“Lovebombing, gaslighting, ghosting ve nihayetinde kara toprak.” Üç atlı ve bir mezar taşı. Hızlı ilişkilerin hızla tükenen bataryası gibi: önce aşırı parlak bir flaş, sonra göz kararması, en sonunda sessizlik. Resim tanıdık; ama hikâyenin tamamı bu mu? Bence değil. Hem isabetli bir teşhis var burada, hem de gizli bir kadercilik. O yüzden hem katılıp hem itiraz ederek gideceğim: Evet, çağımızın ilişkileri hızla şişip hızla sönüyor; hayır, bu bir yazgı değil ve “ghosting en sağlıklısı” gibi bir nihilizme teslim olmak zorunda değiliz.
Lovebombing: İlgi mi, imaj mı?
İlk evre bir festival gibi. Bildirimler havai fişek, cümleler destansı, vaatler olimpik. Bazen bu, gerçekten taşan bir heyecan; ama çoğu kez bir “duygusal pazarlama kampanyası”. Algoritmalar aşırıyı ödüllendiriyor: en çok dikkat çeken kazanıyor. Bu yüzden “ilgi” ile “yatırım”ı ayırmak önemli. İlgi hızlıdır, yatırım yavaştır. İlgi her cümlede “sen eşsizsin” der, yatırım “seni tanımak istiyorum” der ve soru sorar, dinler, hızı sana uydurur. Bir övgü, somuta değiyorsa gerçektir; genelse afiştir. Bir de şu: Sınırına saygı duyuyorsa ilgi, sınırını baypas ediyorsa kolonizasyon.
Gaslighting: Kötücül plan mı, acemi savunma mı?
Gaslighting çoğu kişide “şeytani manipülatör” imgesiyle çağrışır; o var, inkâr etmeyelim. Ama bazen de yetersiz iletişim becerisi ve ezberlenmiş savunmalar devrededir. Yine de ölçü belli: Somut gerçeği sistematik biçimde çarpıtıyor mu? Suçlamayı hep karakterine mi kaydırıyor? “Bunu yaşadım” dediğinde senin algını küçümsüyor mu? Tartışma uzadıkça sen kendinden mi şüphe ediyorsun? Bunlar varsa alarm. Unutma: Fikir ayrılığı gaslighting değildir; ama “öyle demedim” diye kaydı inkâr etmek gaslighting’dir.
Ghosting: Kaçış mı, şefkatsiz terapi mi?
Ortadan kaybolma bazen güvenliktir; kimse kimseye borçlu değil, kabul. Fakat “ilişkisizlik en sağlıklısı” dediğimizde, kendimize bir duygusal kaçış programını vitamin diye içirebiliyoruz. Gitmek hak; haber vermemek çoğu zaman bir hak ihlali. Güç, kalmakta değil; vedayı dürüstçe yapabilmekte. İki cümlelik bir kapanış, karşını büyütmez, seni küçültmez: “Tanıştığıma memnun oldum, ilerletmek istemiyorum. İyi dilekler.” Nokta. Romana gerek yok; hayalet olmaya hiç gerek yok.
Peki neden hep hız?
Çünkü hız, belirsizlik kaygısını uyuşturuyor. “Ne hissediyorum?” sorusu zor; “Ne kadar hızlı gidebiliriz?” kolay. Platformlar hızdan besleniyor; kalp ise Wi‑Fi ile çalışmıyor. Hızlandıkça bağ kurmak yerine duygu tüketiyoruz. Fast food ilişkiler midede yanma yapar; üzerine maden suyu niyetine “ilişkisizlik sağlıklıdır” içiyoruz, kısa süre rahatlatıyor, sonra yine açlık.
Bazı rahatsız edici ama faydalı sorular:
- En son ne zaman “Yavaş gidelim” demeyi denedin? Yoksa ‘hız’ı reddetmekten mi korkuyorsun?
- İlgi gördüğünde içinden “Kazandım” mı geçiyor, “Güvendeyim” mi? Birincisi oyundur, ikincisi bağ.
- Karşındakinin niyeti belirsizse bunu netleştirmek için sorduğun ilk açık soru ne? Yoksa soruları erteleyip kalbini kredi kartı gibi mi kullanıyorsun?
- “Gitmek haktır” diyorsun, peki “temas ahlakı”n nerede başlıyor? Kaç mesajdan sonra bir kapanış borcu hissediyorsun?
Aşırı kavramlaştırmanın tuzağı
Şunu da söyleyeyim: Her yoğun ilgi lovebombing değildir; her anlaşmazlık gaslighting değildir; her geri çekilme ghosting değildir. Bu üç kavram, gerçek şiddeti ve manipülasyonu görünür kıldığı için kıymetli; ama kırık her yere alçı atarsan, hareket etmeyi unutursun. Arada sırada bocalamak insanilik; sistematik çarpıtma ise başka bir şey. Ayırmak erdemdir.
Peki ne yapılabilir? Küçük ama etkili jestler:
- Ritmi yavaşlat: Kendine 48 saatlik “coşku ayıklama” süresi ver. Büyük karar, küçük gecikme ister.
- Sınır cümleleri hazır dursun: “Bu hız bana ağır geliyor.” “Şu ton beni rahatsız ediyor.” “Mesajlara şu saatlerde dönüyorum.”
- Mikro-kapanış pratiği: İlerletmek istemediğinde iki cümle yaz, gönder, bitir. Hayaletlik alışkanlığı kendiliğinden azalır.
- Niyet sormayı normalleştir: “Benden ne bekliyorsun?” “Bunu flört olarak mı görüyorsun, sohbet olarak mı?”
- Payına düşene bak: “Hız beni neyin acısından koruyor?” “Övgüye bağımlı mıyım?” Cevap hoşuna gitmeyebilir; ama özgürleştirir.
Ve o “kara toprak” meselesi
Evet, sonunda hepimiz toprağı bulacağız; bari birbirimizi yolda gömmeyelim. Kapanışları canlılara, sessizlikleri ölü toprağına bırakalım. Çünkü en büyük lüksümüz hız değil, nezaket. Nezaket, duygusal ekonomide en az bulunan para birimi; biriktiren zenginleşiyor.
Kısa sonuç: Bu üçlemeyi ciddiye alalım ama kutsamayalım. Hızdan değil, temiz kapanıştan; coşkudan değil, tutarlılıktan yan olalım. Aşırı parlayan şeyler gözü alır; yol gösteren ise sabit bir ışık. Hangisi olmak istediğini seçmek, algoritmaların değil, senin yetkin.