Seçimlerin de yaklaşmasıyla daha bir hararetli hâle gelen bu konuya ufak da olsa değinmek ya da sitede tartışmaya açmak istedim.
18.04.2011 tarihinde yazdığım makalemi sizlerle paylaşıyorum...
Haberler az önce son dakika geçti: “YSK, 12 adayı veto etti.”
BDP, 12 Haziran seçimlerine bağımsız adaylarla girmeyi planlıyordu, ama gelin görün ki bu girişim yine devlete “toslamış” oldu.
Dün (17 Nisan), “Doğumunun 100. Yılında Behice Boran’a Saygı” etkinliği dolayısıyla düzenlenen bir sempozyum için Mimar Sinan Üniversitesi’nin Fındıklı kampusundaydım.
Sabahki ilk oturumda sosyolog İsmail Beşikçi ile Dr. Tarık Ziya Ekinci konuştular. Kürt sorununun dünü bugünü üzerine konuşan her iki konuşmacıdan da çok şey öğrendim.
İsmail Beşikçi, konuşmasında, devletin 80 yıldır Kürtlere uyguladığı asimilasyoncu politikayı şöyle özetledi:
“Temel olarak devletin Kürt halkına karşı olan asimilasyoncu politikasını üç başlık altında toplayabiliriz.
1) Kürt toplumu ile ilgili yapılan bilimsel araştırma ve çalışmalara engel olmak, yasaklamak ve bunları yapan bilim insanlarına ağır cezai yaptırımlar uygulamak.”
[Örneğin sıcağı sıcağına yaşanan Pınar Selek davası ve de İsmail Beşikçi hakkında Q harfi nedeniyle açılan yeni dava!]
“2) Kürtlerin siyasi olarak örgütlenmelerini önlemek.
3) Kürt burjuvazisinin oluşmasının önüne geçmek.
Devletin Kürt halkına dayattığı şey tek kelimeyle özetlemek gerekirse: ‘Türkler gibi ol ve Türkleş.’
Doğuya yatırım yapmak isteyen Kürt burjuvazisinin önüne çeşitli engeller çıkınca ve bölge, ekonomik olarak bilinçli bir şekilde geri bıraktırılınca oradaki nüfus ister istemez batı illerine kayıyor. Devletin temel düşüncesi de böyle bir ortamda Kürtlerin süreç içerisinde Türkleşmesi.”
Beşikçi, konuyu genel hatlarıyla böyle özetledi. Ayrıca şu da var. İsmail Beşikçi, konuşmasında Güney Afrika örneği üzerinden bir karşılaştırma yaptı ve özetle şunları söyledi:
“1960’larda 70’lerde ve 80’lerde Güney Afrika için dünyanın ‘en ırkçı devleti’ denirdi. Güney Afrika’da beyaz yönetim yerlilere şunu söylüyordu: ‘Sizin renginiz kara. Siz beyazların içine karışmayın. Sizin mahalleleriniz, okullarınız, hastaneleriniz, otelleriniz, parklarınız, plajlarınız, sinemalarınız vs. ayrı olsun.’
Bunun için Bantustan, dikenli tellerle çevrili çok geniş alanlar, kuruldu. Yerliler oralarda yaşıyorlardı. Elektrik, su, kanalizasyon gibi, iletişim gibi temel altyapı hizmetleri çok yetersizdi, fakat yerliler buralarda kendilerini yaşıyorlardı. İç özerklikleri vardı.
Türkiye’de ise Kürtlere şu söyleniyor: ‘Türklerle birlikte yaşayacaksın, ama Türk’e benzeyerek yaşayacaksın. Kendi öz değerlerini terk edeceksin… Başka şansın yok.’
Kendi değerlerim, kendi öz dilim dediğin zaman inkâr var, imha var.”
(Aktarım “Mesele”nin 52. sayısından.)
İsmail Beşikçi, devletin bu siyasetinin “dünyada eşi benzeri olmayan;” ırkçı, asimilasyoncu bir siyaset olduğunu birkaç kere üzerine basa basa söyledi dünkü konuşmasında.
Düşünün ki bir halk, 80 yıldır Türk burjuva devletinin yok etme politikasına maruz kalmış, kendisine büyük acılar çektirilmiş; düşünün ki bir halk, yerinden yurdundan edilmiş, köyleri boşaltılmış, yakılmış, yıkılmış; düşünün ki bir halk, bu baskılar karşısında tarihin her döneminde başkaldırılarda bulunmuş; devletin bu siyasetine karşı siyasetler geliştirmeye, kendi varlığını korumaya çalışmış. Ve yine düşünün ki, devletin yıllardır ezmeye, yok etmeye çalıştığı bu halkın her karşı koyuşu bizlerin kafalarına her daim “terör” diye kazımış -ve kazımaya da devam ediyor...
Tarık Ziya Ekinci, “Kürt Siyasal Hareketlerinin Sınıfsal Analizi” başlıklı kitabının önsözünde şunları söylüyor:
“Kürtlerin demokratik talepleri sürekli bölücülük, kışkırtıcılık, devlet düşmanlığı gibi suçlamalarla bastırıldı, halen de bastırılıyor. Bu inkârcı politika kaçınılmaz olarak toplumda yaygın bir Kürt düşmanlığı oluşturdu. Fırat’ın doğusu uzun yıllar yasak bölge ilan edildi. Bölgeye güvenlikle ilgili yatırımlar dışında hiçbir hizmet götürülmedi. Kürt toplum yapısı ile bölgenin ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel sorunlarına ilişkin her türlü inceleme ve araştırma yasaklandı. Bu tür çalışmalar suç sayıldı. Yıllarca salt baskıcı yöntemlerle milyonlarca Kürdün asimile edilebileceği ve sorunun aşılacağı düşünüldü. Her türlü haktan yoksun bırakılarak baskı altında tutulan ve ikinci sınıf vatandaş muamelesi gören Kürtler kaçınılmaz olarak topluma ve devlete yabancılaştılar.” (s.5)
Alıntılamaya devam ediyorum:
“Kürt hareketlerinin sınıfsal analizlerini konu alan bu çalışmanın (adı geçen kitap) birincil amacı, toplumda oluşturulan yaygın kanaatin aksine Kürt siyasal hareketinin bölücü amaçlar taşımadığını, Kürtlerin ayrılmak değil, her alanda Türklerle eşit olmak istediklerini bilimsel verilerle göstermektir.” (s.6)
İsmail Beşikçi de “Mesele” dergisinin kendisiyle yaptığı röportajda şunları aktarıyor:
“Kürt sorunu nedir? Kürt sorunu, bir bakıma, Kürtlerin Kürt toplumu olmaktan doğan haklarının gasp edilmesiyle ilgili bir sorundur.”
Kürt halkına ağır bedeller ödeten, her iki halkı birbirine düşman eden -ki temel dayanağını buna borçludur- Türk burjuva devletini, bugün yaşadığımız sorunların asıl sebebi olarak görmemezlik edemeyiz. Her iki halka da, ama özellikle de Kürt halkına, derin açılar yaşatmış bu devletin geçmişte yaptıkları -ve şimdi de yapmaya devam ettiği- şeylerin ciddi ciddi sorgulanması elzem hale gelmedi mi bugün?
Beşikçi, “Her türlü sorunun temelinde Kürt sorunu var, fakat bu pek algılanmış bir sorun değil.” diyor; yine benzer şekilde Ekinci de şunları söylüyor:
“Bugünkü nesnel koşullarda Türkiye’nin önündeki en önemli sorun Kürt sorunudur. Bu sorun çözülmeden ülkede barışın, demokratikleşmenin, kalkınarak ilerlemenin ve uluslararası saygınlığa kavuşmanın koşulları oluşmayacak ve Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi olmaktan kurtulamayacaktır.” (s.5)
...
"Kürt sorunu yoktur, sorunu olan Kürtler vardır," diyerek ve bu sorunu her defasında çözümsüzlüğe terk ederek; sürekli irin kusan bir yarayı sarmak ve iyileşmesine yardım etmek yerine her defasında bu yarayı kaşıyarak kanatmaya çalışmak bu sorunu daha ne kadar "sorun" olmaktan çıkaracak?
XINTeorisyen -- 10.05.2011 - 22:08
Ben anlamıyorum.. Bu sorunu... Bana göre böyle olmamalı. Türk olduğumu düşünen biri olarak kimsenin demokratik seçilme hakkının engellenmemesi gerektiğini savunurum meşru bir sebep yoksa...
Ama ben Ne Türkleri nede Kürtleri anlayamıyorum. Yani ben mensub olduğum ırka ne gibi bir katkıda bulunabilirim ?
Mesela Türkleşmek veya Kürtleşmek ne demektir ? Somut elle tutulur veri var mıdır bu konuda ?
Kürt veya Türk Milliyetçilerine her zaman sormak istediğim bir soru vardır. İzninizle buradan sormak istiyorum.
Bir Türk veya Kürt bu ırktan gelebilmek/olmak/olabilmek için ne yapmıştır ?
Elbette soyumuzu ailemizi seveceğiz, ama bu; başka bir ırk yada millete düşmanlık beslemek için rasyonel bir sebep midir ?
Anlayamıyorum ????? Biri bana anlatsın bunu
Hüseyin AKTAŞ -- 11.05.2011 - 05:37
"3) Kürt burjuvazisinin oluşmasının önüne geçmek."
Sayın Gencer,
Beşikçi bu "3. madde" ile ilgili neler söyledi? Burayı biraz açar msınız?
Yani bugün Anadolu plakasının batısındaki Kürt iş adamları otellere motellere yatırım yaparken engellenmiyor da, doğuya yatırım yaparken mi engelleniyor?
Ya da herhangi bir ulusun "burjuvazisinin" gelişimini dış güçler nasıl engeller, eğer o burjuvazi gelişmeyi istiyorsa? Eğer o burjuvazi işbirlikçiliği ve uşaklığı seçmiyorsa?
Bu madde bilimsel bakıştan uzak geldi bana... Sansasyonal güncel söylemlerin etkisinden kurtularak olaya tarihsel dayanakları ile baktığımızda bir kez daha "hak verilmez alınır" ve hak eşittir güç demektir. Güç ise birkimsenin bir başkasına bağışlayacağı bir "şey" değildir. Onun kendi özellikleri vardır ve bir diğer gücü ya teslim alır ya da ona teslim olur... Kürtlerin uğradığı haksızlıklar, aynı zamanda onların güçsüzlükleridir. Aynı zamanda Kürtlerin temsilcisi durumundaki her türlü sosyal siyasal güç unsurlarının işbirlikçi tutumlarıdır...
Adamı demir sandığa kilitleyip atmışlar denize. Sonra sormuşlar; "Bu adam nasıl kurtulur?" "Bir tek yolu var" demiş bilgenin biri; "O adam 'ben kurtulacağım' derse kurtulur, başka yolu yoktur"...
Kürtler kendi özgüçlerine dayanarak ve güvenerek kendi kurtuluşlarına yöneldikleri zaman değil Türk burjuvazisi, dünya emperyalistleri bir olsa bunu engelleyemez... Kürtler ya da bir başka halk buna yöneldiği zaman diğer tüm halklar da onların yanında olur...
Kürt sorunu incelenirken, Kürtlerin mazlum bir halk olduğunu, mağdur bir halk olduğunu kabul edelim. Ancak bu kabul bizi duygusallığa düşürerek, bilimsel soğukkanlılıktan uzaklaştırmamalıdır. Böylesi bir tutum bu sorunun çözümüne en az Kürtleri yok sayan, asimile etmeye çalışan anlayışlar kadar zarar verir. Verdi! BugünTürk Solu içerisinde gelişen ulusalcı anlayışların bir nedeni de budur.
Kürt sorunu güç sorunudur! En çok da kendi gücüne dayanma ve güvenme sorunudur. Egemenlerin tavrını görmezden gelmiyorum. Ancak bu bahane değildir. Olaya bu yönüyle de bakmak gerekiyor...
"miskin adem oğulları
benzer gider ekinlere
kimi biter kimi yiter
yere tohum saçmış gibi"...
Her tohum kendisi yeşerir. Tohumun kendi dinamikleri içerisinde yeşerme potansiyeli yoksa yapacak bir şey yoktur. Yeşeren tohumun kendisini yok edecek başka güçlere karşı koruma gücü yoksa da yapacak bir şey yoktur... Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, onların kendi güçleriyle doğru orantılıdır... Hiç kimse onlara bunu hediye edemediği gibi, hiç kimse de böylesi bir potansiyeli yok edecek güçte değildir... Eğer o potansiyel varsa!...
"Ya istiklal, ya yölüm", bunu anlatır...
HoLa -- 11.05.2011 - 09:22
Kürtler 30 milyon civarı olan nüfusları ile toprakları olmayan bir topluluktur.
Toprak istemekteler.
Bunu da İran , TC, ve Suriye ve Irak devletlerinden istemekteler.
Irak kısmı tamam.
Sorun işte budur.
oik0s -- 11.05.2011 - 10:39
Yukarıda bahsedilen iki paragraf ve BÜYÜK KÜRT YALANI (Hola'nın da itiraz ettiği gibi)
“1960’larda 70’lerde ve 80’lerde Güney Afrika için dünyanın ‘en ırkçı devleti’ denirdi. Güney Afrika’da beyaz yönetim yerlilere şunu söylüyordu: ‘Sizin renginiz kara. Siz beyazların içine karışmayın. Sizin mahalleleriniz, okullarınız, hastaneleriniz, otelleriniz, parklarınız, plajlarınız, sinemalarınız vs. ayrı olsun.’
Bunun nasıl bir ayrımcılık olduğunu ilkokul birinci sınıf çocuğu bile anlar. İçinde dehşet bir ırkçılık yatan bu görüşün hasıl olduğu nedenler aslında salt bir milliyetçilikten gelmiyor. Aşiret ve çoğalma psikolojisinin getirdiği kendini ayırmada yatıyor. Aslında Türklerle anlaşamayan kürt toplumudur. Rahatça berdel yapamamaktadır. Kan davası güdümemektedir. Kadınlarına istediği baskıyı uygulayamamaktadır.
Hedefini terör belirlemiş, politikalarını kanlı örgüt üzerinden yürütmüştür. Amaç bir demokrasi veya toplum refahı da değildir. Bir kürt burjuvazisi yoksa (ki var) bunun sebebi ancak ve ancak bölgeseldir. Çankırı veya Niğde ne kadar güdükse Hakkari de o kadar güdüktür. Doğuda yatırım ise pkk engeliyle daha en başından ötelenmiştir.
“Kürt hareketlerinin sınıfsal analizlerini konu alan bu çalışmanın (adı geçen kitap) birincil amacı, toplumda oluşturulan yaygın kanaatin aksine Kürt siyasal hareketinin bölücü amaçlar taşımadığını, Kürtlerin ayrılmak değil, her alanda Türklerle eşit olmak istediklerini bilimsel verilerle göstermektir.” (s.6)
Bu paragrafta kürtlerin ayrımcı olmadığı bahis ediliyor ve gene müthiş bir yalanla türklerle eşit olmadıklarını söylüyor.
Herşeyin cevabı yirmişer yirmişer çoğalan zihniyette yatmaktadır.
Baal -- 11.05.2011 - 10:41
Asimilasyona direnmek zaten bölücülüktür.
Türkiyedeki bütün etnik yapılar tek bir potada eritilip homojen bir halk oluşturulmalıdır.Böyle olursa bu ülkede yaşayan her bir birey dünyada devam eden sömürüye karşı daha güçlü,daha dirençli olur.
Üzüldüğüm bir nokta var. Solcuyum diyen insanların etnik milliyetçiliğin taleplerine sempatiyle bakmasını anlayamıyorum. İnsanları eşitlemenin yolu herkese al toprağını ,al dilini demek değildir.
Öyle bir dünya antik çağlardan beri zaten var olmuştur. Onu yıkıp dünyayı küresel tek bir halk haline getirecek yöndeki istekler ,arzular devrimcidir.
Ayrıca'' kürtlere çok acılar çektirildi falan filan ...'''edebiyatı da artık kabak tadı veriyor.
Kürtler kadar nankör bir millet az bulunur. TC kurulduğundan beri kürtleri topluma kazanmaya çalışıyor. Ama karşısında dağlı ve köylü inadı tutmuş ilkel bir topluluk ve onun bu cehaletinden nemalanan feodal bir azınlık var.
Evet kürt sorunun asıl kaynağı budur.
Misafir -- 11.05.2011 - 11:12
Atış serbest.
Hightech -- 11.05.2011 - 13:13
Bir kısım kişilerin nemalanmak için
devam ettirdikleri bir sorundur.
Misafir -- 11.05.2011 - 18:33
Hüseyin Bey,
Yani bugün Anadolu plakasının batısındaki Kürt iş adamları otellere motellere yatırım yaparken engellenmiyor da, doğuya yatırım yaparken mi engelleniyor? Bu madde bilimsellikten uzak demişsiniz... Evet ortada Kürt zenginleri ve onların yatırımları var (belli yerlere) ama Kürt burjuvazisinin olduğu anlamına gelmez. Burjuvaziyi oluşturabilmek için toplumun bir kısmının harekete geçmesi gerekir bir nevi "birliktelik" yani, bir kaç zengin insanın yatırım yapmasıyla olacak bir şey değildir, doğru bulduğum için söylemiyorum ama yukarıda belirtilen durum bu sanırım...
Sayın Baal,
Dediğiniz şey bugün ki ırkçı zihniyetin söylemidir tek dil tek bayrak falan filan (hangisi olduğunun önemi yok) bu bir çözüm değildir kaldı ki bunun gerçekleşme olasılığıda yoktur.
TC kurulduğundan beri kürtleri topluma kazanmaya çalışıyor. Burayı biraz daha açar mısınız neler yapıldı mesela? Ayrıca neden kürtleri türk toplumuna "entegre" etme çabası içerindesiniz burasını anlamış değilim!!!!
Kürtler kadar nankör bir millet az bulunur. Bu sözünüzü de açıklayın lütfen!! bu yorumu yapabilmeniz için sosyolog falan olmanız gerekiyo ki olsanız bile bu size bunu söyleme hakkını vermez!!!!!!!!!!!!!!
marmaramus -- 11.05.2011 - 19:35
kürt sorunu, on yıllara dayanan bir toplumun var oluş mücadelesinin adıdır. bu sorun 25 yıllık pkk sorunu değildir. bu sorun doğuya kuracağınız fabrikalarla da asla çözülecek değildir. bu sorun, tarihsel süreci ile ittihatçı zihniyetin bin yıllık anadolu topluluklarını tek tipleştirip arileştime çabası sonucunda ermenileri rumları bu topraklardan yok etmesi ve sonrasında kürtleri de türkleştirme planının-çabasının ortaya cıkardığı bir sorundur.
sonucunda ermeniler ve rumlar bu topraklardan atıldı.ancak kürtlerin varlığını inkar-ihmal ve asimile politikaları bu ülkede hiçbir zaman tutmamıştır.
Hüseyin AKTAŞ -- 11.05.2011 - 21:26
Sayın Misafir,
Evet biraz çapraz sordum soruyu.
Aslında soru da amacına ulaşmış görünüyor.
Sizin soruya verdiğiniz yanıttan hareketle; "burjuvazi" dediğimiz sınıf, marksizme göre kapitalizmin ürünüdür... Ulus devlet; bir halkın burjuvazi önderliğinde kapitalist toplumdaki siyasal örgütlenmesidir. Eğer siz bir Kürt burjuvazisinin olmadığını söylüyorsanız (ben de "vardır-yoktur" demiyorum zaten), "TC'nin gelişmesini engellemeye çalıştığı Kürt Burjuvazisi" nerdedir diye Sayın Beşikçi'ye sormak gerekir. Öte yandan bu kabuller doğrultusunda eğer bir Kürt Burjuvazisi yoksa, Kürt halkı için tanınması gereken "Ulusların Kaderini Tayin Hakkı" ilkesinin şekillenmesi ne olacaktır? Kürt Burjuvazisinin olmadığı bir yerde kapitalist üretim ilişkilerinin de olmadığını söylemek gerek. Bu durumda uluslaşmayan bir halka "ulusların kaderini tayin hakkına" dayanarak, ulus devlet olma hakkını kim nasıl tanıyacak, böyle bir hakkı kim kime nasıl vermiştir tarihin neresinde? Bu noktada Türk ve Kürt solunun açmazları vardır... Uluslaşmayan bir halka ulusal hakların tanınması eğreti bir durum ortaya çıkarıyor. Bu eğretilik içtenlikle ele alınıp analiz edilmek zorundadır. PKK lideri Öcalan en son yaptığı ve altı çizilmesi gereken açıklamasında şunları söylemiştir:
"Biz ne federasyon ne konfederasyon istiyoruz. Bize devlet de verseniz kabul etmeyiz. Kürt kimliğinin anayasal güvence altına alınmasını ve demokratik bir cumhuriyet içerisinde bir arada yaşamak istiyoruz"...
Bu noktada sormak gerekiyor;
- Bu talep 1984 Eruh baskınından bu yana ölen binlerce Türk ve Kürt gencinin gerekçesi midir?
- Bu talep son derece masum bir taleptir, ancak atılan taş ürküttüğün kuşa değdi mi?
Bu iki soruya verilecek yanıt, bu talebi dillendirenleri açık düşürmektedir... Asimilasyon, yok sayma ve benzeri politikalara verilmesi gereken yanıt açısından da sürdürülen savaş, akan kan son derece can yakıcı ve ağırdır. Bizler biliyoruz ki; "haklı bir nedeni yoksa savaş cinayettir"... Bu ilke gereği serçe için bir sapan yeterli iken roketatar kullanmak savaşın haklılığına gölge düşürmenin ötesinde savaşı haksız kılmıştır... Dahası da var; Kuzey Iraktan bu tarafa görünen ABD işbirlikçiliği, Kürtlerin taleplerinin içtenliği konusunda kuşku, hatta nefret uyandırmaktadır.
Marksizmin kabulleri dışındaki "ulus kriterleri" açısından ise, Kürtlerin ulus olma özellikleri çok zayıf durumdadır. Bugün PKK içerisinde bulunan bazı insanlar, "Biz ulus devlet olma şansını kaçırdık" diyebilmektedirler... Ancak güncel politika içerisinde "ulus devlet olma hakları" savaş nedeni olarak dayatılmakta ve talep ile talebe denk düşecek savaşım ve realite arasındaki dengesizlikler, iki halkın arasına ırkçı refleksleri sokmakta, düşmanlıklar geliştirmektedir. Bu çelişki bu ülkede verilmesi gereken, Kürt ve Türk emekçilerinin birlikte yükselteceği sınıf temelli bir savaşımı da kötürüm etmiştir...
Marmaramus'un dediği "bu sorun 25 yıllık pkk sorunu değildir." sözünü alıp nereye koyalım şimdi?... PKK'nın başını çektiği Kürt sorunundan başka nasıl bir Kürt sorunu vardır acaba?... Evet bir dizi irili ufaklı Kürt örgütü arasında PKK'yı "kemalist" olmakla bile suçlayanlar var. Kendilerine göre başka bir savaşım içerisindedirler. Bir başka “sorundurlar”… Ancak PKK bugün için bu sorunu yaratan ve sürdüren unsurların en irisi ve en köklüsüdür. Öcalan'ın yukarda alıntıladığım sözleri içtenlikle söyleniyorsa, Kürtlerin bu içtenlik konusunda Türk halkına güven verecek pratik bir özeleştiriyi de vermeleri gerekiyor. İki halkın gerçek temsilcileri arasında barışçıl bir sürecin inşası biraz da buna bağlıdır.
Kürtleri ezen, yok eden, inkar eden anlayışlar, en az Kürtler kadar Türkleri de ezmekte, yok saymakta, inkar etmektedir. Yoksulluk, yok sayılma, batıda da en az doğudaki kadar vardır. Türkler ve Kürtler düşmanlarının ortak olduklarını gördükleri gün iki halkın arasında görülmemiş bir dayanışma ve kucaklaşmanın olduğu da görülecektir.
1978'de "Bağımsız Kürdistan" iddiasıyla yola çıkıp, 1984'te Eruh ve Şemdinli baskınlarıyla harekete geçen, 1990'a değin "denge kurup" daha sonra "kurtarılmış bölgeler" kuracaklarını, daha sonraki aşamada ise "bağımsızlık ilan edeceklerini" söyleyip, on binlerce genci ölüme sürdükten sonra, "bize devlet de verseniz kabul etmeyiz" demek, çok samimi bir duruş değildir. Samimi iseler bu konuda açıktan bir özeleştiriyi toplumsal pratik içerisinde vermek zorundadırlar...
Bir sosyalist olarak yeryüzünde bir tek zeytin dalının küskün kalmasına, bir tek sözcüğün kaybolmasına asla gönlüm razı değil. Değil ki bir halkın yok edilmesi… Ancak 35 yıldır süreci dikkatle takip ediyorum ve bir yerlerde yanlışlar var. Nerede? Bunları birlikte bulalım. TC şöyle TC böyle bunları bir kenara bırakalım da, "sen nasılsın kardeşim?" ben seni bir türlü anlayamadım!..
marmaramus -- 11.05.2011 - 22:05
kürt sorununu yalnızca pkk ile ilişkilendirmek sorunu sadece tv de yer bulduğu kadarıyla bilmek demektir.
ismet inönü, sanırım 25'de "cumhuriyeti kurmadan önce aklımızda kürt sorunu vardı" demiştir.
demirel pkk için "bu 29.kürt isyanıdır"demiştir.
bu örnekler dahi kürt sorunun tarihsel arka planının cok daha derinlerde aranması gerektiğini ortaya cıkaran, benim uydurmadığım ifadeler...pkk ise tüm bu birikimin bugünkü süreçte yarattığı bir sonuçtur.
ayrıca UKKTH doğrultusunda nasıl ki sovyetler, kurtuluş mücadelesinde emperyalistlere karşı bizleri desteklemişlerse ve bu mücadele bizlerin tarihinde bir gurur öznesi olarak varolageliyorsa...aynı minvalde kürtlerin ulus olma sürecini,hiçbir koşula bağlı kalmaksızın kendi kaderlerini tayin etmeleri üzerindeki tüm engel ve baskıya karşı mücadeleyi de ben de bir sosyalist olarak haklı bir mücadele olarak görüyorum.
marmaramus -- 11.05.2011 - 22:22
"Bu talep son derece masum bir taleptir, ancak atılan taş ürküttüğün kuşa değdi mi?
Bu iki soruya verilecek yanıt, bu talebi dillendirenleri açık düşürmektedir... Asimilasyon, yok sayma ve benzeri politikalara verilmesi gereken yanıt açısından da sürdürülen savaş, akan kan son derece can yakıcı ve ağırdır. Bizler biliyoruz ki; "haklı bir nedeni yoksa savaş cinayettir"... Bu ilke gereği serçe için bir sapan yeterli iken roketatar kullanmak savaşın haklılığına gölge düşürmenin ötesinde savaşı haksız kılmıştır... Dahası da var; Kuzey Iraktan bu tarafa görünen ABD işbirlikçiliği, Kürtlerin taleplerinin içtenliği konusunda kuşku, hatta nefret uyandırmaktadır.
"
Baal -- 11.05.2011 - 22:33
Dediğiniz şey bugün ki ırkçı zihniyetin söylemidir tek dil tek bayrak falan filan (hangisi olduğunun önemi yok) bu bir çözüm değildir kaldı ki bunun gerçekleşme olasılığıda yoktur.
!
Irkçı diye hemen yaftayı yapıştırın. Sanki çok matah birşey yapıyormuşcasına bağırın çığırın
.Elinize ne geçecek biliyormusunuz? Hiçbirşey.!!
Kürt aydınları için artık kendini geliştirme zamanı geldi de geçiyor .Eskimiş ve yanlış ,sloganvari söylemleri bırakın.
Tek bir halk oluşturmaya çalışmanın rıkçılıkla bir alakası yok.Bunu görün artık.
Kimsenin kürtlerle sorunu yok.Kürtçülerle sorunumuz var. Çünkü Türk toplumunun bir parçası olmamak gibi bir hedefleri var.Bu Türk toplumuna yönelik düşmanca bir saldırıdır. Çünkü bizden olmayı istemeyen bize karşı demektir..
Kürtlerin genel çoğunluğu ise türk toplumu içinde yer almaktan rahatsız değil. Kürtler hızla asimile oluyorlar. Kürt sorunu Türkiyenin artık aştığı bir sorundur. Size geçmiş olsun.
Ayrıca neden kürtleri türk toplumuna "entegre" etme çabası içerindesiniz burasını anlamış değilim!!!!
Neden Kürtleri Türk toplumuna entegre etmeyelim.??
Entegre etmeyi istemememizin haklı gerekçesi var mı?
Mesela çingeneleri entegre etmeyi de istiyoruz. Neden istemeyelim ki?
Kürtler gayet sevimli,zeki ,çalışkan ,sıcak insanlar... Türkleşmeleri hepimiz için çok yi olacaktır.
Türkiye de tek bir halk yaratmak bizim medeniyet projemiz olamaz mı?
Avrupa bir birlik etrafında toplanınca medeniye projesi oluyor mesela???
Misafir -- 12.05.2011 - 00:39
YSK'nın 12 adayı veto etmesi sanırım yeniden yapılanan devlet mekanizmasının bir öngörüsü,bu vetonun sonucunun ne işe yaradığını elimizde yeterince ver olmadığı için ancak 13 haziran sabahı görebileceğiz.Sorun daha cumhuriyetin kuruluşundan beri uygulanan sisteme entegre olamama sorunu,bu sorun konusunda da merkezi devletin,siyasetçilerin,kürt burjuvazisinin,aydınlarının,din adamlarının,bölge kendi çıkarlarını sorundan üstün tutmasında kaynaklanmasıdır.
Cumhuriyet tarihi boyunca bölgeden meclise (en az %20 olmak kaydıyla) milletvekili gelmiştir.Mevcut parlamenter sistem içinde 80 yılda nasıl oluyor da bu kadar büyük bir grup bu sorunu çözememiştir.Bunları da herhalde madagaskar'lılar seçmemiştir.
Kürt burjuvası bölgede ki sermayesini alıp,aşiret bağlarını kullanıp buna ucuz köle iş gücünü de katarak cumhuriyet ideolojisi ile birleşip Türkiye burjuvasına entegre olmuştur.Bölgeden tüyüp sırtını dönmüştür.
Aydınlar hep İstanbul'dan bar köşelerinde ahkam kesip onların yaşadığı alın terlerini ve döktükleri kanlarını ileride oy potansiyeline,kitap ve kaset satışlarına dönüştürmüştür.
Din adamları bölgede zaten alt yapısı hazır olan şeyh'lik kurumu vasıtası ile cemaatler kurup,bu pastadan paylarını nakit olarak almışlardır.
Devlet mekanizması en küçük memurundan iller deki en büyük memura kadar geçici görevle sürgünle gelip her türlü çıkar işlerinden küçük büyük demeden ayni nakdi olarak sırtlanlar gibi pay kapmışlardır.
Saygın olan ülkenin ve bölgenin gurur duyduğu mafyamız bölge de ki insanı uyuşturucu ticareti,fuhuş,kiralık katil,sigara,silah,akla gelebilecek her türlü yasa dışı işte kullanmıştır.
Türk solu partileşmeyi adam gibi sendikalardan başlatamayıp.Silahlı mücadele ile düzende (Her ne akla hizmetse) söz sahibi olmaya kalktığı için bölgenin insanını alıp militan yapmıştır.
Bölgede ki büyük toprak sahiplerini bahsetmeye gerek yok.Kürt halkı onlar için zaten maraba hem her türlü işe karın tokluğuna koşturacaklar.hem gerektiğinde kendi yerlerine hapiste yatıracaklar.
Bu örnekler o kadar çok ki herkes kendi ihtiyacı neyse soruna öyle bakıyor ve bölge halkından sadece kelle olarak yararlanıyor.Ya oy,ya mürit,ya satıcı,ya silahşör,ya ucuz vasıfsız köle işçi ,ya militan...
Askeriye bu konuda en az suçu olanı galiba çünkü bu çıkar odaklarına tabi oldukları için isyan mı çıkardılar öldür,kaçakçılık mı yaptılar göz yum emir kulu normal tabi ki...
Peki bölge halkı ne zaman,nasıl kendini birey olarak hissedecek.Yukarıda ki tüm mekanizmaların bir politikada uzlaşması lazım yoksa değil 80 yıl 800 yıl kar etmez.
Orient Express filmi gibi cinayeti hepimiz işledik şimdi suçlu arıyoruz.
Hüseyin AKTAŞ -- 12.05.2011 - 05:57
"Ulusların kendi kaderin tayin hakkı" uluslara aittir...
Burada söylemek istediğim sürekli olarak konuyu açan gencer arkadaşın yazısında "açık-saklı" çelişkilere yöneliktir. Elbette sorunu tarihsel kökleriyle irdelemeye kalkınca tartışılması gereken "Kürt nüfusu kadar" sorun çıkacaktır!...
Benim vurgu yapmak istediğim nokta; "uluslaşma süreci" bir halka hediye edilemez. Bir halk uluslaşma sürecindeyse, kendi iç dinamikleri uluslaşma potansiyeline sahip ise, bu süreci engelleyebilecek bir gücün olmadığıdır. Bu gizil güce sahip olan bir halk, her türlü engeli yine kendi gücüne dayalı yöntemlerle aşar. Diğer taraftan kendi gücüne dayanmak zorundadır. Kendi gücüne dayanmıyorsa kendi hakkı da olmayacaktır. "Güç-hak" özdeşleşmesine, dönüşmesine daha önce vurgu yaptım...
Bir diğer durum ise "son Kürt isyanı" da dahil olmak üzere, bu isyanların "uluslaşma süreci- talebi" olduğunu kabul edemiyorum. Çünkü uluslaşma sürecinde, ulusal önderliğin ilk vurması gereken "güç" feodalitedir! "Son Kürt İsyanı" ise bu güne değin devlet yanlısı olan ve bu nedenle çatıştığı "Bucak Aşireti" haricinde bir tek feodal yapıya kurşun sıkmamıştır. Aksine feodal yapılarla işbirliğine yönelmiştir. Ağalara, şeyhlere, şıhlara karşı olması ve onları kendi içinden temizlemesi gerekirken onlarla işbiriliğine yönelmiştir. Bu nedenle Kürt hareketlerinin "ulusal" olduğunu kabul etmiyorum. Kürtlerin yaşadığı bölgelerde feodalite tüm kurumlarıyla hüküm sürmektedir. Bunların siyasi temsilcileri devletle işbirliği yaptığı kadar, sıkıştığı yerde PKK ile de işbirliği yapmıştır. Arada olan savaşa sürülen gerilla ve askere olmaktadır. Gerilla ve asker anaları babaları ağlamaktadır.
Feodal kalıntıları ortadan kaldıracak olan devrim "demokratik devrimdir". Çağımızda ise demokratik devrimleri burjuvazinin devam ettirme durumu burjuvazinin kendisi ile çelişmektedir. Bundan dolayı demokratik devrim görevi de sosyalistlere istenmeyen miras olarak kalmıştır ve sosyalistler bu mirası reddetme olanağına sahip olamaz. Sosyalistlerin dışındaki güçlerin bu devrimleri halkın yararına geliştirme ve sürdürme olanağı yoktur... Bu yüzden mücadelenin ulusal temelden sınıfsal temele oturtulma zorunluluğu vardır. Ulusal motiflerin bu savaşımda, kendinden güçlü odaklara karşı kullanılması hoş görülebilir. Ancak bu durum, Türkler kadar Kürtler için de "ırkçılığı-milliyetçiliği" körükleyen bir realiteyi içermektedir. Her türlü ırkçılık ise sosyalizmin ve halkların kurtuluşunun önünde bir engeldir. Ezilen bir halk olarak Kürtler için hoş görülen milliyetçiliğin artık bu topraklarda gelişimi engelleyen bir faktör olduğunu da görmek gerekiyor. Kaldı ki Öcalan tam da bu noktadadır. Bölünmeyi istemediklerini söylemektedirler. Peki kim ne istiyor o zaman askerden ve gerilladan? Nereye gitti bunca akan kan? Diyarbakır cezaevlerinde kendini yakan "dörtler" nereye gitti? Kim onları ateşe attı? Bu yangını çıkaran kim? Neden? Ne isteniyor?
Milliyetçilik, ulusalcılık, "tek kutuplu dünyada" emperyalizmin elinde bir silaha dönüşmüş ve sınıf savaşımlarının önünde bir "kesici-stoper" olarak oynamaktadır!... "Proleteryanın vatanı yoktur" diyen sosyalistlerin bu yumuşak karnında, an geliyor birileri vatandan vazgeçerken, bir diğerleri bu yumuşak karında vatan kurmaya kalkınca karın karışıyor, yumuşak yerlerde sert oyunlar oynanıyor!...
Herkes kendine ait oyunu oynadığı zaman özgünlük ortaya çıkacaktır!...
sonsuz -- 15.07.2011 - 11:11
Demokratik Toplum Kongresi Diyarbakır'da Demokratik Özerklik İlan Belgesini açıkladı. DTK toplantısı sonrası açıklama yapan DTK Eşbaşkanı Aysel Tuğluk, Demokratik özerkliği ilan ettiklerini açıkladı.
Kaynak : http://www.internethaber.com/ve-guneydoguyu-kurdistan-ilan-ettiler-359576h.htm#ixzz1SAgFCRGi
Hüseyin AKTAŞ -- 15.07.2011 - 12:43
Ekonomi Haberleri:
"ABD Başkanı Obama'nın borçlanma limitini artırmak için Kongre üyeleriyle yaptığı görüşmelerden sonuç çıkmaması kredi derecelendirme kuruluşlarının harekete geçirdi. Standard & Poor's'tan (S&P) sonra Moody's de ABD'nin kredi notunu muhtemel bir indirim için negatif izlemeye aldığını açıkladı. Not uyarısı ülkenin temerrütle karşılaşacağı bir noktaya yaklaştığı şeklinde yorumlandı."
***
"ABD Başkanı Barack Obama’nın borç tavanını artırma konusunda kongrede yaşadığı tartışmanın hemen ardından kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s tarihi bir kararla ABD’nin AAA olan kredi notunu olası bir indirim için izlemeye aldığını açıkladı. Böyle bir durumda ABD’nin borçlanma maliyetinin yükseleceği bunun etkilerinin ise dünya çapında mali piyasaları sarsabileceği uyarısı yapılıyor.
Beyaz Saray’da pazar gününden bu yana her gün düzenlenen toplantıların dördüncüsünde de anlaşma sağlanamazken, toplantıda Obama ile Cumhuriyetçi Kongre üyeleri, özellikle de Cumhuriyetçi Çoğunluk Lideri Eric Cantor arasında sert tartışmalar yaşandı. Obama toplantı sırasında, soruna kısa vadeli çözüm bulma tekliflerini reddederek, “Bu benim başkanlığıma mal olabilir. Artık yeter” dedi.
***
ABD`nin notu tehlikede
Fitch, 15 Ağustos'ta yapılması gereken kupon ödemesini yerine getirilmemesi halinde, bu ülkenin kredi notunu 'sınırlı temerrüt'e çevirecek.
Fitch Ratings, ABD'de federal hükümetin borçlanma tavanının artırılmaması ve 15 Ağustos'ta yapılması gereken kupon ödemesini yerine getirilmemesi halinde, bu ülkenin kredi notunu 'sınırlı temerrüt' olarak niteleyeceğini bildirdi.
Fitch Ratings analisti Andrew Colquhan yaptığı açıklamada, borçlanma tavanının zamanında artırılmasını oldukça muhtemel gördüğünü ve ABD'nin bir temerrüten kaçınacağına inandığını ifade ederken, Bununla birlikte, eğer 2 Ağustos'a borçlanma tavanı artırılmadan gelinirse, ABD'nin kredi notu negatif izlemeye alınır diye konuştu.
ABD Hazinesi'nin 15 Ağustos'ta 4 trilyon Dolar borca ilişkin olarak 25 milyar Dolar kupon ödemesi yapması gerektiğini de hatırlatan Colquhan, Eğer borçlanma tavanı artırılmaz ve bu ödeme yerine getirilemezse, ABD'nin kredi notu 'sınırlı temerrüt' seviyesine indirilir. Böyle bir nottan sonra, ABD'nin kredi notunun tekrar AAA seviyesine yükselmesi muhtemel değil dedi.
***
ABD öksürünce biz kan kusuyoruz!...
saron -- 31.01.2012 - 23:38
KCK davaları için ne düşünüyorsunuz?
xenix -- 01.02.2012 - 11:15
Kürtlerin siyasi olarak örgütlenmelerini engellemek olduğunu düşünüyorum. (Gencer'in madde 2 si)
xenix: Takiplerim
sanalmanik -- 11.05.2015 - 11:24
harbiden nedir? kürtlerden duymak isterim bağımsızca
bana anlatsın ben dinlerim