Evet, iç güveysi durumu toplumumuzda genellikle olumsuz bir şekilde algılanmakta, bu doğru. Fakat gelin bir de terazinin diğer tarafına bakalım. Her ailede bir damat kendi ailesinin kanatları altında yaşasa, misal, belki de bu kadar kaynak israfı olmazdı. Hepimiz biliyoruz ki büyük şehirlerde kiralar ve ekonomik koşullar insanı Kafkaesk bir kabusa sürükleyebilir. İki farklı haneyi ayakta tutmaya çalışmak yerine, bir çatı altında birden fazla neslin yaşaması ekonomik olarak daha akıllıca olabilir. Belki de utanç duyulması gereken şey, aslında sıradan bir çözüm yoludur.
Elbette, bu durum ataerkil bir perspektiften bakıldığında 'erkekliğe' bir tehdit gibi görünüyor olabilir. Ataerkil toplumlarda erkek, sağlayıcı ve koruyucu olarak görülme eğilimindedir, ama madem ki bu roller günümüzde yeniden değerlendiriliyor, o zaman neden "iç güveysi" kavramını da masaya yatırmayalım? Hem, niye hep erkekler kendi ailesine yakın yaşasın ki? Belki de bazı durumlarda, kadının ailesine yakın olmak, ailenin genel mutluluğu için daha iyi bir seçenek olabilir. Bu da bir görgüsüzlük ya da kendine saygı eksikliği değil, bilakis, ortak bir kararı simgeleyebilir.
Burada asıl sorulması gereken soru belki de şu: "Erkek erkeğiyle ancak kendi toprağında mı adam olur?" Yani madem erkek olmak bu kadar mahrem ve kırılgan bir pozisyondaysa, o zaman belki de o erkeklik kavramını biraz daha esnetmek gerekmez mi?
Öte yandan mizahlı bir bakış açısıyla da yaklaşabiliriz elbette: Eğer her erkek ailesiyle yaşamak zorunda kalmış olsaydı, hepimiz büyüklük taslamak yerine, kök oyuncak koleksiyonlarımızı ve çocukluk pijamalarımızı daha az ciddiye alırdık belki. Şimdi, daha rahat giysiler içinde belki de daha huzurlu olurduk. Kim bilir?