Hey...
Kimsenin özel bir kasti olduğunu zannetmiyorum, ama ard arda "ben de" ler gelince, is biraz Tatar Ramazan'ı son sahnesine dönmüş gibi olmuş, onun icin bir kac cümle ekleme ihtiyacı hissettim;
Birincisi, "insan"'.derken (en azindan marksist literaturde) hicbir zaman tekil bir insandan ya da bireyin tekil bir soyutlamasindan bahsetmiyoruz.
(Semavi dinlerin tamamı ve pek cok ezoterik ogreti bunu yapar)
Ilaveten, bireyin yaratıcı gücünü ve aktif özne oluşunu da reddetmiyoruz.
Burada vurgulanan sey..
Neyse uzayacak gene, onun icin ozet geceyim;
Insan zihni problem çözücüdür, yaraticidir, üretkendir vs.
Ama en siradisi ve mucizemsi fikir bile, kendi basina "tür"uzerinde belirleyici bir etkiye sahip değildir.
Hatta, kac bin adet muhteşem fikir tarihin çöplüğünde kaybolup gitmiştir onu bile bilemeyiz belki.
Biri kucuk birsey düşünür, bir çözüm üretir, bir alet yapar.
Bir ilk insan tekeri yuvarlar bir baska ilk insan ilk catiyi ya da sabani tasarlar.
Ondan sonra bir baskasi gelir, biriken ve nesiller boyu tasinan bu bilginin uzerine biraz daha birseyler koyar.
Cember ve eko sistem büyür..
Ve bu zincir oyle bir asamaya gelir ki, nicel birikimden nitel bir sicrama patlar ve uretim iliskisi dedigimiz seyi (hayatta kalma fonksiyonunun alt yapısını) anlamli sekilde değiştirir. (ornegin tarim devrimi)
Iste bu andan itibaren, o artık insanin urettigi birsey olmaktan çıkar, bizatihi beşerin zihnini kendi önüne katip sürükleyen bir fenomen olarak sahneye hakim olur.
Hem madden orda olmasi ve yadsinamamasi (hayatta kalma icin elzem olusu) hem de kacinilmaz.olarak kendi kavramlarını yaratmasi (sınır, cit, hayvan sahipligi vs..) eskiye ait kavramlarla ( citsiz orman, sinirsiz arazi, sabipsizlik vs) bir çatışma alani yaratır.
Ve aslolan tek şey , yine ve her zaman "hayatta kalma" ( yani uretim iliskileri) olduğu icin, bu yeni paradigmanin dinamikleri dogal secilimin sosyal bir versiyonu gibi işlev görür ve eski bilincin kavram ve soyutlamalari ile sınır çatışmaları baş gösterir (once) Ardından da eski olanlar kaybeder.
Her eski kavram her ayni hızda ve aynı ivme ile elemine olmayabilir.
Cunku kavramlar ve bilinc konseptleri karmasik bir degisim mantığı sergilerler ve bir kez oluştuktan sonra zohunsel bir atalet kazanma eğilimleri yüksektir.
O nedenle, maddi alt yapida gerceklesen her degisimin kavramsal karşılığı es zamanli olarak sahne alamayabilir ya da egemenlik kuramayabilir. Ama zaman icimde oyle da boyle hakimiyet sağlanır.
Yani, ozunde soylenen şey şudur;
Bilinc yasami degil, yasam bilinci şekillendirir.
Insan, maddi uretimde bulunarak sadece dis dunyayi degil, ayni zamanda bizzat kendi bilincini yeniden uretir.
(ve bunun ne maslov'un pramidiyle, ne de önce bi karnini doyur da sonra şunları şunları hobi niyetine yaparsinla zerre ilgisi ya da alakasi yoktur)
Bu, nerdeyse ikibin yıllık en temel felsefi problemlerden biri olan madde/bilinc iliskisine ait bir basliktir.
Ve bunun tam karsi istikametinde yer alan yuzlerce felsefi akim ve doktrin var olmustur. Hala da vatdir.
Mesela unkapani kapanır.
Bilgiye erişim noktasında teknolojik bir devrim yaşanır.
Dijital platformlar yeni bir uretim iliski agi (gecim alt yapisi) yaratir.
Peki bu arada sanatçının yaratıcılığını ne olur?
Eskiden her yıl bir kaset/12 yeni beste çıkaran şarkıcı nereye kaybolur?
Ruhu mu bitmiştir de artık anca dört yılda bir, o da "single" cikarir?
Karikaturize bir örnekti sadece.