmamaya çalışacağım
Düşünün ki, bir ateist ile bir teist, tanrının varlığı/yokluğu üzerine tartışıyor. Teist, muhatabına ''sen şeytana uyuyorsun, azgın nefsine yenik düşerek inkâra kalkışıyorsun'' gibi şeyler söylüyor, ateist de ''senin doğduğundan beri beynini yıkamışlar, uyduruk masallara inandırmışlar'' gibi şeylerle karşılık veriyor... Bu iki kişi sadece karşılıklı psikolojik tahliller yapmış olur, ama tanrının varlığı/yokluğu üzerine tartışmış olmaz...
Veya bir sosyalist ile bir liberal tartışırken, sosyalistin ''sen kendi sınıfının çıkarlarını savunuyorsun, sadece şahsi çıkarın için bunları diyorsun'' demesi, liberalin ise ''sen de sırf üniv'deki ortama ayak uydurmak için, komünist abilerinin dediklerine kanmışsın'' veya ''60'lardan kalma, betonlaşmış fikirlerini dogma olarak savunuyorsun, ideolojini artık kişilik haline getirmişsin, ideolojinin yanlış olduğunu gösterebilecek herşeye gözlerini kapatıyorsun'' filan gibi şeylerle karşılık vermesi... Tüm bunların tartışılan konu için en ufacık bir argüman değeri yok ki...
Tartışılan konu, meselâ şu olabilir; ''daha yüksek standartlı ve daha özgür, daha eşit, daha mutlu bir yaşam için, serbest piyasanın sosyal düzenleme ve denetimlere tâbi tutulması mı daha makûl, yoksa topyekûn kaldırılması mı?''... Şimdi bu tartışmada, sosyalist veya liberal tarafın, hayat hikayelerinin, geçtikleri evrelerin, hangi düşünceyle hangi vesileyle tanışmış olmalarının vs. hiçbir önemi yok ki. Biyografi veya psikolojik analizler okumak değil, somut bir konuyu rasyonel argüman ve ampirik verilerle tartışmak, böylece daha makûl olanı bulmak istiyoruz neticede.
Meselâ ben herhangi bir görüşümü, sırf lisede çok saydığım ve hayran olduğum bir öğretmenimin daha çok gözüne girmek için benimsemiş ve odur budur bu görüşte kalmış olabilirim... Veya sadece aşık olduğum kızı etkilemek için... Veya çevremdeki arkadaşlar da o görüşte diye... Veya tam tersine, çevremdeki insanlar zıt görüşte diye, onlara tepki olarak... Tüm bu ve bu gibi şeyler, ilgili görüşün doğru veya yanlış olmasına dair en ufacık bir argüman olarak kullanılamaz ki...
Neticede kimse bir vakuumda yaşamıyor. Herkes kendi görüşünü en nihayetinde, bazı sosyal ilişkiler, vesileler sonucunda savunmaya başladı... tartışmada önemli olan sadece, o görüş için sunulan argümanlar, gerekçeler, veriler, yorumlar vs...
Öyleyse, ben de tartışmalarda muhatablarım hakkında psikolojik tahliller yapmamaya, sadece yazdıklarını karşı argümanlarla eleştirmekle yetinmeye çalışacağım.
(4) Muhatabıma gizli bir art-niyet isnat etmemeye çok özen göstereceğim
Tartışmada bir kişiye yapılabilecek en büyük hakaret, ''sen bunları aslında doğru bulduğundan değil, bir yerlerin uşağı olduğundan savunuyorsun'' şeklinde ithamlar olsa gerek... Hani ana-avrat sövmek bundan daha ağır değildir...
Karşımızdaki insan, bizce çok yanlış, çok saçma veya çok tehlikeli bir görüşü savunuyor olabilir. Feci bir şekilde yanılıyor olabilir. Ama çok büyük bir ihtimalle kendisinin haklı olduğuna, savunduğu görüşün doğru/geçerli olduğuna gerçekten inanıyordur, bir şekilde inandırmıştır kendisini...
Tartışma esnasında örneğin bir müslümana ''ne o, bir cemaatten para mı alıyorsun'' demek veya meselâ bir kemaliste ''Atatürkçü Düşünce Derneği seni maaşa bağlamış olmalı'' gibi şeyler söylemek, veya liberale ''sermaye yalakası'', ''işbirlikçi'' gibi ihamlarda bulunmak, tartışma kategorisine girebilecek bir tarz değil.
Tartışma dediğimiz şey, muhatabı veya dinleyicileri/okuyucuları nesnel argümanlarla savunduğun görüşün doğrulu veya eleştirdiğin görüşün yanlışlığı hakkında aklen ikna etmeye çalışmak... Ama yukardakine benzer ifadelerle muhatabımıza ''sen o görüşü doğru bulduğundan değil, çıkarın için savunuyorsun'' demiş oluruz, öyleyse o kişiyle tartışmak da anlamsızdır, o artık forumdan atılması, gerçek hayatta da susturulması, yok edilmesi gereken bir kişi olur...
Muhatabımızın düşüncelerini, yanlış, mesnetsiz, saçma bulabilir ve bunu da (gerekçelendirerek) söyleyebiliriz. Ama tüm dinleri, ideolojileri, görüşleri benimseyen insanların (ezici çoğunluğunun) kendi görüşlerinin (tıpkı bizim gibi) gerçekten doğru olduğunu düşündüğünü hatırlayarak tartışırsak, belki makûl bir tartışma olur.
Hem, muhatabımızın tezlerini, karşı tez ve argümanlarla eleştirmekle yetinmek yerine, ona bir de açıktan veya dolaylı olarak gizli art-niyetler, kirli emeller isnat edersek, dışardan bakan (aklı başında) biri için, aslında bizce de kendi argümanlarımızın yetersiz olduğunu göstermiş oluruz...
Öyleyse ben de, kimseye açıktan veya dolaylı olarak , gizli art-niyetler isnat etmemeye çalışacağım.
(5) Kimsenin eleştirisinin meşruiyetini sorgulamamaya özen göstereceğim
Söz gelimi Atatürk'ün veya Muhammed'in eleştirildiğini düşünün, veya Marx'ın ya da diyelim ki Popper'in, veya da islamın, komünizmin, liberalizmin vs.
Şimdi bu eleştiriye iki tarz karşılık verilebilir:
(a) Bu eleştirilerinde haksızsın, çünkü...
(b) Sen ne hakla böyle bir eleştiride bulunursun, amacın ne, neyin peşindesin vs.
Tartışmak (a)'daki gibi cevap vermek bence. (b)'deki tarz 'cevaplar' bir tartışma değil, susturma yöntemi olabilir ancak...
Dileyen dilediğini eleştirebilir. ilgi duyar, yanıt vermek istersem, meselâ ben de, ''şu dediğine katılmıyorum, çünkü...'', ''bu tezin yanlış, zira...'' gibi karşılıklar vermeye, ve fakat eleştirinin meşruiyetini sorgulamaya kalkışmamaya özen göstereceğim.
(6) Kitleyi, insanları değil, düşünceyi/ideolojiyi eleştirmeye çalışacağım
Örneğin ben ''din karşıtıyım'', dolayısıyla İslam karşıtıyım da... Fakat müslüman karşıtı değilim. Hattâ şu hayatta en çok sevdiğim, güvendiğim, sığındığım insanların çoğu müslüman...
Aynı şekilde şahsen komünizm/sosyalizm karşıtıyım da, çünkü serbest piyasanın ve özel mülkiyetin topyekûn kaldırılması, tüm üretim araçlarının kamulaştırılması ile, insanların daha mutlu, daha özgür, daha eşit, daha yüksek standartlı bir yaşama kavuşacaklarını düşünmüyorum... Sosyalizm karşıtıyım, fakat sosyalist düşmanı değilim...
Neticede herkes kendi dininin veya dinsizliğinin, kendi siyasi görüşünün tüm toplum için en iyisi olduğuna inanıyor... Bence bu düşüncelerinin yanlış olması, onlara yönelik şahsen de düşmanca hissetmemi gerektirmemeli... Bu tarz önyargılarımızı, haklı veya haksız öfke ve kinimizi tartışmaya yansıtmakla, o tartışmaya herhangi bir katkı veya argüman sunmuş olmayız...
Öyleyse, eleştirilerimde, eleştirmek istediğim görüşü, dini, ideolojiyi hedef almaya çalışacağım, o görüşe sahip insanları değil...
(7) Tartışmanın kısırdöngüye girdiği yerde, noktalamak için azami gayret göstereceğim
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki, herhangi bir konuda iki zıt görüşlü insanın tartışmaya başlayıp da, birinin görüşünü değiştirmiş olarak tartışmanın bitmesi, yani meselâ bir tartışmanın neticesinde ateistin müslüman, müslümanın ateist ya da kemalistin liberal, liberalin komünist olarak tartışmadan kalkması neredeyse imkânsız.
Özellikle bu gibi ideolojik ağırlığı fazla tartışmalarda, daha başlarken karşı tarafı o tartışma neticesinde ikna edemeyeceğimizi kendimize hatırlatırsak, daha bir rahat olabiliriz diye düşünüyorum.
Eğer herhangi bir tartışmada, iki taraf da kendi tezlerini, argümanlarını, karşı argümanlarını, eleştirilerini vs. artık yeterince sundu, açıkladı ve örneklediyse ve artık tartışma her iki taraf için de tekrardan ibaret olmaya başladıysa, bu durumda ''ok, birbirimizi ikna edemedik, yine de güzel bir tartışmaydı, teşekkür ederim'' ya da sadece ''tamam, diyeceğimizi dedik, tekrarlamaktansa noktalayalım'' gibi birşey söyleyip, tartışmayı bitirmek daha hayırlıdır bence... Çünkü kısır döngüye girilmesine rağmen devam ettirilen tartışmalarda genelde tansiyonların yükseldiğini ve artık karşılıklı laf sokmalara geçildiğini görüyoruz hep... Bunun da kimseye bir katkısı filan olmuyor ki hani...
Öyleyse, ben de bundan sonra, herhangi bir tartışma kısır döngüye ve daha önce yazılanların tekrarına dönüştüğünde, kaba kuvvetle devam etmek yerine, muhatabımla en azından uzlaşamadığımız üzerine uzlaşıp bir nokta koymaya daha fazla gayret göstereceğim...
Gönül ister ki, bu durumda karşı taraf da ''ok, bence de bitirebiliriz'' gibi birşey söylesin ve gerçekten noktalayalım... Ama meselâ ben, ''ikimiz de kendi argümanlarımızı sunduk ve birbirimizi ikna edemedik, o halde tekrar etmektense noktalayabiliriz'' dedikten sonra, muhatabım, yine konuya girip, yine daha önce yirmi defa yazdığını yazıp, yine bir laf sokarak tartışmanın son mesajını yazmak istesede de, buna cevap vermemeye çalışacağım...
http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=24457
sangre -- 05.06.2011 - 07:59
Sanırım yazıyı düzenleyemiyorum.. Yazının orjinal linki çıkmamış.
Burdan vereyim; http://www.turandursun.com/forumlar/showthread.php?t=24457
sonsuz -- 05.06.2011 - 09:41
Çok güzel bir yazı.
"Forumda direkt olarak başka bir yerden alıntı yaparak konu açılmadığını sanıyorum.."
sonsuz -- 19.09.2011 - 06:36
Anlaşıp-Uzlaşmaya yönelik Tartışma İlkeleri
Organizasyonu tepeden tabana örgütlenmiş tüm toplumlarda insanlar toplumsal sistemin kurallarının tepedeki bir zümre tarafından belirlenmesine alışmışlardır. Bu edenle bu tür toplumlarda insanlar arasında anlaşıp-uzlaşmaya götürücü tartışma adabı gelişmemiştir. Tersine, insanlar, ya kendi oluşturdukları veyahut da kendilerine empoze edilen bir görüşü savunma amacıyla tartışmalara girerler. Amaç baştan böyle olunca da, tartışmalar genellikle anlaşmayla değil, kavgayla-savaşla sonuçlanır, çünkü ana hedef ortak bir uzlaşma sağlanması değil, savunulan görüşü, karşı tarafa empoze etme yarışıdır. İnsanları bu tür bir davranışa yönlendiren temel neden ise, Doğadaki Oluşum Mekanizmasının (DOM) tepeden tabana doğru olduğu şeklindeki geleneksel hayat anlayışıdır. Doğa bilimlerindeki son gelişmeler ise, DOM- sisteminin, tepeden tabana değil, tabandan tepeye doğru ve de tüm öğelerin karşılıklı etkileşimleri sonucu ortaya çıkan bir düzen-ölçütüne (order parameter) uyulması şeklinde işlediğini ortaya koymuştur. Information & self-organisation (bilgi oluşumuna dayalı kendi-kendine örgütlenme) şeklinde özetlenen bu sinerjetik fizik bilgisi henüz insanlar arasında bilinmediğinden, sorunlarının çözümü için bir araya gelen insanlar hala geleneksel “kendi görüşlerini karşısındakine dayatma yarışını” devam ettirmektedirler.
Sorunların ancak ve ancak karşılıklı ilişkiler ve etkileşimlerle çözebileceğine inanan ve bu amaçla bir araya gelen bizler, geleneksel düşünce ve davranışımızda gerekli düzeltmeleri yapmadıkça, asla olumlu bir tartışma ortaya kayamayız.
Ne tür düzeltmeler yapılması şart ve gereklidir?
1- Kişisel düşüncelerde ısrarlı olmak, uzlaşma taraftarı olmamak anlamına gelir.
2- Ayrıntılarla değil, konunun ana hattı üzerinde tartışmaya başlayacaksın. Ayrıntılara sonradan girilip, gerekli düzeltmeler yapılabilinir. Karşılıklı olarak anlaşıp-uzlaşma, karşımızdakinin fikirlerini en ayrıntısına kadar incelemek ve sunulan görüşün kabul edilebilir kısımlarını ortaya koyup, kabul edilemeyenleri belirtip, üzerinde değişiklik yapılması gereken konuları ayırmakla başlamalıdır.
3- Düzen ölçütü oluşumu tüm bireylerin katılımını şart koştuğundan, her bireyin bu işlemleri kendi bakış açısından yapması gerekir.
4- Bir fikri tümüyle reddetmek, o konuda kişisel olarak daha iyi bir öneri sahibi olunmasını gerektirir. Kişisel olarak bir çözüm formülü olmayan birinin, bir öneriye karşı çıkması, tamamen mantık dışı bir davranıştır. Yani sırf muhalefet yapmış olmak için bir öneriye karşı çıkmak, hatalı bir geleneğin sürdürülmesidir.
5- Bir önerinin herhangi bir yönünü tenkit etmeye kalkmadan önce, öneri sahibine “sizin yazdıklarınızdan şunu mu anlamam gerekir?” gibi, önerinin ana fikrini doğru anlayıp-anlamadığınızı kontrol etmeniz gerekir. Bu daha sonraki birçok yanlış anlamayı ve kısır tartışmaları minimuma indirgemek için gereklidir.
6- Tartışılan konulardaki temel kavramların tanımında karşılıklı olarak anlaşacaksın: Bir insan bir şey anlatırken "muz" tarif etmek istiyorken, karşısındaki "salatalık" anlıyorsa, kullanılan bazı terimlerin anlamlarında karşılıklı bir uyuşmazlık olması söz konusudur. Onun, için, (5) nolu kuralı uygulayıp, hangi terimin tanımında uzlaşma sağlanması gerektiğini saptayıp, o terimin tanımında anlaşmalısınız.
7- Doğa çok karmaşık yapılıdır; Olaylar ancak "bir çok körün görüşlerinin birbirleriyle uyum içine sokulmasıyla" aydınlatılabilir: İnsanların karmaşık olaylar karşısındaki durumu, bir filin farklı bölgelerini yoklayarak, o fili tanıtmaya çalışan körlere benzer. Filin ayağını yakalayan bir kör, onu ağaç kütüğüne, hortumunu yoklayan kör, onu elastik bir boruya; kulakları yoklayan kör ise, etli bir yaprağa benzetir. Gerçek şekil ise, tüm “körlerin” görüşlerinin senteziyle ortaya çıkartılabilir.
8- Tartışmalarda karşındakini aşağılayıcı- rencide edici tutum ve davranışlardan kaçınacaksın.
9- Akıl ve mantığa dayandıramadığın bir görüş ileri sürmeyeceksin
10- Bir konu üzerindeki tartışmalarda bir sonuca ulaşmadan, başka konular ortaya atarak, hedefi dağıtmayacaksın.
11- Hiç bir insana, baştan önyargılı olarak, "kötü" bakış açısıyla yanaşmayacaksın: Herhangi bir insan hakkında peşin bir hüküm sahibiyseniz, o insanın söylediklerine pek dikkat edemezsiniz. Halbuki, (7) nolu maddede belirtildiği üzere, gerçekler ancak çok farklı bakış açılarının birleştirilmesiyle oluşturulabilir.
12- Bir konu üzerindeki tartışmalarda oy-birliği sağlanamadığı ve tartışmaların çok uzadığı durumlarda, oylama yaparak, en çok oy alan görüşü kabul edeceksin.
Yukarıda sunulan maddelerde herhangi bir değişiklik yapılması, yeni maddeler eklenmesi veya çıkarılması yönünde görüşleri olan üyelerin, bunları duyurarak, ortak bir anlaşıp-uzlaşabilme zemini hazırlanmasının temelinin atılmasına katkılarını beklerken,
sevgi ve saygılarımı sunarım.
İsmet Gedik
: Bir gruba gelen mailden aldım. Güzel görünüyor ne dersiniz?
sonsuz -- 11.11.2011 - 11:30
Yorum oylama sistemi için ayrı bir başlık açacaktım fakat bu başlığın altı daha uygun gibi geldi. Yukarıda arkadaşların forumlarda uygulamaya çalıştığı bazı ilkeler var. Bunların da hatırlanması adına daha iyi olur.
Kimler yorum oylamaya karşı, kimler taraftar veya başka bir fikri olan varsa bu konuda bu başlık altında tartışabiliriz.
sangre -- 30.04.2012 - 17:12
Bu yazıyı foruma ilk geldiğim günlerde buraya taşımıştım.. Ama işin garibi maddelerde 'Hakaret ve Küfür etmeyeceğim' diye bir şey yok.. Sanırım kıstası, düzeyi biraz yukarıda tutmuşum kendi adıma.. Şimdi daha iyi anlıyorum :)
Toruk Makto -- 01.05.2012 - 09:05
Tartışmış olmak için tartışan insanın başvuracağı bir yol olmadığından değinmeye gerek görmemişsin demek ki. :)
sangre -- 01.05.2012 - 14:25
Biz yine de medeni bir tartışmada olması gerekenleri hatırlatalım.. Küfür ve hakaret konusunu çözmek nispeten daha kolay :)
Bu başlıkta 'mantık safsataları'ndan hiç bahsedilmemiş mesela.. Hakaret ve küfrün dahi ortaya çıkması çoğu zaman fallacy (safsata) argumanların kullanılmasından dolayı oluyor.. Benim en çok sevdiğim ve dolayısıyla en çok maruz kaldıklarım Ad hominem ve Straw man olarak adlandırılan safsatalardır.
Bu konuyla ilgili açıklayıcı bir yazı buldum.. 0nu başlığa taşımak istiyorum.. Ayrıca daha ayrıntılı olarak Alev Alatlı'nın 'Safsata Kılavuzu' sitesine de bakılabilir;
Safsata Kılavuzu
Safsata tanımı ve listesi
İngilizce liste
Bu yazımızın konusu, mantık hataları (nam-ı diğer fallacies). Daha net olmak gerekirse zatalimin en ilgi çekici bulduğu 10 mantık hatasının 10’dan geriye doğru sayımı. Nedir mantık hataları, tam olarak ne işe yararlar ve neden böyle bir yazı yazma ihtiyacı hissettim, heyecan verici geri sayıma geçmeden önce hızlıca değinelim.
Tartışmak, fikir teatisinde bulunmak zor iş. Karşınızdakinin haklı olup olmadığını anlamak ayrı dert, kendinizin haklı olup olmadığını anlamak, duruşunuzun ne kadar sağlam olduğunu tartmak, tam olarak hangi fikirleri duymanıza müteakip şu anki fikirlerinden vazgeçeceğinizi bilmek ve bu noktayı gelindiğinde bunu fark edip etmeyeceğiniz ayrı dert. Fazlasıyla öznel konulara kendinizi bir kez bağladıktan sonra, aynı bağı kendi fikirleriyle kurmuş olan karşı tarafla münasebetin akışı, yoğun çamurda patinaj yapan araba tekerinden farklı olmuyor malesef, araç yerinde sayıyor. Neyse ki, dostlar, değerli okuyucular, kıymetli blogee’ler, insanlık olarak elimizde, sürtünmeye sebep olarak bu patinaj durumunu minimize edip, tartışma süreçlerini biraz daha yapıcı kılacak pek çok ince uzun tahta parçası var (hani tekerin altına koyarsın da çamurdan kurtulur ya araç, o haleti ruhiyeyi, varoluşsal rahatlamayı kastediyorum). Layıkıyla kullanılsa ve karşı tarafın da kullanması ve dinleyenlerin de kullanmayanlara karşı acımasız olması sağlansa bir Siyaset Meydanı’nı, bir Cevizkıran’ı, bir Yorum Farkı’nı verimsiz fikir orgy’leri olmaktan çıkarıp, somut ve yapıcı birer entelektüel sürece dönüştürebilecek bu araç gereçler, sadece toplumumuz değil koskoca bir insan ırkı tarafından itinayla yok sayılıyor. Adının sonuna iki tane sapiens nick’i getirmiş bir tür için kabul edilemez bir şey bu. Bu durum da beni üzüyor. Sadece beni değil, türümüzün yetiştirdiği en nadide cevherlerden biri olan Carl Sagan’ı da üzmüş olmalı ki, yazılmış en iyi popüler bilim kitapları listesinde rahatlıkla ilk beşe, bir ihtimal de en tepeye yerleşebilecek eseri olan The Demon-Haunted World, Science as a Candle in the Dark’ın en önemli ve güzel bölümünü Baloney Detection Kit (Saçmalık Fark Etme Alet Çantası) isimli bölüm oluşturuyor. Orada Sagan benim bugün burada amaçladıklarımı ve daha fazlasını, yani tartışma adabını daha somut temellere oturtmayı ve saçmalıkları daha tartışmanın başında, görür görmez tanımamızı sağlamayı amaçlıyor.
Mantık hatalarının ne olduğunu bilmenin en önemli işlevi de bu sanırım. Karşımızdakinin (ve tabi kendimizin) fikirlerinin akışının, çoğu zaman içeriklerinden bağımsız olarak, belli mantık kuralları dahilinde ilerlediğinden emin olmamıza ve eğer karşı tarafın argümanları bu cüzi gereksinimleri yerine getirmiyorsa tartışmaya girmeyi ya reddetmek ya da ona bu eksikliklerini hatırlatmamıza, böylece anlamsız döngülerden, yerinden sayan karşılıklı atışmalardan daha tartışma başlamadan muaf olabilmeye olanak tanıması. Aslında bu sadece formel mantık hataları (formal fallacies) için doğru, informel mantık hataları (informal fallacies) bu kadar acımasız değiller. Ama bu ayrım bizim günlük amaçlarımız için önemsiz bir ayrım, sağlıklı bir tartışma idame edebilmek için bundan çok daha azını adam gibi kavramak fazlasıyla yeterli ve ben de bu sebeple aşağıdaki listede bu ayrımın ve maddelerin birbirleriyle kesiştikleri veya birinin diğerini kapsadığı noktaların altını çizmeye bilerek çalışmadım. Yani bu liste ideal bir taksonomiyi işaret etmiyor. Tamamen öznel ve pratik kaygıların karışımıyla oluşmuş bir liste. Daha derin bilgi ve ayrıntılar için, benim de yapım aşamasında çokça faydalandığım ve maalesef hepsi İngilizce olan şu siteleri tavsiye ederim: Fallacies (Wikipedia), Fallacy Files, Logic & Fallacies.
Evet bu da ayrı bir dert, yukarıdaki ilk (Türkçe) paragraftaki ‘fallacies’ başlığı wikipedia’daki ilgili sayfaya yönlenirken ‘mantık hataları’ bkz’ı neden boş diye düşünüyor olabilirsiniz. Çünkü, sevgili okur, muhterem bilgi böcüğü, gözümün nuru, anladığım kadarıyla, google aramalarım beni yanıltmıyorsa, böyle bir kaynak yok! (yani yokTU, artık var, No Dry Light sınırları dahilinde). Dolayısıyla da o bkz’ın boynu bükük(tü), diğer dillerdeki kardeşlerinin yüzüne bakamıyor(du). Vikipedi’de çok cüzi bir girizgah var konuya, safsata başlığında, ama fazlasıyla yetersiz (bu kaynak eksikliğinden dolayı kimi mantık hatalarının Türkçe karşılıklarının patenti tamamen işkembe-i kübrama aittir haliyle). Benim listem de toplamda on adedini içerdiği için yeterli olmaktan çok uzakta. Birilerinin bu işe derhal el atması gerekiyor (televizyon izlerken, hangi program olduğu hiç mühim değil, kripton yemiş superman misali mantık hataları karşısında iki büklüm bir tek ben oluyor olamam heralde?) ve yüksek müsadenizle ilk omuzu ben atıyorum. Önce ilgili mantık hatasının teknik tanımının açıklanıp, ardından verilen bir örneği takiben örneğin detaylıca irdelenmesi şeklinde işleyen bir algoritmaya sahip bu mütevazi listeyi blogosferin oksijensiz yükseltilerine doğru yolcu ederken, iyi okumalar, kuru zeminli yollar diliyorum.
10. False analogy (Hatalı benzeşim)
Açıklama: Birbiriyle ilintili olduğu düşünülen iki olay veya nesnenin, bir özelliklerinin gerçekten de ortak olabileceğini kabul ederken, başka özelliklerinin farklılık gösterebileceğini, böylece benzeşimin hatalı olabileceğini dikkate almamak.
Örnek: “Tıpkı bir saatçinin bir saati zihninde kurgulayıp, zamanı ölçmek amacıyla onun karmaşık mekanizmasını tasarladığı ve inşa ettiği gibi, çok daha karmaşık ve düzenli olan insan bedeni ve doğadaki tüm uyumun da bir yaratıcısı ve tasarımcısı vardır.” (William Paley, Natural Theology, 1802)
İrdeleme: Bir saat ve bir insan vücudu gerçekten de yapı itibariyle oldukça karmaşıktır ve bu karmaşıklığın nedenleri gerçekten de bir açıklamaya ihtiyaç duyar. Ne bir saat ne de bir vücut, tamamen çalışır haliyle kendiliğinden oluşamaz, dolayısıyla her ikisini de ‘yaratan’ mekanizmaların ortaya çıkarılması gerekir. Ne var ki doğada, tam randımanlı haliyle çalışan bir saati ortaya çıkarabilecek herhangi bir mekanizma yok iken ve bir saat, oluşmak için mutlaka bir ‘saatçi’ye ihtiyaç duyar iken, tam randımanlı bir insan vücudunu ortaya çıkarabilecek bir süreç, doğal seçilim yoluyla birikimli evrim, mevcuttur ve dolayısıyla herhangi bir ‘vücutçu’ya gerek duymaz. Dolayısıyla bir saatin karmaşıklığını bir vücudun karmaşıklığına benzetmek hatalı bir benzeşim örneğidir, bir ihtimal en ünlüsüdür.
9. False dichotomy, Either-or fallacy (Hatalı ayrım)
Açıklama: Bir olay veya oluşuma karşı takınılabilecek tek duruşun, iki zıt kutuptan birini seçmekten ibaret olduğu yanılsaması.
Örnek: “Ya sev ya terket!”
İrdeleme: Bir ülkenin veya herhangi bir kollektif oluşumun üyesi olan bir bireyin, o oluşma karşı alabileceği yegane tavır sadece, siyah-beyaz ayrık noktalarından birini seçip sevmek veya sevmemek olmayabileceği, kimi özelliklerini sevip kimisini de sevmemesinin pekala mümkün hatta kaçınılmaz olacağı ve kimi özelliklerini sevmemeyi seçen, vergi mükellefi olduğu varsayılan bir insanın da tek alternatifinin terketmek olmadığı gibi, statüleri arasında ayrım olmayan kimi bireylerin kimi başka bireylere ültimatom verip mülteci konumuna düşürme haklarının olduğunu düşünmeleri, güzelinden bir ‘false dichotomy’ örneğidir.
8. Appeal to consequences (Sonuçlara atıfta bulunmak)
Açıklama: Bir argümanın doğru veya yanlış olması halinde doğuracağı sonuçların, o argümanın doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde etkisinin olduğunu varsaymak.
Örnek: “Genelkurmay Başkanlığı İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, ”Ermenilerden özür dileme kampanyası” ile ilgili, ”Yapılanları kesinlikle doğru bulmuyoruz. Özür dileme yanlış olduğu kadar zarar verici sonuçlar da doğurabilecek bir davranıştır” dedi.” (19 Aralık 2008)
Örnek: “Tanrı mutlaka varolmalıdır, çünkü imansız bir hayat nihilizme ve ahlaksızlığa yol açacaktır.”
İrdeleme: Ermeni soykırımının gerçekleşip gerçekleşmediği hakkındaki bir tartışma esnasında, soykırımın kabul edilmesi halinde karşılaşılabilecek zararlara atıfta bulunmak bu mantık hatasına bariz bir örnektir. Soykırımın yaşandığının veya yaşanmadığının savunusunun bir noktasında, soykırım kabulünün ülkeye getireceği külfet veya Türk’lük kimliğimizin örselenecek olması veya Ermenilerin bizden toprak talep edebilecek olması, olayların doğruluğu veya yanlışlığı üzerinde herhangi bir etki sahibi olmadıkları için, lehte savlar olarak gündeme getirilmemeleri gerekir. Yukarıdaki açıklamadaki “özür dileme yanlış olduğu kadar”a kadar olan kısım ‘appeal to consequences’ mantık hatasının kapsamına dahil değildir, eğer gerçekten Ermeni soykırımı gerçekleşmemiş ise, argüman buraya kadar gayet makul bir argümandır (gerçi soykırımın gerçekleşmediği gösterilmediği, sadece ileri sürüldüğü için de buraya kadar olan kısım da bir ‘bare assertion fallacy’ oluyor, ama bunu da basın açıklamasının bağlamına bağlayıp görmezden gelebiliriz), fakat devamında ileri sürülen “zarar verici sonuçlar doğurabilir” savı konuyla alakasızdır ve görmezden gelinmelidir. [daginikkafa uyarıyor, bu örnek hatalı olmuş. bkz: yorumlar]
Dikkat, bu mantık hatasının tespit edilmesinde dikkat edilmesi gereken mühim bir nokta, argümanın kabulü halinde başa gelebilecek iyi/kötü sonuçların, argümanın arzu edilir/edilmez veya iyi/kötü olmasında değil, doğru/yanlışlığında pay sahibi olduğunun savunuluyor olması gerektiğidir. Aksi takdirde söz konusu argüman bir AtC mantık hatası değildir, kabul edilebilir bir argüman olma potansiyelini taşır. Bu açıdan bakıldığında yukarıdaki ikinci örnek açık bir AtC mantık hatası iken, biraz değiştirilmiş hali olan “Tanrı inancını muhafaza etmeliyiz, çünkü imansız bir hayat nihilizme ve ahlaksızlığa yol açacaktır.” iddiası savunulabilir bir pozisyondur, çünkü tanrı inancının doğru/yanlışlığından bağımsız olarak iyi/kötülüğünden dem vurmaktadır. Eğer tanrıtanımazlık gerçekten de insanları ahlaksızlığa iten bir felsefi duruş ise, bu durum tanrının varlığına dair pozitif bir kanıt olarak ileri sürülemez ama pekala bir tanrı olmadığı halde tanrı inancını korumamız gerektiği ileri sürülebilir. Zira bu “insanlar mutlu olmakla haklı olmak arasında tercih yapmakta serbesttirler” argümanını öncül olarak kabul eder, ki bu da bir mantık hatası değildir.
7. Post hoc ergo propter hoc
Açıklama: Latince: ‘bundan sonra oldu, dolayısıyla bunun yüzünden oldu.’ Nedensellikle korelasyonun karıştırılması veya daha sıklıkla herhangi bir nedensel ilişki içinde olmayan olguların birbirleriyle ilintilendirilmesi ile oluşan mantık hatası.
Örnek: “Horozlar gün doğmadan hemen önce öterler, dolayısıyla horozun ötmesi güneşin doğmasına sebep olur.”
İrdeleme: Fazla açıklama gerektirmeyen ama gizlenmiş halleri oldukça kafa bulandırıcı olabilen ve günlük hayatta karşımıza sıkça çıktığı için listeye aldığım bir mantık hatası. Bu mantık hatasına genelde, söz konusu iki olgunun arasındaki ilişkiyi açıklarken, sadece birinin diğerinin kronolojik olarak hemen ardından gelmesi gerçeği göz önüne alınıp, ilişkilerini etkileyen diğer olası faktörlerin varlığı göz ardı edildiğinde düşülür. Örneğin günlerce bir tren istasyonunu gözlemleyen bir kimse trenin, yolcuların istasyonu doldurmasını takiben gelmesini gözlemleyip, ‘yolcuların toplanması trenin gelmesine neden oluyor’ sonucuna varabilir ama bu gözlem hatalıdır, zira hem yolcuların hem de trenin istasyona gelmesinin farklı ve her ikisinden bağımsız bir sebebi vardır: tren kalkış saati çizelgesi.
İlkel batıl inançların ve doğaüstü güçlerin varlığına olan inanç da bu mantık hatasını temel alır.
6. Naturalistic fallacy (Natüralistik hata)
Açıklama: ‘Doğal’ olan olguların iyi ve tercih edilebilir, ‘doğal olmayan’ olguların kötü ve uzak durulası olduğunu düşünmek.
Örnek: “Sigara sağlığa zararlı olamaz çünkü tütün %100 doğal bir üründür”
İrdeleme: Günümüzde hala kimi sigara şirketlerinin kullandığı bu slogan komik olduğu kadar hatalıdır da zira örneğin arsenik de doğal, fakat insan sağlığı için oldukça zararlı bir maddedir. Yanlışlığı bariz gibi gözükse de aslında doğal olanın hepimizin bilinçaltına nasıl iyi olan ile özdeşleştiğini şu örnek güzel anlatıyor sanırım. Yıllar önce 14 yaşındaki Amerika’lı bir öğrenci hazırlaması gereken bilim ödevi için, sokakta gözüne kestirdiği insanlardan ‘dihidrojen monoksit’ isimli maddenin yasaklanması veya kullanımının katı bir şekilde kontrol altına alınması için başlattığı imza kampanyasına destek olmamalarını ister ve bu kokusuz ve tatsız maddenin özelliklerini onlara şu şekilde sıralar: “Asit yağmurlarında bol miktarda bulunur, temas ettiği hemen hemen her şeyi çözebilir, yanlışlıkla solunursa ölüme sebebiyet verebilir, gaz hali oldukça yanıcıdır, ölümcül kanser hastalarının tümörlerinde var olduğu gözlemlenmiştir.” Bu korkunç maddenin dehşet verici etkileri karşısında kampanyaya katılan 50 kişiden 43’ü maddenin yasaklanması için imza atmayı kabul ederler, altısı çekimser kalır, bir kişi de dihidrojen monoksit’in ateşli bir savunucusu olduğunu söyler. Evet, mevzubahis mantık hatamıza tersten yaklaştıklarının farkında olmayan katılımcıların %86’sı suyu (bildiğin H2O) yasaklamak yönünde oy kullanmıştır.
Bu mantık hatasının bir de ‘is-ought fallacy’ isimli yakın bir kuzeni vardır ki, ‘you can’t derive an ought from an is’ gibi nasıl Türkçe’leştireceğimi bilmediğim bir cümleyle özetlenebilir. Yani doğada geçerli olan bir mekanizmayı, ahlaki ve sosyal kabullerimizin temeli olarak almanın yanlışlığını anlatmaktadır. Örneğin özünde acımasız bir süreç olan doğal seçilimi insanlara uygulamaya çalışan öjenik hareketinin temsilcileri bu mantık hatasına güzel (olmayan) bir örnek teşkil ederler.
5. Ad hominem
Açıklama: Latince: ‘Adama, kişiye’ (to the man). Tartışılan konunun özüne ve içeriğine değil, iddia sahibi kişinin kişiliğine veya bir özelliğine saldırmak.
Örnek: “Sen batı bilimiyle kendini körelttiğin için X’in muazzamlığını göremiyorsun.”
İrdeleme: Günümüzde özellikle sözde bilimin (pseudoscience) temsilcilerinin, reikileri, şakraları, homeopatiyi, ölülerle konuşmayı, burçları vs. savunurken sarıldığı bu argüman, dikkat edersiniz ki savunusunu yaptıkları ve bilim adamlarının eleştirdiği öğretilerinin doğru olduğuna dair herhangi bir şey söylemediği gibi, bilim adamlarının açık/kapalı fikirli olduklarına dair de bir şey ispatlamış olmuyor. Sana gözlem ve kanıtlar ile gelen bilim adamlarının, gönül gözleri kapalı olduğu için senin görebildiğin bir şeyi göremiyor oldukları iddiasının gülünçlüğü öyle umuyorum ki barizdir, zira fiziksel izdüşümü olan her bir iddianın, gönül gözünün miyopluğundan bağımsız olarak sayesinde neticelendirilebildiği ‘bilimsel yöntem’ isimli şahane bir iskelet yapımız var, tavsiye ederim (yılların ad hominem’ini küçük bir zümreye mal etmiş gibi oldum ama olsun, müstehaktır).
4. Straw man (Tepkisel indirgemecilik)
Açıklama: Karşı tarafın pozisyonunu, saldırılmayı kolaylaştırmak için, hatalı bir şekilde resmedip, eleştirilerini bu hayali resme doğrultmak.
Örnek: “KAİANNATTA AKILSIZ ŞUURSUZ HİÇ BİR ŞEY BİR SİSTEM DAHİLİNDE ÇALIŞAMAZ. BİR MAKİNE DÜŞÜNÜN.MİLYONLARCA PARÇASI OLSA HEPSİ BİR KENARDA OLSA SİZLER SONSUZ YILLAR BEKLESENİZ ONLAR KALKIPTA BİR MAKİNE OLAMAZ.AKIL DAHİLİNDE BİR SANATKAR LAZIMKİ O MAKİNE OLSUN.EVRİM ALDATMACASI ALLAHI UNUTUP TESADÜFLERE KAPI AÇMAKTIR.”[sic] (kardeş site biyolokum.com’a yorum yazan ‘furkan’ isimli bir yaradılışçıdan)
İrdeleme: Sayılan argümanların bilimadamları arasında yaygınca kabul gören evrim kuramını ana hatlarıyla tarif ettiği varsayılmış fakat konu hakkında temel düzeyde de olsa bilgili herhangi birisi, evrimin burada özetlenmeye çalışılan süreçle işlediğini, birbirinden bağımsız parçaların tesadüfen bir araya gelerek doğadaki bedenleri oluşturduğunu düşünmez (bildiğin ve 150 yıl önce cevabı verilmiş olan boeing 747 argümanı, düşün daha boeing falan yok ortada ama cevabı verilmiş). Doğal seçilimle evrim fikri bu şekilde çarpıtılarak, gerçekten de akıl fikir sahibi kimsenin benimsemesinin mümkün olamayacağı bir öğreti kılıfına sokulmuş ve saldırılar bu çarpık karikatürizasyona yönlendirilmiş.
3. Begging the question (Döngüsel nedenselleştirme)
Açıklama: Doğruluğu gösterilmesi amaçlanan bir önermenin doğruluğunun, öncüllerden birinde açıkça veya gizlice kabul edilmesi.
Örnek: “Allah vardır çünkü Kuran’da öyle yazıyor.”
İrdeleme: Listemizin tartışma esnasında tespit edilmesi en zor üyesi. Latincesi ‘petitio principii’ ve ‘soruya verilen cevabın doğruluğunun kabul edilmesini talep etmek’ gibi bir anlamı var. Formel bir tartışma esnasında süreci hızlandırmak için bazen rakibinizden belli noktaları hiç tartışmadan kabul etmesini talep edebilirsiniz ve buna izin var, rakibiniz de sizinle o hususlar konusunda hemfikirse böylesi bir fedayı sorun etmeyecektir (hatası gösterildiğinde çatır çatır ‘evet kardeşim sen haklısın ben haksızım’ diyebilen antik yunanlılardan bahsediyoruz tabi, şimdi nerde öyle uysal egolar). Ama eğer rakibinizin hiç tartışmadan kabul etmesini talep ettiğiniz ‘soru’, tartışmanın odak konusu olan soru ise buna haliyle izin yok, ve bu bir mantık hatası. Çünkü tartışmanın tam da amacı o soruya cevap bulmak.
Modern bağlamda ise rakibe yapılan bu taleplerden çok, kendi savının bir noktasında, ispatlamaya çalıştığı sonucun doğruluğunu varsayıp kendi çapında bir döngü yaratan mantık hatalarına döngüsel nedenselleştirme deniyor (zira diğer bir ismi de ‘circular reasoning’). Örneğimize bakacak olursak, Allah’ın varlığının gösterilmeye çalışıldığı bir tartışmada, Allah’ın varlığına kanıt olarak Kuran’da Allah’ın var olduğunun yazdığı söylenmiş. Fakat tartışmanın konusu tam da Allah’ın varlığını göstermek olduğu için ve henüz daha bu gösterilmediği için, sadece Allah var ise anlamlı bir kitap olacak olan Kuran’ın içinde yazanları ‘Allah vardır’ savınızın lehinde bir argüman olarak sunamazsınız. Çünkü bu hemen ikinci bir ‘peki Kuran’ın içinde yazanların gerçek olduğu ne malum?’ sorusuna neden olur (sorusunu ‘beg’ edersiniz, yani benden, tartışmadan bu soruyu ‘concede’ etmemi beklersiniz. Ben de enayi değilim haliyle, etmem). Bu soruya da kaçınılmaz olarak verilecek ‘çünkü Allah yollamıştır’ cevabı ile tam bir döngüyü tamamlayıp başladığımız noktaya geliriz ve tekrar ‘Peki Allah’ın var olduğunu nereden biliyoruz?’ sorusuna geri dönüp sonsuz bir döngüye gireriz, mundar olmuş bu tartışmayı daha fazla uzatmamak için de ctrl+c ile çıkarız.
2. Red herring (Konuyla alakasız argüman)
Açıklama: Tartışma esnasında konuyla alakasız bir argüman ileri sürmek.
Örnek: “X bizden özür dilemeden Ermeni’lerden özür dilememeliyiz.”
İrdeleme: Red herring oldukça yaygın ve kapsamlı bir mantık hatası. Hatta dikkatli okuyucular red herring’in şu ana kadar gördüğümüz çoğu mantık hatasını ya kapsadığını ya da onlarla çok yakın dirsek teması içinde olduğunu farkedeceklerdir (özellikle appeal to consequences ile). Çok sık karşılaşılan bir hata türü olduğu için bir sürü alt konu başlığı var (buradan görebilirsiniz) ve hepsini birden listeme alamayacağım için üst başlığa değineyim dedim. Tam çevirisi ‘kırmızı ringa balığı’ anlamına geliyor ve bir söylentiye göre, tilki avlarında, tilkinin dikkatini dağıtmak için yere sürülen kırmızı renkteki ringa balıklarına, bir başka söylentiye göre de izlerini avcı köpeklerine kaybettirmek için balık kullanan mahkumlara gönderme yapıyor (ve bunlar da bana her iki söylentinin de kolpa olduğunu düşündürüyor). Tartışma esnasında konuyla alakasız bir argümanı ileri sürerek, rakibin ve büyük olasılıkla dinleyicilerin kafasını karıştırmayı amaçlamak olarak özetlenebilir red herring.
Yukarıda verdiğim örneği de ‘ulan bi yazı yazıyosun, bari adam gibi zor, girift mantık hatası örnekleri bul ki bi şeye benzesin, bu ne böyle çok bariz’ diye düşünülür endişesiyle yazıp yazmamakta tereddüt ettim ama bu bariz örnekler günlük hayatta hunharca karşımıza çıkan gayet reel laflar. Hatta bu dosyayı hazırlamak için herhangi bir siyasetçiyi bir hafta takip etmek gibi bir planım vardı, eminim tüm bu 10 başlığa birer örnek ve daha fazlasını bulurdum, ama üşendim, nöronlarımı, sembol işleyen kortekslerimi seviyorum. İnsanların duygusal olarak bağlı oldukları kişi veya kurumlar söz konusu olduğunda ilk feda ettikleri beyin faaliyetleri rasyonellikten sorumlu bölgeleri olduğu için, onların mantık hataları çok daha sık ve kallavi oluyor. Burada da mesela açıkça görülüyor ki, Ermeni soykırımının gerçekten olup olmadığı tartışmasında ileri sürülen savlardan birisi, bu söz konusu kıyımla nedensel ilişki içinde olmayan herhangi bir olay olamaz. Eğer Ermeni soykırımı gerçekten gerçekleşmediyse, bu gerçek tek başına haklı olmamız için yeterli olacaktır zaten, yurdum toprağını ringa kırmızısına boyamanın anlamı yok.
South Park kökenli şahane bir red herring parodisi için: Chewbacca Defense
1. Non sequitur
Açıklama: Latince: ‘buradan bu sonuç çıkmaz’ (it does not follow). Varılan sonuçlara, sayılan öncüllerden ulaşılamama durumu.
Örnek: Demopheles: Between ourselves, my dear fellow, I don’t care about the way you sometimes have of exhibiting your talent for philosophy; you make religion a subject for sarcastic remarks, and even for open ridicule. Every one thinks his religion sacred, and therefore you ought to respect it.
Philalethes: That is a non sequitur! I don’t see why, because other people are simpletons, I should have any regard for a pack of lies. I respect truth everywhere, and so I can’t respect what is opposed to it.
İrdeleme: Ve 1 numara. Açık ara farkla en sık rastlanılan ve tüm diğer formel mantık hatalarını kapsayan non sequitur. Doğurması istenilen sonucu doğurmayan öncüllerin durumunu tasvir etmek için kullanılıyor. Maalesef bu terimin, anlamını layıkıyla açıklayan Türkçe bir karşılığı yok. Ben de madem öyle, battı ringa yan gider diye, şu güne kadar denk geldiğim en şahane non sequitur’lardan birini ve ona verilmiş cevabı buraya alıntıladım (zaten gayet anlaşılır bir İngilizce’yle yazılmış). Bu, Arthur Schopenhauer’in din üzerine diyaloglarında konuşturduğu iki karakterin, Demopheles ve Philalethes’in, konuşmaya giriş cümleleri. Bu satırları ilk kez okuyalı yıllar oldu ve halen daha anlamlandıramadığım bir cazibesi var benim için, şu ana kadar sırf bu iki repliği onlarca kez okumuş olmalıyım.. Bu Philalethes’in, sahip olmak istediğim dünya görüşünü 2 cümlede özetlemiş olmasından dolayı mı, bu iki aydının kontrastlıkları neredeyse birebir eşlenebilecek görüşlerinin oluşturduğu diyalektiğin estetiğinden dolayı mı, yoksa basitçe İngilizce’nin zarif kullanımına güzel bir örnek teşkil etmesinden dolayı mı, bilemiyorum. Sebep ne olursa olsun, söz konusu non sequitur benim buradaki amaçlarım için çok uygundu ve, zaten terimin kendisinin Türkçe’si bile problemliyken, terimi içeren bu mükemmel satırları Türkçe’leştirmeden koymaya karar verdim. (Yazıyı bitirdikten sonra son rötuşları yaparken, Schopenhauer’in bir başka eseri olan ‘Haklı Olma Sanatı’na [Die Kunst, Recht zu behalten] denk geldim.. Üstad gerçekten de filozofların, tartışma esnasında uyulması gereken mantık kurallarının netleştirilmesine fazlasıyla vakit ayırdıklarını, daha büyük bir ustalık gerektiren diyalektik sanatını ise ihmal ettiklerini ve eserini bu stilin gelişmesine adadığını söylüyor. Bunun sebebinin de, zaten rasyonel oldukları varsayılan iki tartışmacının farklılıklarına değil hemfikir oldukları noktalara, kati mantıksal argümanlardan ziyade esnek ve karşısındakinin fikirlerini de doğru yöne çekebilecek diyalektik ile ulaşılabileceğini düşünmesi.. Bunun neden doğru olması gerektiği ilk bakışta açık değil bana ama, önemli de değil zaten, sadece tüm bunlar benim onun iki kahramının iki satırlık konuşmalarındaki anlamlandıramadığım cazibeyi yukarıdaki anlamlandırma çabalarımdan ikincisinin pekala doğru olabileceğini işaret ediyor ki, ilk göz ağrım olan ve senelerdir herhangi bir eserini okumadığım üstad Schopenhauer’la hala aynı telden çalıyor olduğum fikri beni bu notu yazmaya zorunlu kıldı.)
Örnekte açılışı yapan Demopheles, kişilerin inançlarına saygılı olmamız gerektiğini, çünkü inancın insanlar için önemli olduğunu savunuyor. Belli ki zamanının ruhundan nasibini almış bir insan olan Philalethes’de bunun saçma olduğunu, kimsenin kendisinden ‘bir avuç yalan’ karşısında sessiz kalmayı talep edemeyeceğini söyleyerek karşı çıkıyor. Gerçekten de bu günümüzde kaybettiğimiz bir perspektif: doğru olanı, başka bir şeyin değil, doğru olanın hatrı için dillendirmek. Karşımızdakinin kalbini kırar mıyız, üzer miyiz diye düşünmeden, gerçek bir yetişkin gibi objektif gerçekleri duymalarını sağlamak. Bu en az birkaç milenyumdur unuttuğumuz bir yetenek ve beni sadece, ilerde bir ihtimal tekrar gelebilecek öylesi zamanların, temel mantık kurallarını özetleyen yazıları anlamsız ve gereksiz kılacak olması ihtimali, böyle yazılar yazmaya teşvik ediyor.
Mantık hataları: Top 10