* Cumhuriyetçilik
* Milliyetçilik
* Halkçılık
* Laiklik
* Devletçilik
* Devrimcilik
DEC CAL -- 05.01.2011 - 05:12
Tabi ki Laiklik......
Ama nedense Bu laikliğin temeli hep kazınıyor.
Delişey -- 05.01.2011 - 08:37
devrimcilik de iyiydi ya:)
kıyafet devrimi :)) eski kıyafetlere bakıyorum da giyemem valla öle şeyler. hele başımı fln hiç kapatamam sıkılırım sıkıntılıyım ben:))
xenix -- 05.01.2011 - 13:02
Güzel bir anket konusu değil malesef.
xenix
açparantez -- 05.01.2011 - 15:35
Neyini beğenmediniz?
)kapa parantez
xenix -- 05.01.2011 - 16:19
Beğenmedim işte. Eksik geldi bir şeyler. Şıkların dizilişini beğenmemişimdir belki.
xenix
marmaramus -- 05.01.2011 - 17:12
bu ilkelerin hiçbiri, devletin kutsal sayıldığı, kişi kültüne dayalı totoliter bir rejimde gerçek anlamlarıyla kullanılmamıştır...
fetişistleştirilmiş bir önder masalıyla dolu faşist temellere dayalı olarak kurulan türkiye, hiçbir zaman ne cumhuriyetçi ne laik ne de devrimci karaktere sahiptir...
Hüseyin AKTAŞ -- 05.01.2011 - 18:40
Marmaramus,
Sen Nutuk okudun mu hiç?
Ne masalından bahsediyorsun sen ya?
Kutuluş Savaşı baştan sona devrimcidir!
Ardından gelenleri bir kenara bırak, ama "yiğidi öldür hakkını yeme", Amasya Tamimini, Erzurum kongresini, Sivas kongresini bir güzel oku önce! Ondan sonra da devrimcilik mi taslarsın yoksa bana mı toslarsın bilemem.
Masalmış...
He; masal!...
İnkar yasal değil mi?!...
HoLa -- 05.01.2011 - 21:08
Görmemişin bir ülkesi olmuş çekmiş özgürlüğünü koparıvermiş...
Olmadı mı?
Olduralım!
Halifelik fışkırtması, hanedan uşaklığına ve yavşaklığına biat etmiş, kul kertesinden gram ilerleyememişlere bunları altın tepside sunsan ne oluuuur sunmasan ne olur.
Kazaskerin reva gördüğü seksen kırbaç darbesi daha az faşist idi herhal.
MüsteHaLk!
Misafir -- 06.01.2011 - 01:23
Bence hepsi. Hatta dahada ilerisi bu ilkelerin hepsi, şu anda bile yeryüzündeki ülkelerin birçoğunun kurtuluş reçetesi.
Delişey -- 06.01.2011 - 03:28
o zamanda yapılabilirliği, var olan insan kitlesine en uygun olanı yapmış.. he 5-10 kişi karar almış ve uygulamış ama bütün insanları ikna edebilmiş sonuçta bu göz ardı edilemez.
şimdi kusur bulup çekirdek yemek yerine öneri sunmak lazım...
hani elinde önerin var mı? adam 5 kişiyle karar vermiş uygulamış.
haydi sen 500 kişi ol devrim yap görelim:P (beni de al hatta yanına) :)))
Misafir galatalı -- 06.01.2011 - 05:20
Fetişistleştirilmiş bir lider : M. Kemal
faşist bir cumhuriyet.
Şu hale bak. Nerden çıktı bu masal karakteri. hakikaten masal.
Oysaki ne kadar güzel, ilerici çağdaş bir Osmanlımız vardı...
halkların özgürlüğü,vatandaşlarının hakları,hatta o kadar ileriydiki haklar,
kişi, bırakın bulunduğu yerin mülki amirini, gidip padişahın bile
yakasına yapışabilirdi. "Ne olacak benim evin hali" diye.
öylesine yani.
İşe bak ya! Çıkmış fetişistleştirilmiş bir masal karakteri, hani sorsa,
gene birşey demicem. kendi başına kurmuş bir faşist cumhuriyet.
Olacak iş mi ya?
Boşu boşuna araya 85 yıl soktu.
Şimdi eskiye döndürücez diye bu hali.
O kadar uğraşıyoruz yani!..
Kardeşim! ne güzel biat etmişiz biz hanedana...ulemaya...
Hayır, bilmiyorsan biat etmeyi, yürü git tutan mı var seni?
Haa!.. yok abi, yanlış anlama, hakikaten bilmiyorum diyorsan,
Biat"ı...
Ee!.. Kardeş öğretiriz o zaman en nadidesinden.
Kerrat"ı...
Ne demişler elbet,
bilmemek ayıp geğil,
öğrenmemek ayıptır.
Hayatta en hakiki mürşit,
Biat"tir...
Adamı mal, mülk, para sahibi yapar.
Sen, eyvallah de!..yeter,
gerisi sana kolaylaştırılacaktır.
Sn Marmaramus, Atatürk ilkelerinin tamamı hala şu anda bile,yeryüzünde bulunan birçok ülkenin kurtuluş reçetesidir.
Hani aklınızın bir köşesinde bulunsun.
Bizse sonuçta tek kişi kalsakta,fetişistleştirdiğimiz liderimizin izindeyiz. Gururla.
saygılar sunarım.
marmaramus -- 06.01.2011 - 18:08
nutuk denilen kitap siyasi bir propanga çalışmasıdır. herhangi bir siyasi liderin kendisi hakkında yazacaklarına tarihsel bir değer vermek mümkün değildir. bugün tayyip erdoğan'ın tüm bu 8 yılı değerlendirerek yazacağı bir kitap ne kadar gerçekleri yansıtacaksa m. kemal'in yazdığı nutuk'da o kadar gerçekleri içerisinde barındırıyordur. nutuk tümüyle m. kemal'in yeni kurulacak olan devlette insiyatifleri kendi eline alma çabasıdır, kendisine rakip gördüğü tüm muhafazakar-liberal muhalifleri yok etme çabasının bir ürünüdür.
tepeden inmeci bir anlayışla askeri ya da burokratik bir kliğin toplum yaşamına hegemonik bir anlayışla hükmetmesi bireylerin yaşam biçimlerine müdahele etmesine literatürde verilecek olan ad devrim değil darbe'dir. sosyalistlerin kurtarıcılara karnı toktur.20. yy emekçi halkları kurtaracakları yaftasıyla kendi meşruiyetlerini kurmuş nice diktatörlerle doludur. heykelleri tüm meydanları donatmış tüm devlet kurumlarında resmedilmiş üzerine andlar marşlar ilahiler yazılmış bir kurtarıcıyla yürüyen bir toplum ne çağdaş ne de moderndir..kurtarıcılardan sıyrıldığımız an toplum özgürleşecek kendi yaşamları adına insiyatif almaya başlayacaklardır.
sıraladığınız ilkelerin tümü cumhuriyet kurulalı beri tümüyle içerikten saptırılarak ilerletilmiştir.sadece cumhuriyetciliği ele alırsak ;cumhuriyet kurulduğundan 1950 yılına dek halk yönetime katılmamış,hiçbir siyasi girişime izin verilmemeiş tüm muhalifler ya sürülmüş ya da idam edilmiştir. cumhuriyet adına padişah yerine bir paşa, saray takımı yerine asker burokrası ülkeye hükmetmiştir...cumhuriyetten anladığınızın bu olduğunu sanmıyorum...milliyetçilik laiklik devletçilik vs tüm bu ilkeler kemalist diktanın toplum üzerindeki hegemonyasını-otoritesini kurma yolundaki attığı adımlardır. bu ilkeler hiçbir zaman aslıyla uygulanmamıştır...
Hüseyin AKTAŞ -- 06.01.2011 - 18:41
Bak Kardeşim,
Nutuk belgelere dayanır! Toplantı tutanaklarına, telgraflara, telgraf başı görüşmelerine, bildirilere. Öyle senin dediğin gibi bir kişinin oturup hatıralarını yazması değildir. Oradaki söylenen her sözün, baştan sona savaşın her aşamasında zuhur eden olaylara ait belgesi vardır. Tamı tamına tutarlı bir insanın "konum tespitidir" ayrıca.
Mustafa Kemal'den sonraki kendisine kemalist diyenlerin, örneğin Nadir Nadi'ye (ki Atatürk'ün silah arkadaşı sayılabilecek Yunus Nadi beyin oğludur) "Ben Atatürkçü değilim" dedirten uygulamaları olmuştur. Derdin bunlar ise tamam. Ancak;
Tarihi değerlendirirken;
geçmişteki bir olayı bu gün değerlendirirken
her alandan bu güne yığılmış olan değerler bütününe göre değil
Olayın hemen öncesindeki var olan nesnel koşullar içinde değerlendireceksin!
Bu günden bakınca askeri bürokrasi içesinde gördüğün Mustafa Kemal
Türklerin tarihini incelediğinde göreceğin, "askeri demokrasi" gelenekleri doğrultusunda, halkın bağrından; ulusun sinesinden çıkan bir doğal önder olduğunu ve onun hiçbir sınıfsal yapıyı temsil etmediğini, bir bütün olarak halkını ve ulusunu temsil ettiğini görürsün.
Mustafa Kemal'i bir sınıf temsilcisi hele ki hizmetçisi yapamayacağın için de onu asla "faşist" sözcüğü ile suçlayamazsın! Çünkü faşizim dediğin olgu sınıfsal bir olgudur! Dimitrof'a göre Faşizm; "Burjuvazinin en kanlı diktatörlüğüdür!"
Yani önce Burjuvazi olacak, sonra serbest rekabetçi dönemi geçeceksin, sınıf savaşımı gelişecek, burjuvazi işçi sınıfı ile başedemez hale gelecek, tekelleşecek ve işçi sınıfının savaşımın bastırmak için "en kanlı diktatörlüğe" baş vuracak!
İyi de, Türk Sosyalistleri yıllardır, TC'nin nasıl bir ulus devlet olduğu sorusunun yanıtını ararken ne buldular acaba?...
1919 yıllarında Türk burjuvazisi denen bir sınıfsal yapıdan söz edilebilir mi?
Sömürgeleşmiş bir feodal osmanlının neresinde hangi Türk kapitalistleri bir burjuva sınıfı durumundadır ki?
Türk Burjuvazisinin olmadığı bir yerde,
kapitalizmin iç çelişkilerinin derinleşmediği
kapitalizmin tekelci gelişmesinin olmadığı bir dönemde hangi faşizmden bahsediyorsun sen?
Marksist isen, faşizmin kapitalizmin emperyalizm aşamasına tekabül etttiğini kabul edeceksin. O halde Mustafa Kemal'i onun muhatap olmadığı bir dönemin argümanlarıyla suçlayamazsın! Tarihe ve kendine karşı dürüst ol! O bir halk ve ulus önderidir! Bunu böylece teslim edeceksin tarihe!
Ha, diktatörlük mü dedin?
Russell'e kulak vereceksin: "Siyasal olarak kaos dönemlerinde diktatörlük demokrasiden önce gelir! Sorun önce hükümet etme, kaosa çeki düzen verme sorunudur! Demokrasi sonradan bu hükümetin iyileştirilmesi sorunudur!"
Anladın mı Marmaramus?
Bu anlamda keşke daha çok haini sallandırsaydı Mustafa Kemal!
Bağışladığı mandacılar şimdi iş başında! Onlar mandacı bile değil hepsi birer manda; hatta öküz! Senin söylemlerin de bu öküzlerin propagandasından başka bir şey değil!
Bu arada Kurtuluş Savaşında kağnılarımızı çeken öküzlerimizden özür diler ve o öküzlerimizi gözlerinden öperim!
Düzelteyim; şimdikiler sadece MAL! MAL! Marks'a göre ise ANAMAL!
Misafir -- 07.01.2011 - 03:05
KUSURSUZ KABAHAT!
Hüseyin Bey:
"ani demem o ki sen senin gibi inanmayanları kafir, küffar ilan edip kendisini de gaffar sananlardan değilsin yani. Yani kafirlerin katli vaciptir demiyorsun yani""
"("VeNa AmoriS hoş geldiniz.:)
(İsminizi "Vena Amoris" yazsak bir sakıncası var mı?)
Ancak bana öyle geliyor ki, biraz sanki dilinin altında bir bakla ile gelmiş gibisiniz. Önce şöyle adalet terazisinde bir arzı endam, sonra kefelerde aktörlük... Hımmm...""
"- Heeeeeey! Kimse yokmu? diye kapıdan başını uzatarak içeriye seslendi."
""Sen de kimsin? Şöyle güvercin adımlarla yaklaş da elimdeki mezro ile önce senin bir güzel boyunun ölçüsünü alayım.""dedi.
"Ben, adalet terazisinin yanında olmak isteyen bir, ben-i Adem'im."dedi.
""Demek adalet terazisi ha! Şimdi o terazinin kefesini başına geçireyim de bir gör""diye VenA AmoriS'in üzerine yürüdü.
"Aslında sen ne? Bunlar böyle işte. Faşist zırvaları. Varsa, yoksa ben! Hep beN, sadece ben, ille de ben. Aç, oku bakalım Nutuk'u? Ben, diye bir şey yazıyor mu? Yazmıyor. Eeeee! O zaman niye ben diye dalıyorsun içeri?"
"VenA Amoris:-
"
" Yok.. Öyle değil.. Sadece...)"
"Agnostik:-
"
"Yok evet. Yok olduğunu biz de biliyoruz ama. Daha şimdiye kadar adaletin terazisine var koymadık! Çünkü yok yoktur. Var da vardır. Vardan yok, yoktan var olmaz!"
" Daha gelir gelmez..)"
"Sus! Gevezelik yapma. Hem oyle dudağını ne öyle bir sağa bir sola büküyotsun? Aç bakalım ağzını senin dilinin altında bir şey var."
"Yok vallaa.."
"Sus ulen. Almayım şimdi seni Nutuğumun altına. Aç bakalım ağzını. Hola yetiş! Şunun ağzında ne var? Yardım etde muayene edelim!"
"yaaa bırakın yaa! Ben buraya sohbet etmeye gel.."
"Yalan söyleme! Nerden bilelim senin casus olmadığını? Madem sohbete geldin o elindeki adalet terazisi ne? Söyle bakalım o terazinin kefesini hangimizin başına vuracaksın? Çabuk söyle yoksa yolmayım saçını başını."
"Al yuvarlar, ak yuvarlar, Hüseyin seni şuradan aşağı yuvarlar."
"Onu öyle demezler, sonsuz ustakiler nutuktan başkasını yemezler! Ayağı ile geleni trene bindirip, İzmir marşı ile göndermezler!"
"Ne diyorsunuz siz yaaa? Git mi diyorsunuz yani? Burada sizden başkasına tahammülünüz yok, onu mu söylemeye çalışıyorsunuz?"
"Bak bak bak bak... Şu edepsize de bak. Senin dilin de çok uzunmuş. Evet onu diyoruuz hemen defol buradan anladınmı?"
"Tamam anladım. İşte gidiyorum ve sizi içinizdeki Medusa ile başbaşa bırakıyorum."
"Yooooo! Öyle Gassaray, Gassaray marşıyla gelip de Feerbaççe , Feerbaççe marşıyla göndermem seni. Ya da öyle tıpış tıpış gelip de birden ben gidiyorum diye köprüleri yıkıp gidemezsin."
"Bırak gitsin Hüseyin. Ben her yere zıplarım. Vaktiyle televizyonda bale izlemiştim."
"Ağzındaki baklayı almadan bırakmam Agnostik. Ben bu yola hayatımı koymuşum Sen hiç nutuk okumadın mı? Nutukta der ki: Bir takla, iki bakla."
"Bu ne demek şimdi?"
"Bu, şu demek ki sen nutuktan anlamıyorsun. Ne desem boş."
"Gel buraya Vena AmoriS. Sohbeti batsın! Kaç, canını kurtar."
"Lan sen halâ buradamısın? Şu nutuk'u kafanda parçalamadan git buradan. Deeeeefoooooool!"
"Ben gidiyorum."
"Ağzındaki baklayı almadan seni bir yere göndermem."
"Yaaaa bırak gitsin. Ben ağzımdaki baklayı sana veririm. Onu engelleme engelli Hüseyin!-
"
"Senin baklan sana, benim nutkum bana Agnostik. Hayır gidemez!"
"- Gider.
- Gidemez.
- Gider."
"Al yuvarlar ak yuvarlar.. Hüseyin seni üçurumdan aşağı...(...)"
ŞEREF YÜCEL -- 07.01.2011 - 04:34
İMZA
- Şeref YÜCEL.
- Bu doğaçlamayı ilerde daha genişleterek, yazmayı düşünüyorum.
- Kimse bunu hakaret olarak algılamasın lütfen.
- Ben sadece mizah yönünü öne çıkarmayı düşünüyorum.
- Sizlerde mizahi bir doğaçlamadan daha fazla anlam yüklemeyiniz lütfen..
Selamlar...
HoLa -- 07.01.2011 - 05:21
Dinciye Mustafa Kemal hakkında yukarıdaki nameleri yazdıran nedenler var...
...Kazım Karabekir in anılarından:
Sayfa 157-158-159
Yeni yolun açılış merasimi ne zaman ve ne tarzda olacağını merakla bekliyordum. 18 Temmuz'da, İslam'lığın terakiye mani olduğunu haykıran Fethi Bey ve arkadaşları bu maniayı nasıl ve ne zaman kaldıracaklardı ? Hükümet programıyla mı ? Yoksa Gazi'nin herhangi bir hamlesiyle mi..? Bu bekleyişim uzun sürmedi. Hemen bu akşam ( 14 Ağustos ) heyet-i ilmiyye şerefine Türk Ocağında verilen çay ziyafetinde ilk tehlikeli hamle göründü.
Şöyle ki, Ziyafete Mustafa Kemal Paşa da, ben de davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen Mustafa Kemal Paşa, heyet-i ilmiyyenin şimdiye kadar ki mesaisi ile ilgili görünmeyerek "Kuran'ı Türkçe'ye aynen tercüme ettirmek" arzusunu ortaya attı.
Bu arzusunu hatta mücbir olan sebebini, başka muhitlerde de söylemiş olacaklar ki, bugünlerde bana Şeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu malumatı vermişlerdi :
"Gazi Kuran-ı Kerim'i bazı İslamlık aleyhtarı zübbelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kuran'ı Arapça okunmasını, namazda bile yasaklayarak bu tercümeyi okutacak..! Ve o zübbelerle işi alaya boğarak güya Kuran'ı da, İslam'lığı da kaldıracaktır.
Etrafındaki böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor. Bazı yeni kişilerden söz ettikleri gibi, bu akşam da bu fikre ayak uyduran bazı kimseler görünce, bu tehlikeli yolu önlemek için Mustafa Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim :
"Devlet Reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınızın içerde ve dışardaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alakadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi, kötü politika zihniyetinin de işi karıştırabileceği gözönünde tutularak, içlerinde Arapçaya ve dini bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, ona göre bunları harekete geçirmelidir.
"Din adamlarına ne luzum var, dinlerin tarihi malumdur, doğrudan doğruya tercüme edivermeli..!" gibi bazı hoşa gider gibi bir fikir ortaya atılınca buna karşı :
"Müstemlekeleri İslam halkıyla dolu olan büyük milletler kendi siyasi çıkarlarına göre Kuran'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arapça diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunmayacağı herhangi bir heyet, tercümeyi mesela Fransızca'sından da yapabilir. ( Bir müddet sonra böyle bir tercüme de ortaya yayıldı. Bir müddet sonra da bazı camilerde bu Türkçe tercümeden mukabele okutuldu ise de, iş ancak ezanın Türkçe olması şeklinde kalabildi ). "Fakat bence, burada Maarif programımızı tespit için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten, vicdani olan din bahsinden değil, müsbet ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kuran'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa, Milli kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur," dedim.
Mustafa Kemal Paşa beyanatıma karşı hiddetle bütün içini ortaya döktü :
“Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..”
İşin bir heyet-i ilmiye huzurunda berbat bir şekle döndüğünü gören Hamdullah Suphi ve Ruşen Eşref beyler :
"Paşam çay hazır, herkes sofrada sizi bekliyor" diyerek bahsi kapatabildiler. Bizler de hususi masadan kalkarak sofraya oturduk ve yedik içtik. Fakat heyet-i ilmiyenin bütün azası üzgün görünüyordu. Şüphe yok ki, yakın günlere kadar Kuran'ı ve Paygamber'i her yerde medh ve sena eden ve hatta hutbe okuyan bir insandan bu sözleri beklemek herkese eza veriyordu.
Sayfa 162:
Dün akşamki ağır beyanatın sözde kalmasını hepsi candan diliyordu. Herhangi dini ve ahlaki inkilap zihniyetini, ne ilme ne de ilim adamlarına dayanamayacağına göre, nereden geldiği belli olmayan bu tehlikeli fikrin fiiliyat sahasına çıkabilmesi herşeye elverişli bir muhitle, pek yaman hadiselere yol açacağı herkesi düşündürüyordu.
Gazi İslamiyeti övüyor mu yeriyor mu ?
16 Ağustos'ta İsmet Paşa ile görüştüm. 18 Temmuz'da teşkilat-ı esasiyye münasebetiyle Fethi Bey ve arkadaşlarıyla yaptığımız "İslam'lık terakkiye manidir" münakaşasını ve Gazi'nin yakın zamanlara kadar her yerde İslam Dini'ni, Kuran'ı ve Hilafeti meth ve sena ettiği ve hatta pek fazla olarak Balıkesir'de minbere çıkıp aynı esaslarda Hutbe dahi okuduğu halde, dün gece heyet-i ilmiye karşısında Peygamberimiz ve Kuran'ımız hakkında hatır ve hayale gelmeyecek biçimde konuştuğunu anlattım ve bu tehlikeli havanın Lozan'dan yeni geldiği, hakkındaki kanaatın umumi olduğunu da söyledim. İsmet Paşa, Macarlar, Bulgarlar aynı saflarda İtilaf devletlerine karşı harp ettikleri ve mağlup oldukları halde, istiklallerini muhafaza etmiş olmaları Hristiyan olduklarından, bize istiklal verilmemesi de İslam olduğumuzdan ileri geldiğini, bugün kendi kuvvetimizle yıllarca uğraşarak kurtuldukça da İslam kaldıkça müstemlekeci devletlerin ve bu arada bilhassa İngilizlerin daima aleyhimizde olacaklarını ve istiklalimizin daima tahlikede kalacağını bana anlattı. Ben de ona bu fikre iştirak etmediğimi şu mütalaalarıma dayanarak söyledim :"Böyle bir fikrin doğuracağı hareket, milletin başına yeniden daha korkunç ve daha meş'um bir istibdat idaresi getirecektir. Daha kazanamadığımız milli neşe kaçacak, birçok emekle kurulan milli birliğimiz de bozulacaktır. Biz içerde birbirimizi boğarken, bize bu kurtuluş yolunu gösteren politikacılar "Türkler Hristiyan oldular" diye bütün İslam alemini bizden nefret ettireceklerdir. Bu suretle bizi cezalandırmak için İslam alemi ruhlarında isyan duyacaklardır.
Kubbeli Köşk'te Din Tartışması
Sayfa. 165:
19 Ağustos Pazar akşamı, Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar-Latife Hanım ile birlikte bana akşam yemeğine geldiler. Keçiören'e giderken sağ tarafta kubbeli köşk denen mevkide, bol suyu ve büyücek havuzu olan bir köşkte kira ile oturuyordum. İsmet Paşa, Lozan'da iken Mustafa Kemal Paşa, Latife Hanım'la birlikte, bir kere daha bana akşam yemeğine gelmişlerdi.
Münakaşayı İsmet Paşa ile ben yaptım. Mustafa Kemal Paşa sükunetle bizi dinledi. Mustafa Kemal Paşa, Lozan'dan da aldığı hızla, ne İktisat Kongresi'nin ve ne de heyet-i ilmiye'nin hazırladığı programlara ilgi göstermeyerek müthiş bir inkilap hamlesi teklif etti. "Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız" "Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılabı yapmazsak, başka hiçbir zaman yapamayız." İlk Fethi Bey Grubundan sonra da Mustafa Kemal Paşa'dan işittiğim bu yeni inkilap zihniyetini İsmet Paşa bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak, bu üç şahsiyetin üç maddelik programları kulaklarımda tekrarlandı.
1- İslamlık terakkiye manidir
2- Arapoğlu'nun yavelerini Türklere öğretmeli
3- Hocaları toptan kaldırmalı !
Peki ama ne olmak istiyorsunuz ? dedim. Hristiyan mı, dinsiz mi ? Hiçbirine imkan olmamakla beraber her iki yol da, hem tehlikeli hem de geridir. Münevver Hristiyanlık alemi ilim zihniyetine daha uygun yeni bir esasları araştırırken bizim, onların köhne müessesesini benimsemekliğimiz müthiş tehlikesiyle beraber, medeniyet aleminin nefret ettiği geri bir yol olduğundan maksatsız bir hareket olur. Bir milet de, duygu birliği, itikat birliği ve menfaat birliği olmazsa, idare edenlerle edilenler arasında bir uçurum açılır ve bu uçurum günün birinde millete mezar da olabilir. Ben her fırsatta söylediğim gibi, dinle uğraşmanın bizi daha ziyade terakkiden alıkoyacağı ve daha ziyade geri götürebileceği kanaatindeyim. Dini olduğu gibi bırakmalı ve hükümet ne buna tesir yapmalı ve ne de tesiri altında kalmalıdır. Biz milli istiklalimiz gibi, milli hürriyetimizi de, en mukaddes gaye tanımalıyız ve bunun zevkini bütün millete tattırmalıyız. Bunun için medeni hedeflerimizde sürat, fakat içtimai gayelerimizde tekamül yolunu tutmalıyız. Ben taasuptan uzak ve terakki sever bir insan olduğumu eserlerimle de gösterdim. Zaten yakından biliyorsunuz. Din hakkındaki düşüncemi doğuda iken çocuklar için yazdığım "Öğütlerim" başlıklı eserimde de üç yıl önce neşretmiş bulunuyorum. Müsaadenizle okuyayım. Din ve Mezhep öğüdünü okudum. Sükunetle dinlediler. Hiç cevap vermediler. Bahis de kapandı.Mustafa Kemal Paşa'nın büyük bir dikkat ve sükunetle beni dinleyişinden ve ara sıra İsmet Paşa'yı süzmesinden ve ayrılırken de bana karşı gösterdiği samimiyetten çıkardığım mana, beni haklı bulduğu idi. Fakat mütalaalarıma hak vermekle tekrar "mefküre hatırasına" döneceğini hiç de aklıma getirmemiştim.
***
"TC halkı Arapoğlunun yavelerini öğrenmelidir"
Gözlerinin dönmesinin nedeni en kısa hali ile işte budur.
Hüseyin AKTAŞ -- 07.01.2011 - 05:58
Bazıları bu dünyada doğuştan mizahçı oluyorlar. Bunu kendileri farketseler bu işten para da kazanırlar, mesleki bir beceri sahibi olabilirler. Ancak kendileri bunun farkında olmadıkları için olay onların yalnızca "gülünç" olmaları ölçeğinde kalıyor. Şeref bunlardan biri işte.
Kendisine eminim ki Vena Amoris daha güzel yanıt verecektir.
Keza marmaramus'un da bir güzel "öte git Şeref bana bulaştırma" diyeceğini düşünsem acaba kahrolası iyimserliğim beni yine aldatır mı ola?
Şeref sen bir palyaço olabilirdin ama eğitim şart! Doğuştan gülünç olmak ile eğitim amaçlı gülünç olmak farklı işlerdir. Rahmetli Oğuz Aral olsaydı senden kapak çıkarırdı ama sen kapak olduğun halde sadece çıkarırdın. Başka bir yeteneğin yok! Ancak senin çıkardıklarından çıkarılacak çok!
İnsanların belden aşağısını kaşıma Şeref! Kafamıza istediğin kadar vurabilirsin.
Bizi ne çok güldürdüğünü bir bilseydin, oturur ağlardın. Ama bil ki bu gülünçlüğün yine de üzüyor beni.
Bekleyelim bakalım başka hangi hüsnü kuruntularını gerçeğin yerine koyacak ve başka hangi zırvalarını mizah sanacaksın?...
DEC CAL -- 07.01.2011 - 06:19
""Misafir (doğrulanmadı) tarafından Cum, 07/01/2011 - 10:05 tarihinde gönderildi.
"Not: Hüseyin abi umarım kızmazsın Ama yazı çok hoşuma gitti..."
Misafir -- 07.01.2011 - 08:13
Var mısın, yok musun?
Biliyorum; her sabah yumruğunu sıka sıka başlıyorsun gazete okumaya. Görüyorum; televizyon ekranında karşına çıkan herkesin suratına tükürmek istiyorsun. Senin içinde büyüttüğün öfke, benim öfkemdir. Sen biraz gülümsesen, yürekten bir kahkaha atarım senin için. Sen bir damla gözyaşı döksen, iliklerime kadar titrerim. Sen benim aynı yola baş koyduğum Kemalist kardeşimsin; ondan bilirim. Kendimi sende nefes alırken görürüm, seni ise bu Utku’nun yüreğinin can damarında akarken. Ondan derim; sen benim can yoldaşım, canım kardeşimsin.
O güzel anandan emdiğin helal sütü burnundan getirmeye çalışıyorlar bugünlerde. Kimler mi? O sütübozuklar, o kansız derebeyleri… Bu emperyalist çarkın prensleri, bu kirli oyunun eşbaşkanları, soysuz kralın soytarıları ve “son halife”nin gözyaşıyla büyüttüğü çiftlik hayvanları…
Duydum ki, emperyalizmin çanak yalayıcıları, Atatürk’ün adını sayfanın en altına atmış. Girdim, baktım… Ağlamaktan duramadım fazla. Sana bu duygularla yazıyorum kardeşim. Ayaklar baş olursa, o “eski” başları ayakları altına alır; bunu unutma. Eğer biraz daha bekler, “Bizi izlemeye devam edin!”ler karşısında sessiz sessiz oturursan, yani bu yobaz ve emperyalist işbirliğinin çanına ot tıkamazsan, sana Çankaya’nın otunu toplatacaklar, ayaklarında pranga! Buna hazırlıklı ol…
Duydum ki, Hizbullah serbest kalmış… Yani artık sokaktaymış. Perdeyi açtım, baktım… Ağlamaktan duramadım camın önünde. Sana bu duygularla yazıyorum canım kardeşim. Onlar kendilerini “Allah’ın askerleri” olarak görüp Hizbullah adıyla bizim Uğur Mumcu’larımızı katlederken, Sivas’ta ciğerimizi yakarken ve üstüne de elini kolunu sallayarak aramızda dolaşırken, kendini “Mustafa Kemal’in askerleri” olarak gören ve Kemalizm’in aydınlık savaşını verenler içerideler… Neden? Çünkü onlar “terörist”ler!…
Eğer bu Hizbullah düzeninde, “Ne olmuş canım? En fazla İmralı Palace’ta jakuzi keyfi yaşarım!” diyorsan, yanılıyorsun. Onu yaşaman için, Türk’e vurman, Türk askerine kurşun atman gerekir. Sen Deniz Gezmiş’lerin yaşayan ruhusun; elinde silahın varken bile, “Ben Mustafa Kemal’in emperyalizme başkaldırmış ordusuna kurşun atmam!” diyensin; yapamazsın. O yüzden de Hizbullah’ı koruyup Kemalist’i zindana atan bu yobaz düzeninde, sen de İmralı Palace’ta voleybol oynamayacaksın, emin ol. Domuzbağıyla bağlanıp, toplu mezara voleybol topu gibi yuvarlanacaksın. Umarım, “Benim partim senin partini döver!”, “Benim derneğim seninkinin defterini dürer!” tartışmasıyla zaman öldürürken senle ben, birleşeceğimiz yer, o toplu mezar olmaz!
Sana “Ey Kemalist, ölümlerden ölüm beğen!” diyecekler diyorum; ama aslında onu bile beğenip seçemeyeceksin. Yobazın “ileri demokrasi”sinde senin bu hakkın bile yok!… Yetmez ama evet, durum budur kardeşim…
Şimdi bu söyleyeceklerimi iyi düşün:
Meclis’te aslanlar gibi 20 milletvekili var. Sana adlarını sayayım bu aslanların:
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır), Gültan Kışanak (Diyarbakır), Bengi Yıldız (Batman), Ayla Akat Ata (Batman), Sırrı Sakık (Muş), Emine Ayna (Mardin), Sebahat Tuncel (İstanbul), Hasip Kaplan (Şırnak), Osman Özçelik (Siirt), Fatma Kurtulan (Van), Nuri Yaman (Muş), Sevahir Bayındır (Şırnak), Hamit Geylani (Hakkari), Ufuk Uras (İstanbul), Pervin Buldan (Iğdır), Akın Birdal (Diyarbakır), Şerafettin Halis (Tunceli), Özdal Üçer (Van), İbrahim Binici (Şanlıurfa), Nezir Karabaş (Bitlis)
Ben sana “BDP milletvekilleri” deseydim, bunların en az 15’inin adlarını ezberden sayardın, eminim… Eminim; çünkü dedim ya “aslanlar gibi” vekillik yapıyorlar.
Neden mi böyle diyorum?
Siyaset dava işidir, kardeşim. Bir davan vardır ve o dava için cansiperane mücadele edersin. “Kürt sorunu” dedirttiler mi? Evet… Mustafa Kemal’in kurduğu Meclis’in kürsüsünde artık Kürtçe konuşuyorlar mı? Evet… Tüm ısrarlı sorulara rağmen PKK için “terör örgütü” diyorlar mı? Hayır… Vekil oldukları illerde Türkçe tabelalarda artık Kürtçe de yazıyor mu? Evet… Yakın tarihte o Türkçe adları da silip yalnızca Kürtçe yazacaklarını düşünüyor musun? Evet… Bizim Güneydoğu Anadolu Bölgemiz için açık açık “Kürdistan” diyorlar mı? Evet…
O zaman, bağışla beni ama, ben o aslanların alınlarından öperim kardeşim! Dava böyle sürülür ve böyle kazanılır işte!
Peki… Düzü görmek için bazen tersten bakmak gerek, öyle bakalım bir de… Onların bu yaptıklarına karşı sert bir şekilde durması beklenen vekillere bakalım hadi. CHP’de 100, MHP’de 70 vekil var, değil mi?
Şimdi senden hafızanı zorlamanı isteyeceğim. Bu 170 vekilden bana 50 isim sayabilir misin?
Bunu da bir kenara koyup sorumu biraz daha değiştireyim. Sen Mustafa Kemal’in altı ilkesine bir ömür adamış Kemalist kardeşimsin benim; ne olur, bu “altı ilke” ile simgeleşmiş “altı ok”un bayrağı altındaki 100 vekilden 25’inin adını bana bir çırpıda söyle… Gelmiyor değil mi aklına? Dava işte bu yüzden kaybedilmek üzeredir kardeşim…
Kemalist davayı en az o “aslan”lar kadar kükreyerek sürecek yüreklilikte adam neredeyse kalmamış Meclis’te. O zaman bizim üzülmeye hakkımız var mı? O zaman biz neden yadırgıyoruz bu yaşadıklarımızı, bu başımıza gelenleri?
Sana son olarak, Kuvayı Milliye’den Köprülülü Hamdi Bey’i anımsatayım:
Gelibolu’da Fransız yönetimindeki cephaneliği ele geçirmek için bu yiğit, yanına 40 arkadaşını aldı, saldırıya geçti… 26 Ocak 1920’de… Başardı mı? Elbette başardı o mangal yürekli Kemalistler…
Sonra Vahdettin’in gölgesi, yeşil bayrağın uşağı Anzavur Ahmet peşine düştü. Sıkıştırdı, yakaladı Köprülülü Hamdi Bey’i… Ellerini kollarını bağlayıp bir arabanın arkasında yürüttüler Biga’da, işkenceyle. Sonra da alçakça katlettiler, ibret-i alem olsun diye…
Peki, Hamdi Bey ne yapacaktı o kaçırdığı cephaneyi?
Anadolu’ya gönderecekti… Büyük kavgasında kullansın diye… Elif Ana’lar ve Şerife Bacı’lar daha az yorulsun diye…
Anzavur Ahmet kim? İşbirlikçi bir yobaz…
Şeriat, batıda Fransızla kol kola “Anzavur” olurken, doğuda İngilizle kol kola “Şeyh Sait” oldu… Ama hep emperyalizm ile kol kola!… Ama hep Kürtçü ve bölücülerle omuz omuza!… Ama hep Kemalizm’e karşı!…
Köprülülü Hamdi Bey’in öldürülmeden önceki şu son sözleri bize ders olsun kardeşim:
“Bu yaptıklarınızın hesabını mutlaka ödeyeceksiniz!… Kuvayı Milliye yalnız ben değilim, Kuvayı Milliye tüm millettir!”
Senin şahsında bu “tüm millet”e son sözümü söylüyorum:
Yobazın emperyalistle şimdiki dansı bize yabancı değil… Ama bu dans sürdükçe, bu ittifakın vücut bulup “Gür Adam” olduğu her yerde, sana “Hür Adam” filmini izlettirirler böyle… Sen Köprülülü Hamdi Bey’i okuyup bilmezsen, yüreğine almazsan o ruhu, o ruhun da hakkını vermezsen, beklersin yarışma programındaki Hamdi Bey’in yeni teklifini, ağzın açık, saatlerce…
O zaman ben de sana soruyorum şimdi:
Var mısın, yok musun?
UTKU ERİŞİK/Tiyatro Oyuncusu – Yazar
utku@tiyatrobirileri.com
Misafir -- 07.01.2011 - 17:23
Bir ülke var; koca bir -eskilerin deyimiyle- cihan harbini kaybetmiş...
1914'te Çanakkale'yi geçemeyen düşman,
1918'de savaş kaybedilince, gelmiş, ellerini sallaya sallaya İstanbul'a girmiş...
YÜZYILLARDIR AVRUPA'DA HÜKÜM SÜREN VE
HIRİSTİYAN ALEMİNİ KORKUYA GARKEDEN İMPARATORLUK,
ARTIK ELLERİNDE...
Ne yapalım bu TÜRK milletini?
Son hahambaşı Hayim Naum'un çabaları ve İngilizlerin araştırmaları sonucu:
İlk önce TÜRKLÜKLERİNDEN, sonrada DİNLERİNDEN ETMELİ ki, tekrar toparlanamasınlar!
Bu nasıl olacak?
BİZİ BİZDEN DAHA İYİ TANIYAN İNGİLİZ, bu işi kendisi yapsa ANADOLU'daki temiz halk,
bunu kabullenmeyip, tekrar uyanabilir korkusu ile, şu karara varılıyor:
nasıl bugün Irak'ın başında bir talabani piyonu var ise,
nasıl bugün Afgan ülkesinin başına bir ABD piyonu karzai getirildi ise,
o günün şartlarında elinde başka koz kalmayan Mustafa Kemal,
İngilizler tarafından bu misyon ile görevlendiriliyor!
DEVAMI VAR; Ama...
Hüseyin AKTAŞ -- 07.01.2011 - 19:05
Selçuklu hükümdarı Alparslan daha faşisttir, ne dersin marmaramus?!...
marmaramus -- 07.01.2011 - 20:10
tarihe ne zamandan beri hükmetmişlerin dilinden okuyorsunuz hüseyin bey!? bir liderin kendisi hakkında yazdıklarını- milyon belgeyi de sunmuş olsa- tarihsel bir olgu bir gerçeklik kabul edebilmek mümkün müdür?
Türklerin tarihini incelediğinde göreceğin, "askeri demokrasi" gelenekleri doğrultusunda, halkın bağrından; ulusun sinesinden çıkan bir doğal önder olduğunu ve onun hiçbir sınıfsal yapıyı temsil etmediğini, bir bütün olarak halkını ve ulusunu temsil ettiğini görürsün.
bu söylemlerinizi doğrulatacak bir veri cumhuriyet sürecinden bugüne değin var olmuş değildir. doğal önderin (!) kurduğu parti ilk serbest seçimde hezimete uğramıştır. defaatle belirttim ki halkın sinesinden cıkmış bir önder yaşadığı dönem süresince birkez dahi halkın önüne sandık koyma cesaretine erişememiştir.bırakın sandık koymayı kendi kurdurttuğu serbest cumhuriyet fırkasının belediye seçimlerine dahi müdahele etmiştir.( koşullar olgunlaşmadı diyenler lütfen meşrutiyet dönemlerine baksın)
tüm bunlar bir yana bir lidierin iradesiyle paravan bir parti kurması zaten demokrasiden cumhuriyetten uzak oluşumuzun net bir örneğidir. ( "başka imkan yoktu toplum hazır değildi" söylemi cok tehlikeli bir dildir, cünkü öne anlamlı gerekçe sürmeyen diktatör yoktur, bu dille tüm diktatörleri aklayabiliriniz. ayrıca hiçbir koşul cok partili hayata izin vermese dahi bu diktatörlüğü savunacağız anlamına gelmemeli)
ayrıca doğal önderinde içinde bulunduğu kemalist klik, aslında meşrutiyetle kendi hükümranlığını kuramayacaklarını anlayan ittihad-ı terakkinin, babı-ali darbesiyle seçimle gelmiş bir hükümeti devirerek ülkeyi kendi sultalarına alarak toplumda yer edinebilmişlerdir.. ..(nasıl bir doğallıksa bu!)
tarihsel süreçte toplumların dönüşümü alttan gelen talepler sonucunda oluşur. tüm diğer değişim çabaları yok olmaya tarihten silinmeye mahkumdur.
2. meşrutiyetle başlayan toplumsal gelişim, sandık, seçim, bakanlar kurulu, sendika, çok partili hayat, anayasa ile başlamış ağırlığınca ilerlerken kemalist klik tüm bu süreci sekteye uğratmıştır. bu yolda sistem tek tipleştirilmiş, toplumdaki tüm muhalif kesimler ( sizin hain dedikleriniz) ezilmiş, sistemin tümüne bir burokratik-askeri klik hükmetmiştir,tüm toplum yaşamı tepeden inme halkın taleplerinden uzak bir şekilde değiştirilmeye çalışılmıştır ( şapka giymeyeni idam ettiren bir şapka devrimi! modernliğe çağdaşlıağa ilk adım).
tüm bu yapılanlar toplumda kemalizmle karşı tam bir nefrete hoşgörüsüzlüğe neden olmuş, devlet halkıyla tümüyle yabancılaştırımıştırılmıştır,sonucunda ilk serbest seçim chp için bir hezimetle sonuçlanmıştır. ( o günden bu yana değişen hiçbir şey olmadı chp bir daha iktidar yüzü görmedi)
oysa ki tanzimatla başlayıp ilerleyen bir kavga vardı ve adım adım konjokturel bir bağlamda dönüşümü kendi rayında ilerletiyordu. 1925-1945 bu anlamda bu ülkenin kayıp yıllarıdır. dönüşüm 45 sonrasında tekrar başladıysa da hala rayına oturmuş değildir.
kemalizm denilen olgu fransız ihtilalinden apartma yeni yetme bir burjuva oligarşidir,dolayısıyla da sınıfsal temellidir,tarihin her döneminde egemenler ve köleler olmuştur. m. kemal in böyle bir öngörüsünün bulunmadığı bu gerçekliğin varlığını yok saymaz. m. kemalse bu oligarşik-faşist karakterli yapının timsalcisidir. devrim ise özgür bireylerin oluşturduğu özgür toplumun tepeden aşağıya değil organik olarak örgütlenmiş toplumun gerçekleşmesi için yapılanlarda ortaya cıkar...
Hüseyin AKTAŞ -- 08.01.2011 - 01:20
Yukarıdaki soruya eksi veren şahsın neden eksi verdiğini öğrenebilir miyiz?
Adıyla sanıyla yazmaya beyni yetmeyebilir ama hiç olmaz ise misafir olarak bildirsin. Eksi- artı derdinde olmadığımı herkes bilir. Ancak nedenini öğrenmek istiyorum. Bir tek tümcenin neden eksi aldığını.
Alparslan'ı seven biri midir?
Soruyu mantıksız mı bulmuştur?
Hakaret mi görmüştür?
Bu sayın düşünce yoksulu noktalama işaretlerinin anlamından mı, ironiden mi, siyaset bilgisinden mi, tarih bilgisinden mi, tartışma sanatından mı yoksundur, neyden çakar neyden çakmaz? Kendine güveniyorsa çıksın ortaya. Güvenmiyorsa misafir olarak yazsın.
Onu da yazamıyorsa beni duysun!
Delişey -- 08.01.2011 - 02:12
delişey tarafından Cum, 24/12/2010 - 18:52 tarihinde gönderildi.
"atrı eksi oylamasından hoşlanmıyorum kardeşim. kaç kez söyledim nedenini de açıkladım. halen bunu bilen birileri neden üstüme gelip duruyor hemde adını vermeden? bu site yöneticileri ise açık seçik söyleyin. bizim kuralımız bu deyin. ama biri canı sıkılıyor diye bunu yapıyorsa diyeceğim şu fikrimden bir adım geri atmıyacağım sevmiyorum artı eksi olayını tamam mı?
anlamıyorum zira beğendiğin zaman artı ver beğenmediğin zaman eksi ver durumunu. kafama yatmıyor. beğenmediğin yada beğendiğin ne söylemen gerekiyor izah etmen gerekiyor. canı sıkılan dur şuna bir artı vereyim yok yok eksii vereyim diye oyun oynayacaksa bende kabul etmeyeceğim oldu mu?"
Hüseyin Bey,
sizi anlıyorum:) Delişeyden Pacanga Böreği isimli gönderinin yorumlarını bir okur musunuz müsait olduğunuz da lütfen:) lütfen...
ne kadar sinir bozucu ve ve gereksiz değil mi şu artı eksi?
ŞEREF YÜCEL -- 08.01.2011 - 03:03
FAŞİST KİM BELLİ
- Özgür bir dünyada,
- Özgür bir ortamda,
- Özgür bir site de,
- Yazmak kadar sistemin bir parçası olan bir şeye,
- Düşüncelerinin sınırlarını daracık bir "Ben!" sınırlarına mahkum etmiş biri kalkıp soruyor;
""Yukarıdaki soruya eksi veren şahsın neden eksi verdiğini öğrenebilir miyiz?""
HoLa -- 08.01.2011 - 03:47
Ben şuna katılırım...bu milletin doğal lideri Tayyip gibileridir...Bu milleti en iyi de Nihat Doğan gibileri yansıtır. Bunun ikisi de iyi anlaşır. Elbette bu yazdığım bir kaç matematik oyunu ile gerçekleşmiş olan seçim barajı/oy dağılımı sistemi ile oluşan bir siyasi yansımayı anlatmaz...
...zihniyeti anlatır.
TC yani bu millet ektiğini biçmektedir. 1938 ile 2000 yılları arasında olan bitenin sorumlusu da Atatürk olarak görmek bu millete olukça da yakışır.
İzlenilen ekonomik, iç ve dış politika ile ülkenin halkının metropol varoşlarına yerleşmesi, çevirdiği arazide beş hane on sene aynı kenefe sıçması, yanından oto yol geçince de seçim vaadi ile elde ettiği hazine arazisini bir kaç milyon dolara birilerine kaktıran jöleli lümpeni Atatürk ün eseri olarak görmektir bu millete yaraşan.
Yaraşmasa imamdan başbakan yapar mıydı?
Dünya standartları içerisinde, medeniyet, çağdaşlık, refah gibi gerek insanlık gerekse sosyal standartları yansıtan değerlendirmelerde sonlarda ya da sondan birinci sırada yer almamız ve bu değerlendirmede rol oynayan çoğunluğun oluşturduğu böyle bir topluluktan başka ne bekleyeceksiniz?
Zimbabwe ile aynısın...tabii ki bileşkesi Davaro yu işaret edecek.
Ondandır Recep İvedik, Davaro da kahramanlarıdır.
Nihat Doğan da temsilcileri...
DEC CAL -- 08.01.2011 - 04:28
Nihat DOĞAN'ın
Bir başka versiyonu da
sensin
desem
benim için ne dersin.
Özgürlükmü yada şahsına saldırı olarakmı nitelersin.
Sadece benzetme..... Yaptığım....
Hani travestiler ile ilgili forumda seninle hem fikir olduğumuz konu gibi.....
Her keste var biraz nihat doğanlık...
(Adam okuyupta kişilik haklarıma saldırı var demese bari)
DEC CAL -- 08.01.2011 - 05:42
Ben daha öncede yazmıştım.
Ben cahilim beni her halükarda alt edersin diye..
Hatırladınmı..
Bak ediyorsun..
Cilt ler halinde kitap lar yazmana gerek yok....
İnan anlamak için 2 defa okuyorum..
Sade ve anlaşılır bir dil kullansan....::))
"Kendi kapısını önü boktan geçilmez ama başkasının kapısın önündeki çöpe lakırdı eder."
HoLa -- 08.01.2011 - 05:51
Birine HIYAR da dersin de "neden HIYAR" diye sordukları zaman gevelemeyeceksin. Gevelediğin an daha ikinci nefesini almadan cevabı yapıştırırlar:
-Kendin gibi görüyorsun da ondan.
Nihat Doğan benzetmesinin zülf-i yare dokunduğu kesin. Gerekçeleri yazdıklarımda var.
***
Gerekçeli gerçekler ile arası değildir çoğunluğun...şamar gibi gelir. YURDUM İNSANI diye yayınlanan binlerce fotoğraf, videoya bakar...güler.
"Schadenfreude"
Bilenleriniz vardır bu birleşik Almanca kelimenin...literatüre geçmiştir.
"Başkalarının başarısızlıklarından ve salaklıklarını görünce keyif almak" şeklinde tercüme edilerek açıklanabilir...ancak bu basitçe tercüme açıklamasından daha ileriye de gitmiş bir kavram. Tıpkı adrenalin veya endorfin gibi metabolizmaya salgılanan bir salgısı bile var...deneylenmiş.
Utanma sıkılma ile yan yana gezmeyen bir duygudur bu desem yeridir. Kendi kapısını önü boktan geçilmez ama başkasının kapısın önündeki çöpe lakırdı eder.
Bir başka terime atlayalım...Lümpen.
Lümpen için bir sınıfı olmayan derler...değildir. Kahvehane solcusu kendinden taraf olmayana Lümpen demiştir...yine değildir.
Lümpen sınıf bilinci olmayan demektir...
Devşirme bir kavram olduğundan birisi kafasına göre tercüme edip itelemiş...en sevdiğimiz öğrenme biçimi olan kulaktan kulağa yani skolastik öğreti şeklinde alakasız bir anlamda kullanılmakta.
Üretim ve endüstri disiplini ile oluşan sınıfın içerisinde yer almak üzere geçmesi gereken evrelerden bihaber bu disiplinin içinden gelenler ile aşık atma meyillsidir.
Balkonundan senin yatak odana kebap dumanı yeller...
..."hooop" dersin "nimettir, açız ne diyosun" der.
Sınıf bilinci olmayınca çevresinde olan bitenler ve bunları oluşturanlar konusunda düşünce ve bilgi de üretemeyecektir. Her yerin her ortamın adamı rollerinde ortalıkta dımdızlak kalma eğilimi gösterseler de bunu fark dahi edemeyecek olanlar yine genellikle bu lümpen taifedendir.
Bunların türevleri vardır ama ortak paydaları aynıdır.
Ondandır...tasalanmayınız ve serince düşüncenizi yazınız...kişiliğe hakaret olarak almam...kimlik ve kişilik konusunda en ufak bir bilgi girmediğimden kullanıp kişiliğimi tutturacak bir veriniz yoktur. Bendenizin zülf-i yarine dokunmak için için müneccim ile iyisinden bir halvet gerekir.
Ha gayret!
Hüseyin AKTAŞ -- 08.01.2011 - 06:13
Eksiyi verenin düşüncesini sorduk.
Gocunanlar belli oldu. Ama düşünce yok yine. Soruya yanıt yok. Boru sesi geliyor yalnızca. Çalın davulları omurilikten aşağı bakalım.
Zor iştir düşünmek ve hele de bunu ifade etmek...
HoLa -- 08.01.2011 - 06:25
"Neden eksi verdin" yazıyorsunuz...
..."kim verdi o eksiyi" anlıyor.
Komedi.
Zaten bendeniz de günlerdir aynı durumu dile getirerek etrafında dönmekteyim...
...ne yazıldığı ile ilgilenen yok...kim yazdı ile ilgilenenden geçilmiyor.
Arkasından da bir alay mazlum dans...Koreografisi de Uydur Sallamaz ait.
Sanki tohumlarına kilo başına milyar saymışım gibi...
"Vah vah vah" kertesinde mi yazılar beklenmekte?
Çöpçatan sitesi mi sanıyorlar buraları nedir?
"HoLa yazana cevap yazmıyor" diye defalarca yazdım ve ekledim:
"Yazılana yani içerikteki düşünceye, bilgiye cevap yazıyor ve düşünce bildiriyor".
"Her yazdığım gerçektir ve doğrudur" diyor ama "her yazdığımı gerçek olarak kabul edeceksin ve doğru olarak alacaksın" demiyor.
"HoLa yazılan düşünceyi kendine malzeme olarak alıyor, yazanı değil."
"Zırvalarım ama zırvama zırva demeyeceksin...zırvamın zırva olduğunu ortaya koymayacaksın"
...bu mudur?
HoLa okuyucuya yazıyor...yazara değil.
Hala bana yazıyorsunuz da...olmuyor.
Burası forum...çöpçatan sitesi değil.
Sonsuz kalp damar yok mudur etrafta?
İlla ki bana yazacaksanız burayayaz@windowslive.com
HoLa yı değil yazdıklarınızı adam edin...HoLa sizi sallamıyor...
...yazdıklarınıza bakıyor.
DEC CAL -- 08.01.2011 - 06:36
İyi o zaman Sayın saron un dediği gibi
İpliğini pazara çıkartalım o zaman
Çok iddia ediyorsun ya....
Yazana değil yazılanla derdim diye...
Nasıl tutarsız bir cümle dimi
Hola....
Fantastik hikayeler...
Sahne 1
çekim 365
bölüm 3....
DEC CAL -- 08.01.2011 - 06:50
Bir bektaşi fıkrası biraz tebessüm edelim...
"KERAMET ALÇAK GÖNÜLLÜLÜKTE
Sofunun birisi Bektaşi’yi denemek ister.
-Baba Erenler, sizler için kerametli diyorlar. İsterse Ağacı bile ayağının yanına getirir diyorlar. Bize de gösterinde bizde görelim, der.
Baba Erenler, kendisi ile alay edilmek istendiğini fark ederek, Sofuya bir ders vermek gerektiği düşünür ve ağacı çağırmaya karar verir:
-Ağaç gel der, fakat ağaçta hareket yok.
-Ağaç gel der, fakat yine gelmez.
-Ağaç gel der, üçüncü çağırışında da ağaçta hareket yoktur. Bunun üzerine, Bektaşi ağacın yanına gider ve derki:
-Eğer ağaç bize gelmezse biz ağaca gideriz.
"
saron -- 08.01.2011 - 07:59
marmaramusa katılıyorum. Devrimler tepeden inme değil, aşağıdan olmalıdır. Birinci dünya savaşı hiç olmasaydı veya Kurtuluş savaşına hiç ihtiyaç duyulmasaydı, Osmanlı'nın o günden bu güne geliştireceği demokrasi çok daha iyi olurdu. Çünkü alt yapılanmalar başlamıştı.
Kurtuluş savaşı süreci hızlandırmakla birlikte başka bir yöne de çekmiştir. Dinsiz bir liderin dinle yönetilen bir ülkenin başına geçmesine sebep olmuştur. Halk her ne kadar Atatürk'ü sevse de, yeniliklerin kendilerine uymaması ve dine olan tutumu yüzünden iktidarını istememektedir. Bu da demokrasi ile elbet çelişmektedir.
Devrimler ve demokrasi gibi kavramlar aşağıdan, halktan başlamadıkça zorlama yönleri mutlaka olacaktır.
Misafir galatalı -- 08.01.2011 - 12:54
Evet aynen öyle sn marmaramus.Halkın bağrından çıkan bir önderdir,M.Kemal.hiç bir sınıfı zümreyi temsil etmez.Misak-ı Milli sınırları içindeki tüm halkların temsilcisidir,çünkü orta asya Türk"lerine değil,sınırlarımız içindeki tüm halklara,Türk Milleti denir demiştir ve onları kutsamıştır,"Ne mutlu Türk"üm diyene" sözü ile.Bu yüzdende faşistlikle suçlanamaz.
Elbette Alparslan faşistlikle sorgulanabilir.Çünkü o belirli bir hanedanın temsilcisidir.Ha!..İyimi,kötümü.Bu tarihin o dönemki koşullarına göre tartışılır.Fakat bir netice vermez.Zira iyiler iyi der, kötüler kötü.Kaldıki,iyilikte kötülükte göreceli kavramlardır.
2. Meşrutiyetle başlayan toplumsal gelişim derken, bir kaosu anlatmak istiyorsunuz sanırım.Çünkü o döneminde kendi karakterleri var.Kimilerinin dış bağlantıları var,3 paşalar var,Abdülhamit"in tasarrufları var,tahttan indirilme var çıkarılma var,kimin kimle olduğu belli olmayan durumları var,varoğlu var,yani bir tarafın galip gelmesi gibi bir durum yok,galip gelme çabaları var sanırım bu durumu kaos olarak nitelemek pek yanlış sayılmaz. Eğer tartısılırsa herkez tezini söyler.Demek istediğim Kemalist klik diyorsunuz ya.. ki ,(klik falan değil tamamen bir olgudur,)bu sürece sekte falan vurmak bir yana bu kaosu noktalamıştır.Hadi oyun bitti demiştir.Evli evine köylü köyüne.
"Ya devlet başa, ya kuzgun leşe."sözünün,ya devlet başa kısmını birim almıştır.Yıkılan devleti yeniden kurmuştur.
Çünkü o gelenekten geliyordur(Askeri gelenek.)Çünkü o gelenek devlet kurar. Çünkü o gelenek hiyerarşiyi bilir.Çünkü o yüzden tarihin ta başından beri Türk devletleri vardır....
Bu arada bir parantez açıp cts. 00.23 isimli misafire şunu söylemeden geçemeyeceğim:
1914 te Çanakkale"yi geçemeyen düşman kim,İngiliz
geçirmeyen kim,M.Kemal
1918 de elini kolunu sallayarak,İstanbul"u işgal eden kim, İngiliz ve diğerleri
"Geldikleri gibi giderler" diyen kim,M.Kemal
bu söylemini sonra gerçekleştiren kim,M.Kemal.
"Bağımsızlık benim karakterimdir" diyen kim, M.Kemal.
bu söz bağlamında bir dünya icraat yapan kim,M.Kemal.
İngiliz"e lozan"da kök söktüren kim, İsmet İnönü.
İngiliz"in "bunları yazıyorum,ülkeniz harabe,yarın para istemeye gelince, yazdıklarımı bir bir çıkaracağım "dediğinde
aradığı kim,M.Kemal
İnönü"ye,tekrar savaşı göze alıp,"geri adım atma" diyen kim,M.Kemal
Ve .... bu M.Kemal, İngilizlerin görevlendirdiği piyon...
Öylemiii?!...
Senin aklına şaşayım,tuzlayayımda kokmayasın.
Birde "devamı var ama.." demişsin!!!...
Bak kardeş,sen o devamını, bu ülkenin din ticareti yapılan kahve leri var,oralarda anlat, buralar sana ufak gelir.
Bura ahalisi "ilkokul" düzeyinde insanlardır.Senin bu derinliğine inemezler,ve dolayısıyla sana cevap veremezler,
ayıp olur...
Bunları sana bu ülkede 50 senedir yaşıyorum,kendimi biraz tecrübeli addediyorum da o yüzden söylüyorum.Yani kapasitende bir adam olmadığım için, sürç-ü lisan ettimse, affola...
Kapa parantez.
Bu arada,bu forumu açan kardeşime selam olsun,nikini izinsiz kullandım,. Affetsin.
sn marmaramus, sizin ve sizin gibi düşünenlerin ortak kaygısı, benim anladığım şu:
Diğer süslü lafları boşverin, eğer M.Kemal hilfete dokunmsa idi herşey pürü pak olacaktı o zaman en kahraman M. Kemal'di hadi lütfen bunu itiraf edin...
Bence bu böyle çünkü Hüseyin Aktaş size nutukla cevap verirken daha doğrusu tartışma akıl minvalinde ilerlerken
Şeref Yücel gibi, kendini, doğru giden bir işte, uydurduğu bir mizansenle, sulandırma ve aymazların diline pelesenk etme konusunda, ehlileştirmiş kişiler buna müdahale etmezdi. Kendilerine de birkaç şakşakçı bulup, onu artılamayıp
bir de ayakta alkışlayarak, aymazlığa örnek davranışlar sergilemezdi.
Burada da bize düşen, madem ki sizin tarafınızdan bizler ötekiyiz, o halde:
Çok yaşa Hüseyin Aktaş demektir.
Çok yaşa hola demektir.
Yaşasın tam bağımsız Türkiye Cumhuriyeti demektir.
Yaşasın M. Kemal Atatürk demektir.
Saygılar sunarım.
marmaramus -- 08.01.2011 - 20:47
mustafa kemal 20 yıllık tek başına iktidar döneminde halktan aldığını iddia ettiğiniz gücü hangi tarihsel siyasi temellere dayandırarak belirtiyorsunuz? soruyor ancak tek bir yanıt veren yok. halkın bağrından cıkmış bir lider neden serbest seçimlere izin vermez? neden parti kurulmasına izin vermez?neden yapılmış seçimlere halkın iradesine müdahele etmiştir? neden döneminde özgür basına yer yok? meşrutiyette bile var olan sendikal haklar neden gasp edildi?
siyasi coğulculuğun ,katılımcılığın esamesi okunmazken, ifade özgürlüğünün, takrir-i sukunlarla istiklal mahkemeleriyle hukukun üstünlüğünün zerresi yokken gazeteler kapatılır, aydınlar sürgün edilir, muhalifler idam edilirken, sendikalar kapatılırken ,zorla insanların kılık kıyafetlerine müdahele edilirken, tüm bu yapılanların adına devrim diyebilmek halkla özdeşleştirebilmek halk istedi diyebilmek mümkün müdür? tipik bir darbeci generalin tüm bu yaptıklarını aklayabilmek hangi akla hizmettir anlayabilmiş değilim.
sınıfsız toplum görüşü tümüyle bilimdışı bir uydurmadan ibarettir, tüm faşist liderler bu söylemi kullanmışlardır,bu savın zerre bilimsel tarafı yoktur.aslında bu kurulacak yeni rejimin totoliter yüzünü gösteren bir olgudur, bu yolla toplumda çatışan sınıfların varlığı reddedilmiş,burjuvanın egemenliği yolundaki adımlar sorunsuzca döşenmiştir, ayrıca yeni partilere demokrasiye gerek duyulmadığı devlet partisinin (chp'nin) tüm toplumu temsil ettiği görüşü de bu sınıfsız toplum zırvasıyla savununalgelmiştir.sınıfsız toplum görüşü faşizmin kullandığı en önemli araçların başında gelir..
1922de izmir’de toplanan 1. izmir iktisat kongresinden sonra, türkiye’de liberal ekonomi sistemi uygulanmaya başlandı. özel sektörü teşvik için bir teşvik-i sanayi kanunu çıkarıldı. kongre de m .kemal;"yabancı sermayeye gereken güvenliği sağlamaya her zaman hazırız...memleketimizde birçok milyonerin, hatta milyarderin yetişmesine çalışacağız"
hala sınıfsız bir toplum ideali kurduğuna inanıyor olamazsanız...düpedüz devlet kapitalizmini kurmak için ne gerekiyorsa yapmıştır m. kemal
"
siz istediğiniz kadar reddedin ancak m. kemal dönemi adalet bakanı mahmud esad bozkurt da atatürk ihtilali isimli kitabında "zamanımızın bir alman tarihçisi, gerek nasyonal sosyalizm ve gerek faşizmin mustafa kemal rejiminin az çok değiştirilmiş birer şeklinden başka bir şey olmadıklarını söylüyor. çok doğrudur. çok doğru bir görüştür. " demiştir. aynı zamanda "salt türk soyundan olmayanların tek bir hakkı vardır: köle olma hakkı" demiştir, ağrı İsyanından sonra kürtleri kastederek. türk'ün en kötüsü türk olmayanın en iyisinden daha iyidir bile demiştir.
2. Meşrutiyetle başlayan toplumsal gelişim derken, bir kaosu anlatmak istiyorsunuz sanırım.
tarihte hiçbir devrim yoktur ki kaostan kargaşadan nasibini almasın, 2.meşrutiyet ülkeye usulca yerleşecek ulus devlet bazlı batı demokrasinin adımlarının atıldığı bir süreçti ve ittihad-ı terakki nin 1. dünya savaşına girmesiyle tümüyle sekteye uğramış 1950 lere dek tümüyle ortadan kalkmıştır bu demokrasi savaşımı.
Diğer süslü lafları boşverin, eğer M.Kemal hilfete dokunmsa idi herşey pürü pak olacaktı o zaman en kahraman M. Kemal'di hadi lütfen bunu itiraf edin...
sizlerin en kolay yaptığınız iştir niyet okumak,yaftalamalarınıza alışığım, hatta ne zaman şeriatcı ilan edileceğimi bekliyordum tüm bu yazdıklarım sonucunda.ilerleyen süreçte fetto'nun müridi de yapılabilirim..bekliyorum...
hilafet denilen makam zaten tanzimatla birlikte önemli kırılmalar yaşamış sembolik bir makam olma yolunda ilerliyordu. ancak sonrasında "ebedi şef" kanalıyla padişahsız bir padişah türedi ülkede...ebedi şef ile padişahı ayıran fark nedir sizce!?
alabildiğine sarih bir dille çok şey yazdığıma inanıyorum. ancak henüz yazdıklarıma hamasi söylemler hegemonyaya bolca methiyeler düzmek dışında doyurucu bir cevap alabilmiş değilim. yanıtsızlığın sonucu yazdıklarımın tekrarına neden oluyor ne yazık ki, şimdilik son vermek en doğrusu olacak...
Hüseyin AKTAŞ -- 09.01.2011 - 01:56
Yazdıklarınızın hepsini de bir eklektizim ürünü olarak görmeme ve analitik düşünceden yoksun bulmama rağmen, hepsine yanıt vereceğim kendi adıma Marmaramus.
Bir "ara soru" sordum ben de henüz ona yanıt alamadım:
- Selçuklu hükümdarı Alparslan faşist midir?
Siz geçmişte de böylesi soruları "hazır lop" olarak nitelediniz. Sevmiyorsunuz biliyorum ama soru sormadan edemiyorum.
Bu sorunun amacı birbirine karışan kavram ögelerinin arasını açarak, onların arasındaki uzaklığı artırarak daha iyi görünmelerini sağlamaktır. Elbette Alparslan faşist değildi. Ancak siz ona "faşist değildir" dediğinizde bir takım kurgularınız yıkılıverecek. Yine de sizin bu soruya yanıtınızı bekleyelim.
Aslında günlük yaşamın tüm yorgunluğuna rağmen dün gece saat 3'e değin yazdığım bir yazıyı "yorum izleme" tuşuna bastığımda sunucunun devre dışı kalmış olması nedeniyle kaybettim. Yani yanıt yazmıştım. Sayın Saron'u ve sizi yanıtlamıştım. Şimdi fırsat bulabilirsem yine yazacağım. Sizin pazarınız benim mezarım oluyor... Bu gün de çalışıyorum. Şimdi derse gidiyorum. Herkese kolay gelsin...
HoLa -- 09.01.2011 - 04:37
Ayaklanmalar...
1920 den itibaren ayaklanmalara bir bakmalısınız...
http://www.kultur.gov.tr/TR/belge/1-5079/1920.html
..1920 kronolojisi...
Sayın bakalım bir yılda kaç ayaklanma olmuş.
Gerisine de kendiniz bakarsınız artık.
Misafir -- 09.01.2011 - 05:03
beğenmiyorsan git arkadaşım yada kal düzeltmeye çalış beğenmediklerini gaipten maval okuma
oik0s -- 09.01.2011 - 08:23
Demokrasi goygoyu yapanlar;
Soralım Kanuni neden demokrasi getirmemiş, kardeşlerini öldürtürken sana sormamış...
Mustafa Kemal'den önce pürü pak demokrasi varmış da sanki yıkılmış yerine krallık getirilmiş gibi konuşan bu anlayışın çıkış noktası, kendine üst bir yer sağlamaktır. Diyecek ki rahatça "siz faşistsiniz". Hangi abuk dürtüyse bu...
Osmanlı meşrutiyeti YENİLMİŞ, kendi savaşlarını gaspettiği milliyetçi unsurlara karşı kaybetmiş. Sırp, yunan, arap, macar ve daha birçok ulusçu anlayış, demokrasi vardı da, yoksunluğundan mı osmanlıya savaş açmıştı ?
Sırp olmak doğal, kürt olmak doğal, hatta bu unsurların milliyetçiliğini yapmak doğal,.. Türk olmak ayıp, Mustafa Kemalci olmak ayıp; gelinen nokta bu... Kendi neyse ?
Tüm bunların ara noktasında PADİŞAHÇI olmak da doğal hale gelir oldu. İsviçre'de kadınlar 1970 de oy vermeye başladı haberin vardır umarım. Bana ne diyorsan, senin padişahının niyetlerinden (ki hiç biri somut değil) bana ne ?
Olmamış yaşanmamış tarihten neyin medetini umuyorsun merak ettim. Ve tabi, tüm bunlarla neyin ispatı peşindesin asıl muamma bu...
Hüseyin AKTAŞ -- 13.01.2011 - 14:15
Aslında daha önce de yazdığım gibi konuya yanıt içeren bir yazım sunucu sorunu nedeniyle uçup gittiği için canım sıkıldı epey ve yazıya yeniden oturmak için epeyi bir konsantrasyon sorunu yaşadım. Şimdi yeniden yazmak sanki haksızlığa uğramışım gibi bir duygu ile bir direnişe neden oluyor…
Bir diğer neden de tarih konuşurken insanın dikkatli olması gerekir, delişey'in paçanga böreği değil ki bu... Bu yüzden insan her olasılığa karşı kaynakları bir taramak zorunda duyumsuyor kendini. Bellek artık güvensiz… Gerçi bazı arkadaşlar omurilikten atıverirken bizim bu denli titizlenmemizin de reel bir değeri olabilir mi ki diye de düşünmüyor değil insan...
Saron yazmış: "marmaramusa katılıyorum. Devrimler tepeden inme değil, aşağıdan olmalıdır"
Siz “aşağıdan yukarıya” yapın kardeş...
Devrimler doğası gereği tepeden iner.
Devrim dediğin toplumsal alt üst oluşun irade tarafıdır!
Yukardan aşağıya “dan” diye vurmak ve “dank” ettirmektir devrim!
Hem de “Vielen Dank” ettirmek!
Hem de fiilen dank ettirmek!...
Peki marmaramus ne yazmış da saron’u sarmış marmaramus’un yazdıkları?
Bu sorunun yanıtını bulmak için baktığımızda marmaramus’un yazdıklarının bir çelişkiler yumağı olduğu görülecektir.
Marmaramus iki doğrunun arasına bir yanlış sıkıştırarak hangi sınıfa; hangi toplumsal hedefe, amaca ilişkin olduğunu bilemediğimiz(!) bir söylem içerisindedir. Ancak buradaki bir yanlış onun iki doğrusunu yok edecek niteliktedir…
marmaramus’un II. Meşrutiyeti bir devrim gibi savunmaya çalışır ve devrimlerin yukardan aşağıya olmasına karşı çıkarken, devrimlerin dışardan ithal edilemeyeceğini göz ardı ederek, Avrupa emperyalistlerinin siyasi emelleri doğrultusunda, bir yandan kısmen Osmanlıyı sınırlamak için,
diğer bir yandan Osmanlı bünyesindeki milliyetlerin ayaklanmasına siyasi kaynaklık ettiği için desteklediği ve Osmanlıya dayattığı, aynı zamanda daha dirayetli bir Türk ulusu yaratmakta olduğu içinde gocunduğu ve ipleri elinde tutmak için her türlü ajan faaliyetine başvurduğu meşrutiyet sürecini kutsaması ve meşrutiyete göre daha kökten bir kopuşu sağlayan Cumhuriyet devrimine saldırması, siyasi yetersizlik değilse, kasıtlı bir propagandanın ürünü olabilir ancak... (tümce uzun oldu kusura bakmayın...)
Bir yerde her türlü devrimin zorbalıktan nasibini alacağını söylemekte, diğer tarafta cumhuriyetin kendini koruma refleksleri içindeki bir dizi tedbirleri demokrasi karşıtı olarak zorbalık ve faşistlik ile suçlamaktadır. Faşizmin tekelci burjuvaziye ait bir argüman olduğunu da unutarak... Tabi kitleler nezdinde faşizm komünistler sayesinde teşhir edilip mahkum edildiği için, günümüzün faşistleri de yurtseverlere çamur atmak için “faşist” der oldular. Sanki Cumhuriyet öncesi demokrasi varmış da sanki meşrutiyet demokratikmiş de Cumhuriyet faşistmiş. Tam bir karmaşa bu görüşler. Köksüz. Temelsiz. Nesnel olamayan. Bugünden düne bakıp, dünden bugüne bakma becerisi olmayan, bu nedenle de tüm kavramları birbirine karıştıran bir karmaşa…
Bunlara uzun uzun yanıt vermek hatta bu konuda ciltler dolusu yazmak ve anlatmak olasıdır. Ancak ben birkaç önemli noktaya vurgu yapmak isterim.
Öncelikle “devrim” ne demektir?
Marksistler açısından devrim, felsefi anlamda “nicel birikimlerin nitel değişime yol açtığı”, toplumsal alanda da, bir önceki yapıların kökten reddi ve felsefi anlamda “inkarıdır” ve bilimsel gelişmelerin ışığında yeniden inşaasıdır…
Devrimlerin iki yanı vardır: Volantirist yanı ve determinist yanı.
Birincisi devrimin yukardan aşağıya iradeci yanını anlatır. İkincisi devrimin, devrime yol açan kendiliğinden gelişmeleri anlatır.
Determinist gelişmeler kökten kopuşmaların, kopma öncesi evrimsel sürecidir.
Volantirist gelişmeler ise kökten kopuşmaların, kopma anıdır; devrim dönemidir.
Her ikisi birbirinden bıçakla kesilip ayrılmasa da aralarında karakteristik farklar vardır.
Evrim uzun zamana serpilen, yavaş, küçük küçük, gözle görülmeyen, farkına varılamayan gelişimlerdir. Bir önceki toplumsal yapının kurumsal, bireysel ve sosyal olarak tüketilme sürecidir.
Devrim ise anidir! Hızlıdır! Vurucudur! Çarpıcıdır! Kan döker! Acımaz! Acıtır! Kanatır! Yaralar! Öldürür! Ancak bıçak kemiğe dayanmıştır ve çaresi yok o güne değin birikenler toptan o günden öncesini ret ve inkar edecektir. Eski yapılar yıkılacak, yeni bir düzen kurulacaktır… Kendiliğinden gelişmelerin sonu ve iradenin sahneye çıktığı süreçtir. Evrim kendiliğindedir. Ancak devrim kendiliğinden olmaz. Devrim gelip çatmış da devrimi yapacak irade yoksa, toplum çürümeye ve yok olmaya doğru gider. “Bir devrim olgunlaştığı halde onu gerçekleştirecek bir irade yoksa, o toplum içten içe çürür!”
Tarih bize göstermiştir ki, toplumsal devrimlerde yeterli bir evrim süreci geçirmeden, kendisine kitleler nezdinde çoğunluk desteği bulamadan devrime yönelen iradeler çoğu zaman yenilmiş, başarılı olsalar da toplum tarafından kabulü kısa zamanda olmamıştır. Devrime “gönülden” katılmayanlar devrim sonrası “buğuz” etmişlerdir. Kendinde güç bulanlar da karşı devrime yönelmişlerdir. Devrimin geniş kitlelerce destek görmesi devrimin başarısında mutlak rol oynar. Siyasal anlamda devrim dönemi; “yönetenlerin eskisi gibi yönetemediği ve yönetilenlerin de eskisi gibi yönetilmek istemediği andır”…
Ben bir sosyalist olarak Cumhuriyet devrimleri ile yetinmez daha çoğunu isterken, Türkiye’de Cumhuriyete “buğuz” edenlerin, en başından beri homurtuları da hiç eksik olmamıştır. Buğuzları günümüze gelindiğinde emperyalizmin doğrudan ve dolaylı destekleriyle hükümet olma başarısına değin ulaşmıştır. Sıra şimdi “elle düzeltme” aşamasındadır. (Takiyyenin islamdaki dayanaklarıdır bunlar; “buğuz etmek”/ “dille ifade etmek”/ “elle düzeltmek”…) Birileri bunları demokrasi sanadursun, birileri de yetmez ama evet diyedursun...
Reel sosyalizmin yenilgisi ve 12 eylülde Türk sosyalistlerinin de yenilgisiyle sonuçlanan süreçten sonra Türkiye’deki siyasi aktörler arasına, sonradan ılımlı islama dönüşen radikal islamcılar da katılmıştır. Deyim yerindeyse meydanı boş bulmuşlardır ve sosyalistlerin dışındaki toplumsal örgütlenmelerin de bu soysuzları defedebilecek ideolojik silahları ve örgütsel yetenekleri dumura uğramış durumdadır. Konumlarını yıllardır bir atalet içerisinde zayıflatmışlardır.
Cumhuriyete direnen molla Mehmetler Menemen’de Kubilay’ın başını keserken, Molla Mehmet’in özbeöz torunu olan Bülent Arınç bugün hükümettedir… Bu olanağı Cumhuriyet devrimlerine borçlu olduğunu sanki bilmezmişçesine, Cumhuriyetin kurumlarını yerle bir etmeye çalışmaktadırlar… Yani bu hesap yeni değildir. Kökeni 1908 meşrutiyetine değin uzanır. Saltanat ve hilafet yanlılarının torunlarıdır bugünküler de… Onlar o zamanda meşrutiyete direnen yobazların, saltanat ve hilafeti kendi çıkarları için kullanmak isteyen tüccarların soyundandır. Sözcüğün tam anlamıyla tüccardırlar ve en çok alıp sattıkları da din olmuştur. Çıkarlarına esir olanların satmayacağı değer yoktur ve onlar da satabilecekleri ne varsa alıp satmaya çalışmaktadırlar...
Marmaramus işte bu yobaz çıkar gruplarının sınıfsal-siyasal taleplerine halkın demokratik talepleri falan diyedursun… Ondan sonra da “Fetullah’ın müridi ilan edilmeyi de bekliyorum” diyerek kendini sıyırmaya çalışsın. Ben de bekliyorum bunu bir gün gerçekten söyleyip söylemeyeceğini. Yazdıkları bu kuşkuyu hak ediyor...
Lenin “ileriye dönük olmayan hiçbir müdahale devrimci olamaz” der…
Devrimlerin aşağıdan yukarıya gelişmesi ve yukardan aşağı inşası sırasında alabildiğine kitlesel bir desteğe sahip olması hatta toplumun tüm kesimlerince onay görüp desteklenmesi elbette her devrimcinin istediği bir şeydir ve bu durum devrimin başarısını en yüksek düzeye çıkarır. Ancak yalnızca bu zihniyetle giderseniz aslında burjuvaziyi sosyalizme neden ikna edemediğinizi de yüzyıllarca tartışırsınız…
Her hangi bir değişimin devrim ya da devrimci olup olmadığına bakmak için, değişimin yönüne bakmak gerek. İleriye doğru mu geriye doğru mu?
Satrançta "azınlık hücumu" diye bir taktik savaş vardır...
Kurtuluş Savaşı Türk ulusunun azınlık hücumudur. Nitelikli azınlığın niteliksiz çoğunluğa rağmen savaşımıdır. Nereye hücum ettiğine ve toplumu nereden nereye taşıdığına bakmak gerek. Saltanatı ve hilafeti yıkmıştır. Burjuva sınıfının olmadığı bir toplumda burjuva demokratik devrimini önemli ölçüde başarmıştır. Bu yüzden devrimcidir.
"Komünizme izin vermemiştir, sosyalizme izin vermemiştir, bu yüzden faşisttir" demek için kasıt içinde olmak gerekir.
Niye izin versin ki?...
Öncelikle cumhuriyet kazanımlarını olgunlaştırması gerekiyordu çünkü. Onun hesabı feodal yapıya karşıdır. Onun hesabı saltanatı yıkmaktır. Hilafeti kaldırmaktır. Bilimi öne koymak hurafeyi yok etmektir, anayasa ve laiklik yoluyla şeriat hukukunu yıkmaktır. Bu devrimlere karşı bile direnen, buğuz eden bir halka sosyalizmi nasıl getirecektiniz? Ayrıca sosyalizm sorunu Atatürk’ün sorunu değildir. Hem kitlesellikten, aşağıdan yukarı devrimlerden yanasınız hem de sosyalist değil diye Atatürk’ü suçlayacaksınız. Atatürk hiçbir yerde ben sosyalistim demedi ki zaten. Ama bana kalırsa, sosyalistlik eğer sözcük anlamıyla toplumculuk ise, Atatürk’ün toplumcu olmadığını söyleyemezsiniz de. Toplumcu, halkçı ve ulusçudur… Çünkü şahsi hiçbir çıkar gözetmeksizin, ulusu için savaşmıştır. Var mı itirazınız? İsviçre bankalarında hesabı vardır diyeniniz var mı? Başı sıkışınca yurt dışına kaçmıştır diyen var mı? ABD’de ömür geçirmiştir diyen var mı? Akrabalarına yat kat almıştır, yakınlarına ihale vermiştir diyen var mı? Sınıfsal olarak şu sınıfın temsilcisidir diyebilir misiniz? Yok! Diyemezsiniz. Diyecek yerleriniz yırtılır!
Diyemezsiniz. Ama belden aşağı vurmak kolaydır… Alnından vurmak en zorudur bir adamı…
Tüm bunlara rağmen, Atatürk devrimleri gecikmiş bir burjuva demokratik devrimidir. Hem de burjuvazisi olmayan bir ülkede burjuva demokratik devrimleridir. Feodalizme karşı burjuvazinin önderliğinde eşitlik-özgürlük şiarlarıyla verilen mücadele sonrasında tesis edilmesi gereken toplumsal yapıyı kurmaya çalışmıştır. Bu devrimlerin gelişimi ve kesintiye uğrama nedenleri başlı başına bir araştırma konusudur. Bir yandan bu devrimleri yapmaya çalışırken bir yandan bu devrimlerin doğasına uymayan tedbirlere başvurmak zorunda kalınması (tek parti, örgütlenme özgürlüğü, yasaklamalar, idamlar vs.) cumhuriyetin kendini var etme yolunda, kendini yok edebilecek tehlikelere karşı savunma çabasıdır.
Türkiye Cumhuriyetinin durumu çok özgündür. Türklerin toplum olarak tarihsel gelişim süreçleri de çok özgündür. Asyagil üretim tarzından, göçebelikten gelen farklılıkları vardır toplumsal yaşamlarında. Türk kavimlerinin batıya doğru göçleri başlamadan önce yerleşik yaşamlar kurduklarına dair veriler olmakla birlikte, Türkler göçebe bir yaşam sürmüşlerdir. Avrupa’nın yerleşik toplumlarının üretim ilişkilerinden ve sınıfsal yapılarından farklıdır. Örneğin Avrupa köleci, feodal toplumlarında kölelerden ve köylülerden bir çocuk asla kral olamaz. Bu hakkı yoktur. Ama Türklerin tarihinde “askeri demokrasi” olarak adlandırdığımız süreçte, yönetim kademelerinde bir takım mevki ve makamlara gelen insanlar, sınıfsal konumlarına göre değil, yeteneklerine göre belirlenir ve bir obadaki her hangi bir çocuk komutan olabilir, han olabilir, topluluğun en tepesindeki yöneticisi olabilir. Keza kadınlar da hanlık hakanlık yapabilir Türklerde. Ordu-ulusturlar, çoğunluk yörüktür. Sürekli (profesyonel) orduları yoktur. Savaş zamanı işini gücünü bırakıp savaşa, barış zamanı işlerine dönerler. Hem askerdirler hem değil. Hem üreticidirler, hem savaşçıdırlar. Bu yaşamın getirdiği, oluşturduğu gelenekler günümüze değin ulaşan özellikleri içerir. Örneğin her Türk yurttaşı 40 yaşına değin askerdir. Her an “sefer görev emri” çıkabilir. “Her Türk asker doğar” sözü öylesine şoven bir söz değildir, Türklerin yaşam tarzları onları asker doğmaya zorunlu kılmıştır…
Türk kavimleri Asya’nın derinliklerinden bu tarafa göçmeye başladıklarından beri hem asker hem üretici olarak yaşamak zorunda kalmışlardır. Göçebe yaşam içerisinde en tepedeki ile en alttaki insan birbirine muhtaçlığının bilinci içerisindedirler. Türklerin ulus olarak merkezi otoriteye bağlılıkları buradan gelir. (Günümüzde halkımızın bu sağduyusu sömürülmektedir.) Çünkü Türklerin tarihinde kurdukları devletler Avrupa ile kıyaslandıklarında her zaman daha “halkçı-ulusçu” olmuşlardır. Devletin kendi örgütü olduğunu bilir Türkler. “Ya devlet başa ya kuzgun leşe” gibi bir sözü yerleşik toplumlarda söylenmiş olabileceğini sanmam örneğin. Bu sözün söylenme nedenlerini çok iyi bilmek gerekir. (Orhun Yazıtlarını okuyun anlarsınız!) Lenin “Devlet halk içinden doğar ama halka yabancılaşır” der. Buradaki yabancılaşma Türklerde en az boyuttadır. Ne zamanki Bizans fethedilmiştir, ondan sonra Türkler de mentalite olarak fethedilmeye ve Avrupa’ya bezemeye başlamışlardır. Birilerinin benzeme çabası hala sürmektedir de… ("Balık baştan kokar" sözü Türklere özgüdür. Gerçekte balık karnından kokmaya başlar. Bu bakış açısı Trüklerin toplumsal yapıyı aşağıdan yukarıya doğru değil, yukardan aşağıya doğru değerlendirdiğini gösterir. Merkezi otoriteye verilen değerin de bir başka görüntüsüdür...) Türklerin gerçek anlamda yerleşik yaşama geçişleri Türkiye Cumhuriyeti ile başlar. Osmanlı süreci yerleşik yaşamın hazırlayıcı dönemidir denebilir. Avrupa tipi sınıfsal yapıların oluşmaya başladığı; proleter sınıfın doğduğu dönem Cumhuriyet dönemidir…
İşte bu yüzden cumhuriyet devrimi, burjuva sınıfı olmayan (varsa da belirleyici bir rolü olmayan) bir burjuva demokratik devrimidir. Burjuva demokratik devrimini yapmakta olan ve bu devrimin öncü kadrosuna “faşist” damgası vurmak ise siyasi argümanların ve jargonların hiç birine sığmaz. Ancak bu halkın dini de dahil olmak üzere reeldeki her türlü moral değerine saldıran ve yıpratmakta olan emperyalistler, okkalı bir şamarı hazırlamaktadırlar kendilerine. Kim kime atabilirse artık…
İşte bu yüzden, Selçuklu hükümdarı Alparslan faşist değildir. Zoru kullanmayan hiçbir yönetici yoktur tarihte. Kaldı ki “zor tarihin ebesidir” demiştim bir zaman. “Zora beylerin borcu vardır” demiştim. Zor oyunu bozar demiştim. Her türlü devrimin taktik gücüdür ZOR! Ancak her “zor” faşist değildir. Her zoru kendi tarihsel süreci içerisinde değerlendirmek gerekir.
Faşizmin içerdiği zor, “devrimci barutu tükenen burjuvazinin” kapitalizmin tekelci aşamasında, toplumsal gelişmeyi durdurmak ve köhnemiş sistemin çıkarlarını korumak ve devam ettirmek için kullandığı zoru temsil eder ve bu zor emperyalizm çağının zorudur.
Saltanatı ve hilafeti yıkarak toplumu ileriye taşıyan cumhuriyet devrimine ve onun önderine faşist diyen bir zihniyetin de “zoru” vardır ama bunu “aklından zoru var” diye söylemek gerek.
İşte bu yüzden de Mustafa Kemal’e “faşist” diyemezsiniz! Onun önderi olduğu devrim ilerici, yurtsever, halkçı, ulusçu niteliktedir. Ankara’da bir iğde ağacının kesilişine bile ağlayan, bir ağacı bile yurt savunması için savaşan bir nefer gibi gören bir insanı nasıl faşist olarak suçlarsınız? Haydi sosyalist değildi, ama faşist asla değildi! Kaldı ki “sosyalist” sözcüğünün anlamı toplumcu demektir ve Atatürk toplumcudur! Marksist-siyasal anlamda sosyalist değildir. Ancak o kendi tarihini bilen bir toplumcu idi. Şahsi hiçbir çıkar peşinde koşmamıştır. Ülkenin geleceğinin cumhuriyet(burjuva demokratik) devrimlerinde olduğunu gören bir liderdi. Aydınlanmacı, akılcı, bilimci idi. Sovyet devrimine kuşku ile bakması onun için doğaldır. Komünist düşünceye uymayışı onun için doğaldır. Ancak komünist değil ve komünistlere tavır aldı diye onu faşistlikle suçlayamazsınız. Bu yalnızca ona karşı değil, tarihe karşı da bir haksızlık olur!
Meşrutiyet de bir tür devrimdir. Ancak saltanatı ve hilafeti koruyan bir devrimdir. O da yukardan aşağıya bir devrimdir ayrıca. Sınıfsal gelişmelerin dayattığı bir devrim değildir. Meşrutiyete göre cumhuriyete baktığımızda cumhuriyet meşrutiyeti fersah fersah “sollamaktadır”… Elbette yukardan aşağıyadır. Ancak bu yukardan aşağıya oluşu onu gereksiz kılmaz. Hele hele “Kurtuluş Savaşına gerek yoktu” gibi bir anlayış kesinkes absürddür. Kurtuluş Savaşı olmasa idi, şu an biz burada bu yazıları yazıyor olmazdık.
Düşman gelsin orası benim şurası benim diye dursun, önderliğin içerisinde bile "amerikan mı ingililiz mi mandasına girsek daha iyi olur” diyenlere rağmen kotarılan ve ilk sözü; “manda ve himaye kabul edilemez” olan, bağımsız bir ülke kurmaya çalışan bir harekete tu kaka demek, bazı kuk(L)aların işi olabilir, bu bizim işimiz değildir!
Cumhuriyet kaçınılmazdı! Yukardan aşağıyadır. Tarihsel nedenleri ile birlikte yukardan aşağıya oluşu da onu kendi özgülünde doğal kılar. Bu devrimin yerleşmesi, topluma yayılması son derece zor olmuştur. Çünkü onu hazmedemeyenler hem içerde hem dışarıda asla boş durmuyorlar. Şimdi daha fazlasına gereksinim var elbette. Ancak dimyata pirince giderken eldeki bulgurdan olmak da var. Ben sosyalistim. Toplumdaki sorunlarımızın sosyalizm ile çözüleceğini söylüyorum. Ancak geri dönüp bir de yobazlarla savaşmak zorunda kaldığım için sosyalizmi erteleyebilirim de. Önce demokratik halk devrimini tamamlamak gerekiyor. Doğru dürüst demokratik bir toplumu hazmedemeyen insanlara sosyalizm anlatmak da çok kolay değil. Sovyet deneyimi de bize bunu öğütlüyor...
Cumhuriyet sonrası, kendisine “kemalist” diyenlerin içerisinden bir grup Amerikancı olmuştur. Onlar her türlü eleştiriyi ve savaşı hak eder. Ancak onlar ile Atatürk’ü ayırmak gerekir. Günümüzdeki “Kemalistlerin” de aralarındaki amerikancıları bulup teşhir etmeleri gerekmektedir. Bu ayrımın farkına vardıklarında, kendilerini yeniden “tertip ve tanzim” (*) ettiklerinde bu ülkede çok kan akacağı da kesindir!
Ben; Cumhuriyet devrimlerinin ve Atatürk’ün devrimci özünü kavrayan “Kemalistler” ile, gerici ve yobazlara ve emperyalizme karşı kesinlikle aynı saflarda olurum! Onların da benim ile ileriye doğru müttefiklerim arasında olduğunu düşünüyorum. Çünkü biliyorum ki o insanların özlemleri de savaşsız sömürüsüz bir dünyadır, en az benim kadar!
Daha radikal bir şey söyleyeyim; inançlara karşı çıkmam ayrı inananlara karşı çıkmam ayrı bir düzlemdir ve bu anlamda bu ülkedeki müslümanlar da kendilerini sömüren din tüccarlarını sırtından attıklarında benim müttefikimdir. Ben halkımın tertemiz bir halk olduğunu biliyorum!...
Sonuç olarak marmaramus arkadaşın bu halka, bizlere yarayacak bir görüş sunmadığını düşünüyorum. Ancak sunduğu görüşler emperyalistler tarafından her an ödüle layık görülebilir. Bunu kendisinin istemediğini düşünüyorum ama cumhuriyete “faşist temelli” diyemeyeceğini görmesi gerekir.
Son sözü Mahir Çayan’dan söyleyelim:
“…
Gelelim ikinci alternatife: Bu alternatif, 20. Yüzyılın ikinci yarısı da dahil olmak üzere, her tarihi dönemde, ulusun tam bağımsız olarak yaşayabileceklerine inananların, emperyalist boyunduruk altında yaşamaktansa ölmeyi yeğ tutanların alternatifidir. Bu ikinci yol, hayatı da dahil olmak üzere her şeyini ortaya koyarak, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün "Ya İstiklal Ya Ölüm" parolasını kendisine şiar edip "Tam Bağımsız Türkiye" için bitmemiş olan Anadolu İhtilali uğruna savaşanların yoludur.
Bugün Gazi Mustafa Kemal'in yükselttiği "İstiklal-i Tam Türkiye" bayrağı bu yolu seçmiş olan sosyalist ve gerçek Kemalist Milli Kurtuluşçuların ellerinde dalgalanmaktadır.
Evet, bütün Türkiye'li aydınlar bu iki alternatiften birini seçmek zorundadırlar.
Birinci alternatifte rahat bir yaşantı, bu düzenin nimetleri vardır.
İkincisinde ise, çeşitli zorluklar, kan, işkence ve ölüm vardır.
Biz, yurtsever kişiler olarak, ikinci yolu seçtik.
Seçtiğimiz yol Gazi Mustafa Kemal'in açtığı yoldur.
O'nun başlattığı Anadolu İhtilalinin yoludur.
Parolamız, "Ya İstiklal Ya Ölüm!"
Hedefimiz, "İstiklal-i Tam Türkiye" dir.” (THKP-C SAVUNMA)
Türkiye Sosyalistleri, 1971 darbesi ardından 1976'larda kemalizm ile yol ayrımına girerken, tavır almaları gerekenler, kemalizm görüntüsü altında amerikancı ordu olması gerekirken, sol bir savrulma içerisinde, olay Mustafa Kemal'e tavır almaya dönüşmüş, Sosyalistler ile Mahir Çayan'ın kastettiği "gerçek kemalistlerin"; yurtsever, ilerici, demokrat, devrimci kitlelerin arası hızla açılmıştır. Sosyalistler şimdi bu özeleştiriyi yaparken, kemalistler de aralarındaki amerikancıları defetmelidir saflarından. Sonra yapacak çok işimiz var daha...
"Nerde kalmıştık?"...
(*) Gültekin Kagan’ın sözüdür: http://www.sonsuz.us/node/2830
HoLa -- 13.01.2011 - 15:29
Bir başka yazımda "Atatürkçülük ( ya da Kemalizm) çok naif ilkelerden oluşur" demiştim...
...birileri, bana küfür lanet okumak yerine "ne demek istiyorsun" dese idi ve ben de oturup açıklasaydım ve şu yukarıdaki özenilesi sentez yazının onda birini yazabilmiş olsaydım kendi kendimin sırtını sıvazlardım.
"Alkış"
...diyorum.
galatalı -- 14.01.2011 - 07:13
Sn Hüseyin Aktaş, önce sizi yaptığınız bu çok güzel, değerlendirmeden dolayı kutlarım. Allah, aklınıza, dilinize sağlık,kaleminize kuvvet versin.
İkinci olarak sn Hüseyin Aktaş; şunu belirtmek isterim ki, bir yanlış anlamayı ortadan kaldırmak için,
"Ya devlet başa, ya kuzgun leşe".
Sözünü,bildiğiniz üzere, Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem"den olma iki oğlunun, entrikalar sonucu boğdurulan
Şehzade Mustafa"dan sonra birbirleriyle, kanuni daha ölmeden, yaptıkları taht kavgaları üzerine, devlet aşkını daha
üstün tuttuğunu belirtmek amacıyla, bir oğlunu daha (Beyazıd) kurban verme pahasına söylemiştir.
Sözün söylenme gayesi,devlet hiç bir zaman ölmeyecek leş kargaları ait oldukları deliğe geri gönderileceklerdir.
Benim burdaki kastım da M.KEMAL gibi bir kişide, elbette bu geleneği bilir, bu kültüre sahiptir ve bu mirası korur,
üşüşen kuzgunları defeder, anlamındaydı...
Eğer söz kastını aşmış gibi anlaşıldıysa, kalem sahibinin cahilliğine verin, affedin efendim.
Üçüncü ve son olarakta Sn Hüseyin Aktaş; sizin sorunuz üzre,Alparslan"ın faşist olarak, Malazgirt"e geldiğinde
Anadolu"da bulunan yerleşkeler açısından bakıldığında, sorgulanabileceğini fakat bir sonuç vermeyeceğinide belirtmiştim.
aşagı yukarı aynı sonuca ulaşmışız.
Degerlendirmenizi yaparken, yazımı da dikkate almış olduğunuzu görmekten ve Türkiye gibi bir ülkede,
her şeye rağmen, sizinle aynı havayı solumaktan kıvanç duyduğumu belirtmek isterim.
Saygılar sunarım efendim.
toro -- 15.01.2011 - 04:05
en çok laiklik beğenilmiş ankette gösteriyorki şu halkçılık yani dolayısıyla sosyal devlete laikçiliğin yarısı kadar önemseydi toplum bu hale gelmezdi galiba
marmaramus -- 15.01.2011 - 12:59
yazınızın geneli ideolojik kavramları kendinizce yorumlayışınızdan ibaret, darbe ile devrimi öncelikle birbirinden ayırmanız gerekir, bunu yapmamış üstüne devrimi betimlemek maksadıyla yazdıklarınızın tümü darbeyi tanımlamakta;
Devrimler doğası gereği tepeden iner.
Devrim dediğin toplumsal alt üst oluşun irade tarafıdır!
Yukardan aşağıya “dan” diye vurmak ve “dank” ettirmektir devrim!
Hem de “Vielen Dank” ettirmek!
Hem de fiilen dank ettirmek!...
Böyle bir yorum kendini sosyalist sanan bir Kemalisten gelebilirdi ancak. Bu anlayışla Napolyon bonapart da bismark da mussolini de hitler de bir devrimcidir.
Devrim bir halk hareketidir Hüseyin bey. büyük kitlelerin desteğiyle olur, tarihsel koşullarla birlikte toplumdaki değişim arzusunun bir yansıması olarak alttan başlar, devrimle değişen tepe mekanizması gücünü halk aracılığıyla edinmiştir. darbeyse iktidarın bir zümreden bir başka zümreye geçmesidir, gücünü silahtan şiddetten alır.Tüm bunlardan yola cıkarak kurtuluş savaşına devrimcidir diyebilmek mümkündür,( bu başka bir tartışma konusudur) ancak böylesi bir savaşı m. kemal e ikame ettirmek mümkün değildir. Kurtuluş savaşı bu ülke halkının bir zaferidir denilebilir. Ancak 1925 sonrası yapılanlara bakıldığında meşrutiyet dönemini arattıracak nice faşizan uygulamalarla doludur. ülke tümüyle faşist temellere oturtulmuştur, ancak unutulmamalıdır ki bu durum bu ülkeye has bir durum değildir, o günün koşullarına bakıldığında irili ufaklı avrupadaki birçok devletin faşist karakterli olduğunu görürsünüz ,ancak değişen tarihsel süreç diğer ülkelerdeki kemalizmi yıkmışken bizde bir türlü Kemalizm denilen gerici statükucu faşist yapı bir türlü yerinden sökülememiştir.
Meşrutiyet de bir tür devrimdir. Ancak saltanatı ve hilafeti koruyan bir devrimdir. O da yukardan aşağıya bir devrimdir ayrıca. Sınıfsal gelişmelerin dayattığı bir devrim değildir. Meşrutiyete göre cumhuriyete baktığımızda cumhuriyet meşrutiyeti fersah fersah “sollamaktadır”… Elbette yukardan aşağıyadır. Ancak bu yukardan aşağıya oluşu onu gereksiz kılmaz.
Bakınız onlarca birbirine tezat şeyler yazıyorsunuz ver her biri farklı mevzularken her birine cevap yazma cabam ortaya gercekten bütüncül bir yazı ortaya cıkarmayı imkansızlaştırıyor
tüm Avrupa ulus devlet temelli bir yapıda savrulurken feodal yapı son bulmaya yüz tutmuşken, pozitivist aydınlanmacılık rolünü tüm toplumlara sirayet ettirerek merkezi tüm yapılar dağılarak demokrasi, anayasa, hak, hukuk gibi kavramlar filizlenmeye başlamışkeni tüm bu hengameden Osmanlının etkilenmemesi mümkün müydü?bahsettiğiniz tarihsel evrim süreci tanzimatla başlamıştı, osmanlı evriliyor tarihe adapte oluyordu... Bunun adı dışarıdan ithal değil, tarihin kesintisiz evrensel koşulsuz determinist ilerleyişidir. Tarihin bütüncül olmazsa olmaz koşuludur.
Kısacası ulus devletlerin ortaya cıktığı bir dünya da Osmanlı gibi cok uluslu devletlerin yaşamlarını sürdürebilmeleri mümkün değildir. Bu noktada yeni kurulan Türkiye’nin, m. kemal’in politik dehasının bir ürünü değil,kabaca Fransız ihtilalinin bir sonucu olarak görmek daha doğrudur.
Osmanlı nasıl yari sömürge yarı feodal bir düzendiyse cumhuriyet döneminden bugüne Türkiye de aynı şekilde yarı sömürgedir ve feodal düzenden zerre ödün verilmemiştir. Toprak reformu yapılmamış, ilk tbmm döneminde mebus olarak nice toprak ağası mevcuttur, feodal düzen yerli yerinde bugüne dek korunmuştur. Hukuk tümüyle batıdan ikame edilmiştir,her türlü azınlık baskı altına alınmış sürülmüş katledilmiştir, kıyafet devrimi adı altında yöresel tüm kıyafetler yasaklanmıştır,İzmir iktisat kongresiyle kapitalizmle yelken açılmış yerli yabancı burjuva oluşturmak adına kollar sıvanmıştır, yaşam tümüyle batıdan ikame edilerek şekillenmiştir tüm bunlar bir hegemonyadan bir başka hegemonyanın boyundurluğu altına girmek demektir. Yeni cumhuriyet kemalizmle emperyalizmin kanatları altında bugüne değin gelmiştir. Devrim adına halkın yaşam standartları adına değişen hiçbir şey yoktur. İmparatorluk döneminde padişahın kuluyken yeni cumhuriyetle paşanın askeri olmuştur bu halk.
Cumhuriyet döneminden fersah fersah daha geri saydığınız meşrutiyet döneminde sosyalist fırkadan tutun da feminist örgütlenmelere dek coğulcu nice sivil örgül kurulmuş ve tüm muhalif güçleriyle toplumsal bir hareketin zemini kurulmuştur. Meşrutiyetle hilafet korunmamış aksine yetkileri usul usul tırpanlanmaya başlamıştır, zamanla bugünkü İngiliz kraliyetinde olduğu gibi sembolik bir makam olma yolunda ilerlemiştir.ancak daha sonra Cumhuriyet ilan edilmiş ancak 1 kez dahi serbest seçimler yapılmamıştır.toplum meşrutiyetle demokrasiyle tanışmaya başlamışken cumhuriyetle birlikte bir anda gericileşti yobazlaştı mı? aksine toplum sandıkla meşrutiyette yüzleşmiş kendi mebusunu seçme özgürlüğünü geçmişte tatmıştır. Tüm bunların cumhuriyetle esamesi okunmamaktadır.yani gericileşen toplum değil rejimdir. yasaklarla dayatmalarla hiçbir toplum dönüşüme uğratılamaz, uğratılamadı da... halkın talep etmediği hiçbir değişim baskıyla gerçekleşemez, üstelik bu yapılanlara devrim adını vermekte tümüyle safsatadır...lütfen kıyas yapmaya gayret ederken fersay fersah geridir derken temellendirin,açıklamalarınız tümüyle içi boş diktelerden ibarettir, gerekçelendirmeyi dönemi analiz etmeyi deneyin derim ancak sanırım ne meşrutiyeti ne de cumhuriyet dönemini biliyor değilsiniz, tarihsel süreçte yaşananlardan bihaber ezbere söylemlerle hareket ediyorsunuz, kavramları klasik Kemalist bir zihniyetin bolca yaptığı kendi çıkarlarınız doğrultusunda şekillendiriyorsunuz, yazınız baştan sona lise tarih bilgisinden derleme bilgilerden ibarettir. Halkın sinesinden bahsediyor, halktan gücünü almayan devrim yenilir diyor sonrasında devrim tepeden aşağıya dank ettirmektir diyorsunuz. Mahir den örnekler verirken Kemalizm faşizimdir diyen kaypakkaya dan bahsetmiyorsunuz. siz bu anlayışla Kemalizmi sosyalizmle örtüştürme çabasında olan dinci şeriatçı zihniyetin değirmenine su taşımaktasınız. Beni mürid belleyen zihniyete sahip siz ise oportünistsiniz siz 60 ların revizyonist zihniyetinden bir adım ilerleyebilmiş değilsiniz.
:
Liderinin alkol kullanmasını içselleştireyemen ve büyük bir hışımla bunu reddeden ve bu şekilde gösterenleri hainlikle suçlayan bir anlayışla; iğde ağacına yaptıklarından yola cıkıp taptığı liderinin faşist olamayacağını ima etmek aynı sığ anlayışın üründür.sizin bu zihniyetten hareketle ressam olan hitler de faşist olamaz değil mi?:)
Atatürk’ün mal varlığı: http://hasanrua.wordpress.com/2009/08/11/ataturkun-mal-varligi/)
ebubekir -- 17.01.2011 - 07:24
Hüseyin Aktas yazd;"...ama (marmaramus) cumhuriyete “faşist temelli” diyemeyeceğini görmesi gerekir....."
misalleri cogaltmak mümkün fakat anlamak icin bu kadari da yeter.. anlamayana davul zurna az..
bu gercekler karsisinda Hüseyin Aktas´in " cumhuriyet´in “faşist temelli” oldugunu kabul etmesi gerekmez mi ?
evet
görüldügü gibi SOL eliyle klavye tuslarina basip fasist yazilar yazmak insanı solcu/vicdanli yapmiyor..:))
**
"Bu denli hastalıklı bir topluma iyi eklemlenmiş olmak, sağlıklı olmanın bir ölçüsü olamaz." (Jiddu Krishnamurti)
**
"ve
ant olsun ki
hiçbir kurşun, hiçbir çelik
hiçbir toprak ve hiçbir vatan
daha kutsal değildir INSAN-dan..." (Yılmaz Odabaşı)
slm.
ebubekir -- 17.01.2011 - 16:33
yeri gelmisken sunu acikca söylemekte fayda var..
örnegin;
cumhuriyet´in kurulusundan sonra sürekli beyinlere -KAZI-nan ve elestirenlerin afaroz edildigi bu cografya "IRKCILIK" mikrobuna yakalanmis ve nasyonalzm ile yanip tutusan avrupa degil miydi ?
yani
kurucu kadro´nun kendilerine örnek aldiklari ve halka pazarladiklari daha dogrusu dayattiklari cagdas "ilke/ideoloji" zamanin en
gaddar
kafatasci
diktatörleriyle yönetilen
fasist hitler-in almanyasi
fasist musoli-nin italyasi
fasist franco-nun ispanya-siydi..:))
cürümüs bir sistemi tüm hastaliklariyla beraber ülkemize tasiyanlar laiklik kisvesi altinda
halkin kültür ve inanclarini yasak-ladi
yasam alanlarini (kamusal alan maskaraligi) daralt-di
irkci batinin kültürünü (yerli müzik dahi yasak-ladi) dayat-di
muhalifleri de dar agacina yada sürgüne gönder-di..
tek
adam ve müridleri bu sekilde halkin cagdas olacagina IMAN etmisti bir kere..
nasil ?
tipki bizim darbeci pasalar gibi..
bunun
icin
EN
DARBECI-lerimiz
EN
KEMALIST-lerimizdir..:)
iste
bizim bu
EN-lerimiz yillardir halkini halkina kirdirmis (türk/kürt-sünni/alevi vs.) ve bu sekilde darbelere mesruiyet kazandirmistir..
keser döner
döndü
sap döner
döndü
gün gelir
geldi
hesap/devran
döner
döndü..
hayat affetmedi
ve
simdi
rejim muhafizlari,vesayetci,devletci bürokrasi vs. isgal ettigi alanları caktirmadan sivillere birakarak bir sekilde kaciyor..
dikkat ediyormusunuz
artik
konusulmayanlar konusuluyor
TABU/DOGMA tuzla buz oluyor..
evet
türkiye´nin
bir "ZIHNIYET" sorunu var ve asilamayan tüm pürüzler arizali/cürük zihnin ürünü tamda
bu sakat zihniyet cürük ilkeleri,cürük ilkelerde SORUN üretiyor..
san ki
laiklik
demokrasi
özgürlük
esitlik
adalet
SORUN olsun
SORUN yaratsin diye icat edildi..:))
farkindamisiniz bilmem ama diger topluluklar evrensel degerlerin tadini cikarirken biz catisiyoruz bunun adi da
cumhuriyet kazanimlari oluyor siz bu masallari külahima anlatin..
mesela
tüm bunlar almanya´da neden SORUN olmuyor da bir bizde oluyor düsündünüz mü ?
aklinizi kullanin korkmayin acitmaz..
slm.
Agnostik -- 17.01.2011 - 17:10
Aynı terane gelmiş.
Aklımızı sorguluyor... Ne hakla ? Sen şimdi bize akılsız mı diyorsun. İspat et...
Devamında aklımız diyor ki: Almanya'da bir kesim diğer kesime sürekli faşist diyor mu? Kaldı ki methettiğin almanya faşizmin kaynağıdır.
Ne kazanmak istiyorsun sen onu söyle lafı geveleme... Almanya'da kazanamadın galiba, seni durduran ne ?
Bas bas bağıran, bet sesli ezanlar yok tabi almanya'da, akp den torpilli ihaleci uğursuzlar da yok, kırmızı ışıkta geçen yok... Alman kaynaklı cemaatçi oluşumlar yok. (Türkleri söylemiyorum) Biraraya gelip nasıl republica'yı yıkarız diyen alman da yok. Büyük can sıkıntısı olmalı... Bu almanlar da hiç işi bilmiyor canım....
Özledin buraları o yüzden... Anlıyorum seni...
Az önce tv de Mehmet Altan, akp nin son işlerine anlam veremiyordu... Sen verdin sanırım.
Tabu dediğin ne ola ? İçki olmasın ? Diğerlerinin yaşamına müdahale olmasın.
Gerizekalının biri kraldan çok kralcı altı ay radyoda türk müziği çalmamış sorumlusu biziz sanki, kafayı mı yedin ?
Çok iyi bilesin bu ülkede chp veya herhangi bir parti olmayabilir, cumhuriyetin ve değerlerinin savunucusu bizler hep olacağız. Yobaz dincilere inat...
ebubekir -- 17.01.2011 - 17:24
Agnostik,yazdiklarimi sen istedigin gibi daha dogrusu isine geldigi gibi anlamissin xenix "ebubekir haklı, aklınızı kullanın acıtmaz.."derken benim anlatmak istedigim gibi anlamis..
slm.
Hüseyin AKTAŞ -- 17.01.2011 - 21:00
http://hasanrua.wordpress.com/2009/08/11/ataturkun-mal-varligi/
Marmaramus'un bula bula bulamaç bulduğu yukardaki linkteki yazarın kendisi, Atatürk'ün malvarlığına ilişkin bir dizi savda bulunduktan sonra şunları söylüyor;
"Nepal Komünist Partisi’nin lider ve üyelerine “araba almayı” bile yasakladığını düşünürsek ısrarla birileri tarafından “sosyalist” olduğu söylenen Atatürk’ün bu mal varlığı çelişki değil midir? Bu mal varlığının kaynağı konusunda ise bir şey söylemek yanlış olur, belki gerçekten de “alın teriyle” kazanılmıştır; ya da değil. Elde belge yokken konuşmak doğru değil."
Yani hem bir yığın savı süreceksiniz ortaya hem de arkasından "Elde belge yokken konuşmak doğru değil" diyeceksiniz... Yazının nasıl ve hangi amaçla kaleme alındığı ve bu yüzden kaale alınmayacağı açıktır. Ya da kaale alınacak bir tek tümce var o da "Elde belge yokken konuşmak doğru değil" tümcesidir... Yine aynı linkte bir çok okuyucu yorumlarıyla size gerekli yanıtı vermiş zaten...
Marmaramus'un yazılanları anlamamakta bu kadar ustalık göstermesi için özel bir eğitim almış olması muhtemeldir.
Kimse yanıtsız kaldığımı sanmasın.
İsmail Cem'in "Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi" adlı yapıtından bir bölümden özetlenerek yapılan "Atatürk'ün Mal Varlığı" olarak sunulan döküm "kasıtlı ve istendik" bir şekilde servis edilmiştir.
Evet yanıtsız değilim ve Hasan Rua isimli şahsın yazısına okurun biri gerekli yanıtı vermesine rağmen ve o yanıtı burada paylaşabilecekken, gerek İsmail Cem'in "Türkiye'de Geri Kalmışlığın Tarihi" / gerekse İsmail Cem'e de kaynaklık eden Doğan Avcıoğlu'nun "Türkiyenin Düzeni" adlı yapıtı elden geçirmemin doğru olacağını düşündüm. Her iki kaynağı da daha önce okumuştum aslında. Ama artık belleğime güvenemiyorum. "Türkiyenin Düzeni" adlı yapıt elimdeydi ama diğerleri için kitapçımı aradım. Kütüphaneye baktım. Buldum. 1973 basımıydı. Son bir baskısını da bulayım istedim. Olaki bir değişiklik olur. Nihayet bu gün onu da elde ettim. Gecenin bu saatine değin de onları tekrar elden geçirdim.
Peki marmaramus, sen bu kitapları okudun mu?
Okuduysan bu linki vermeye biraz ar etmedin mi?
Bu kitapların yazarlarına katılıyorsan eğer, bu linki niye verdin?
Bu kitapların yazarlarına katılmıyorsan eğer, bu linki niye verdin?
Çaresizlik değil mi? Düşünsel çaresizlik!
Ama merak etme sana kılavuzluk edenler yakında Mustafa Kemal'e İsviçre bankalarında da bir hesap açarlar belki, sen de link verirsin herkes ihtiyacı kadar çeker hesaptan... Ölülere oy kullandıranlar ölülere hesap da açarlar...
Senin referansın nedir? Markisizm mi, nakşibendilik mi, nurculuk mu?
Bir kalıba girmek zorunda değilsin elbette, ancak marksizim kalıp değildir. Devrimcilerin eylem kılavuzudur!
Devrimcilik ise dürüstlük gerektirir.
Devrimcinin başarı için başkalarına çamur atmaya gereksinimi yoktur.
Hedeflerine ulaşmak için bir tek sözcüğü bile haksız yere sarfetmez.
Yazının tamamına daha sonra yanıt vereceğim. Ancak umarım o zaman değin sen de bu kitapları okumuş olursun... Belki de okumuşsundur ama bir daha oku, belki anlarsın...
Vakit sabaha karşı...
HoLa -- 18.01.2011 - 03:55
1920 ile 1950 arasındaki DÜNYA 1970 ile 2000 li yıllar arasındaki DÜNYA dan çok daha faşist idi.
2010 yılından 1920 lere bakıp "Aaaa bak ben bir faşist buldum" demek ile "Aaaa bu sabah bokumda boncuk buldum" demek...
...aynı kapıya çıkar.
Delişey -- 18.01.2011 - 04:16
:)))))) boncuk yutan boncuk bulur:)
ebubekir -- 18.01.2011 - 04:23
1920 lerin diktatör ve fasist uygulamalarini 2011 yilina tasiyarak halka referans göstermek,kabul etmiyenleri vatan haini ilan etmek ne oluyor bu durumda ?
cagdaslik mi ?
slm.
DEC CAL -- 18.01.2011 - 04:28
Dün ilk yazdığın yorumda anladığım kadarıyla İtalya'nın faşist liğinden dem vurmuş ve Atatürkün bu ülkenin yönetim şeklini örnek aldığını hatta Flama ya da bayrağında italyanın o zaman devlet başkanı olan zat'ın amblemi olduğunu yazmıştın yanılıyormuyum.
DEC CAL -- 18.01.2011 - 04:33
Gibi terbiyesizleşmiyeyim ama Hola haklı 1920 ile şimdiki zaman arasında fark var,
"1920 lerin diktatör ve fasist uygulamalarini 2011 yilina tasiyarak halka referans göstermek,kabul etmiyenleri vatan haini ilan etmek ne oluyor bu durumda ?"
"cagdaslik mi ?"
Hüseyin AKTAŞ -- 18.01.2011 - 04:50
Ebubekir bir sen eksiktin, sen de geldin tamam oldu kadro... Marmaramus şimdi daha rahat eder artık. Nasıl buluşuyorsanız aynı saflarda...
Peki söyle bakalım ebubekir sen de; kim taşıyor "1920'lerin faşist uygulamalarını" günümüze?
Atatürk'le alakası olmayan ve kendilerine Atatürk'ü ad edenler mi?
Dinle alakası olamayıp kendine dini ad edenler mi?
Savaştan hemen sonra iktidara katılmaya çalışan tüccarlar mı?
Yani ebubekir önce bir oku şu tartışmayı. Faşizmin ne olduğunu hiç olmazsa buradaki açıklamalardan bir oku.
Ya da senin faşizm tanımın nedir bir açıkla.
Diktatörlük tanımın nedir bir açıkla.
Örneğin "Selçuklu hükümdarı Alparslan faşist midir" sorusu senin için de geçerli olsun, yanıtla.
Bodozlamadan dalma bir konuya.
Önce kavramların ne taşıdığına bir bakalım.
Müslüman mahallesinde SOLyangoz satma!
Ya da devrimci saflarda SALYAngoz satmaya kalkma!
1920'lere karşı olup, 1400'lerin feodalitesini 21. Yüzyıla giydirmeye çalışan sen değil misin?
Sen devrimci misin? Karşı devrimci misin? Çarşı devrimci misin? Önce safını belirle.
"İnsanı vatan kılmak" sosyalistlerin işidir.
Senin işin insanları domuz bağı ile katledenlerin ideolojilerini kesip yapıştırmak değil mi? Sen kendi işini yap. Sosyalistlerin işine karışma.
Sizlerden gelecek yüz bin dermana değişmeyiz biz derdimizi.
Öte dur! Vuracaksan kendi kılıcınla vur.
Alacaksınız yanıtlarınızı, az kaldı...
HoLa -- 18.01.2011 - 05:04
...di mi ama!
"Kakasında leblebi bulmak" dururken...
...ama bunun için sindirim sorunlu biri ile okul öncesi bir çocuk lazım.
Hazımsız zat leblebiyi olduğu gibi def-i hacet eder bunu da okul öncesi çocuğa anlatırken deriz ki;
-Bak yavrum kakasında leblebi.
O zaman bir huzur, bir huşu...
...şu herkesin bildiği "bokunda boncuk bulmak" deyimi de oldukça hoş bir ayıpçı ahlakçı zevat kamuflajı ile yakışıklı bir hal almış olur, ortam terbiye dansititesi de tavan yapar.
Bugün TC nin direksiyonunda olan zat ve zevat bundan iki gün önce ıslıklandı...yuhalandı.
Daha önce Hamburg maçında da yemişti benzer zılgıtı.
U2 konserinde ise avenesi benzer şekilde sebeplendi...
Basketbol şampiyonasında keza...
...arkadaş çıldırdı.
Ne dedi?
-600 milyon harcadık bu stada daha anlaşmayı da yapmadık!
Ne bu?
Tehdit.
Açıp Telekom Arena açılışında TOKi nin başındaki zatın konuşmaya başladığı an neler dediğine bakacaksınız...
...dua etsin ıslık ve yuh ile yırttığına.
Milletin içkisine kanun getireceksin...
"Tıksırana kadar içiyorlar bir şey mi diyoruz" diyeceksin...
Haremlik selamlık ritüeller uydurup ulemayı bilir kişi tayin edeceksin...
Hırsızlık, yolsuzluk konu olunca yandaşa peşkeş çekecek işleri zaman aşımına bırakacaksın...
Dinci teröristleri tam kadro salacaksın...
Kamyonetin arkasına binip sırıtarak AB ye kesin girdik deyip Arap Birliği işlerinde boy göstereceksin...
İsrail e fırça atacaksın ama adamları her türlü sosyal etkinlikte baş tacı edip halka dönüp boykot edin diyecek ama yıllık ihracatını ikiye katlayacak ve eş başkanlığını yaptığın hareketin memurluğuna soyunacaksın...
Ülkenin sınırlarını değiştirecek girişimleri gizli saklı ajandalar ile yapmaya kalkışacak ama ayuka çıktığı zaman olmamış gibi davranacaksın...
Açılım diye yutturmaya kalktıklarının emperyalistlerin beklentilerine peşkeş çektiğinin birer kanıtlı hali olarak ortaya çıkınca ne yapacağını bilmeyeceksin...
Akaryakıt ve buna bağlı ürünle senede 30% artmasına karşın enflasyonu düşük göstererek yalan yanlış bilgilerle halkı kandıracaksın...
Özgürlükçüyüz diyerek din iman ile özgürlüğü yok eden, kadını boyunduruk altına alan tahakkümcü ajandalarını el altından yürütmeye kalkacaksın...
Gece yarıları millet uyurken kanunlar geçireceksin...
Doğayı, ormanı yok edici her türlü yandaş kıyakçılığına soyuncaksın...
...bunları görenler seni yuhaladı diye;
-600 milyonluk stadı geriş alırım haaaa...
...diyeceksin.
Bunun danışmanı da orada burada çıkıp:
-Yuhalayanların anaları belirsiz sütü bozuklardır diye mesajlar verecek.
***
Dinci ve Arapçı ve de çöl kültürü ritüelleri ile dünyaya bakan...
...imamdan devşirme zat için dönüp diyorlar ki;
Özgürlükçü!
1923 yılına bakıp "Aaaa bakın faşist" diye zıplaşmak...
...2011 yılının yarı soytarı yarı faşist olanından gözleri alma çabasıdır.
galatalı -- 18.01.2011 - 05:53
çok yaşa Hola
çok yaşa Hüseyin Aktaş
çok yaşa agnostik
Agnostik -- 18.01.2011 - 06:18
Heykeli ucube bulmuş.
Fotoğrafa dikkatli bakın; az aşağıda çarpık yapıları göreceksiniz. İşte asıl ucube olan bu...
HoLa -- 18.01.2011 - 07:36
Soytarılık gırtlak boyu:
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/16792366.asp?gid=373
ebubekir -- 18.01.2011 - 12:23
DEC CAL yazdi;"Ve yapmış olduğun benzetme yersiz.Anlamsız.
NEden ?
örnegin
"halkin kültür ve inanclarini yasakladilar,yasam alanlarini (kamusal alan maskaraligi) daralttilar,irkci batinin kültürünü (yerli müzik dahil yasak-ladi) dayattilar,muhalifleri de dar agacina yada sürgüne gönderdiler.."
dedigim icin mi ?
tüm bunlarin olmadigini mi düsünüyorsun ?
artik
resmi tarihin ötesine gecme zamani dün dündü CANcagzim..
elestirdigin yazimi yazarken aklima söyle bir soru geldi; ilk cem evi ne zaman ve kim tarafindan acildi ? (xenix,güzel bir baslik olabilir) biliyormusun ?
bir adim daha ileri gidiyorum ve soruyorum;
ulu önder (führer)
sünniligi (muaviye yorumu) diyanet araciligiyla kontrol altina alip ona maddi/manevi destek cikarken alevileri yok mu saydi he ne dersin ?
mesela
daha düne kadar "cem evi" konusu yada alevilerin ihtiyaclari/özlemleri mevcut iktidar döneminde oldugu kadar hic gündeme gelmedi..
düsündürücü degil mi? hani onlar cagdisi,sünni vede alevi karsiti ya ondan dedimdi..:))
dostum,
cumhuriyet tarihi koca bir yalandir her sey carpitilmis ve sansürlenmistir..
o dönem
öyle düsünülmüs öyle yapılmıs diyerek "gecmisi" mazur gösterenler
insanlik sucuna sahip cikacaklarina o dönemi "bugün" niye savunduklarini anlatsınlar da ögrenelim dimi..:)
malum
kisiye özel "koruma kanunu" ancak bir seylerin aciga cikmasini önlemek icin cikarilir özellikle de fasistlerin ortak vasfidir..
nitekim
EN kemalist 12 eylül darbeilerin de ilk yaptiklari kisiye/kadroya özel kanun cikarmak oldu simdi de pislikleri ortaya saciliyo sicrattiklarini toplamak da yine begenmedikleri halka düstü..
slm.
DEC CAL -- 18.01.2011 - 12:42
Yazdın;
"halkin kültür ve inanclarini yasakladilar,yasam alanlarini (kamusal alan maskaraligi) daralttilar,irkci batinin kültürünü (yerli müzik dahil yasak-ladi) dayattilar,muhalifleri de dar agacina yada sürgüne gönderdiler.."
"
"ilk cem evi ne zaman ve kim tarafindan acildi ? (xenix,güzel bir baslik olabilir) biliyormusun ?
"
"ulu önder (führer)
sünniligi (muaviye yorumu) diyanet araciligiyla kontrol altina alip ona maddi/manevi destek cikarken alevileri yok mu saydi he ne dersin ?
"
"ATATÜRK"o parantez içinde açtığın bulunduğun ülkenin özlemle andığı zatı muhteremidir.
"mesela
daha düne kadar "cem evi" konusu yada alevilerin ihtiyaclari/özlemleri mevcut iktidar döneminde oldugu kadar hic gündeme gelmedi..
"
DEC CAL -- 18.01.2011 - 12:58
Yazdın;
"Heykeli ucube bulmuş.
Fotoğrafa dikkatli bakın; az aşağıda çarpık yapıları göreceksiniz. İşte asıl ucube olan bu...
"
Yabancı -- 18.01.2011 - 13:17
Çarpık yapılar Başbakan mı izin vermiş o yapıların oraya yapılmasını,
Türkiye de çarpık yapılaşma bitti her yer Çok harika Batı Medeniyeti had safhada ve Modernize olmuş kentlerden ibaret dimi Türkiyem,""
Yabancı -- 18.01.2011 - 13:26
Hadi bakalım hz bekir dönemi başlamış.
"mesela
daha düne kadar "cem evi" konusu yada alevilerin ihtiyaclari/özlemleri mevcut iktidar döneminde oldugu kadar hic gündeme gelmedi.."
"ulu önder (führer)
sünniligi (muaviye yorumu) diyanet araciligiyla kontrol altina alip ona maddi/manevi destek cikarken alevileri yok mu saydi he ne dersin ?"
galatalı -- 18.01.2011 - 14:29
Ebubekir, anlaşılan sen Almanya'da yaşıyorsun, yaşa git be kardeşim,
bir arada bulunduğun toplumla intibakını sağlam tut. İşinle akşam et.
Neden ordan illa buraya nifak saçmaya çalışıyorsun.?
Neden işiniz hep budur?
Xenix cemevi ne güzel başlık olurmuş!..
Aman da aman
Aç o zaman yazalım...
Xenix"siz açamıyor musun?..
Sitenin ağır abileri...
At bir pas da Mevlana'ya...
"dün dündü cancağızım" imiş.
Aleviler salak ya, düşecekler peşinize.
Evet, "Dün dündü cancağızım,bugün yeni şeyler söylemek lazım" da,
geç kaldın,
Ebubekir!..
Yeni şeyleri ulu önderimiz M.KEMAL söyledi.
"Araboğlu'nun yavelerini" bu millete gösterdi.
Senin führer dediğin takunyalı...
Sünniliğin muaviye yorumu, Emevi yorumu, Ebubekir yorumu.
Haydi Ali sen git peygamberi göm,
Ayşe anamız!.. odadan çıkar ;
"Peygamber, babamı işaret ettiydi" der nasılsa.
Bu ne yorumu!...
Ne yapalım, özel koruma kanununa sayenizde ihtiyacımız oldu.
Bilemezdik, içimizde bu kadar kancığın barındığını.
"Yetmez ama evetçiler", hadi raferandumunuz çoktan bitti. Kazandınız.
Evren mi dedin?!...
Evine yeni kat çıkıyormuş...
Ebubekir, iki ucunuz belli,
insan sizden tutacak bir yer bulamıyor...
Agnostik -- 18.01.2011 - 14:29
Başbakan'ın izin verdiği yapılar mı illa çarpık veya düz olacak ?
Başbakanların(devletin) görme önceliği insan yaşamıdır. 20 katlı dikey yapılar içine konserve gibi insan dolduran anlayışların (emlak konut veya toki) dar çerçevesinde kendilerine alan bulamayanları görecek... Yaşam standartı önceliklerini savunacak, kapitalistlerin saç ayağı olmayacak, o insanlara kömür yerine standart dağıtacak... Vergilerin kullanma önceliğini bu işlere ayıracak. Sanki dağıtılan kendi parasıymış gibi kasım kasım dolaşıp, insanları ianeye muhtaç etmeyecek. Benim paramla yapılana ben yaptım demeyecek.
farabi -- 18.01.2011 - 15:26
...tarihin kesintisiz evrensel koşulsuz determinist ilerleyişidir. Tarihin bütüncül olmazsa olmaz koşuludur.
Determinist ilerleme diye bir şey olduğundan şüpheliyim,eğer varsa bugünden oturup gelecek kehanetleri kurgulayalım.
İşte tam bu kurgu sırasında olay paradoksa dönüşür,aslında paradoks değildirde şöyledir, gelecekle ilgili en ufak bir bilgi, geleceği değiştirebilir.-Herkes kazanacak atı bilirse kimse kazanamaz- durumu oluşur.
marmaramus -- 18.01.2011 - 16:05
linkin sahibinin ne dediği yorumların ne olduğu ben ilgilendirmiyor. Çünkü kitabı okudum,kitaptan tek tek yazmak yerine küçük bir araştırmayla mal varlığını belirten bu siteyi buldum ve linkini paylaştım. Yoksa hasan rua’nın( her kimse) ne yazdığını zerre kale almış değilim,
kitapta böylesi devasa mal varlığının 2 kaynağı olduğu söylenir; biri Hindistan dan gelen yardımlar ikincisi ise Mısırlı bir paşanın türk olmasıyla chp ye bağışladığı meblağdan kaynaklı olduğu yazılmıştır…yani para tümüye amacından ırak kişisel cıkar adına kullanılmıştır.fazlaca kaynak taramasına girip aklamak için malzeme toplamayın derim. Yukarıdaki yazdıklarınızda da hep bunu yapmışsınız. sosyalist önderlerin söylemlerini çarpıtarak tek cümlelik ifadelerini kaynak gösterip güya “devrimler tepeden inmedir” şeklinde bir savunma çabasına girmişsiniz…ortam şu aşamadan itibaren ebubekir’in klasik içi boş saldırılarına teslim edildi üstelik görüyorum ki sizin yazım tarzınızda alabildiğine hizipleşmiş-ebubekirleşmiş... Karşısında kırmızı pelerin görmüş boğa gibisiniz.sürekli beni etiketleme çabasındasınız. Şu noktadan sonra kamplaştırıcı, söylemlerinde kişisel sataşmaya saplanmış böylesi bir tartışmadan kimseye bir fayda gelmez…ben çekiliyorum…
DEC CAL -- 18.01.2011 - 16:15
Boncuk bulabildinmi
Objektif baktığın zaman..
galatalı -- 18.01.2011 - 17:13
çekil marmaramus,çekil
nasılsa dağıttıklarını
kemalistler toplar.
onların bu gayretleride,
başka bir gelecekte,
canım zaten
faşisttiler...
diye karşılarına çıkar...
ebubekir -- 18.01.2011 - 17:53
Yabanci,yanlis hatirlamiyorsam ilkokul da ögretmen oldugunu yazmisti yani resmi tarihe asina ötesine gecmeye (memur oldugu icindir) mecali olmayabilir..
bir ara gaza gelip "kurani arastirdim "sah ali kabulüm" mealinde birseyler karalamisti..
"sah ali" muhammed´in (muhammed katil dediydi) yetistirmesidir hatirlatmam üzerine jet hiziyla carketti bir sürü laf salatasi esliginde..
herneyse..
bir FIKRA ile konuya dönelim..
"..Aynı yolda aynı istikamete giden iki adam karşılaşmış raslantıyla.Bir müddet bereber yürürken aniden yağmur başlar.
Adamaın birinde şemsiye yok,diğerinde ise iki tane.İki şemsiyesi olan fazlalık olanı yol arkadışına verir.Yağmur diner.Güneş açar.
Şemsiyesi olmayan,şemsiyesini kullandığı arkadaşına minnet duygularını iletir,teşekkür sözcükleri sıralar.
Beriki
-”Evet,
yedek şemsiyem olmasaydı gerçekten perişan olurdun”diye karşılık verir.
Teşekkürüne, muhannet kabilinde karşılık bulan adam alçakgönüllüğü ve
nezaketi elden bırakmaz.
Teşekkürlerini yeniler.
Ne var ki altan alması,tekrar tekrar teşekkür etmesi yine de çifte şemsiyeliyi pek kesmez.
O nazikçe konuyu değiştirdikçe,
adam:
-”Seni ben ıslanmaktan kurtardım,şemsiyeme çok şey borçlusun”gibilerinden yaptığı iyiliği habire başına kakar.
Mezvuyu
aynı yere getirerek yürüyüş boyunca adamı bıktırır,çileden çıkarır.
adam
“Ya sabır!” çekerek kendini bozmamaya çalışsa da canına tak eder.Herifin dırdırı bitecek gibi değildir.
En sonunda
gözüne derince bir su birikintisi ilişir ve tepeden tırnağa kendini çamurlu birikintiye bulayarak şöyle der:
“Ulan şemsiyen başını yesin!
Aha bundan beter olacak halim yoktu ya,
şemsiyen batsın,
şimdi muradın oldu mu?” der
ve omuzundan bir yük atılmış gibi derin bir nefes alır nihayet.."
**
FIKRA bu velakin
"cumhuriyet ve kazanim" DIRDIR-lari semsiye KISSA-sindan cok da farkli degil..
bu
ülkede yillardir cumhuriyetin kazanimlari NINNIsi anlatilir durulur fakat
bu kazanimlar nelerdir?
örnegin
örnek alindigi ifade edilen cagdas ülkelerin kazanimlariyla niye uyusmaz?
kimse anlatmaz sorgulayanlarda afaroz edilir..
duydugumuz tek sey
cuhuriyet olmasaydi söyle olurdu
cumhuriyet olmasaydi böyle olurdu nutuklari plak hic degismedi takildi kaldi 1930´da..
iyi de
yasanan onca sözlü/fiziki zulümlere
istiklal mahkemelerine
idamlara
katliamlara
despotizme ne demeli ?
hem
ülkemizde ki uygulamalar NEden iran yada kuzey kore cumhuriyeti ile benzerlik gösterirde referans alinan,taklit edilen uygar dünyanin sistemine pek benzemez ?
kazanim da kazanim
darbe
cunta
andic vs. bu mu yani..
nereDE kaldi
cogulculuk?
demokrasi?
yönetimin halka gecmesi?
cumhuriyeti cumhuriyet yapan "ILKE" ve "PRENSIP"ler bunlarsa peki bunun karsiligi nerde ?
su cumhuriyet semsiyesi olmasaydi halimiz nice olurdu ? ninnisiyle teselli olmaya calisan arkadaslar sahi bundan daha mi beter olurduk bunu bir düsünmek gerekmez mi ?
aklinizi kullanin korkmayin acitmaz..:))
sözün özü
kemalist cumhuriyet tarihin en büyük yalanlarindan biriydi yüz yil kadar dayandi ve cöktü hayat affetmez bugün anlamayan yarin anlar panik yok..
sözü bile var;"zorla dogurtulan (kemalizm) cocuk ya sakat cikar ya ölü.."
slm.
galatalı -- 18.01.2011 - 18:32
İddia,...
zorla doğurtuldunuz ,
hadi be!
sakatsınız,
deme yahu.
İnanmassan,bak aynaya
baktım...
eni konu yakışıklıyım yahu.
öyleyse ...
aç tavuk kendini darı
ambarında sanırmış...
ebubekir -- 18.01.2011 - 18:43
DEC CAL yazdi;
"Halkın Kültürve inançlarını yasakladılarsa ki ben bilmiyorum,Delillerle sunarsan onun üzerinden yazışırız..."
bakınız:Haydar Isik's Official Web Site..
DEC CAL,
takiyyecinin "HASI" dünyayi 1930´da dondurmaya calisan "cagdas yezid"lerin arasinda..
benden söylemesi..
slm.
DEC CAL -- 19.01.2011 - 02:26
Sevgili Bekir abi,
Aşağıda Cemal ŞENER'in bir gazeteye verdiği roportajından bir kesit sunuyorum:
"ATATÜRK BİZDENDİR DENİR
* Aleviler Hac'a da gitmiyor değil mi?
-Aslında Hac ziyareti, Hz. Muhammed'in türbesi Aleviler için de kutsaldır ama o ayı ve o yeri böylesine lanse etmek Aleviler'i rahatsız ediyor. Çünkü Araplar Hz. Muhammed'in türbesinin varlığına inanmamalarına rağmen rant kaynağı olarak gördükleri için taraf gözüküyorlar. Biliyorsunuz orada Vahabilik var. Vahabilik'te Tanrı'nın dışında her şey günah, ona eş koşulmaz. Bu yasak olmasına rağmen ses çıkarmıyorlar çünkü para getiriyor.
* Aleviler Atatürk'ten "O da bizden" diye bahsederler. Atatürk'ün Alevi olduğuna mı inanıyorlar?
-Şöyle. Geçmişte Anadolu Türkmenleri'nin tümü Aleviydi. Yavuz Sultan-Şah İsmail çatışmasına kadar yüzde doksan Aleviydi. Sonra Fars ve Arap uleması doldu. Bugün birçok ailenin birkaç jenerasyon geçmişine bakarsanız Aleviler'e Mevleviler'e rastlayabilirsiniz. Atatürk'ün ailesi de Orta Anadolu'dan Batı'ya sürülen Türkler'- den. Atatürk'ün soyu Türkmen. İkinci neden ise Aleviler 700 yıl boyunca Osmanlı'nın koyu, teokratik Sünni imparatorluğuna karşı çıkmışlar. Atatürk de çıkıp bunların hilafetine, saltanatına karşı mücadele verince Aleviler yanında yer alıyor. Hem soyu hem de mücadelesi yüzünden Aleviler Atatürk için "Bizdendir" ifadesi kullanırlar.
* Aleviler deyince siyaset konuşmamak olmaz tabii. Tayyip Erdoğan'ı nasıl buluyorlar?
-Alevi toplumu Erdoğan'ı sevmez. Erdoğan'ın belediye başkanı olduktan sonraki ilk icraatı Karacaahmet Dergâhı'nı kaçak inşaat diye buldozerlerle yıkmaya çalışmasıdır. 7 Eylül 1994'teki o girişimden bu yana Aleviler Erdoğan'ı sevmez. Kendi evi bile imarsız olduğu halde, İstanbul'un yüzde 70'i imarsız olduğu halde gelip bir Alevi dergâhını yıkmayı marifet saydı. Bu unutulmuyor. Örneğin Aleviler AB'ye karşı değiller, hatta o yaşam tarzı geleneksel Sünni anlayışından Alevi'ye çok daha fazla uyuyor ama işin ucunda Tayyip Erdoğan olduğu için kuşkuyla bakılıyor.
"
"http://arsiv.sabah.com.tr/2004/10/05/siy103.html"
"
1951 Erzincan Merkez – 02.11.2010
Güllüce doğumlu.İlk, orta ve lise öğrenimini
Erzincan’da tamamladı.Daha sonra İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fa-
kültesi Sosyal Antropoloji Bölümü’nde ‘’Erzincan’ın Demografik Ya-
pısı’’ tezi ile lisans, İktisat Fakültesi Siyaset Bilimi’nde ‘’Çerkes Ethem
Olayı’’ tezi ile yüksek lisans yaptı.Bu yıllarda Yeni Ortam gazetesinde
çalıştı.Çeşitli sendikalarda eğitimcilik yaptı.Alevilik Olayı’nı doktora
çalışması olarak sürdürürken, YÖK nedeni ile İstanbul Üniversitesi Siyasal
Bilimler Fakültesi’nden 1983’te ayrıldı.1990’lı yıllarda Güneş ve Cumhuriyet
Gazetesi’nde dizi yazılar ve köşe yazıları yazdı.Bunu bazı eğitim kuruluşlarında
basın ve halkla ilişkiler yöneticiliği yapması izledi.Daha sonra ANT Yayınları’nı
kurdu.Cem, Nefes, Şahkulu Sultan ve Karacaahmet Sultan dergilerinde yayın
yöneticiliği yaptı.Halen KARE ve ETİK yayınları yayın yöneticiliği yapıp,Türkiye’nin
toplumsal yapısı ile ilgili çalışmalarını sürdürmektedir.
Yayınlanmış Yapıtları
1) Çerkes Ethem Olayı (15. Baskı)
2) Alevilik Olayı (40. Baskı)
3) Alevi Törenleri (7. Baskı)
4) Alevilik Üstüne Ne Dediler (5. Baskı)
5) Atatürk ve Aleviler (10. Baskı)
6) Topal Osman Olayı (10. Baskı)
7) Yaşayan Alevilik (7. Baskı)
8) Alevi Sorunu Üstüne Düşünceler (5. Baskı)
9) Şeriat ve Alevilik (4. Baskı)
10) Ali’siz Alevilik Olur Mu? (3. Baskı)
11) Bihatayık, Evladı Kerbelayık (3. Baskı)
12) Anadolu’da Alevi – Bektaşi Dergahları (2. Baskı)
13) Şaha Doğru Giden Kervan (3. Baskı)
14) Benim Kabem İnsandır (15. Baskı)
15) Aleviler Ne Yapmalı (3. Baskı)
16) Şamanizm (13. Baskı)
17) Anadilde İbadet (2. Baskı)
18) Alevilik Dersleri 1
19) Alevilik Dersleri 2
20) Osmanlı Belgeleri’nde Aleviler Bektaşiler (1)
21) Osmanlı Belgeleri’nde Aleviler Bektaşiler (2)
22) İbni Haldun’un Hayatı ve Düşünceleri (2. Baskı)
23) Aleviler’in Etnik Kimliği (15. Baskı)
24) Türkler’de Çadır (2. Baskı)
25) Osmanlı Belgeleri’nde Dersim Tarihi
26) Osmanlı Belgeleri’nde Diyarbakır Tarihi
27) Türkiye’de Yaşayan Etnik ve Dinsel Gruplar (6. Baskı)
28) Osmanlı’da Toplumsal Düzen
29) Arapça’nın Türkleri Araplaştırması
30) Sorularla Alevilik
Cep Kitapları (5 ADET)
Alevilik Nedir
Cem Nedir
Semah Nedir
Alevilerde Dua (Gülbank)
Alevi – Bektaşi Fıkraları
"
HoLa -- 19.01.2011 - 02:32
Atatürk ü dünyada tanınmış bir lider yapan yani Atatürk ü Atatürk yapan nedenleri anlamak için bugün gelinen insan hakları, özgürlük ve demokrasi anlayışı ile o yıllardaki Atatürk dönemi dünyadaki özgürlükçü ve demokrasi anlayışı karşılaştırması ile anlaşılmaz ki...
...bunlar ucuz imam manevralarından başka bir şey değil.
Hele şurada bir yelleneyim nasıl olsa cemaat gerisini getirir cinsten mahalle arası yandaş kışkırtması gibi ortaya bilgi atabilirsiniz atmasına da...
...gerçekler yanında bu yaptığınız yerini bulur.
Atatürk ü Atatürk yapan nedenlerin ne olduğunu müsadenizle geçenlerde Bekir Coşkun un yazılarından birinden (şu yayınlanan dizi hakkında yazmıştı) bir betimlemeyi alıntılayarak yapayım:
Muhteşem Yüzyıl" dediğiniz, yağmaya ve istilaya dayalı ekonomisi, bebek yaşta annesinden-babasından koparılmış devşirmelerden ordusu, adı ve kimliği değiştirilmiş insanlardan oluşan devleti, saçından sürüklenerek getirilmiş el kızlarının hamama sokulup sokulup padişaha sunulduğu, kalanlarının paylaşıldığı, babanın oğlu, kardeşin kardeşi boğdurduğu ve ha bire kafaların kesildiği öyle bir yüzyıl işte...
Eksik bile; ya sarayın "oğlan'larını gösterselerdi...
Atatürk ü muhteşem yapan ucubeden farksız olan her alanda dünyanın gerisinde kalmış hanedanlığın içinden yeni bir ulus devlet kurmaktır.
Şu yukarıda bahis edilen ucuz manevralar aslında redd-i miras ile devr-i miras arasında mekik dokumaktan başka bir şey de değiller aslında.
İmam mekiği...
Agnostik -- 19.01.2011 - 03:07
Ebubekir herzaman yaptığı gibi ve yüzlerce defa cevap verildiği halde aynı terane devam etmektedir.
Tarih deyip duruyor, sanki 1400 yıldır islam zülmu ve baskısı hiç olmamış gibi...
Cumhuriyetten hesap soruyor; sanki osmanlı başarılıymış da cumhuriyet bozmuş gibi...
Biz soralım; hangi osmanlı eyaleti(müslüman olanlar) bugün ileri müreffeh bir seviyede ?
Baştan gidelim :
Irak mı? Ürdün mü? Suriye mi? Mısır mı? Cezayir, Tunus, Libya, Fas mı ? Yemen mi? Hele hele moritanya (ben böyle kötü bir ülke görmedim) sudan ? Somali? Makinalar, elektronik eşyalar üretiyorlar da bizim mi haberimiz yok Ha söylesene... Oralarda da Kemalist zalimliği! vardı, o yüzden mi yapamadılar söylesene ?
Bırakın müslüman olanları, hristiyan olanlar bile sürünüyor; yunanistan, bulgaristan, ermenistan, moldovya, eski yugoslavya eyaletleri; sırbistan, bosna, makedonya, arnavutluk, kosova ...
Faşizm deyip duruyor,
E kardeşim almanya dediğin ülke faşistin, zalimin babasıydı yahu, niye orda durum farklı ? Niye ?
Tarihe bakıyorsan oradaki tarihe baksana... Bakmaz bakamaz zira diyecek ki, islamın izinden gitseydik bunlar olamayacaktı... İran'a bak o halde... Ne durumda olduklarını çevrende yaşayan iranlılardan öğren.
Hayalperest ideallerinden ve aynı söylemlerinden bıktık.
oik0s -- 19.01.2011 - 06:08
Hola güzel demiş: İmam mekiği
Bu imamların aklı fikri demokraside ya güya...
Sanıyor ki, bu halkın tamamı kendi gibi imam,
Sanıyor ki, bu halk hz. bekir gibilerinin şeriat isteğini veya benzer padişah düzenini getirecek.
Demokrasiden anladığı sadece bu: Çokluk... Kim bunlara ne anlattıysa... Eh hayal güzel şeydir.
Ahlakçılıktan bahset bize ebuş bey, bunlardan geçeli çok oldu...
HoLa -- 19.01.2011 - 06:25
Geçenlerde bir yerlerde imamdan başbakan, vekil, bakan vs vs yaparsanız sonuçlarına da katlanırsınız demem üzerine yazımın altına bir imam geldi:
-İmamlardan özür dilemelisin!
Arkadaş imama imam dememi hakaret aldı...
...iyi mi?
Delişey -- 19.01.2011 - 07:16
benim de telefonuma mesaj geldi.
" muhteşem yüzyıl dizisi" yayından kalkmalı. padişah efendimize hakaret eden bir yapımmış. rüttürüğün telefonlarını yazmış aramak ücretsiz miş. miş miş... neyse konumuza dönelim,
bir kadın olarak osmanlı dönemine dönmeyi asla istemem hatta sultan hanım payesi filan verilse yine istemem. hatta o şekilde hiç istemem. ne hayat ama:P paraları biriktir cami yaptır hehee
neyse anlayamıyorum ben, erkekleri bir taraf et, kadınları hiç anlamıyorum hiç... üşenmemiş mesaj atmış bu konuda a beyinsiz o zaman olsa güllerin kaç açacak hı??? israrla osmanlı dönemine dönmeyi neden istiyor bu insanlar anlamam, beğenmediğin cumhuriyet sana ne haklar vermiş. önce haklarını bir öğrensene sen. elifi görsen mertek sanırsın ama iş osmanlıya geldimi başımıza bilge nine kesilirsin hıhh... halen kendi bindiğin dalı kesmenin alemi ne???
uzakların alfabeesi -- 19.01.2011 - 07:45
laiklik laik değilim sözünü söyleyen bir kişi acaba ben bütün inançlara saygılıyım nasıl diyebiliyor aynı anda hem laik olmuyacak hemde bütün inançlara saygılı olucak
devrimcilik. sürekli durağan olamayan yaşam
bir insan devrimci olmadan laik olabirmi?
sorulması gereken soru bu