Büyük Patlama hipotezinin başı her derde girdiğinde, taraftarları onu terk etmek yerine, onu desteklemek için yeni ve daha da keyfi kabullerde bulunarak sadece kale direklerinin yerini değiştirirler. Örneğin, teori evrende belli miktarda maddeyi gerektirmektedir. Eğer evren, modelin öngördüğü gibi 15 milyar yıl önce yaratıldıysa, görünmez “karanlık madde”nin yardımı olmaksızın, gözlemlediğimiz maddenin Samanyolu gibi galaksiler halinde bir araya gelmesi için aslında yeterince zamanı olmayacaktı. Büyük patlama kozmologlarına göre, büyük patlamadan galaksilerin oluşması için evrende, kütleçekim yasası nedeniyle evrenin genişlemesine nihai bir son verecek yeterli miktarda madde olması gerekir. Her uzay metreküpünde yaklaşık olarak on atomluk bir yoğunluk anlamına gelir bu. Gerçekteyse, gözlemlenebilir evrende varolan madde miktarı aşağı yukarı on metreküpte bir atomdur, yani teori tarafından öngörülen miktardan yüz kat daha az.
Kozmologlar evrenin yoğunluğunu, genişlemeyi durdurmak için gerekli olan yoğunluğun bir kesri olarak ifade etmeye karar verdiler. Bu kesre omega adını verdiler. Böylece eğer omega 1’e eşitse, genişlemeyi durdurmak için bu yeterli olacaktır. Maalesef, gerçek oranın 0,01 veya 0,02 civarlarında olduğu gözlemlendi. Gerekli olan maddenin yaklaşık olarak %99’u nasıl olduysa “kaybolmuştu”. Bu bilmeceyi nasıl çözmeli? Çok basit. Mademki teori, maddenin oracıkta olmasını gerektiriyor, omega değeri keyfi bir biçimde 1’e yakın tutulur ve sonra kayıp madde için çılgın bir araştırmaya girişilir. Büyük patlamanın karşılaştığı ilk sorun galaksilerin kökenleriydi. Son derece düzgün bir fon ışıması nasıl olur da böyle “topak topak” düzensiz bir evreni ortaya çıkarabilirdi? Radyasyondaki sözde “dalgalanmaların” (anizotropiler), madde yığınlarının oluşumunun bir yansıması olduğu, ilk galaksilerin de bu yığınların etrafında birleştikleri varsayıldı. Ancak, durumun gösterdiğinden daha fazla madde ve dolayısıyla daha fazla kütleçekim varolmadıkça, gözlemlenen düzensizlikler galaksilerin oluşumundan sorumlu tutulamayacak kadar küçüktü. Kesin söylemek gerekirse, olması gereken madde miktarının %99’u ortalarda görünmüyordu. “Soğuk karanlık madde” fikrinin işe karıştığı yer burasıdır. Şimdiye kadar hiç kimsenin bu şeyi görmediğini anlamak önemlidir. Bunun varlığı, teorideki utanç verici bir deliği tıkamak için, sadece on yıldan biraz daha uzun bir zaman önce ileri sürüldü. Evrenin sadece %1 veya 2’si gerçekten görülebildiğinden dolayı, geri kalan %99 veya daha fazlasının, hiçbir şekilde radyasyon yaymayan, karanlık ve soğuk bir görünmez maddeden ibaret olduğu varsayıldı. Böyle garip tanecikler, yapılan on yıllık bir araştırmadan sonra, gözlenmemiş olmaya devam ediyorlar. Ancak yine de bunların teoride merkezi bir yeri vardır, çünkü teori onların varlığını gerektirir. Çok şükür, gözlemlenebilir evrendeki madde miktarını oldukça doğru bir şekilde hesaplamak mümkündür. Bu, her on metreküp uzay için aşağı yukarı bir atomdur. Bu, büyük patlama teorisinin gerektirdiğinden yüz kat daha az bir miktardır. Fakat gazetecilerin söylemekten hoşlandığı gibi, gerçeklerin iyi bir hikâyeyi bozmasına izin vermeyin! Eğer evrende teoriyle bağdaşacak kadar madde yoksa, o zaman oralarda bir yerde göremediğimiz müthiş miktarda madde olmalıdır. Brent Tully’nin ifade ettiği gibi, “ne zaman yeni bir gözlem yapılsa yeni bir teorinin ortaya çıktığını görmek rahatsız edicidir.”
Bu aşamada büyük patlamanın savunucuları, parçacık fizikçileri şahsında Yedinci Süvari Birliğinden yardım istemeye karar verdiler. Yerine getirmek üzere çağrıldıkları görev John Wayne’in bütün kahramanlıklarını tamamen gölgede bırakır. Onun yapması gereken şey, taş çatlasın, Kızılderililer tarafından kaçırılan talihsiz kadın ve çocukları bulmaktı. Fakat kozmologlar “iç uzay”ın esrarlarını araştırmakla meşgul olan meslektaşlarını yardıma çağırdıklarında, istekleri biraz daha hırslıydı. Onlardan, evrenin düşüncesizce “ortadan kaybolan” % 99’unu veya daha fazlasını bulmalarını istediler. Bu kayıp maddeyi bulamadıkları sürece denklemleri tutmayacak ve evrenin başlangıcı hakkındaki standart teorinin başı belâya girecekti! Büyük Patlama Asla Olmadı adlı kitabında Eric Lerner, sonuçları bilimsel dergilerde yayınlanmış olan ve karanlık madde fikrini tamamen reddeden bir dizi gözlemin hepsini ayrıntılarıyla açıklar. Tüm kanıtlar açıkça ortada olmasına rağmen büyük patlama taraftarları hâlâ, Galileo’nun teorilerinin doğruluğunu test etmek için teleskopla bakmayı reddeden bilgiç profesörler gibi davranmaya devam ediyorlar. Karanlık madde varolmalıdır, çünkü bizim teorimiz bunu gerektirir!
Lerner şöyle diyor: Bilimsel bir teorinin testi, öngörülerin ve gözlemlerin birbirleriyle uyuşmasıdır ve büyük patlama teorisi bu sınavı geçememiştir. Evrende 20 milyar yıldan daha yaşlı ve 150 milyon ışık yılından daha uzak hiçbir nesnenin olamayacağı öngörüsünde bulunur. Fakat böyle nesneler vardır. Böylesine büyük ölçekteki evrenin, düzgün ve homojen olması gerektiğini söyler. Fakat evren böyle değildir. Teori, etrafımızda gördüğümüz galaksilerin mikrodalga fonda açıkça görülen ufacık dalgalanmalardan meydana gelmesi için, görünen maddeden yüz kat daha fazla karanlık maddenin olması gerektiğini söyler. Karanlık maddenin varlığına dair hiç bir kanıt yoktur. Ve eğer karanlık madde yoksa, teori hiçbir galaksinin oluşamayacağını söyler. Ama yine de galaksiler oracıktadırlar, tüm gökyüzüne yayılmışlardır. Ve bizler de onlardan birinde yaşıyoruz.[4] Alan Guth büyük patlamaya yapılan itirazlardan bazılarını bertaraf etmekte başarılı oldu, fakat teorinin şu ana kadar görülen en hayali ve keyfi versiyonunu ileri sürerek... “Karanlık madde”nin ne olduğunu söylemedi, fakat sadece kozmologlara onun teorik gerekçesini sağladı. Gerçek önemi, kozmoloji ve parçacık fiziği arasında o zamandan beri süregelen bağlantıyı kurmasıydı. Sorun, teorik fiziğin genel eğiliminin, tıpkı kozmolojideki gibi, ileri sürdüğü teorilerin doğruluğunu kanıtlamak için, pratikte test edilebilecek çok az öngörüde bulunarak, giderek artan ölçüde a priori matematiksel kabullere başvurmakta oluşudur. Ortaya çıkan teoriler daha da keyfi ve hayali bir niteliğe sahiptir, ve genellikle bilim-kurgudan başka hiçbir şeyle ortak yanları yokmuş gibi görünür.
Aslına bakarsanız, kozmolojinin yardımına koşan parçacık fizikçilerinin kendilerine ait bolca sorunları vardı. Alan Guth ve diğerleri, doğada küçük ölçekte işleyen üç temel kuvveti –elektromanyetizma, zayıf etkileşim kuvveti (radyoaktif bozunmaya sebep olur) ve güçlü etkileşim kuvveti (çekirdeği bir arada tutar ve nükleer enerjinin serbest bırakılmasından sorumludur)– birleştirecek, Büyük Birleşik Teoriyi (BBT)* keşfetmeye çalışıyorlardı. Yüz yıl önce, elektriğin ve manyetizmanın bir ve aynı kuvvet olduğunu kanıtlayan Maxwell’in başarısını tekrarlamayı umuyorlardı. Parçacık fizikçileri de, içine düştükleri zorlukların cevabını göklerde bulma umuduyla, kozmologlarla bir ittifaka girmeyi çok istiyorlardı. Gerçekte bütün yaklaşımları aynıydı. Gözleme yok denecek kadar az başvurarak, kendilerini bir dizi matematiksel modele ve genellikle saf spekülasyondan yalnızca bir adım ötedeki bütünüyle keyfi kabullere dayandırdılar. Her biri diğerinden daha inanılmaz olan teoriler bol miktarda ve hızlı bir biçimde ortaya çıkmıştı. “Şişme” teorisi bunların hepsinin bir karışımıdır.
Bilgisev -- 04.05.2008 - 00:05
Maddenin görünen kısmı çekici özelliğe sahiptir. “Gravitasyon” adı verilmiş olan her maddede bulunan çekici kuvveti hepimiz biliyoruz. Fakat, bir de görünmeyen madde vardır ki ona “Karanlık madde” denmektedir. Karanlık madde doğrudan görülmese de dolaylı olarak haritası çıkarılmıştır.
Karanlık maddenin önemli bir özelliği itici oluşudur. Yani, anti-gravitasyon diyebileceğimiz itici bir kuvvet içermektedir. Bir bakıma evrenin iskeleti de denebilir. Çünkü, karanlık madde sayesinde evren genişlemekte olduğu görüşü hakimdir. Karanlık madde sayesinde galaksiler bir araya toplanıp büyük bir kütle oluşmaları engellenmektedir. Gökte gördüğümüz yıldızlar, ki her biri milyonlarca yıldız içeren gök adalarıdır, serpiştirilmiş olarak görülüyorlarsa karanlık madde sayesindedir. Karanlık maddenin bir tür fotoğrafı “Gravitasyon mercek” denilen özellik sayesinde oluşturulmuştur.
İtici ve çekici kuvvetlerin bulunuşu evrendeki düzenli yapıları oluşturan simetrik bir özelliktir. Her boyutta ve her bölgede bu gizli simetri mevcuttur. Ancak, düzgün bir çizgisellik içeren simetri kendi üzerine dönerek çoğaldığında karmaşa ortaya çıkmaktadır. Demek ki, Kozmostan Kaosa ve Kaostan Kozmosa sürekli bir geçiş bulunmaktadır. Eğer bu geçiş olmasa ne çeşitlilik ne de gelişim olabilirdi.
xenix -- 05.05.2008 - 02:59
Gerçekteyse, gözlemlenebilir evrende varolan madde miktarı aşağı yukarı on metreküpte bir atomdur, yani teori tarafından öngörülen miktardan yüz kat daha az.
Bu uzay gerçekten çok boş.
xenix
G Milat -- 15.09.2011 - 06:32
Uzayda ses var midir?
“Ses” maddeden oluşan bir ortamda yayılan, mekanik bir titreşim dalgasıdır.Bir saniyede oluşan titreşimlerin sayısına ses frekansı denir. Ses frekans birimi Hertz (Hz)'dir. Frekansı arttıkça ses tizleşir (incelir). Düşük frekanslı sesler pes (kalın) sesleri oluşturur. İnsan kulağı 16 ile 20000 Hz arasındaki sesleri işitebilir. Saniyede titreşimi 16'dan az olan seslere subsonik, 20000 üzerinde olanlara ise ultrasonik sesler denir.
Algi duzeyimizde olmasa da son bulgulara gore; 1977'de fırlatılan NASA Voyager uzay sondasının Jüpiter'in etrafından geçtiği sırada güneş rüzgarlarının etkileşimiyle ortaya çıkan elektromanyetik parçacıklar ve gezegen manyetosferinin yarattığı titreşimler "radyo spektrometre" adı verilen özel cihazlarla ses olarak kaydedildi.
Ses ve uzay konusunda ne dusundugunuzu merak ettim:)
*G Milat*
gamaro -- 15.09.2011 - 08:45
Işık, ses ve hiç...
XINTeorisyen -- 15.09.2011 - 14:11
Karanlık madde gereksizdir, büyük patlama olmamış olabilir, yani onun ne gibi fanatikleri var ki , onu savunmak için bu kadar uğraşsın, Büyük patlamayı bizim öyle algılayabileceğimiz şekilde ama aslında daha farklı bir biçimde açıklayabilirim. bu taktirde ne tekilliğe nede karanlık maddeye ihtiyaç kalır.
G Milatın söylediği ise mümkündür. Doğrudur ses , maddesel bir dalgadır. ve maddesel dalgaların yayılmak için maddesel ortamlara ihtiyacı vardır.
Ancak her hareket eden maddesel nesnenin, aynı zamanda Broglie dalga boyunda yaymış olduğu madde dalgası adı verilen gravitasyonel bir dalga yaydığınıda biliyoruz. bu dalga ancak çok büyük kütleli ve yüksek hızlı maddeler için "ölçülebilir" diye diğer maddeler örneğin "hava molekülleri" için yok mu saymalıyız ?
Burada atmosferde söylediğimiz bir kelime , evrenin öteki ucunda bu "çok küçük değerli" gravitasyonel dalgayı ölçebilecek ve ayırabilecek bir teknoloji ile rahatlıkla duyulamaz mı ?
Üstelik düşünceme göre bu dalga için hız sözkonusu değil.
KaptanMosey -- 15.09.2011 - 16:24
Ben de o insanın aklını kaybettirebilecek sonsuz sessizliği tecrübe etmek isterdim. Sessiz uzay daha güzel bence, bu şekilde daha amaçsız duruyor.
gamaro, contact filminden bahsetmiş de, benim de aklıma filmin başlangıcı geldi. O sonsuz sessizlik...
swords -- 16.09.2011 - 09:12
İyide dostum sonuçta bunlar hesap kitapla ortaya çıkan şeyler.Öyle olması gerektiği varsayılır çünkü falan teoriye göre böyle olmalı falan, filan...
G Milat -- 17.09.2011 - 00:01
Sn XINTeorisyen,
Ancak her hareket eden maddesel nesnenin, aynı zamanda Broglie dalga boyunda yaymış olduğu madde dalgası adı verilen gravitasyonel bir dalga yaydığınıda biliyoruz. bu dalga ancak çok büyük kütleli ve yüksek hızlı maddeler için "ölçülebilir" diye diğer maddeler örneğin "hava molekülleri" için yok mu saymalıyız ? demissiniz.
Bunu biraz acar misiniz? Bildigim kadariyla ses dalgalari enerji tasir, havayi tasimazlar.Bu yuzden evrende ses maddeyle kendi kendine olusabilir mi diye dusunmustum.
****
Sevgili Kaptan :)) +1
Fakat sessizligi dogru yerde aramak gerekir diye de eklemeden duramayacagim :) Evren sandigimiz kadar sessiz olmayabilir:)(:
****
Gamaro :)(: +1
Bu da hicligin icinden senin ve yildizlar icin reverse olarak gelsin :))
*G Milat*
KaptanMosey -- 17.09.2011 - 05:33
"Sevgili Kaptan :)) +1
Fakat sessizligi dogru yerde aramak gerekir diye de eklemeden duramayacagim :) Evren sandigimiz kadar sessiz olmayabilir:)(:"
gamaro -- 17.09.2011 - 05:58
Müzik için teşekkürler G Milat, insan imkan ve cesaret için de teşekkürler:)
Ve Kaptanmosey, haklısın...
Atmosferimizin dışına çıkıp uzayı kendi rengi ve sessizliğiyle* göremeden, ve şu bizim mavi bilyeyi bir kerecik bile uzaklardan seyredemeden ölüp gidecek olmak çok üzüntü verici.
Ne bileyim... Keşke Jupiter veya Satürn gibi devasa bir güzelliğin minik uydularından birinde yeşerseydi yaşam.
Halkalar ve kırmızı göz...
Ve bir dev gibi doğup batsaydılar..
Peh:)
XINTeorisyen -- 17.09.2011 - 13:27
Ses dalgaları enerji taşır , havayı taşımazlar. Ancak kastettiğim ne havadır, ne enerji nede ses, burada anlatmaya çalıştığım madde dalgalarıdır.
Hareket eden cisimler özellikle yüksek kütleli cisimler gravitasyonel dalga adı verilen bir dalga yayarlar. bu dalga cismin kütlesine ve ivmesine bağlı olarak değişir.
işte bu yüksek kütleli karadeliklerin oluşturduğu madde dalgalarını, küçük kütleli hava molekülleride oluşturabilir diyorum sadece....
Bu durumda konuşurken titreştirdiğimiz hava moleküllerinin oluşturduğu madde dalgaları evrenin öteki ucuna "ışıktan hızlı" bir şekilde giderek orada bir ölçüm aleti ile görülebilir ve ölçülebilir diyorum sadece ...
Bunun için ne sesin , ne hava moleküllerinin, nede onların taşıdığı enerjinin o mesafeleri katetmesi gerekmez.
Madde dalgası oluşur ve bu dalga evreni dolaşır... Hepsi bu kadar...
KaptanMosey -- 17.09.2011 - 14:32
Kütleçekim dalgaları benim bildiğim kadarıyla şimdiye kadar gözlenemedi XINteorisyen. Genel görelilik teorisine dayanarak Einstein'ın varolduğunu tahmin ettiği uzay-zaman dalgalanmalarının adı. Karadelikler gibi, nötron yıldızları gibi moleküller de kütleçekim dalgası oluşturuyordur heralde. Fakat kütleçekimi o kadar zayıf bir kuvvettir ki, o kadar zayıftır ki... Yani şöyle anlatayım, bu dev karadeliklerin oluşturduğu kütleçekimi dalgalarını bile yakalayamıyoruz, o kadar zayıf. Bunlara dalga demek abartılı oluyor çok, dalgacık diyebiliriz :). Belki evrenin bir yerlerinde kütleçekim dalgalarını yakalayabilen dedektörler yapılmıştır ama bir molekülünkünü değil, o kadar değil.. hayır.
Ayrıca ikinci bir husus; hiçbir şey ama hiçbir şey, ışıktan hızlı hareket edemez. Bilgi, ışıktan hızlı kaynağından hedefine varamaz, bu evrenin nedensellik ilkesine aykırı.
XINTeorisyen -- 17.09.2011 - 17:33
Evet doğru haklısınız KaptanMosey; gözlenemedi ama bencede kuvvetle muhtemel varlıkları, kendi teorilerime dayanarak onların var olduğunu bende düşünüyorum. Einstein'la birlikte...Hatta bu dalgalardan daha fazlası var...
Evrenin bir yerinde bir molekülün yaydığı kütleçekimi algılayabilen bir dedektör var olmalıdır.
Kriterleriniz insanların ulaştığı bilgi seviyesi değilse tabii ki...
Ayrıca ışıktan hızlı hi. bir şey olmayacağını siz söylüyorsunuz. Böyle bir durumun nedenselllik ilkesine aykırı olması kutsal olarak kabul edilen bir denkleme mi yoksa gözlemlere mi dayanıyor.... Elbette bu gözlemler yapılmıştır yani ışık hızının sınır hız olduğu deney sonuçları ancak ışıktan hızlı gidilemiyeceğine kanıt değildir bunlar....
Bana göre ışıktan hızlı hareket mümkündür, ancak bu konvansiyonel sistemler ile olmayacak bir harekettir.
Eğerki hareket ettiğiniz ortamın özelliklerini bilirseniz, o özelliklere göre hareket ettiğinizde sizi engelleyebilecek hiç bir şey olamaz....
Bu uzay-zamanın kendisi dahi olsa....
G Milat -- 17.09.2011 - 17:48
"kendi teorilerim" denissiniz Sn XINTeorisyen..
Merakimi mazur gorurseniz soracagim, nedir sizin teoriniz? Isik, ses, evren ve madde ile alakali olan kismini kisaca anlatirsaniz sevinirim.
Daha once bahsettiginiz 3'lu yapiyla mi ilintili bu teoriniz?
*G Milat*
KaptanMosey -- 17.09.2011 - 18:31
Işık hızının aşılamamasının konvansiyonellikle, salt gözlemle veya teknolojinin olanaklarıyla bir ilgisi yok. Bu mühendislerin koyduğu bir limit değil. Tamamen fiziksel. Yani şimdi bu gerçekten öyle tek cümlelik bir kanun falan değil ki şuraya bir cümle yazayım ve siz de her şeyi kavrayın. Daha önce buralarda bi yerlerde söylemiştim ben fizikçi falan değilim, bu konular söz konusu olduğunda sıradan bir kişyim. Ama planck uzunluğu ve zamanından mı bahsedeyim... özel görelilikten mi bahsedeyim... ışığın tüm koordinat sistemlerine(veya referance frame, türkçeye çeviremedim) göre hızının aynı olması sorunundan mı... Yani demek istediğim vasfım bu konuyu kısaltmıyor.
Ama zaten kendiniz de araştırabilirsiniz, bu konularda bir çok kitap var, internette de bilgiye ulaşmak artık kolaylaştı.
Termodinamik yasaları, nedensellik ilkesi falan gibi.. bunlar, evrenin temel direkleri. Eğer bir varsayımınız bu ilke ve yasalarla çelişiyorsa sorun sizin varsayımınızda veya doğrudan sizin(senin) hakkın(ız)da konuşayım; sizin sezgilerinizdedir.
Kütleçekim dalgası dedektörüne dönersek... orada da durum benzer. Meselenin insanların çıktığı seviyeyle falan bir ilgisi yok. Kütleçekiminin diğer 3 temel etkileşime göre ne kadar ama ne kadar zayıf olduğunu gerçekten.. onu da bir araştırın. Beni "lost gerçekten çok bozdu" diyen adam gibi tekrarlara sürüklemeyin :). Ayrıca mesele bir hassasiyet meselesi değil. Evrende bir biz bir dedektörümüz bir de peşine düştüğümüz molekül olsaydı tamam. Heralde 10^80(yazıyla on üssü seksen) tane atom var deniliyor. Hani noise falan derlerya 10^80 - 1 adet parazit yapan nesneden bahsediyorum.
Sözde kısa yazıp bırakacaktım...
Kardan adam -- 18.09.2011 - 01:25
Nerede okumustum animsamiyorum. Nil boyunca kesif yapan bilim adamlari, bir caglayan dibinde yasayan bir kabile bulur. Suyun gurultusunden ekiptekiler birbiriyle konusmakta zorluk cekerken, kabiledekiler gayet rahat konusabiliyorlarmis. Anlasilmis ki yerliler suyun gurultusunu duymuyorlar. Onlarin kulaklari bu sese sagir olmus.
Buradan hareketle yazar, bizim de duyu organlarimizin uzayin gurultusune karsi sagir oldugunu soyluyordu. Yoksa gurultuden rahat edemezmisiz.
G Milat -- 18.09.2011 - 03:38
Gunes'in soylemeye calistigi bir seyler mi var:)
Gunes'in sesi icin burayi tiklayin, harika:)
ses, gunes, dalganin sese donusumu=Gunes konusuyor :)
Gazlardan oluşan güneşin çekirdeği, hidrojen’i 15 milyon derece sıcaklıkta Helyum’a dönüştüren dev bir nükleer füzyon fabrikası. Nükleer füzyonun enerjisi bir ısı yayımı yaratarak tüm yüzeyine ulaşıyor.
Isı yayımı üst katmanlara gazların yardımı ile tıpkı bir tencerede suyun kaynaması gibi ulaşıyor. Gazın hareketi sırasında da güneşin yaydığı ışıkta değişimler oluyor.
Bilimadamları SOHO (Solar and Heliospheric Observatory) uzay aracına monte edilmiş dopplergraph denen cihaz ile ışık dalgalarında meydena gelen değişimleri ölçebiliyorlar. Ölçülen ışık değişiklikleri de ses ve ışık dalgaları arasında modelleme yapabilen bir bilgisayar vasıtası ile ses dalgalarına dönüştürülüyor.
Oluşan ses dalgalarının insan kulağının duyabileceği ses frekansından çok daha düşük olduğundan duyulabilir olması için hızlandırılıyorlar. Sonuç olarak her türlü ses frekansaları içeren güneş ses dalgaları oluşturuluyor.
Güneşin müziği ancak bu şekilde oluşturalarak dinlenebiliyor çünkü dünya ile güneş arasında bulunan 150 milyon kilometrelik uzay boşluğunda hava olmadığından ses dalgalarının dünyamızdan direk olarak dinlenmesi mümkün değil.
Bilimadamı McIntosh çok frekanslı güneş şarkılarını katedral çan sesleri ile karşılaştırıyor, tıpkı çanlar sürekli aynı anda çalarken bazı çan seslerinin diğerlerini perdelemesi gibi güneşten gelen bazı ritmik bas gümlemelerinin frekanları üst üste gelince arka planda sürekli gelen vınlamaları örtüyor.
Bu oldukça yeni keşifle, güneş dalgalarını anlamak ilk defa bilimadamlarına güneşin iç yapısı görme imkanını veriyor. Dünyamızda sismografların yardımı ile depremlerin enerji dalgalarının ölçülerek bilgi edinilmesi gibi dopplergraph ile güneşin yaydığı dalgalar ölçülüyor.
Dopplergraph ölçümleri ile bilimadamları güneşin yüzeyindeki ve çekirdeğindeki gazların hareketi, kimyasal yapısı ve sıcaklığı konusunda sonuca varıyorlar.
Kaynak: Lily Whiteman, National Science Foundation (nsf.gov)
*G Milat*
XINTeorisyen -- 18.09.2011 - 05:46
Işık ve madde aynı şeyin farklı formları bana göre sayın G Milat, Evren Çelik bir bloktan daha katı adeta bir kuvars kristali kadar sert bir yapı Tüm boşlukk ve içindeki madde yani;
Ses; madde titreşimleri.. dolayısı ile bu yapı ile dolaylı ilişkili, sizin verdiğiniz örnekte ise ortada herhangi bir ses yok, yani güneşin sesi diyebileceğimiz.
Bu sadece gözlemlenen bir olgunun başka türde gözlemlenen bir olguya insanlar tarafından dönüştürülmesi, finansal veya borsa verilerin , görsel grafiklere dönüştürülmesi gibi...
3 'lu yapı teorisi diyalektik materyalizmdeki zıtlar ve çiftler kuramının biraz geliştirilmiş bir hali, herşey zıddı ile kaimdir diye bir söz vardır bilirisiniz. İşte varlığın zıddı olan yokluk olmadan varlığın varlığının mümkün olamıyacağına dair bir kuramdır O. ancak iki yapının karışmaması için arada bir de sınıra ihityaç vardır. Teorilerimi oluşturabilmek için gerekli felsefi alt yapıyı oluştururlar.
Işık ve madde; Evrende titreşen dalgalardır. bu dalgalar ortamın sertliği ile beraber düşünüldüğünde maksimum hız olan ışık hızına ulaşabilirler ancak, bu hızı sınırlayan ortamı oluşturan katı yapının sertlik derecesidir. Başlangıçta daha fazla sert olduğu için (Bigbang) ışık hızının değeri bundan yaklaşık 9 kat fazla idi. ama sertlik derecesi zamanla azaldı.
Çünkü madde ile beraber evrende yaratıldı. zamanda bunları etkileşimlerinin doğal sonucu idi...
Evrende bu yapının varlığına kanıt olacak, bazı sabit değerler vardır.
Evrensel sabitler. mesela G evrensel kütleçekim sabiti, h Planck sabiti ve türevleri, boşluğun elektrik ve manyetik sabitleri, vb vb.
Bunların sebebi evrendeki rijit yapının varlığına dair delillerdir. C ışık hızı değeri de dolaylı olarak bu rijit yapıyı kanıtlar... bu yapı sıvı değil katıdır...
Kaptan Mosey ben bu konuları biliyorum, tekrarlamanıza gerek yok. ve bu gürültülerinde farkındayım buna rağmen bunların ölçülebileceğini düşünüyorum ve uzun zamandır böyle bir cihazın teorik tasarımı üzerinde düşünüyorum..
Ayrıca 4 temel kuvvet hakkında bilgilendirme yapmanıza da gerek yok yukarıda da bir kısmını anlatmaya çalıştığım kendi TOE kuramım var.
G Milat -- 11.10.2011 - 03:49
*G Milat*
KaptanMosey -- 11.10.2011 - 07:45
Evet bu belgesel güzel, +1. Diğer bazı bölümlerini de çok beğenmiştim ben. Dünya dışı yaşam ve başak gök cisimlerinin kolonizasyonuyla ilgili olanlardı galiba. Belki biraz uçuk ama Jüpiter'deki olası yaşam formlarından bile bahsediyorlardı :).
KaptanMosey -- 16.10.2011 - 15:21
Bolshoi Simulation from UC-HPACC on Vimeo.
oik0s -- 16.10.2011 - 15:28
Renkler parlak ve güzel, dansçıların mavi ile uyumu müthiş :)
G Milat -- 21.11.2011 - 01:42
Bir uydudan Dunya'daki Aurora gozlemlenmis. Guzel etkileyici bir video olusturulmus..
Karanlik madde ile ilgili degil fakat videoyu ekleyecek daha ilgili bir baslik bulamadim:)) Izlenmeye deger..
Earth | Time Lapse View from Space, Fly Over | NASA, ISS from Michael König on Vimeo.
KaptanMosey -- 21.11.2011 - 07:15
Evet aslında böyle bir başlık lazım. Bazen ben de internette paylaşmayı istediğim güzel video veya resimlere falan rastlıyorum. Ama burada uygun bir bşalık bulamadığım için koyamıyorum. Nasıl bir bşalık açılabilir buna, "bugünün bilimsel paylaşımı" mı, "güzel bilimsel videolar" mı :). Uygun bir başlık aç G Milat :).
Bu videodaki en hoşuma giden kısım bulutlara set olmuş And Dağları'nın göründüğü kısım. +1 :)
G Milat -- 22.11.2011 - 04:27
Tesekkur ederim Sevgili KaptanMosey :)(:
Uygun bir baslik konusundaki rican uzerine seni kiracak degilim, baslik benden videolar senden olsun:))
****
Konuyu dagitmadan toparlayalim. Dun astronomi ile ilgili bir makalede kisaca "Karanlik Madde(Dark Matter)"e deginilmis.Aslinda bilinenden farkli bir sey de soylenmemis.Uc asagi bes yukari iste... Onu buraya aktarayim, kaldigimiz yerden devam edelim.. Olur mu:)
"Gökbilimciler açısından gündemin en gizemli konusu "karanlık madde" adı verilmiş olan fenomen olsa gerek. Önceleri ona "kayıp madde" adı veriliyordu. Çünkü, karanlık madde doğrudan "görülemez": Işığı ne soğurur, ne yansıtır, nede yayar. Kısacası, elektromanyetik tayfın hiçbir bölgesinde gözlemlenmesi sözkonusu değildir. Karanlık maddenin varlığını, yalnızca ve yalnızca, gözlemleyebildiğimiz diğer gökcisimleri üzerindeki etkileri dolayısıyla çıkarsıyoruz.
Yıldızların gökadalar içinde sergiledikleri, başka şekilde açıklanamayan hareketler, "kara madde" varsayımı ile açıklanmağa çalışılıyor. Yapılan çalışmalarda, yıldızların gökada içindeki davranışlarını önceden kestirmek için bilgisayarda üretilen modeller önplana çıkıyor. Ayrıca, veri toplamada uydulardan da büyük yarar sağlanmıştır.
1997 yılında, Hubble Uzay Teleskobu ile elde edilen bir görüntü, uzak bir gökada kümesinden bize ulaşan ışığın, önplanda yer alan bir başka gökada kümesi tarafından "eğildiğini" göstermiştir. Eğilmenin derecesini inceleyen gökbilimciler, aradaki bu ikinci gökada kümesinin toplam kütlesinin, içindeki görülebilir madde kütlesinin 250 katı dolayında olduğu -- yani, kat kat çok daha fazla olduğu kanısına varmışlardır. Başka bir deyişle, aradaki büyük fark, gökada kümesi içinde yer aldığı düşünülen "karanlık madde" kütlesine bağlanmıştır.
Halen, karanlık maddenin tam olarak ne olabileceği konusunda çok çeşitli görüşler vardır. Kimilerine göre, örneğin soğuk gazlar, karanlık gökadalar, yada "MACHO" adı verilen (kara delikler ve kahverengi cüce yıldızlar da içeren) devasa sıkışmış haleli yapılar gibi bildik fenomenlere dayanılarak bir açıklama getirilebilir. Diğer bir grup bilim adamı ise, karanlık maddenin, evrenin başlangıç dönemlerinde oluşmuş, bize garip gelen niteliklere sahip partiküllerden oluştuğu kanısında... Bu partiküller arasında, aksiyon'lar, "WIMP" adı verilen zayıf etkileşimli dev partiküller veya
nötrino'lar yer alıyor olabilir.
Karanlık maddenin niteliğinin anlaşılması niçin bu derece büyük önem taşıyor? Çünkü böyle bir bilgi, bizlere evrenin boyutları, biçimi ve geleceği hakkında önemli ipuçları verecektir. Evrende mevcut karanlık madde miktarı, evrenin açık uçlu olup olmadığı (yani, genişlemeğe devam edip etmediği); yoksa kapalı bir sistem mi olduğu (yani, bir noktaya kadar genişledikten sonra kendi içine mi çöküşmeğe başladığı); yoksa genişleyerek bir denge noktasını
bulduğunda artık hareketine son mu verdiği gibi konulardaki tartışmaların çözülmesine yardım edecektir.
Karanlık maddenin niteliğinin açıklığa kavuşması, ayrıca, gökadalar ve gökada kümelerinin oluşumu ve evrimini daha iyi
anlamamıza yardımcı olacaktır. Şöyle ki, ilk bakışta, bir gökadanın kendi çevresinde dönerken parçalanarak bütünlüğünü yitirmesi gerekir gibi görünürken, bunun gerçekleşmiyor olması, tabiatıyla, onu birarada tutan "birşey" in varlığı nedeniyledir.
Sözkonusu "bir şey" ise, bildiğimiz "çekim" (gravitasyon) gücüdür. Ne var ki, burada sözkonusu olan çekim gücü inanılmaz boyutlarda olmak zorundadır ve evrendeki görülebilir madde tarafından tekbaşına üretilmesi sözkonusu olamaz."
G Milat -- 10.01.2012 - 01:40
Karanlık madde devrimi :)
Karanlık madde görünmez olduğundan dolayı, yapılan araştırmalar bilgisayar düzleminde devam ediyordu.Dünya'ya gelen ışığın kıırlmasını gözlemleyiip bir harita çıkarmışlar. Bunu yaparken yaklaşık 10 milyon galaksiyi incelemişler.
"Gözlemlenen bölge, 13,7 milyar yaşında olduğu tahmin edilen evrenin yaklaşık yarısına karşılık gelen 6 milyar ışıkyılı (1 ışıkyılı: 9,4 trilyon km) uzaklığında bir mesafeyi kapsıyor. "
Artık astronomlar karanlık maddeyi anlamaya ve evrenin hareketlerini gözlemlemeye bir adım daha yakınlar.Böylelikle evren hakkında daha çok bilgi edinebileceğiz.
Daha detaylı bilgi için tıklayınız; Astronomers map largest ever zone of dark matter
KaptanMosey -- 04.05.2012 - 13:34
Az önce denk geldim, PH&D'nin karanlık madde hakkındaki videosu...
Çok anlaşılır ve eğlenceli bir dille meseleyi özetlemişler.
G Milat -- 05.05.2012 - 00:19
Benzer bir belgeseli yukarıda vermiştim ama bu Türkçe dublajlı ve daha anlaşılır.