Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -

Ulusal sorun üzerine

delete

Sonsuz Us’a 11.05.2011 tarihinde gönderdiğim “Kürt sorunu nedir?” başlıklı makalem üzerine çokça yorum yapıldı. İçlerinde düzeyli ve mantıklı ve de gerçekten olması gereken bir tartışma ortamının oluşmasına katkıda bulunmuş olanları olduğu gibi; son derece düzeysiz olanları da vardı.
Ben bunlar üzerine fazla bir şey yazmayacağım çünkü makalemle ilgili yorum yapan değerli okuyuculardan birkaçı onlara gereken cevabı verdi zaten.
Ben, makaleyle ilgili “marmaramus” ve de ismini belirtmemiş “misafir” adlı kullanıcıların yazdıklarını samimi buldum daha çok. Hüseyin AKTAŞ adlı kullanıcıya gelince, onda daha çok milliyetçi bir damar sezdim ki, bu, kendisine sosyalist diyen birinde asla olmaması gereken bir özelliktir.

Aşağıdaki makale bu tartışma bağlamında ulusal sorun ve bu sorun konusunda sosyalistlerin takınacakları tavra dair yapılan tartışmaya küçük de olsa bir katkı sunmayı amaçlıyor. Eğer yazı bunu sağlayabilirse amacına ulaşmış olacak.

1) Burjuva milliyetçiliği gericidir!

Milliyetçilik bir burjuva ideolojisidir.
Burjuvazi, bir sınıf olarak içinden çıktığı feodal toplumdan farklı olarak, sınırlarını “aşan” bir sınıftır.
Bunun ne demek olduğunu, kısaca açıklamaya çalışalım.

Kapitalist ekonominin temel dürtüsü olan kâr maksimizasyonu, burjuvaziyi sınırlarını “aşmaya” zorlar. Bu, haliyle, sömürge yarışlarına (savaşlarına) yol açan bir durum yaratır. Bir de rekabet var tabii… Birden fazla kapitalistin aynı amaç için yani kârlılık düzeyini maksimize etmek için yarıştıkları alanlarda (pazarlarda) kapitalistler arasında ister istemez bir “cepheleşme” olacaktır. İşte bu cepheleşme durumu “ulus devlet”lerin temelidir.
Ulus devletlerin tarihi bu bakımdan kapitalizmin tarihiyle eş zamanlıdır diyebiliriz, yani o “ezeli ve edebi” bir şey değil, tarihin belli bir döneminde ortaya çıkmış; bütün insanlık tarihinde bir “öz olarak” varlığını korumuş olan üretimin farklı bir tarzda örgütlenmesinin üst yapıdaki bir “tezahürü”dür.
Marksist felsefenin temel kategorileriyle konuyu şu şekilde özetlemek mümkün olabilir belki: Kapitalist rekabet “öz”dür, ulus devlet ve milliyetçilik ideolojisi de bu “öz” ün tezahürü yani “görünüş”tür.

Sistemin temel dürtükleyicilerinden biri olan rekabet, toplumun maddi tabanında sürekli bir savaş durumunu şart koştuğu gibi, aynı zamanda toplumsal bir üst yapıyla da (milliyetçi ideoloji) meşruluğunu perçinlemeye çalışır. Bunu sağlamak için ulusal marşlar, ulusal bir tarih bilinci, ulusal bir dil, diğer uluslardan “farklı” olma bilinci, ulusal bir bayrak vs. vs.yi kişilerin zihinlerine kazımaya ve de böylece kendine bir “ulus” yaratmaya çalışır. Bu burjuva milliyetçiliği öylesine bir şeydir ki, kişiyi hiç ama hiç sahip olmadığı bir şey (tabii olarak burjuvazinin sahip olduğu bir şeydir bu) konusunda ona bu şeyi (“vatan” örneğin) canla başla koruma ve savunma hissi kazandırır.
Ne güzel demiş şair:

“Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
[…]
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
[…]
vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan,
[…]
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.”



Burjuvazi gerekli gördüğünde diğer ülkelerin burjuvazileriyle yaşadığı ve içinden çıkılamaz derin krizleri karşısında bu milliyetçilik duygusunu kullanarak, hiç ama hiç birbirlerini görmemiş, tanımamış insanları, birbirlerine karşı soğukkanlı bir şekilde ve de hiç acımadan kurşun sıktırabilmekte.
Tüm dünya halklarını, sadece kapitalistlerin daha fazla kâr elde etme dürtüsü pahasına bölen bu ideoloji son derece tehlikelidir. Bunun alternatifi olan enternasyonalizmi tüm dünya halkları için bir şiar haline dönüştürmek bir zorunluluk olarak bugün kendisini daha da hissettirmektedir.



Burjuva milliyetçiliği ve de bununla beslenene ırkçı ideolojilerin 20. yüzyılda tavan yaptığı en bilindik örnek kuşkusuz Nazizmdir.
Milliyetçi ideolojinin kuşkusuz en gerici ve de en tahripkâr; insanlık için en tehlikeli örneklerinden biridir Nazizm.
Nazizmi doğuran aslında faşizmdir. Nazizm, faşizmin Almanya’da ideolojik kılığa bürünmüş hâlidir.
Burjuva toplumu I. Emperyalist paylaşım savaşı (1914-1918) sonrası içinden ancak faşizm, diktatörlükler, savaşlar vs. vs. ile çıkabileceği derin bir kriz içersine girmişti. Bu krizi aşmanın en etkili yöntemlerinden birisi şüphesiz faşizmdi.
Hatırlanırsa Nazileri Alman orta sınıfları iktidara getirmişti. Savaş sonrası birçok şeyini yitiren orta sınıfların, içinde bulundukları aşağılanmışlık psikolojilerinin dışa vurumuydu faşizm bir yönüyle. Sıkı bir düzen ve de demir bir yumruk isteyen bu orta sınıflar tercihlerini Hitler’den yana kullandılar. Tabi burada işçi sınıfı partilerindeki politik pasiflik ve atalet de büyük rol oynadı. Konumuz gereği buraya girmeyeceğim.

Devam edelim…
Alman orta sınıfları -daha sonra tarihlerine kara bir leke olarak geçecek- Nazizme iten bu zehir, gerici burjuva milliyetçiliğinden başkası değildi. Hitler, Alman halkına (orta sınıflara) onların aslında ne kadar üstün bir ırk, bir millet olduğu ideolojisini aşılayarak onlar nezdinde meşruiyetini perçinledi. (Hitler’in “demokratik” yollardan iktidara geldiği hatırlansın.)
Burjuva milliyetçiliği farklı konjonktürlerde insanları farklı şekillerde “ehlileştirme” işlevi görebiliyor.

Toparlarsak… Bir burjuva ideolojisi olan milliyetçilik, bütün toplumsal bölünmelerin, ayrışmaların, asimilasyonun, ırkçı görüşlerin beslendiği zehirli bir “yatak”tan başka bir şey değildir.

2) Milliyetçilik ilerici olabilir mi?

Şimdi de bu konuyu tartışmaya çalışalım.

R. Luxemburg, “1917 Ekim Devrimi” adlı broşüründe Bolşeviklerin “Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı” konusunda yaptıkları “hataları”, somut verilerle eleştirdikten sonra şöyle diyor:

“..Bolşevikler, hem kendilerinin hem de ihtilalin zararına olan bu durumda şunu öğretmeliydiler: Kapitalist egemenlikte ulusun ‘kader özgürlüğü’ yoktur. Sınıflı bir toplumda ulusun her sınıfı kendi kaderini farklı bir şekilde tayin etmeye çalışır ve bu burjuva sınıfları için ulusal özgürlük anlayışı, sınıf hâkimiyeti anlayışı arkasında tamamen silinir.”

Alıntılamaya devam edelim:

“Ukrayna burjuvazisi gibi, Fin burjuvazisi de, bu ulusal özgürlük, ‘bolşevizm’ tehlikesini getirecekse Alman egemenliğini tercih etmekte tereddüt etmeyeceklerdir elbet.”

Ben Rosa’nın bu görüşlerine katılamayacağım. Çünkü şu bir gerçek ki, kapitalist sınıflaşmanın bir başka şekli olan ezen / ezilen uluslar ayrımında, ezen ulusun proletaryasıyla ezilen ulusun proletaryasının arasında sınıf temelli bir ilişkinin yeniden sağlanabilmesinin olmazsa olmaz ön koşulu, egemen sınıfın proletaryasının ezilen ulusun proletaryasına güvence vermesinden geçer. Bu ise ezen ve egemen ulusun gerici burjuva karakterinin sosyalistler tarafından kıyasıya eleştirilmesi ve teşhir edilmesiyle başlamalıdır.
Ayrıca sosyalistler her türden ulusal baskıların da karşısında olmalıdırlar.
Yıllardır burjuva milliyetçi ideolojisiyle zehirlenmiş halklar arasında sınıf temelli dayanışmanın yeniden kurulabilmesi öyle bir adımda olabilecek bir şey değildir. Reel politikada işler teoride olduğu gibi “soyut” ve “kolay” yürümüyor. Burada son derece kıvrak ve soğukkanlı politikalara ihtiyaç var.
Kitlelere burjuva ideolojisinin gerici karakterini bıkmadan usanmadan anlatmak sosyalistlerin asli görevlerinden biridir kuşkusuz.
Yıllardır Türk burjuva devletinin baskısı altında kalmış bir ulusta milliyetçi fikirler/duygular ister istemez kök salmıştır. Bizler her ne kadar bunun gerici bir şey olduğunu söylesek de ezilen bir ulus olarak Kürdlerdeki milliyetçi fikirler, ezen ulusun emekçileri arasındaki milliyetçi fikirlerden kaçınılmaz bir şekilde daha kuvvetli olacaktır. Sosyalistler, ezen ve ezilen ulusların emekçileri arasında yeniden bir dayanışmanın kurulmasının ön koşullarını çok iyi tahlil etmelidirler. Eğer Kürdler ayrılmak, ayrı bir devlet kurmak istiyorlarsa onlara “Hayır. Bu son derece gerici bir şeydir vs. vs” deme lüksüne asla sahip olamayız.
Sosyalistler her daim, sınıf temelli bakış açısından bir adım dâhi uzak durmayarak ezilen ulusların her türden taleplerine olumlu yaklaşırken aynı zamanda o ulusların kendi burjuvazilerinin gerici karakterine karşı da ezilen uluslar arasında bıkmadan usanmadan propaganda ve ajitasyon yapmalıdırlar. Şayet ayrı bir ulus devlet haline gelen ezilen bir ulus kendi proletaryasını eziyorsa burada şunu deme lüksümüz asla olamaz: “Bakın biz size demiştik vs. vs.”
Hayır, böyle bir tavır kitleleri sosyalizmden uzaklaştıracak ve onları moralsiz ve güçsüz bırakacaktır. Sosyalistler tersine emekçilerin deneyimleri üzerine siyasetlerini geliştirmeli; sınıf temelli çizgi üzerinde burjuva milliyetçiliği tarafından aralarına husumet sokulmuş halklar arasında yeniden bir bütünlük sağlamak için bıkmadan usanmadan çalışmalıdırlar.
Kürdlerin her türden taleplerine tereddütsüz “evet” demeliyiz, ama bunu yaparken onları milliyetçi burjuva liderlerine karşı da her daim uyarmalı, bu konuda propaganda ve ajitasyonu bir an olsun elden bırakmamalı ve yukarıda da dediğim gibi sadece ama sadece Kürd ve de Türk işçi sınıflarının gündelik deneyimlerinden yola çıkarak onlar arasında burjuva milliyetçiliğinin dar ve gerici yönüne karşı propaganda yapmalı ve kitlelerin bilinçlerini “fethetmeye” çalışmalıyız.
Nihayetinde ezen ulusun burjuvazisi kendi işçi sınıfını da eziyor. Benzer şekilde ezilen ulusun burjuvazisi de kendi işçi sınıfını eziyor. Dolayısıyla temel siyaset, ezen ve ezilen ulusların işçilerini bütün bir burjuvazi sınıfının karşısına çıkarmak olmalıdır.
Burada egemen ulusun sosyalistleri olarak tavrımız her daim kendi egemen burjuvazimizin gerici karakterini teşhir etmek olmalıdır.
Örneğin KCK davalarında işlenen hukuksuzlukları görmemezlik edebilir miyiz? Türk burjuva devletinin işlediği on binlerce faili meçhul cinayetleri görmemezlik edebilir miyiz? Ya da Kürdlerin anadilde eğitim talepleri karşısında kayıtsız kalabilir miyiz? Türk burjuva devletinin Kürdlere karşı yaptığı tutuklamalar, hukuksuzluklar, işkenceler, katliamlar, ayrımcı tutumlar vs. karşısında sessiz kalma lüksümüz olabilir mi?

Troçki, İspanyol Devrimi üzerine yazdığı yıllarda “Katalan Milliyetçiliğinin İlerici Karakteri” adlı kısa yazısında İspanyol komünistlerine, ulusal sorun konusunda almaları gereken tavır konusunda şunları öneriyordu:

“Bir dakika bile unutulmamalıdır ki, bir bütün olarak İspanya ve özellikle Katalonya, şu anda Katalan milliyetçi demokratlar tarafından değil, toprak sahipleriyle ittifak içindeki İspanyol burjuva emperyalistleri, eski bürokratlar, generaller tarafından ve İspanyol milliyetçi sosyalistlerinin desteğiyle yönetilmektedir. Tüm bu kardeşlik, bir taraftan İspanyol sömürgelerine ısrarla boyun eğdirme, diğer taraftan bizzat İspanya’nın bürokratik merkezileşmesi, yani Katalanların, Baskların ve diğer ulusların İspanyol burjuvazisi tarafından baskı altında tutulması anlamına gelir. Gelişmelerin bugünkü aşamasında, sınıfsal güçlerin mevcut bileşimiyle, Katalan milliyetçiliği ilerici devrimci bir etkendir; İspanyol milliyetçiliği ise gerici emperyalist bir etken. Bu ayrımı anlamayan İspanyol komünisti, bunu görmezlikten geliyor, ön sıraya çıkarmıyor, tam aksine bunun önemini örtbas ediyor, İspanyol burjuvazisinin bilinçsiz bir ajanı olmayı ve proleter devrim davasına duyarsız kalmayı göze alıyor.”

Alıntılamaya devam edelim:

“Küçük-burjuva milliyetçi hayallerin tehlikesi nerededir? [buraya dikkat işte!] Bu hayaller, İspanya proletaryasını ulusal sınırlarla bölme potansiyeline sahiptir ve bu da çok ciddi bir tehlikedir. [!]
Ancak İspanyol komünistleri bu tehlikeye karşı yalnızca bir tek şekilde başarıyla savaşabilirler: Egemen ulus burjuvazisinin zorbalığını acımasızca teşhir ederek ve bu şekilde ezilen ulus proletaryasının güvenini kazanarak. [!]
Diğer politikalar, ezilen bir ulusun küçük-burjuvazisinin devrimci demokratik milliyetçiliğine karşı ezen ulusun emperyalist burjuvazisinin karşı-devrimci milliyetçiliğini desteklemek anlamına gelecektir.” (17 Mayıs, 1931)
[alıntıdaki vurgular bana ait.]

Ulusal sorun konusunda sosyalistlerin izleyeceği temel siyaset bu olmalı bence.
Meseleye egemen ve baskıcı ulusu kıyasıya eleştirmekle başlamak gerekir. Hüseyin AKTAŞ adlı kullanıcının yaptığı gibi Kürd tarafını kıyasıya eleştirmekle değil!
İkincisi, Kürdlerin her türden talebine “evet” denmeli. Son olarak da, emekçi Kürdleri, kendi gerici burjuva önderlerine karşı temkinli olmaya, soğukkanlı durmaya ve eleştirel olmaya çağırmalıyız.
Ulusal sorunun sınıf temelli bir çözümü bu siyasette yatıyor.

Sosyalistler kitlelere zorla bir şeyi dayatmamalı ve dayatamaz da. Onların ellerindeki tek araçları: “propaganda ve ajitasyon” olmalıdır. Lenin’in temel siyaseti özünde bunu gerektirir: Kitlelere sabırla gerçekleri anlatmak ve onların bilinçlerini “fethetmek”.

16.05.2011


Çok uzun yazmışsınız.

XINTeorisyen -- 17.05.2011 - 21:29

Çok uzun yazmışsınız. Zor okudum..

Öncelikle şunu belirtmek isterim çok söz , gereksizdir Amaç anafikri anlatmaktır. Bu sitede zeka seviyesi oldukça yüksek insanlar var. Kelimeleri doğru seçerek, az sayıda kullanıp düşüncenizi ifade edebilirsiniz.

Anladığım kadarıyla, Kapitalist milliyetçi ulusalcı burjuvaziye karşı, komünizmi savunuyorsunuz. Ezen ve ezilen tarafların milliyetçi kanatlarına karşısınız. çünkü bunlar ulusalcı burjuvaziyi besleyen oluşumlar öyle mi ?

Sizin önerinizi şu şekilde değerlendiriyorum.
Kırk katır mı, Kırk satır mı ; Ha Ali Veli , Ha veli Ali Ne değişti... bu deyimler birbirinden farkı olmayan durumların ifadesi için kullanılır.

Bir defa Kapitalizmle , Komünizm kardeştirler.. Bunlar kayıkçı kavgası yapan iki kardeştir.. Birbirleri ile uğraşır görünüp aslında birbirlerinin değirmenine su taşırlar...
Bir defa insanları sınıflara ayırarak bazı insanları diğerlerinden ayıran komünizm ise Ne hakla Milliyetçiliğe karşı çıkmaktadır. Anlamıyorum, birisi ortak millet düzleminde sınıf ayrımına giderken, diğeri emeğin üretimi noktasında kendisini sınıflara ayırmakta...
Tekrar söyleyeyim Ha Ali Veli ; Ha Veli Ali; ne değişti...

Kapitalist düzen burjuva sınıfını himaye ediyorsa , Komünist düzen alt sınıfı himaye ediyor görünüp, yönetici sınıfı burjuva haline getiriyor. En azından kapitalizm dürüst; takiyye yapmıyor...Gördük....Şekil A1 Rusya Çin örneklerini....

Demişsiniz ki ; Kürtlerin her türden talebine "evet" denmeli......

Afedersiniz ama Kürtlerin herhangi bir talebi var mı ? Onlar ne istediklerini biliyorlar mı ?

Siz hiç televizyon seyretmiyormusunuz, sizin kastettiğiniz Kürtlerin Kürt olduklarından dahi şüpheliyim ben, onların sözcüleri olduklarını iddia edenleri görüyoruz her gün, acaba Türklerin sinir katsayısı kaç diye sürekli test ediyorlar...
Tek dertleri bir iç savaş çıkması kan gövdeyi götürmesi,

Bir insan Demokratik talebini ifade etmek için geldiği yürüyüşe, silahla mı gelir ?
Molotof kokteyli, taş ve sopalarla....

Bu nasıl bir mantıktır bunu anlamıyorum....
Bakın bizim bu dilden anladığımız tek bir şey var, ama onlara istediklerini vermeyeceğiz inşaallah Allahın izniyle
O şey ise ; Şiddet ve Kan....

Dağda "Gerilla " adını verdikleri teröristler ölünce sanki son derece normal bir şey yapıyorlarmış gibi, niye öldürdünüz, niye operasyon yapıyorsunuz diye isyan edip, taşkınlık yapıyorlar...

Tek devşirdikleri öfke; Ama inşaallah önümüzdeki seçimlerde ders alacaklar sandıkta..

Sizde anladığım kadarıyla bu gerici burjuva önderlerine karşısınız, ama safınız Fuzzy...
Gerici burjuva önderleri derken kimi kastettiğiniz hiç mi hiç belli olmuyor.

Eğer Milliyetçiliğe karşı iseniz neden Halk ve Kürt , Türk kelimelerini kullanıyorsunuz ? Bunu da anlamış değilim.
Bu kelimeler direk olarak Milliyetçi ve ulusalcıların kullandığı dile aittir.

Eğer sadece bir tane Halk varsa düzeni bozan adi bir suçludur. Ve sınıfsal düzeni korumak için onu sisteme dahil etmek, olmuyorsa dışarı atmak gerekir, şu an bu yapılmaktadır.

Yani sizin sınıfsal düzeninizin; varolan diğer sınıfsal düzene üstünlüğü nedir ki; onunki yerine, sizinki inşa edilsin...??


Milliyetçilik burjuvanın

HoLa -- 18.05.2011 - 01:03



Milliyetçilik burjuvanın değil aristokrasinin ideolojisidir.


sosyalizm güç istencinden gelir

bwallace4ever -- 19.05.2011 - 08:37

Bana eşit yaşamayı ya da sınıfsız yaşamayı ÖĞRETECEK bir proleterya diktatörlüğü mü? Sorun sadece pratikte değil teoride. Buna ske ske teorisi denir, başka bişey değil ... Sosyalizm işçi sınıfının güçlü olma isteğinden gelir. Dürtüsel bir mekanizmanın eylemle vuku bulmuş halidir. İşçi sınıfının bastırılmış egosundan miras kalan bir hayalkırıklığıdır sosyalizm. Sosyalizm artık "güç" kavramı açısından açıklanmalıdır. Bir yorum getirin şu kavrama artık, hep aynı zırvalar ...


BOŞA KÜREK

Misafir -- 19.05.2011 - 09:17

Sosyalizm ile yönetilen ülkelerde halk kaçacak delik aradı. Bu sistemi hararetle savunanlar amaçlarına ulaştıkları zaman hepsi büyük bir hayal kırıklığına uğradı. Senin savunduğun Lenin, Stalini, Mao 100 milyona yakın insanı katletmiştir. Marksizm, Sosyalizm, Komunizm ölmüştür. Anlayacağın boşa kürek çekiyorsun. Belki arkandan gelecek 3-5 kişi olur.


Olay sadece pratik anlamdaki

bwallace4ever -- 19.05.2011 - 09:25

Olay sadece pratik anlamdaki yıkım değil, teorik olarak da çelişkiler var. Nasıl eşitlik ve hak gibi kulağa hoş gelen insani değerlerden yola çıkılıp bir proleterya diktatörlüğü öngörülüyor. Anlamsız gelen o. Dayatmacı bir düzen var işin içinde. Bu da en güz "güç" kavramı etrafında ele alınır, insanlık vs değil.


Hem kürt milliyetçisi olup

Agnostik -- 19.05.2011 - 09:58

Hem kürt milliyetçisi olup hem sosyalizmden bahsetmek biraz komik duruyor.


Bir daha yazayım... Kürt

HoLa -- 20.05.2011 - 20:45



Bir daha yazayım...

Kürt toprak istiyor.

Şimdi bana biri şunu söylesin:

1918 Osmanlısının gözündeki Mustafa Kemal ile...
2010 TC sinin gözündeki Abdullah Öcalan ın ne farkı var?

Biliyorum delleneceksiniz ama...

..."Atatürk ile Öcalan ı aynı kefeye koyuyor bu eşşoğlueşşek"...

...seçeneğinden azıcık farklı cevaplar alayım.

Mümkün ise tabii...


Çok basit ; Tabii ki bana

XINTeorisyen -- 20.05.2011 - 21:46

Çok basit ;
Tabii ki bana göre...

Osmanlının yıkılacağı belli idi Sultan Vahdettin bunu açık seçik görüyordu. Gayri resmi olarak Mustafa Kemali destekledi. Resmi olarak karşı çıkıp hain ilan etti. Yani Türkiye Cumhuriyetinin vasisi aslında Osmanlıdır.
Kendisini ortadan kaldırarak düşmanlarının yıkmasını önlemiş, TC 'nin bekasını sağlamıştır. Ayrıca varlığını geçmişinin cesedi üzerine kurmasınıda
Yani Mustafa Kemal ve Milli Mücadele dış düşmana karşı bir taktik savaştır. Aynı zamanda psikolojik harekat...
Abdullah Öcalan ise iç düşman ihtiyacından kaynaklanır ve dış düşmanın psikolojik harekatı ve taktik savaşı gereğidir.
Cumhuriyetin kuruluşunda giren virüsler zamanla yetişmiş, bir zihniyeti olgunlaştırınca, dış düşmanın yani Komünizmin de kalkacağı öngörüldüğünden yerine ikame edilemek üzere içeride üretilmiş bir 5. kol çalışması ve faaliyetidir.

Yani birbirlerinin ayna görüntüsü denilebilir...


"Hüseyin AKTAŞ adlı

Hüseyin AKTAŞ -- 25.05.2011 - 13:23


"Hüseyin AKTAŞ adlı kullanıcıya gelince, onda daha çok milliyetçi bir damar sezdim ki, bu, kendisine sosyalist diyen birinde asla olmaması gereken bir özelliktir."


Sezgi ile bilinç arasında azıcık bir fark vardır gencer arkadaşım. Buraya yazarken sezgilerinizi de yazabilirsiniz elbette, ama onları bilgi düzeyinde empoze etmeyin.

"Ulus devletlerin tarihi bu bakımdan kapitalizmin tarihiyle eş zamanlıdır diyebiliriz, yani o “ezeli ve edebi” bir şey değil,..."

Bir de bazen bir duvar gibi dikilirsiniz birilerinin karşısına ama duvarınızda küçük bir delik unutursunuz, oradan içiniz gözükür, burada olduğu gibi...


Ne güzel demiş şair:

“Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
[…]
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
[…]
vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan,
[…]
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.”



Doğru demiş şair. Ben de aynısını söylerim. Yani vatan buysa vatan haini olalım, ama başka bir şey ise ne yapacağız? Size göre nedir vatan? Ya da burada kendinizi yorduğunuzun anlamı nedir?... Yani hem şairi burada beğeneceksiniz hem de vatan peşinde koşacaksınız, bu nasıl bir çelişki? Bence UKKTH burada çuvallıyor ne dersin? Göz göre göre insanı oportünist yapıyor ne dersin?!...

"Hüseyin AKTAŞ adlı kullanıcının yaptığı gibi Kürd tarafını kıyasıya eleştirmekle değil!"

Türkler bu konuda kıyasıya eleştirildi zaten. Bu mantık yüzünden Kürtlerin eleştirisi hep ertelendi ve görmezden gelindi. Siz öncelikle eleştirimdeki yanlışları ortaya koyun, sonra gerisine bakalım. Ama Kürtleri eleştirmek dahi yapılmamalıdır derseniz o başka...


"İkincisi, Kürdlerin her türden talebine “evet” denmeli."

Bu nasıl bir bakıştır? Ne demek yani bu?

"Son olarak da, emekçi Kürdleri, kendi gerici burjuva önderlerine karşı temkinli olmaya, soğukkanlı durmaya ve eleştirel olmaya çağırmalıyız."

Haa bakın bu güzel işte; "Kürtlerin gerici burjuva önderleri"... Kim bunlar bir anlatın bakalım... Var mı böyle bir sınıf? Gösterin!...


Son olarak bu konuda daha önce açtığınız başlık yeterli idi.
Kabul edelim ki "Ulusal Sorun Üzerine" başlığı, içeriği bakımından tek başına ele alınmayı hak eder. Ancak bu konuyu irdelerken başka bir başlıkta açtığınız konuya yaptığım yorumlar nedeniyle burada adımı anmanız ve oradaki eleştiri ve sorularımı atlayarak, burada bir de beni mahkum edercesine konuşmanız doğru değil. Yanlış yapan kim olursa olsun kıyasıya eleştirebiliriz. Buna Kürtler de dahildir. Ben kendi yaşamımda olabildiğince Kürtlerin yanında oldum. Ama Kürtler kimin yanında olacağını bir türlü bilemediler. Bunu eleştirmek de hakkım benim. Daha önce yazdıklarım ve sorduklarım hala geçerli. Siz eğer orada yanıt veremiyorsanız, orayı da buraya taşımayın. Taşıyorsanız beni karşılıksız suçlamak yerine, eleştirdiğim konuları da buraya taşıyın ve onlara yanıt verin önce...

Bir de senin savlarının çoğu hem dünya hem Türkiye ölçeğinde çürümüş durumda. Propaganda ajitasyonla da olmuyor bu işler; gerçeği kavramak gerekiyor... Bak arkadaşın birisi güzel bir noktaya işaret etmiş; GÜÇ!... Burayı biraz düşün istersen...


Hüseyin Aktaş'la başka

bwallace4ever -- 25.05.2011 - 14:33

Hüseyin Aktaş'la başka bir platformda tartışmıştık bu konuyu. Marksizme artık güç odaklı yaklaşma vakti geldi. Eylemcilik veya devrim bir güç gerektirir, ya belli bir çoğunluğun gücüne sahip olacaksınız ya da elinizde başka kuvvetler olacak. Devrim şiddet ve güç içerir, insani değerlerin popülizmini değil. Çünkü bir felsefe değil bir eylemciliktir. Vücut bulmuş veya bulmaya çalışan, cümlelere nokta koymaya çalışan birşeydir. Adalet anlayışınız liberalizmden farklıysa bu anlayışınızı dayatmalısınız. Ve bu konuda Marksizme yeni bir perspektif katarak yapabilirsiniz. Onu bir an için yıkarak, ona asıl hayatı verebilirsiniz. Nietzche'nin Güç İstenci kitabını okuyun ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.


Hala ortak bir dil

gencer -- 26.05.2011 - 14:38

Hala ortak bir dil tutturamadığımızın bir kere daha ayırdına vardım... konuyu yalın bir şekilde açıkladığım için burada daha fazla bir şey söylemeyeceğim... Hüseyin AKTAŞ'la ayrıştığım yer, sayın AKTAŞ'ın, makalemde de bahsettiğim
R. Luxemburg'un görüşlerine daha yakın olmasıyla ilintilidir...
ben AKTAŞ'ın açtığı "teorik" tartışma üzerine bir şey söylemedim çünkü yazdıkları ya da "teorileştirmeye çalıştığı" durum konusunda kendisine hiç ama hiç katılmıyorum! dolayısıyla konuyu daha da "soyutlaştırmanın" bir anlamı yok.
kısaca ben UKKTH konusunda Leninci (bolşevik) bakış açısının doğru olduğunu düşünüyorum. bu konuda Michael Löwy'nin ("Ulusal Sorun, Enternasyonalizm ve Küreselleşme") yazdıkları da okunabilir tabiki...


Ortak bir dil tutturmak çok

Hüseyin AKTAŞ -- 26.05.2011 - 16:22

Ortak bir dil tutturmak çok da önemli değil Gencer arkadaşım. Ancak kendi dilimizde birbiri ile çelişen söylemlere düşmemek önemli...
Sorun zaten farklılıklarımızın korunması sorunu değil mi bir bakıma?...:) Yani bunun için de ortaklaşmamız gereken şeyler olmalı elbette...

Şimdi yukardaki yazınızdan bana "Kürtlerin gerici burjuva önderleri" bölümünü açıklamanızı rica ediyorum.
Bu söylem "İlerici burjuva önderlerini" de öngörür, varsayar...
Dolayısıyla bir Kürt burjuvazisini de düşünmemizi gerektirir...
Kimdir bunlar işte?
Ulusal sorunla bağı nedir?
Marksist yaklaşım açısından bu sınıfın ulus devlet olma çabası nerededir, ne zamandan beridir? Hangi sanayi yatırımları vardır? Hangi bağımsızlık ve özgürlük talepleri vardır? Son isyanın siyasi temsilcisi olan PKK ile bu sınıfın ne tür bir ilişkisi vardır ya da son isyancıların sınıfsal temeli nedir?...

Yoksa siz "Kürt Burjuvazisi" derken devletle işbirliği yapan Kürt toprak ağalarını, şeyhleri şıhları mı kastediyorsunuz?
Yoksa siz paranın peşinde Türkleşen ya da "türleşen" ve tüm yatırımlarını batıya yapan Kürt kökenli iş adamlarını mı kastediyorsunuz?
Yoksa siz yine devletin kontrolünde uyuşturucu kaçakçılığı yapan, gayrı meşru işler peşindeki sözüm ona kabadayı tayfasını mı kastediyorsunuz?

Tüm bunların dışında yönünü Kürt ulusunun bağımsızlık savaşına dönmüş bir burjuvazi nerededir bana göstermek zorundasınız. Ya da yazdıklarınızı yazmak için 35 yıl beklemek zorundasınız. 35 yıl, bir de bu 35 yılı sovyetlerin 70 yılını izleyerek geçirmek zorundasınız. Hayatın içinden hayatı kucaklayan bir yaklaşımı hep berber üreteceğiz. Ama propaganda ve ajitasyona kapılmadan, doğrudan özümüzü; gerçeğimizi ifade ederek...


Bir kez daha “ulusal sorun” üzerine (cevap)

gencer -- 26.05.2011 - 21:49

Ben, burjuvaziye hiçbir surette “ilericilik” atfetmedim, üstelik bunu burjuvazinin kendi tarihi de doğruluyor.
1848 Fransız Devrimi’nde burjuvazi “ilerici” ya da “devrimci” miydi? Öyle olmadığı için, birkaç yıl sonra, iktidarı Bonapart’a bırakmamışlar mıydı!? Sadece bu örnek bile burjuvazinin tarihte ne “ilerici” ne “devrimci” ne de “muktedir” bir sınıf olduğunu göstermeye yetiyor.
Burjuvazi tarihin hiçbir döneminde kelimenin dakik anlamında “devrimci” olmamıştır ve doğası gereği de olamaz da. Çünkü şu bir gerçek ki, burjuvazi, var olan mülkiyet ilişkilerini koruyan, bu mülkiyet ilişkileri üzerinden bir başka sınıf üzerinde tahakküm kuran bir sınıftır. Dolayısıyla onun için varsa yoksa “kendi çıkarları”dır, “ulusal çıkarlar” vs. değil!
Ben “gerici” sıfatını “burjuvazi” kelimesinin önünde bile bile kullanıyorum, çünkü az önce de söylediğim gibi, bu sınıf ne tarihte ne de şimdi hiçbir şekilde “ilerici” olmamıştır. Yoksa ben bu sınıfın “ilerici” bir tarafının da olduğunu asla ima etmedim, şayet yazımdan böyle bir şey çıkarılıyorsa buna hemen müdahale etmem gerekir.
Bu cevabı yazmamın bir sebebi de bu aslında.

Bir Kürt burjuvazisi elbette var. Bu konuda söylediklerinize “harfiyen” katılıyorum.

“Yoksa siz "Kürt Burjuvazisi" derken devletle işbirliği yapan Kürt toprak ağalarını, şeyhleri şıhları mı kastediyorsunuz?
Yoksa siz paranın peşinde Türkleşen ya da "türleşen" ve tüm yatırımlarını batıya yapan Kürt kökenli iş adamlarını mı kastediyorsunuz?
Yoksa siz yine devletin kontrolünde uyuşturucu kaçakçılığı yapan, gayrı meşru işler peşindeki sözüm ona kabadayı tayfasını mı kastediyorsunuz?”

Evet, ben tam da bunları kastediyorum! İster “ilerici” olsun isterse de işbirlikçi olsun, nihayetinde bu sınıflar işçi ve emekçilerin karşısında yer alan sınıflardır. Bu su götürmez bir gerçek. İkinci gerçek ise şu: Emperyalist bir çağda burjuvaziden ilericilik, devrimcilik, bağımsızlık vs. vs. beklemek biraz “safdillik” değil mi?
Burjuvazi hele hele az gelişmiş ülkelerdeki burjuvazi, kitlelere duyduğu korku ve güvensizlikten dolayı hep “karşı devrimci” bir rol oynamıştır. Burjuvazi doğası gereği işçi ve emekçi sınıfların karşısında yer aldığından böylesine bir politik seçenek onun “gerici” doğasına son derece uygundur. Ben burada bir gariplik göremiyorum. Garip olanı, burjuvazinin “her koşulda” işçi ve emekçi sınıfların tarafında yer alması olurdu, ama kapitalizmin tarihi bize böyle bir örnek göstermiyor!
Burjuvazi, bir sınıf olarak, kendi tarihi boyunca neden “devrimci” bir rol oynamamış ve hep, amiyane tabirle, “yan çizmiştir”in cevabı sermayenin “devinim” yasalarında yatıyor bence. Bu konuyu şimdilik deşmek istemiyorum.

Kısaca mesele mülk sahibi sınıflar ile mülke sahip olmayan sınıflar arasındaki meseledir ve bu bağlamda burjuvazinin hep işçi ve emekçi sınıfların karşısında yer alması normaldir.
O halde şöyle bir sorunla karşı karşıya kalıyoruz: “Ee, madem ‘bağımsız’ bir burjuva önderlik yok, o halde ulusal bir mücadele de olamaz.”
Bu son derece yanlış ve sakat bir çıkarımdır, zira kitleleri küçümseme, onlara güvenmeme ve burjuvaziye her koşulda bir “ilericilik” bir “devrimcilik” bir “liderlik” atfetmeye kadar gider bu.
Kitleler illa da burjuva önderliğe ihtiyaç duymaktadır diye genel bir yasa yok!

1927 Çin Devrimi’nde Kuomintang burjuva liderliğinin ne kadar “devrimci” olduğu devrim sonrası ortaya çıkmıştı: Binlerce devrimci militanın Kuomintang tarafından katledilmesi! [daha detaylı bilgi için Marlaux’nun “İnsanlık Durumu” romanı okunabilir.]
Her türden burjuva liderliğe bel bağlamak tarihte hep caniyane sonuçlar doğurdu işçi ve emekçi sınıflar için.
Ulusal mücadele burjuva önderliğe “bırakılamayacak kadar” önemlidir. Bu mücadelenin yürütücüsü, önderliği, işçi ve emekçiler olmalıdır. Sizin de önceki yazınızda bahsettiğiniz gibi “burjuvaziden miras kalan” bu sorun, bana göre, ancak ve ancak işçi ve emekçilerin inisiyatifinde gerçekleşebilir, çünkü aksi siyasetler her zaman caniyane sonuçlar doğurmuştur.

Bugün, kitlelerin burjuvaziden bütünüyle bağımsız, yalnızca kendi güçlerine dayanan bir politik örgütlenme eksikliği eskisinden daha da fazla kendisini hissettirmektedir. Sorunların çözümü bu eksikliğin aşılmasına bağlı diye düşünüyorum.

27.05.2011


Burjuvazi kapitalizmin

Hüseyin AKTAŞ -- 27.05.2011 - 06:09

Burjuvazi kapitalizmin serbest rekabetçi döneminde ilericidir...
Burjuvazi feodaliteyi yıkar ve tasfiye ederken devrimcidir...
Burjuvazi burjuva demokratik devrimlerini yaparken devrimcidir...

Ne zamanki kapitalizim serbest rekabetçi dönemden tekelci aşamaya geçer, burjuvazi de o zaman iktidarı tekelde toplamaya başlar ve kendisi dışındaki sınıfların gelişimine kendi çıkarları doğrultusunda engel olmaya başlar ve bu andan itibaren devrimci barutunu tüketerek gericileşmeye başlar... İşte bu yüzden kapitalizmin tekelci aşamaya geçtiği, daha da ötesine, sermaye ihraçlarına ve bunların bunalımlarına kadar ilerlediği bir dönemde, burjuvazinin artık ilerici yanı kalmaz. İster ezilen ulus ister ezen ulus burjuvazisi olsun, ikisi de emperyalizme göbekten bağımlıdır ve emperyalist çarkın çıkarları doğrultusunda devinirler. Hasbel kader ters düşen biri olursa, örneğin Saddam Hüseyin gibi, "pazardan ben de pay alacağım" demeye kalkarsa, büyükler tarafından yok edilir...

Tüm bunlardan dolayı marksist kabuller açısından, Kürtlerin bir ulusal burjuvazisinden söz etmek neredeyse imkansızdır. Böyle bir sınıf Kürt tarihinde gelişmemiştir. Böyle bir sınıf kendi iç dinamikleri ile var olsaydı da, hiç bir güç onun gelişimini engeleyemezdi... Kürtlerin kendileri şu an "biz ulus devlet olma trenini kaçırdık" demektedirler. Yani bunu biz Türkler değil, Kürt devrimci arkadaşlar söyleyebilmektedir. Ancak güncel politikada süregelen "ajitasyon ve propagandada" ise farklı sesler duyulmaktadır...

Kendi iç dinamikleri ile kapitalizmi yaşamayan Kürt toplumu demokratik devrimlerini artık sosyalistlerin önderliğinde yapabilirler. Bu yüzden Kürt halkının kendini ifade etme, var etme, sürdürme savaşımı, sınıf savaşımına eklemlenmek zorundadır. Çünkü velevki bir Kürt burjuvazisi ortaya çıkmış olsa bile, o burjuvazi "ulusal bağımsızlık ve demokratik devrim savaşı" verecek bir burjuvazi olmaz. Emperyalizmle eş güdümlü bir uydu yapı oluşturabilir ancak. Kuzey Irak'ta olan da budur örneğin.

Söylediklerim Kürt halkının inkarı değildir. Aksine Kürt halkının doğru bir bakış açısı etrafında varlığını sürdürebilecek ve geliştirebilecek yolların aranmasıdır. Çünkü Ortadoğu'da Kürtler kadar ezilmiş bir başka halk yoktur. Bunun en önemli nedenlerinden birisi ise, Kürtlerin sürekli olarak kendilerini ifade edecek siyasi kanallarda yanlış yollara sapmış olmalarıdır... Bunun nedenleri iyi araştırılmak zorundadır...

Benim söylediğim ve sizin "harfiyen katılıyorum" dediğiniz unsurlar; toprak ağaları, şeyhler, şıhlar, kabadayılar, kaçakçılar, uyuşturucu kaçakçıları, Kürt kökenli olmasına rağmen paraya satılarak kendini inkar eden işadamları bir burjuva sınıfı oluşturmuyor. Yani bu durumda siz bana bir Kürt burjuvazisini göstermiş olmuyorsunuz. Hele hele benim saydığım unsurlar sizin "emekçi Kürdleri, kendi gerici burjuva önderlerine karşı temkinli olmaya, soğukkanlı durmaya ve eleştirel olmaya çağırmalıyız." şeklindeki tümcenizi haklı çıkaracak bir sınıf asla değildir... Çünkü bu unsurlar politik alanın dışındadırlar zaten. Kürt emekçilerinin bunlardan sakınacağı bir durum yoktur... Ama Kürt emekçilerinin benim gibi acemi teorisyenlerden sakınacağı çok şey vardır!!...


TC kimliğinde bir kişinin

HoLa -- 27.05.2011 - 07:10

TC kimliğinde bir kişinin Kürt olduğu yazıyor mu?
Yok.
Nasıl ayrımcılık oluyor o zaman?

Yani Kürt nasıl oluyor da "Bize ayrımcılık uygulanıyor ve zulüm yapılıyor" diyor.

Demek suratına bakınca ya da sesini duyunca ya da ne bileyim göz kırpmasından filan anlıyor ve diyoruz ki; bu arkadaş Kürt. Bunu yapabiliyor olmalıyız ki arkadaşları önceden belleyip sonra da ayrımcılık yapıyor olmalıyız...Yoksa şu meşhur "Kürt Sorunu" nasıl meydana gelsin.

Evet bir Kürt nasıl oluyor da tespit edilebiliyor?

Daha yeni haber oldu; Kürt vatandaşlara parti mensubu çıkıp nasıl bir çağrıda bulundu?

"Çocuklarınıza yedi yaşına kadar Türkçe öğretmeyin."

Ulan bu zaten yüz yıldır olan bir şey...

"Ağanin bize sözi wordir"

...diyen bir Kürt, Türkçeyi ilkokula başladıktan sonra öğrenmiştir de ondan.

(Bu lehçe aslında bir lehçe değil, aksandır. Yöresel farklılıklar ile oluşan dildeki farklılıklar lehçedir, ikinci bir dil etkisi ile oluşan ise aksan.)

Kürtçe nin etkisi ile konuşuyor arkadaş...

Okuma, yazma, anlama, anlaşma gibi iletişimin temel öğelerinden yoksun olan çocuk, okula iki sıfır yenik başlamakta. Sınıfta dil sorunu olmayan diğerlerinden daha geride kalmakta.

Sizler buralara sabahlara kadar burjuvazi, aristokrasi, proletarya, işçi, kapital, Marx konularından bahsedin de...

...ne işe yarayacak? Tamamı üfürük kalmakta. Tamam bilgi bilgidir de konuya yararı yok. Azıcık pragmatik olmak lazım gerekmez mi?

Kürt oradan çıkıp "Bana ikinci sınıf muamele yapılıyor" dediği zaman...

..."Yok öyle bir şey arkadaş gel bakalım otur, bak biz mozaikiz, kardeşiz" demek yerine...

..."He ye, söyleneni anlamiysen, acep ondan olabilir mi lo"...

...demek gerekmez mi?



Böyle bir başlık açıp

galatalı -- 27.05.2011 - 17:56

Böyle bir başlık açıp ta, bu kadar uzun bir yazıda bir kere bile olsun Rothschild adı anmamak, Rockefeller'e atıfta
bulunmamak !..
Biz ne öğrendikse bunlardan öğrendik dememek !..
Hiç yakışmadı hiç.

Sonsuz Us yorumlar yükleniyor...


Yeni Sonsuz Us
Sayfalar: 1 - 2 - 3 - 4 - 5 - 6 - 7 - 8 - 9 - 10 - 11 - 12 - 13 - 14 - 15 - 16 - 17 - 18 - 19 - 20 - 21 -