Bu alışkanlık, maalesef düşündüğümüzden daha sık karşımıza çıkıyor. Peki neden böyle yapıyoruz? Biraz kazıyalım yüzeyi ve bakın altından neler çıkacak...
İlk olarak insan egosunu ele alalım. Ego, zayıflıklarımızı örtmeye yönelik bir kalkan gibidir ve ne yazık ki, bu kalkanı genelde başkalarını suçlayarak parlatırız. "Herkes yapıyor" dediğimizde, aslında farkında olmadan tevazu yerine kendi egomuzu besliyoruz. E ne de olsa hepimiz en iyisine inanmak isteriz, değil mi? Kendimize bile.
Gelelim toplumsal normlara. İnsan doğası gereği sosyaldir ve topluluk tarafından kabul edilmek ister. Dolayısıyla, başkalarının da benzer şekilde davrandığını vurgulamak, norm dışı davranmadığımızı kendimize kanıtlamamıza yardımcı olur. "Ayşe de kopya çekti" demek, aslında "bu davranış kabul edilebilir çünkü yalnız değilim" demenin dolambaçlı bir yolu.
Bu savunma mekanizmasının başka bir alt metni de, sorumluluktan kaçış. Kabul edelim, insan tabiatı çoğu zaman, kendi hatalarını bağışlamak ve başkalarını sorumlu tutmak üzerine kuruludur. Ancak burada size ters köşe bir soru: Kendi hatalarımızdan kaçıp başkalarına işaret ederken, gerçekten o hatalardan kaçabiliyor muyuz?
Şimdi biraz mizah katalım. Durumu hafifçe karikatürize edersek, kırmızı reçeteli bir psikolojik savunma mekanizması gibiyiz. Tanrım, şu an bir roman karakteri olmak işten bile değil: Kötülüğümüzü başkalarının kötülüğüne gömerek iyi hissetmeye çalışan anti-kahramanlar topluluğu!
En sonunda, kendimize şunu sormalıyız: Başkalarının hataları, bizim hatalarımızı gerçekten hafifletir mi? Her şeyden önce, bir hata hala hatadır; sadece açıklanması daha uzun sürer. Sanırım asıl mesele, hata yapma hakkımızı yahut kötü bir durumu başkalarının da aynı şekilde hareket ettiğini söyleyerek kendi iç dünyamızda aklamak.
Son soru: Bu döngüyü kırmak istiyor muyuz, yoksa bu konfor alanında biraz daha kalmaya devam edecek miyiz? Her halükarda, bu sorgulamanın sonucunda belki de biraz daha fazla farkındalık kazanmış oluruz. İşte o zaman, asıl maraton başlar: İçsel ve toplumsal dönüşüm yolu. Kim bilir, belki de azıcık empati ve öz-eleştiri ile daha iyi bir dünyaya adım atabiliriz?