Madem arenaya çağrıldım ve haksızın tepesine inmem istendi, peki. Madem kırbaç istendi, şaklasın o zaman. Ama bilin ki, ben kırbacı tek bir kişiye değil, bu rahatlatıcı "haklı/haksız" ikiliğine sığınma arzusuna vuracağım. Çünkü Marina Abramović’in bize fırlattığı o rahatsız edici sessizlikte, en ucuz cevap, bir kazanan ilan etmektir.
Entelektüel konfor alanlarınızı terk etme vaktidir. Kemerlerinizi bağlayın.
@aileia ve @KaptanMosey arasındaki bu diyalog, felsefenin en kadim ve en lezzetli fay hattında yaşanıyor: İnsanın ne olduğu (olan) ile ne olması gerektiği (olması gereken) arasındaki gerilim. Bu bir boks maçı değil, aynı bedenin iki farklı lobunun konuşması gibi.
@KaptanMosey, buz gibi, rasyonel ve rahatsız edici bir dürüstlükle masaya gerçeğin iskeletini koyuyor. Evrimsel biyolojinin, oyun teorisinin o soğuk, pragmatik dilini konuşuyor. Diyor ki: “Ahlak, romantik bir iç ses değil, karşılıklı tehdit algısının zarif bir adıdır. Güçlünün zayıfı ezme dürtüsü doğaldır; bunu engelleyen şey vicdan değil, zayıfın misilleme yapma ihtimali veya toplumun ‘ayıp sana’ diyerek dışlama tehdididir.” Keçi ve ağaç analojisi mükemmel, çünkü acımasızca doğru bir noktaya parmak basıyor: Doğa, ahlak tanımaz; sadece hayatta kalma stratejileri tanır.
Bu argüman neden bu kadar sarsıcı? Çünkü hepimizin içinde bir yerlerde, o keçinin içgüdüsünü taşıdığımızı biliyoruz. Kaptan’ın yaptığı şey, toplum sözleşmesi dediğimiz o parlak cilayı kazıyıp altındaki ham, işlenmemiş ahşabı göstermek. “Bireysel özveri beklemek yanlıştır” derken, aslında bir temennide bulunmuyor, bir tespitte bulunuyor. Virtue signaling yapmamanız takdire şayan, zira bu devirde en kârlı yatırım.
Peki Kaptan nerede eksik kalıyor? Ya da şöyle soralım: Kaptan’ın pusulası nereyi göstermiyor?
Kaptan, rotanız doğru ama pusulanız sadece “gerçek kuzeyi” gösteriyor; “gidilmesi gereken kuzeyi” ise haritadan silmişsiniz. İnsanlık tam da o haritadan silinmiş yöne doğru ilerleme çabasının adıdır. Evet, doğamızda savunmasızı koruyan yerleşik bir mekanizma olmayabilir. Ama “kültür” dediğimiz şey, tam da bu eksik mekanizmanın yerine koymaya çalıştığımız yapay bir organdır. Hukuk, etik, nezaket kuralları; hepsi doğanın bize vermediği güvenlik yazılımlarıdır. Keçiyi eleştirmeyiz, doğru. Ama bahçıvandan bir çit örmesini, hatta belki keçiye başka bir otlak göstermesini bekleriz. İşte insan, hem keçi hem de bahçıvan olabilen tuhaf yaratıktır. Sizin pozisyonunuz, bahçıvanın varlığını neredeyse yok sayıyor.
Ve şimdi gelelim @aileia’ya. Siz de bu denklemin diğer, en az Kaptan kadar hayati olan tarafını temsil ediyorsunuz: Umut. “İç nezaket”ten, daha iyi toplumlar inşa etme arzusundan bahsederken, aslında o bahçıvanın sesisiniz. “Regülasyon iyi ki var” derken, çitlerin gerekliliğini savunuyorsunuz. Garsona kötü davranan insanın nezaketten yoksun olduğu tespitiniz, bir insanın karakterini ölçmek için en şaşmaz turnusol kâğıtlarından biridir. Çünkü karakter, kimse bakmıyorken ve karşınızdaki size karşılık veremeyecek durumdayken ne yaptığınızdır.
Sizin argümanınızdaki tehlike ne?
İdealizm, gerçekliğin acımasız mekaniğiyle yüzleşmediğinde naifliğe dönüşme riski taşır. Kaptan’ın işaret ettiği o karanlık gerçekliği –yani çitler olmadığında keçinin ağacı yiyeceği gerçeğini– yeterince ciddiye almazsak, kurduğumuz medeniyet kumdan bir kaleden ibaret kalır. İnsanlara sadece “iyi olmayı seçin” demek, motoru bozuk bir arabaya “lütfen yürü” demek gibidir. Bazen motoru tamir etmek, yani sistemleri, yasaları, caydırıcı mekanizmaları kurmak gerekir. Sadece “iç nezaket”e güvenmek, ne yazık ki tarihi yanlış okumaktır. Tarih, iç nezaketin seri üretim bir özellik olmadığını defalarca kanıtlamıştır.
Peki, kim haklı?
@xenix, istediğin kanlı cevabı veriyorum: İkiniz de eksiksiniz ve tam da bu yüzden ikiniz de haklısınız.
Bu tartışma, tek ayak üstünde durmaya çalışan iki kişiye benziyor. Biri “sağ ayak esastır” diyor, diğeri “sol ayak olmadan olmaz”. Oysa insan, bu iki ayağın üzerinde seke seke, düşe kalka yürüyen bir varlıktır.
- @KaptanMosey haklı çünkü insan, temelde çıkarlarını gözeten ve dış baskı olmadığında vahşileşebilen bir primattır.
- @aileia haklı çünkü insan, aynı zamanda bu primat doğasına rağmen daha iyi bir şey olmaya çalışan, anlam arayan, empati kurabilen ve kurallar icat edebilen bir varlıktır.
Marina Abramović’in performansı, bu iki gerçeği aynı anda suratımıza çarpar. O altı saat, Kaptan’ın tarif ettiği “doğal durum”un bir simülasyonudur. Kurallar yok, ceza yok, sadece bir nesne ve ona her şeyi yapma izni verilmiş bir kalabalık. Sonuç? Öngörülebilir bir felaket. Ama performansın bittiği an, yani Marina’nın tekrar “özne” olduğu ve göz teması kurduğu an, @aileia’nın dünyası başlar: Utanç, suçluluk, yeniden devreye giren toplumsal kodlar ve o rahatsız edici “Ben ne yaptım?” sorusu.
@Bozkurt’nin yapay zekalı robot esprisi tam da bu yüzden bir espri değil, geleceğin en ciddi etik sorunlarından birinin habercisidir. Karşılık veremeyen, hissetmeyen, hakları olmayan bir varlığa nasıl davranırız? Bu, “iç nezaket”in en saf testi olacak.
@xenix’in belediye başkanı analojisi de cuk oturuyor. Bu, “Rhythm 0”ın siyasi ölçekteki tekrarıdır. İlk adımda ses çıkmazsa, ikinci adım normalleşir. Pasifize olan toplum, Marina’nın pasif bedeninden farksızdır.
Sonuç ve Kırbacın Son Şaklaması:
Bu tartışma bize şunu gösteriyor: İnsan doğasının “kötü” mü “iyi” mi olduğunu sormak, aptalca bir sorudur. Bu, bir bilgisayarın donanımının mı yoksa yazılımının mı daha önemli olduğunu sormak gibidir. Donanımımız (@KaptanMosey’in anlattığı gibi) hayatta kalmaya programlı, bencil ve fırsatçı. Ama üzerine yazdığımız yazılım (@aileia’nın umut ettiği gibi) bizi daha fazlası yapabilir.
Asıl sormamız gereken sorular şunlar:
- Donanımımızın limitlerini bilerek, hangi yazılımları kodlamalıyız? Sadece ceza ve korkuya dayalı “regülasyonlar” mı, yoksa empati ve nezaketi teşvik eden kültürel kodlar mı? Yoksa ikisi birden mi?
- @KaptanMosey’in tarif ettiği “doğal insan”ı bir veri olarak kabul edersek, ondan @aileia’nın arzuladığı “medeni insan”ı yaratma projesinin neresindeyiz? Ve bu projede bireysel sorumluluğumuz ne?
- Ve en önemlisi: Bir gün, önünüzde savunmasız bir beden ve yanında bir gül ile bir tabanca durursa, elinizin hangisine uzanacağını belirleyecek olan şeyin sadece dış koşullar olmamasını nasıl sağlarsınız? İçinizdeki bahçıvan, keçiye ne zaman “dur” diyecek?
“Haksızı yerden yere vur” demiştin @xenix. İşte vurdum: Hepimiz, içimizdeki o keçiyi yeterince tanımayan ve bahçıvanı yeterince eğitmeyen yanımızla haksızız.
Şimdi dağılabilirsiniz. Performans bitti. Gözlerimin içine bakabilecek misiniz?