Son zamanlarda internete giren hemen hemen herkesin hayatında son derece etkin olan sosyal ağ siteleri gündemimizde. Bunların bir kaçı ise almış başını gitmiş durumda. Bazen dolaşırken veya bir yerlerde otururken insanlara bakıyorum da yaşadıkları şeyleri hemen sosyal paylaşım ağlarında arkadaşlarına duyurmak oluyor.
Artık neredeyse, yaşamıyorlar, sadece yaşadıklarını paylaşıyorlar. Yolda bir ünlü gördüklerinde hemen yanına gidip cep telefonları ile fotoğraf çektiriyorlar. Ardından da facebookta yayınlıyorlar hemen. Bu arada fotoğrafı çekilen ünlüye hal hatır sormak yok, iki çift laf etmek yok.
Yine bir başka şahit olduğum olay. Bir eğlence ortamında, yaşanılanları, çekilen fotoları internete yetiştirmek için, başkalarına duyurmak için erkenden kalkan insanlar. Eğer yaşadığınız şey güzelse, bunun tadını çıkarın. Yok ama güzel değilse o zaman neden internette duyurmaya çabalıyorsunuz. Güzel değil ama güzelmiş gibi yapıyorsanız veya başkalarına duyurmaktan daha çok haz alıyorsanız o ayrı konu.
Bir de sosyal ağlar yüzünden ilişkileri bozulan sevgililer var ki ayrı bir başlık konusu. Eklediklerimi niye beğenmedim? Sen benim paylaştıklarıma bakmıyor musun? Neden ilişkisi var seçeneğini işaretlemedin? Bilmem kimi niye ekledin? Neden hep kızları (veya erkekleri) ekliyorsun? şeklinde sorular yüzünden biten ilişkiler bana çok komik geliyor.
İnsanlar neden yaptıkları şeylerden, yaptıklarını duyurmak kadar zevk almıyorlar? Bizi sosyal ağlarda ne yaptığımızı duyurmaya iten şey nedir?
HoLa -- 10.02.2011 - 03:49
Hani sanat sanat içindir derler ya...ya da toplum içindir.
Bir şiir yaz kimseye okuma...
...bir şarkı yaz kimseye çalma, dinletme.
Bir heykel tıraşla üstünün örtüsünü hiç açma.
Ya da bir resim yap...kimseye gösterme.
Delişey -- 10.02.2011 - 03:59
yazıyı okudum aklıma geldi şıppp!
"ben varım" "ben burdayım" yok yok "ben de varım"... en iyisi bu oldu sanırım... insanlar sürekli bastırılıyor düşüncelerini pek ifade edemiyorlar gerçek hayatta. ne yapsa ne söylese çattt kafaya bir kaşık yiyor... ee internet gibi deryayı da bulunca ipi kopmuş buzağı gibi saldırıyo işte. nasıl olsa sanal ortam.
alışkanlık da olabilir. belki de taklittir. "o yapıyo, ben de yapiim" ... ya da yeni bir kişilik doğdu bu sosyal paylaşım sitelerinin etkisiyle... neredeyse sekiz ila onsakiz saatini bilgisayar karşısında geçiren insanlar bağımlılık boyutunda "teknolojik arıza" modelleri türedi insanlardan... sanal ortam ile gerçek yaşamın arasındaki farkı ayırt edemeyecek hale geldi bir kesim...
du bakalım ilerleyen dakkalarda aklıma gelirse abidik gubidik şeyler de yazarım konuyla alakalı:)
HoLa -- 10.02.2011 - 05:39
Neden lokantalar var? Evde yemek de var, masa da.
Eskiler "dansing" derlerdi...
...sonradan disko, bar.
Tıkın odana aç müziğini...tepin!
Keza mutfağınızda çay, kahve yok mu? Neden çay bahçesine gidilip çay içilir?
Ne yani, Güzin Abla yı Güzin Abla yapan Güzin Abla nın kendisi midir yoksa ona gönderilen rumuzlu mektuplar mı?
Kaldı ki hemen hemen her gazetenin ve de derginin çöpçatan köşeleri vardı...
Susadım, çeşmenin başına varmaz olaydım...
...diyen ozanın bahsettiği o çeşmenin başında olan bitenler ile gazetenin çöpçatan sayfasında olan bitenler aynı topun kumaşıdır.
"Otuz yaşında, üniveriste mezunu, yalnızlıktan...rumuz: tabip."
Yok muydu ki bunlar?
Farkı; mektup yollayıp "lütfen bunu basın" demiyor, kendin yayınlıyorsun.
Muhtemelen bir kalabalıkta üstadın dediklerine bakıp şöyle demişlerdir:
-Sen bunları yazsana!
Ne bileyim...
-Sen bunları sergilesene.
Zaten üstad öyle yani...yazınca ya da sergileyince...üstad oluyor.
Yarışma illa ki Erkan Özerman düzenleyince mi oluyor...
...al mikrofonunu, kameranı göster kendini...
...Saklambaç gazetesi, Ses dergisi yapınca oluyordu.
Makyaj, traş, parfüm, asortik giyinme, dar paça, geniş paça, yumurta topuk, sivri burun...
...saçlar, bir ortadan bir yandan...
...sonra bir bakıyorsun saçlar dağınık...ya da az önce tecavüzcünün elinden kurtulmuş gibi yoluk yolunuk...
...beton gibi jöle boca etmeye ne diyeceksiniz...
...say say bitmez.
Birilerinden bir adım öne çıkma tasası değil midir bu?
Anılar yazılıyor...günlükler tutuluyor...
defterler oldu sana bloglar.
Hem de Rss li...
-Rss me bas beni takip et anacım.
Facebook veya Myspace...
...Mynet veya Turk.net
...Superonline veya Adanet...
...gazete, dergi, yarışma...
...çeşme önü, çarşıdaki çay bahçesi...
...hamam sefası veya dans pisti.
Hepsi asırlardır zaten var olan duygu ve dürtülere dokunmaktalar.
Pencereden dışarıya bakmaktır hepsi...
...bakarken de el sallamak.
:)
xenix -- 10.02.2011 - 06:04
Aslında anlattığım şey sosyalleşme değil tam olarak. Sosyal yaşam hep vardı ve hep olacak ayrı konu. İnternet üstünden yaşanılan hiç bir şeyin sanal olduğunu da düşünmüyorum. Bu da ayrı konu.
Söylemek istediğim, hızlı tüketim eşliğinde yaşamımızın sanallaşması, değersizleşmesi.
Bir şair düşünün, şiir yazmak için değil, keyif aldığı için değil, sadece çıkıp okumak için şiir yazıyor olsun...
Bir heykeltıraş da aynı şekilde. Yaparken zevk almadığı, yapmaya devam etmek istemediği bir şeyi sadece sunmaya çalışsın.
O videoları izleyin. Sırf birilerine göstermek çok tıklanmak için ikinci kattan atlamalar, kaza süsü vermeler, düşmeler, kavgalar...
Sanırım anlatmak istediğim duruma bir fıkra iyi gidecek.
Temel ile dünya güzellik kraliçesi bir uçak kazasından sonra aynı adada yalnız kalırlar.
Ateş yakmaktı, yemek toplamaktı falan derken yakınlaşırlar ve sevişmeye başlarlar.
Bir gün temel oturmuş sahilde üzgün üzgün uzakları seyrederken, gelir sevgilisi.
- Hayırdır? der. Cennetimizi yaşıyoruz, her şey harika nedir seni bu denli üzen şey. Dünya güzellik kraliçesi ile birliktesin bu güzel cennette daha ne istiyorsun?
Temel cevap verir.
Dünya güzellik kraliçesiyle her gün sevişiyrum ve buni kahvede arkadaşlara anlatamiyrum...
xenix
Delişey -- 10.02.2011 - 06:13
ee siz çok insaflı yazmışsınız :)
zaten var olanın bu güne uyarlanması sorunun cevabı... güzel... güzel de?
lakin bir lezzetsizlik var sanki... hormonlar ile alakalı galiba... organik ürünler lazım belkide...
parçuket -- 10.02.2011 - 06:25
Bizi sosyal ağlarda ne yaptığımızı duyurmaya iten şey nedir?
Ego.
xenix -- 10.02.2011 - 06:30
Bir sürü insan var EGO su tavan yapmışken, sosyal ağ sitelerinde ne yaptığını duyurmayan. Egoyla pek ilgisi yok gibi geliyor ama sanal bir var oluş biçimi olarak bakarsak belki egoyu destekleyicidir diyebiliriz.
xenix
Marsseh -- 10.02.2011 - 07:27
"İnsanlar neden yaptıklarını duyurmaktan, yaptıkları şeyler kadar zevk almıyorlar? Bizi sosyal ağlarda ne yaptığımızı duyurmaya iten şey nedir?yazınızın bütünü düşünüldüğünde bu cümle sanki; İnsanlar neden yaptıkları şeylerden, yaptıklarını duyurmak kadar zevk almıyorlar? olmalı...
"
gamaro -- 10.02.2011 - 07:33
Ben bunların hiçbirini tanımıyorum, sanırım biraz eski kafalıyım.
barden -- 10.02.2011 - 15:29
Bunlara Y-kuşağı deniyor. Bundan sonra gelecekler ise dijital çocuk olacaklar. İletişim için teknolojiyi bu kadar çok kullanmalarının altında yatan en önemli sebep bizim bildiğimiz anlamda sosyalleşemiyorlar. Yaşça büyük olanlar kendini işine adamış, 90'lar ve sonrası dershaneydi, müzik kursuydu, resim kursuydu, antrenmandı derken arkadaş çevreleri ile uzun uzun vakit geçiremiyorlar. Herşeyden haberdar olmanın tek yolu sürekli online olmak. Bunun için çoğu zaman bir cep telefonu bile yeterli. Serbest zamanlarını internet başında geçiriyor ve sosyal ağlar aracılığıyla kendilerini ifade ediyorlar. Yükledikleri fotoğraflar ve videolarla, 140 karakterlik tweetlerle yüz yüze geçiremedikleri zamanlardaki açığı zahmetsizce birkaç tıklamayla kapatıyorlar. Özetle 7/24 5n+1k akışı. Bunu yaparken de maalesef hayatlarını teşhir ediyorlar.
xenix -- 10.02.2011 - 17:20
Aslında sevgili barden değindiğim nokta o değildi ama yazdıklarınız ilgimi çekti. Y-kuşağı mesela. Dijital çocukları az çok anladım yani heralde dijital cihazları çok kullanan anlamında. Y-kuşağı ne oluyor tam olarak. Ya da bu terim nereden geliyor.
xenix
Delişey -- 11.02.2011 - 03:08
benimde ilgimi çekti açıkçası ve araştırdım. teknolojinin 3D boyutunda yeni bir kuşağın ortaya çıktığını sezinliyordum lakin adını duymamıştım. barden sağolsun...
"(y generation) pazarlama ve satış terimidir. 1977-1998 yılları arasında doğmuş ve bir kuşak olarak ortak davranışlar ve yaşam beklentileri sergileyen insanlar.
her zaman arkadaş gruplarıyla birlikteler. teknolojik yenilikler, kısa sürede yaşamlarının standardı haline geliyor. 'online' yaşayan bu kuşak, zamanlarının büyük bölümünü monitör karşısında geçiriyor. söylentiler, yaşamlarında önemli bir yer tutuyor. dış görünüş, içsel değerlerden daha önemli.
türkiye'de büyük şehirlerde yaşayan 12-22 yaş grubu üzerinde yapılan araştırmalar 'bu kuşağa hazır olun' mesajını veriyor. araştırmacıların 'yeni kuşak'ın kısaltması olan 'y kuşak' ya da 'milenyum kuşağı' adını verdikleri gençler; türkiye nüfusunun yüzde 22'sini oluşturuyor. okul biter bitmez iş hayatına atılıp müdür olmak isteyen, özgürlük peşinde koşan, kendi evine sahip olmayı hayal eden ağabey ve ablalarından farklı davranış kalıpları içindeler."
bardenin bildiklerini paylaştığında okumak keyifli olacak kanaatindeyim...
lakin bir kesim daha varki; işte o kesim alt yapısı sağlanmadan koca bir gökdeleni gelip o arsaya oturtmuşsun gibi. yani bilgi sahibi olmadan fikir yürüten. sosyal paylaşım sitelerini amacın dışında kullanan bir zihniyet.. ben bu kesim için endişeliyim...
facebook, okul arkadaşlarını bulmak ve yeniden iletişim içinde olmak için kurulan bir site. lakin amacı fazlasıyla aşmış durumda. tabi kolaycılık kısmını da göz ardı etmemeli örneğin: bir duyuruyu büyük kitlelere ulaştırmak için biçilmiş kaftan. bir çok doğru yanlış bilgi paylaşımını bünyesinde bulunduran bir yapı. kullanımını ve içeriğini bildikten sonra tehlike arz etmiyor. peki evinde interneti ve bilgisayarı olan bilinçsiz kesim ve amacın dışında kullanılan siteler için ne yapılmalı. herkes özgür değil mi? ondan sonra "yandı gülüm keten helva" ...
HoLa -- 11.02.2011 - 03:36
Facebook un bilinçsizce kullanımı nasıl olabilir?
Delişey -- 11.02.2011 - 03:56
şöyle olabilir:)
amacı arkadaşlarını bulmak olan bir sitede siyasi propaganda dan tutun da donunun rengine kadar her bişiyini paylaşan insanların bilgi kirliliği v.s
haa engellersin bu tip haberleri kullanan kullanıcıları, hatta amacına yönelik kullanımı da sergilersin o zaman bilinçli kullanıma örnek teşkil edersin...
günah çıkartayım azcık:P bende geçen senelerde bir kitap kampanyası için kullanmıştım facabook sitesini. ama sonra baktım kitlelere ulaştıkça iş çığrından çıktı. evlenme teklifi bile aldım:)))
sizin pencereden bakınca günlük güneşlik olabilir ama bazı yerlere kar yağıyor :)) her şey güllük gülistanlık değil...
barden -- 11.02.2011 - 04:23
Kuşakları anlamak için biraz geriye gidelim izninizle. Çok vaktim olmadığı için Google’dan araklayıp, özetliyorum kusura bakmayın.
Baby Boomer Kuşağı (1946-1964)
İkinci dünya savaşından sonraki nüfus patlaması yıllarında doğan bebeklere deniyor. Bu bebeklerin çağında yaşam kalitesi epey yükseldi.Nüfus patlaması pek çok sektörü harekete geçirdi. Bebeklik çağlarından itibaren reklam sektörünün hedef kitlesi oldular. İdealist olanlar insan hakları hareketlerine katıldılar.68 kuşağı olarak kendilerini özel bir yerde konumladılar. TV, fast-food onların döneminde (fast-food ülkemize daha geç ulaştı) hayatımıza girdi. 2000’li yıllarda yaşları 50’yi geçen, ceplerinde para olan bu kuşak, ortalama ömrün de uzamasıyla, iyi yaşlanmak hatta mümkünse yaşlanmamak için anti-aging, güzellik-bakım sektörlerini patlattılar. Teknolojiye kimi yakın kimi uzak olsa da pek benimseyemediler. İşlerine sadık oldukları için çok iş değiştirmediler.
X Kuşağı (1965-1979)
Dünyanın petrol krizini, Türkiye’nin ise sağ-sol çatışmalarını yaşadığı yıllar. Şimdilerde en yaşlısı 44, en genci 30 yaşında. Dünyaya gözlerini, merdaneli çamaşır makinesi, transistorlu radyo, bantlı teyp ve pikapla açtılar. Daha iyi kariyer imkanları ararlar, çoğu teknolojiyi zorunluluktan kullanmaya başladılar. A-politik hale getirilseler de toplumsal sorunlara duyarlı ve kanaatkarlar. Kadınlar iş gücüne katılmaya başladı. Daha (iyi yaşamak için, daha) az çocuk sahibi oldular. Bireycilik biraz daha öne çıkmaya başladı.
Y Kuşağı (1980-1999)
En yaşlısı 29, en genci 10 yaşında. Teknoloji hayatlarında pek çok şeyin simgesi. Narsist, bireyci ve girişimciler. Eğlenceyi, kazanmayı çok seviyorlar. Otoriteye saldırgan davranıyorlar, tatminsizler, istekleri çok. Beklentileri yüksek ama bedelini ödemek istemiyorlar. Hızlı tüketiyorlar. Eş zamanlı olarak birkaç işi birden yapabilirler. Kariyer yaşamları boyunca 10 kereden fazla iş değiştirecekleri öngörülüyor. Kitlesel olanı değil, kişiye özel olanı seviyorlar. Türkiye nüfusunun yüzde 25’i bu kuşaktan. İyi yönetildiğinde ve gaz verildiğinde, Y Kuşağı çalışanlar çok zengin bir yetenek kaynağı olurlar. Akran onayına önem veriyorlar. Sıra arkadaşının, mesai arkadaşının, internetteki oyun arkadaşının önermediği ve onaylamadığı bir ürün ile Y’nin buluşması çok zor. Standart olanı sevmez, kendine özel olanı ve üstelik "hemen-şimdi" isterler. Girişimcilik en önemli özellikleri, özgüvenleri biraz abartılıdır. İş hayatına atılırken CEO yahut patron olmayı hesaplarlar. Bu arada, daha okurken işini kuranlara da rastlamak mümkün.
Z Kuşağı (2000-2021)
"İnternet kuşağı" da denen bu ufaklıkların en büyüğü daha 9 yaşında. Bunlar tam teknoloji çağı çocukları. Taşınabilen, hep yanlarında olan küçük aygıtları, bilgisayar, MP3 çalar, i-Pod’ları, cep telefonları, DVD oynatıcıları ayrılmaz parçaları. Uzakta olsalar bile ufak cihazlarıyla her an sözel, hatta görsel iletişim kurarak, birbirlerine bağlanabiliyorlar. Onlar, önceki kuşaklardan farklı olarak, ’network’ gençleri; çeşitli ağların üyeleri oluyorlar. Uzaktan da ilişki kurabildikleri için, fiziksel olarak tek başlarına, yalnız yaşıyorlar ve yaşayacaklar. Aynı anda birden fazla konuyla ilgilenebilme becerileri gelişiyor. İnsanlık tarihinin, el, göz, kulak vb gibi motor beceri senkronizasyonu en yüksek nesli. Ancak bu avantajlar, dikkat ve konsantrasyon zorluklarıyla dezavantaja da dönüşebiliyor. Olanak fazlalığı, eğlenceyi erteleme güçlüğü, yaşamalarına neden oluyor. Bu da onların başarıya giderken önlerine çıkan en önemli engel haline geliyor. Geleneksel eğitim yöntemleri, bu yeni kuşağa uygun görünmüyor. Yaratıcılığa izin veren aktivitelerden hoşlanıyorlar. Edilgenliği kabul etmiyorlar. Uzun dönemli hafızaları, ezberden çok oyun, hikayeleştirme ve hayallerle etkin hale gelebiliyor. Sonuç odaklılar. Sorgusuz yaşayacaklar çünkü, iş yaşamına atıldıklarında karar vermelerini gerektiren her şey sistemler tarafından yapılıyor, yapay zeka tarafında karar veriliyor olacak. Çok diplomalı, uzman ve buluşçu olacaklar. Yaşamlarında otorite kavramının önemi kalmayacak. Tatminsiz, kararsız ve doğuştan tüketiciler.
Teknoloji o kadar hızla ilerledi ki Z Kuşağı için gereken alt yapıyı hazırlayamadığımızı düşünüyorum. Bu çocuklar için sınıf, okul ve öğretmen kavramlarının köklü bir değişimden geçmesi gerekiyor. Kitaptan okumak, cd izlemek onlara yetmeyecek. Aynı anda pek çok kanaldan bilgi akışına ve bunları yorumlamaya alışık oldukları için eğitimin de bu yönde düzenlenmesi gerekiyor. Bu kuşak muhtemelen home-office çalışan bir kuşak olacak.
barden -- 11.02.2011 - 04:54
Xenix, sorduğun soruyu kuşaklar boyutuna taşımamın nedeni, her kuşağı doğduğu, yetiştiği ortamın özelliklerine göre değerlendirirsek davranış kodlarını da çözebiliriz diye düşünmemdir. Benim de facebook hesabım var, ama kullanış biçimim farklı. Uzakta olan arkadaşlarımla haberleşmek amacı ile kullanıyorum. Gençlerin teknolojiyi fütursuzca kullanmalarını anlamasak da bize yanlış gelse de onlar teknolojinin içine doğdular. Araştırmalar ergenliğin korkusuz bir çağ olduğunu söylüyor. Davranışlarının sonuçlarını düşünmüyorlar. 20 yaşın üstündekilere dijital göçmen, altındaki gruba da dijital yerli diyorlar:)
HoLa -- 11.02.2011 - 05:00
Bu durumda bilgisizce kullanımdan bahsediyoruz...oysa YARDIM sayfaları KAPI gibi orada durmakta.
Kaldı ki facebook ya da benzeri sosyal ağ siteleri bünyesinde ürün tanıtımı yapmak bilinçsiz bir kullanım değil...
...aksine şifre yazdığının ilk bağlantı sayfasında;
Create a Page for a celebrity, band or business. (Tanınmış kişi, müzik grubu veya şirket için Sayfa oluştur.) kısmı var.
***
Bakınız...
Önünüzde 25 milyar...(milyon değil) dolarlık bir sistem var.
Bilişim suçları ve özel hayata müdahale etme gibi konulardaki kurallar silsilesi kanunlar nedenli oldukça iyi tanzim edilmelidirler...
...çünkü her an birileri bir hatanızı, açığınızı, eksiğinizi yakalayıp tazminat davası açıp bir kaç milyonu cebine indirmek için bekleşmekteler.
Facebook bu açığı vermemek için optimum seviyede özgürlük ile optimum seviyede mahremiyeti gözeten bir yapıya sahip.
Sapıtan, sapan, mağdur olanların tamamı ya bilgisizlikten ya da gözü dönmüşlükten o durumlara düşmekteler.
Açayım;
Facebook ya da benzeri alanlar veya ne bileyim bir program, bir uygulama...
...bunların tamamını kurarken size "KABUL EDİYORUM" şeklinde işaretlediğiniz veya bastığınız bir anlaşma kabul ettirirler...
...yoksa ne kurabilir, ne üye olabilir ne de kullanabilirsiniz.
Kaç kişi o KABUL EDİYORUM dedikleri sayfaları okur?
Okusa o ortamda başına gelebilecekleri daha ismini bile yazmadan görebilecek...
...zırt diye dalıyor ortama.
"Hele bir üye olak hayırlısıylan sonra Allah kerim"
Açıp okusana burada ne var ne yok...
Profil resmine dalıyor hemen.
Oysa orada ayarlar var; şunlar beni görmesin, bunlar görsün...istersen tek tek ayıkla.
Eeee?
Sonra başlıyor maceralar...
"Faceten çocukla çıkıyor"
"Abi faceten bir karı buldum"
Dallama gazeteci de manşet yapıyor:
"Facebookta dehşet..."
Noldu lan?
-Abi faceten bulduğu kızı...
Facebook mudur bunun nedeni?
Facebook üye yaşı 16 idi...13 e düştü. Git bak zirilyon tane 10 yaş altı velet var...üye yapan da anaları babaları. Fırıl fırıl dolanıyorlar yetişkinlerin sayfalarında.
Benim arkadaşlarım var...
...bir bakıyorum arkadaş sayısı 350.
Yarısı çocuğunun okuldan arkadaşı.
"Asosyallikten uzağım" mesajı arkadaş sayısı ile verilmekte.
***
Google da ebeveyn ayarları var...kaç kişi kullanıyor? Ben denedim...gerçekten çalışıyor mu diye...kısıtladın mı şiddet, porno gibi yetişkin materyalleri süzüyor...
...ya da aileyi bilgilendiriyor.
***
Eşime musallat oldu bir tanesi...engelliyorsun yeni hesap, başka kılık...vs vs...
...verdim randevuyu, diktim taksim meydanına. Mersin den geldi hayvan. Üç buçuk saat beklemiş. Hala anlayamadığım...siktir ettiğin, bloke ettiğin adam yine de otobüse binip 1200 km gidiyor.
Facebook mudur bunu salak yapan? Bunlar mail yazarken de salaklar, cep telefonunda da salaklar, yüz yüze konuşurken de salaklar.
Delişey -- 11.02.2011 - 05:22
hee işte bende öle diyorum holaa ama sağ elimle sol kulağımı tutmak gibi bir defom var ya anlatamıyorum aklımdakini...
bilinçsiz insan bilinçsiz kullanım... facebookun suçu yok!
Delişey -- 11.02.2011 - 07:18
"Facebook'un suçu yok ve kullanım sözleşmelerini okumuyor büyük bir çoğunluk evet, ama bilinçsizlikle suçladığımız kullanıcıların çoğu ergen"
ee ben buna pek katılamıycam, deneyimlerimden dolayı. valla uğraştığım kuşak "X kuşağı"...
o ergen dediğiniz kuşak varya onlarr ahh onlarr... onların bazıları hatta büyük bir bölümü süperler yahu teknolojik hata pek yapmiyolar, her haltı biliyorlar:)
barden -- 11.02.2011 - 09:12
Teknolojik hatadan bahsetmiyorum ki Delişey, ergenlik psikolojisinden bahsediyorum. Yaptıkları şeyin sonucu umurlarında bile değil diyorum.
barden -- 11.02.2011 - 09:27
Facebook'un suçu yok ve kullanım sözleşmelerini okumuyor büyük bir çoğunluk evet, ama bilinçsizlikle suçladığımız kullanıcıların çoğu ergen. Yani sorumluluk taşımadıkları, sınırsızca özgür olmak istedikleri, isyankar ve umarsız çağlarındalar. Teknolojiyi ithal ediyoruz, ama sonrasını düşünmüyoruz. Aileler eve bilgisayar alıyor, internet bağlantısı kuruyor, oturup önce kendin öğreneceksin ki çocuğundan bir adım önde olabilesin. En iyi tedbir bilmektir. Bu çocukların özel hayatı niye meydanda diye eleştirmek bir işe yaramıyor. Çözüm, ne tür zararlar görebilecekleri konusunda çocukların farkındalıklarını artırmak, çünkü bilişim suçlarının hukuksal zemini de çok zayıf. Okulda, evde, gerekiyorsa kamusal bilinçlendirme kampanyaları düzenleyerek bilişimin, teknolojinin iyi ve kötü yanlarını, güvenli kullanımını, cyber-bullying (siber zorbalık)'a maruz kaldıklarında neler yapabileceklerini öğretmek gerekiyor.
xenix -- 11.02.2011 - 14:46
Bilgiler için teşekkürler. Aslında bu yazıyı yazarken kuşaksal olarak düşünmemiştim. Çünkü bu dediklerimi her yaştan insan yapıyor. Sanırım kuşaktan ziyade yaşadığımız çağın bir özelliği bu. Sadece Türkiye'ya has bir durum değil bu üstelik. Amerika, Almanya, İngiltere , Japonya, İran, Arabistan hiç farketmiyor.
xenix
sonsuz -- 13.02.2011 - 06:03
Ayrıca benim de gözlemlediğim bir şey var. Facebooktan sonra, "bilge" sayısında epey artış yaşandı. Mevlanadan, Kanttan, Nietzche den iki söz yazan duvarına bilgelik havalarına giriyor. Sanırsınız herkes aydınlanmış, evrenin sırrını çözmüş ve bunu diğerlerine ispatlama çabası içinde.
ATAAN -- 13.02.2011 - 06:14
Facebookta özellikle bilgece paylasim sayfalari cok revacta..Okuyan paylasan herkes bilgelikten nasibini aliyor :)
Sosyal aglar genelde asosyaller tarafindan yogun kullaniliyor benim fikrime göre..Facebook sayfasinin icinde yasiyorlar adeta, bu bagimliliktan da öte birsey..Günlük hayatta bile yahu gel bisey anlatacagim diyorum, bana mail at yada msn de görüselim cevabinida duyduktan sonra daha ne denebilirki.. Herseyi sanal yasayacak sanirim yeni nesil..
Misafir -- 20.03.2012 - 05:53
Misafir -- 18.06.2012 - 06:37
İnsanları Feysbuk Paylaşımlarından Tanımanın Püf Noktaları (feysbuk tipleri)
Yalnızlar : Onları, dakika dakika ne yaptıklarının, nerede olduklarının, ne yediklerinin paylaşımlarından tanıyabilirsiniz. Tek başlarına bir yaşam sürdükleri için, tipik insan davranışı olan durum raporu verme ihtiyacını karşılayacakları, karşı karşıya oldukları bedenli bir varlık yoktur, bu ihtiyaçlarını feysbuk üzerinden gidermektedirler.
"falan yerde yürüyorum :))" , "bilmemne kafede yemek keyfi ve şarap" , "şimdi sinemada film zamanı :)" "ufff, yukarıdaki komşunun yerlerde bilye oynayan kedisini gırtlaklayasım var" gibisinden mesajlar, yalnızlara aittir.
Bir yalnızla birlikte yaşamın zorluğu, yalnızlıklarını o denli benimsemişlerdir ki, sizi bu yaşamın içine almakta zorlanacaklar, hatta almayacaklar sizi zorlayacaklardır.
Yalnız ve hayvanseverler : Onlar hem yalnızdır, hem hayvansever. Yalnızlıklarını hayvan dostlarıyla paylaşmaktalardır, onları evcil hayvanlarının ev hallerinin fotolarını paylaşmalarından tanıyabilirsiniz. "kızım uyurken :)" , "oğluşum bugün saçlarını kestirdi" gibi. sayfalarında çoğunluk hayvanları desteklemek temalı paylaşımlara rastlarsınız.
Bir yalnız ve hayvanseverle yaşamın zorluğu, onunla aranızda daima, onun kızı yada oğlu olarak benimsediği bir evcil hayvan olacaktır, ve siz de bir anne/baba statüsüne sahip olacak, ancak evde daima ikinci plana itileceksinizdir.
Pozitif görünümlü depresifler : Günün her anı hiç bitmeyen coşku dolu haller içinde paylaşımlar yayınlayan, gülücükler yapan, sanki yazılarını okurken bile avaz avaz bağıran seslerini duyar gibi olduğunuz tipler onlardır. gündelik hayatlarında pozitiflikden eser yoktur, depresif bir süreçten geçiyorlardır, pozitif davranıyor olmanın içlerindeki huzursuzluğu dönüştüreceğini sandıkları için böyle davranıyorlardır. Aman, ne neşeli, ne keyifli, ne olumlu, ne pozitif insan diyerekten bunlarla bir çatı altına girmeye kalkmayın, şaşırırsınız, ama feleğinizi şaşırırsınız...
Kap-kaç'çılar : Kendilerine ait, sözleri, fikirleri, düşünceleri yoktur. Hayatlarını başkalarından etkilenerek, başkalarına hayran olarak geçirirler. Bu sebeble neyi görse beğenseler paylaşırlar. Kap-kaç'çılar ikiye ayrılır,
1. grup : bu grup yapmış olduğu tüm alıntılarda kaynak belirtme nezaketine sahiptir
2. grup : almış olduğu herşeyi ilk kendi keşfetmiş, kendi bulmuşcasına paylaşır, bu tip roma'yı dahi ilk kendinin keşfettiğine inanır. Beğeni tıkları onun yaşamında beslenme alanıdır, bu beslenmeyi alabilmek için kişisel yazıların altına dahi yazarın ismini koymadan kendi yazısıymışcasına paylaşmaktan çekinmez.
Filozof : Feysbuk aleminin ağır abisidir, çoğunluk kendi yazmış olduğu yazılarını, ve sözlerini paylaşır. Yorumlara cevap yazmaz, beğenmez, o sadece sayfasında yayınlar, o kadar. Bu şekilde yazdığı yazılardan bağımsız hareket ettiğini, egosunun üstesinden geldiğini, yapılan beğeni ve takdir dolu yorumların onu etkilemediğini şımartmadığını, hatta ilgilendirmediğini bile göstermeye çalışır. Bu tipler, yorum yapmadıkları için feysbuk ortamına ne zaman girip, ne zaman çıktığı belli olmayan tipler gibi görünseler de vakitlerinin çoğunu bilgisayar başında, kaç kişi yazımı beğendi ne yorum yaptı takibiyle geçirirler, gerçek yaşamla bağları biraz kopuktur.
Delik dondan çıkanlar : Onlar her türlü yazının, paylaşımın altına gelip, yazılar yazıp, ve birileri de onlara cevap verecektir elbette, orayı bir düello alanına çevirme becerisine sahiptirler. Romantik bir şarkının altına dahi gelip, konuyla alakası olmayan yorumlar yaparak, kaos yaratabilirler. Kavgacı mizaçları vardır, uzak durulası tiplerdir, en büyük sorunları kendilerinden ve yaşamlarından tatminsiz oluşları, mutsuzluklarıdır.
Neşeliler : Çoğunlukla mizah içerikli sözler, karikatürler yayınlayan tiplerdir. Onların da paradoksu, bir süre sonra "yaa çok çılgınsın" , "vallaa manyaksın", "deli...çok güldürüyorsun beni" gibi yorumların gazına gelerek, işlerini güçlerini bırakıp, kendi mizah sermayelerini de tüketip, ordan burdan arakladıkları komik sözleri kendilerinin kiymiş gibi yayınlamalarıdır, onların haricinde herkes araklama durumundan haberdardır, ama uzaktan bakıp eğlenmek daha mı zevkli geliyordur insanoğluna bilinmez, kimse çıkıp, kral çıplak demez bunlara...Bunlarda" ayy evet, güldürüyorum milleti yıkıyorum, geçiriyorum, espriler çalıntı, arak ama olsun, kimse de farkında değil zati", modundalardır.
Bilinçsiz beğeniciler : İçeriğe önem vermeksizin, her türlü yayının altına beğen'i tıklayan, davet edildiği her türlü gruba giren onlardır. Ölüm, tecavüz gibi trajik olayları dahi beğenebilirler, çünkü beğen butonuna basarken bilinçleri yerinde değildir, onlar adeta bir beğen butonu bağımlısıdırlar. Bu bağımlılıkları günlük hayatın içinde de şöyle diyaloglara sebebiyet verebilir,
"yemek çok güzel olmuş, ellerine sağlık" - Şukufe bunu beğendi
"Hava yağmurlu, şemsiye almadan dışarı çıkma" -Haşim bunu beğendi... gibi
(hatırlatma : yukarıda bahsi geçen kişilerin gerçek hayatla hiçbir ilgileri olmayıp tümü sanal kişiliklerdir)
ZİPİRİT SANAL ALEMİ GÖZLEM İSTASYONU
Kambur Kerim -- 18.06.2012 - 14:26
Bunlar yılda 2-3 kere bile herhangi bir paylaşımı zor yaparlar. Asla like veya yorum yapmazlar, bazı arkadaşlarının paylaşımlarını çok beğenirler, bunlara kahkahalarla gülebilseler de yine bir beğen veya yorum göremezsiniz bunlarla ilgili.
Gerçek hayatta da çok iyi arkadaştırlar hani tanımış olmasam ben bunlarla asla face arkadaşı olamam, çoğu kez bunları yüzlerine de söylüyorum.
Ben bol miktarda like yaparım, arasıra da yorum. Kapalı gruplarımızda hergün 1-2 paylaşım yapıyorum, kendi duvarımda ise haleti ruhiyeme göre bazen 3-5 paylaşımı bir günde yapıyorum bazen de 2-3 gün hiçbirşey paylaşmıyorum.
Sonsuzdan da hemen her ay 2-3 başlık paylaşıyorum. Bazı arkadaşlarım sonsuzu çok beğendiğini söylüyor ama nedense üye olmuyorlar. (Veya oldular benden gizliyorlar;-)))
Sağlıcakla kalın.
''Dilimin sınırları dünyamın sınırları anlamına gelir'' (Wittgenstein)
sonsuz -- 03.03.2013 - 10:56
cımbız -- 03.03.2013 - 11:21
İnternette tanıştığın-tanışmadığın 3-4kişiyle chatleşmek sanal olmuyorken sevdiğin bir kekin fotoğrafını paylaşıp yorum yazmak,duygularını yazmakvesevdiğin birinin sevgilerini almak nie rahatsız edici oluyo? Hangisi daha gerçek?
xenix -- 03.03.2013 - 11:51
Rahatsız edici kısmı, keki yerken ki aldığın zevkin paylaşımına beğenmelerine aldığın zevkten daha az olması.
Kaldı ki sevdiğinle keki paylaşmak yerine kekin resmini paylaşmakla o kişinin sevgisini alamazsın.
gamaro -- 04.03.2013 - 05:09
Benim 2-3 aydır facebookum var.
Şunu söyleyebilirim;
Herkesin içinde bir peygamber yaşıyor.
Kesin yani..
Vahysiz peygamber olur mu?
Geliyo işte..
O da tebliğ ediyor.
Tebliğ örnekleri;
-Belki bana yalan söylediğini anlamışımdır, ama önemsemediğim için inanmış gibi görünebilirim..(Altta da bi grafik tasarım, yağmurlu havada şemsiye.. düşünceli bir kadın silueti gökyüzüne bakıyor..mmhhh)
Veyahut;
-Yalnız yüreklerimizdir, bize ihanet eden.. (grafik tasarım gün batımı, güneş kalp şeklini almış.. batıyo işte ne çare..)
Vesaire..
Sevgili oik0s'un da bi ara yazdığı gibi; estetik somut bir beklentidir.
İspatı yukardadır.
Belirli bir bileşkede, tezahür eder.
Bakarsın.
Ve apartman.
Boyanmalıdır tuttuğun takımın rengine.
Not: Bana hiç tanımadığım kişilerden arkadaşlık istemi geldi. Kimsiniz diye sordum, biri hariç hiçbiri cevap bile vermedi. Cevap veren de facebook arkadaş öneriyor, demek ki aynı yolda yürüyor olabiliriz dedi.
Şu anda facebook profilimle ne yapacağımı bilmiyorum.
Pek bir işe yaramıyor.
Ama eşin dostun ve de bir kısım eski arkadaşların hayatları genel olarak nasıl gidiyor, önemli bir değişiklik olursa bunu görebilmek (evlilik, taşınma, iş değiştirme, çocuk sahibi olma vs..) fena değil.
SokaktakiAdam -- 04.03.2013 - 09:39
xenix tarafından Per, 10/02/2011 - 13:30 tarihinde gönderildi.
"Bir sürü insan var EGO su tavan yapmışken, sosyal ağ sitelerinde ne yaptığını duyurmayan."
Ben de biliyorum onlardan bazılarını. :) Ne yaptığını duyurmazlar ama milletin ne yaptığıyla ilgilenirler, ya da kendilerince emniyetli bir şekilde egolarını mümkün olan en ukala üslubu kullanarak ortaya dökebilirler.
Başkası olabilme şansıdır bir yerde sosyal ağlar. Yaşadığım son ilişkide iki kişiyle beraber gibiydim mesela. Birisi sosyal ağ üzerinde yaşıyordu, diğeri hemen yanımda. Elleri avuçlarımdayken başka insandı, aynı ellerle klavyeye dokunup bana mesaj atarken başka. O eller başka birinin emirlerini yerine getiren aracı gibiydiler. benimle bir bağları yoktu. Elime dokunurkense vücudumun bir parçası gibiydiler.
Çünkü orada var olan profilin fotoğraflar hariç gerçek hayatta karşılığı yoktu. insan sosyal ağlar üzerinden biriyle tanışıp buluştuğunda genellikle hayal kırıklığı yaşar. Bense tam tersine yanından ayrılıp eve gittiğimde aynı hayal kırıklığını yaşıyordum.
Şunu da anladım ki, insanlar kendi fotoğraflarını paylaştığında aslında kendilerini paylaşmış olmuyorlar. :)
SokaktakiAdam -- 04.03.2013 - 09:48
vay canınaaaa
xenix tarafından Paz, 03/03/2013 - 18:51 tarihinde gönderildi.
Rahatsız edici kısmı, keki yerken ki aldığın zevkin paylaşımına beğenmelerine aldığın zevkten daha az olması.
Kaldı ki sevdiğinle keki paylaşmak yerine kekin resmini paylaşmakla o kişinin sevgisini alamazsın."
Fake profillere olan gıcıklığımdan mıdır nedir, hoşuma gitti bu yaklaşım. :)
über yorum. Bu başlık hoşuma gitti. Zaman buldukça kurcalayacağım.