Sarı saçları, yüzünün solukluğunu daha da belli ediyor kadının.
Bir fabrikanın gürültüsü içinde, insanların bir sonraki hareketlerinin, bir sonraki duygulanımlarının, yüz ifadelerinin ve kalp atışlarının kurumsal kimliklerde yazılı olduğu bir iş ortamında, modern zamanların kayıt altına alınmış ve ancak boyunlarına asılmış kartların kullanım biçimine göre bir kişilik edinebilmiş kalabalıklarının içinde, bütün bu karmaşaya değmeden yürüyen sessiz bir kadın. Bütün bu seslerin arasında, sessizliğini koruyup, büyüten yalnız bir kadın. "Ben sağırım. Duymak istediğim şeyler olursa kulaklığımı açıyorum, gerekmediğinde kapalı tutuyorum" diyor filmin (*) bir yerinde.
Bu, o kadar kolay değil elbette. Bazen duymak istediğin, duymaya deli gibi ihtiyaç duyduğun sözcükler, aniden bastıran bir yağmura dikkat kesilmişken kayıp gidiyor telaşlı gökyüzünde. Başka tarafa bakarken, çaresizce yanından uzaklaşıp gidiyor uzaklara bir yere. Duymuyorsun ve bir şeyler yarım kalıyor. Duymuyorsun ve bir şeyler, oyundaki sözlerini unutmuş bir müsamere çocuğunun gözyaşları gibi düğümleniyor boğazında. Bazen de acımasız, aşksız, huzursuz, soğuk, muhteris bir cümle her şeyi aşıp, hiç sırası olmadığı halde yüzüne çarpıyor. Duyuyorsun ve bundan böyle duymamış gibi davranamıyorsun ömrünce.
Adam neden diye soruyor kadına. "Neden kendinden söz etmiyorsun?" Oysa kadınlar neden sorusundan hoşlanmazlar. Nedensiz davranışlar en çok kadınlara yakışır çünkü. Bir kadının davranışlarına neden araması sahiciliğine gölge düşürür. Neden diye yargıçlar sorar, polisler sorar, yasa koyucular sorar, askerler sorar, müdürler sorar. Oysa neden diye başlayan sorular sorabilmek için gücünü yasalardan almak yetmez. Ancak güçlü bir kalbiniz varsa sormaya cesaret edebilirsiniz.
Aşık bir kadına neden sorusunu sormak, alabileceğin yanıtların, kalbini bir harabeye, bir cepheye çevirebilmesine hazır olmak anlamına gelir. Kadınlar böylesi sorulara hazır olmayan erkeklerin sorduklarına asla gerçek yanıtlar vermezler. O da vermiyor. Saçlarının rengini, ismini, hayatını gizliyor, yaralarını sardığı adamın ısrarlı sorularına karşı. Adamın vücudunda yanıklar var ve gözleri de görmüyor bu süre içinde. Kadına kendi dünyasında saklı tuttuğu bir isimle sesleniyor.
Hikayesini kendi geçmişinin tenha yerlerinde sakladığı bir isimle sesleniyor. Alçak bir savaşın bütün izlerini vücudunda taşıyor kadın. Her şeyden habersiz evine dönerken Sırplar ve diğerleri tarafından bir otelde alıkonulup aylar boyunca tecavüz edilmiş. Böylesine zarif bir beden, bu kadar acıya, bu kadar kudurmuş bedene nasıl tahammül edebilir diyor insan. Anlıyorsun ki bir kadının acılara tahammül çizgisini hayal bile etmek pek mümkün değil. Anlıyorsunuz ki yeryüzünün bütün acıları bir tek kadının vücudunda, ruhunda, gözlerinde toplanabilir. Hayatta kalmanın utancı bir türlü silinmiyor üzerinden.
Çünkü arkadaşları ölmüşler, çünkü göğsüne tükürükler saçılmış, çünkü kasıklarında korkuyla karışık tiksintiler var. Alenen yaşanan acılara gözlerini kapatmış bütün dünya. Hayatta kalmanın utancı en mahrem yanlarına yapışmış ve çıkmıyor. Bir kere hayatta kalmış ve ölmek bile bu utancını dindirmiyor bu andan itibaren. Adamın ellerini tutuyor ve göğsünde, boynunda gezdiriyor. Vücudunun her yanında Çetnik yaraları var. Her yanına bıçaklarla çizikler atmışlar. Tecavüzle yetinmeyip parça parça kanatmışlar zarif bedenini. Her gün bir yanı ölsün diye durmadan üşenmeden küçük kesiklerle doldurmuşlar her tarafını. Adamın ellerini yaralarının üzerinde gezdiriyor usulca. Aradan yıllar geçmiş ama yaraların izleri geçmemiş.
Yıllar geçmiş ama kulaklarındaki sağırlığa rağmen çığlıklar silinmemiş. Erkeğin gözleri görmüyor ama parmak uçlarında hissediyor acıları. Parmak uçlarıyla duyuyor, parmak uçlarıyla görüyor, parmak uçlarıyla ağlıyor, parmak uçlarıyla hıçkırıklara boğuluyor. Kadınların yaralarını erkeğin gözyaşları iyileştirir ancak. Erkekler ketumlaştıkça, gözleri kuraklaştıkça, acısı dinmemiş kadınların sayısı artıyor. Erkekler ağlamayınca kadınların yaraları bir türlü geçmiyor. "Benimle gel" diyor adam. Bütün kadınların bu cümleyi duymak istediklerini zannedersiniz.
Gerçek böyle değil. Kadınlar bu cümlenin nasıl söylendiğini, ne için söylendiğini ve gerçekliğini, bu sözleri söyleyenden bile daha fazla hissederler. "Bir gün ağlamaya kalkarsam, beni bir odaya kapatmak zorunda kalırsın..." diyor kadın. Çünkü kadınların sahici gözyaşlarına katlanılması güç acılar sinmiştir.
(*) La Vida Secreta De Las Palabras
Tarık TUFAN