Birileri birilerinin karşısına kırmızı çizgilerini, dokunulmazlarını, yer üstü ve yeryüzü Tanrılarını çıkarıyor, kesif ve keskin bir horgörüyle eleştirilerileri savuşturmaya teşebbüs ediyor.
Dokunulmazlarına, kırmızı çizgilerine, efendilerine saygı duymamızı istiyorlar. Saygıyı hiç hak etmeyen, saygın olmaktan enikonu uzak saygınlarına saygı duymamızı talep ediyorlar, dahası dayatıyorlar; saygı sanki zoraki temin edilebilen bir şeymiş gibi.
Peki saygı, öyle sebil eder gibi, mavi boncuk dağıtır gibi cömertlikle saçılabilir bir şey olabilir mi!?
Peki buradan bir radikal eleştirel akıl, rasyonalite, vicdan, eşduyum, "modus vivendi" yani ortak yaşam iradesi ve istenci, sahih, sahici herhangi bir şey çıkabilir mi!?
İnsanlık âlemindeki ilerlemeler daima birilerinin kutsallarına saygı duymamak, dokunulmazlarına dokunmak, kırmızı çizgilerini ihlal etmek pahasına söz konusu olabilmiştir.
Niceleri inançlarına ve inanç önderlerine saygı duyulmasını talep ederken esasında otoriter bir edayla saklı olarak itaate ve gönüllü kulluğa çağırmakta.
Ayrıca "korkulu saygı" diye bir terkip, tamlama oksimorondur, mevzu bahis olamaz. İnsan, saygı duyduğundan korkmaz. Saygı, korku duyulana gösterilmez. Korkulana itaat edilir. Korkudan saygı çıkmaz, iktidar ve itaat çıkar.
Saygı "karşımızdakinin kendi olma hakkını kabul etmek ve mümkünse desteklemek"tir.
Kaldı ki saygı, verili, önsel, a priori bir şey değildir. Saygı hak edilen, lâyık olunan, saygın olmaklıkla edinilen bir şeydir.
O yüzden "tapıncaklarınıza, karizmatik kişilik kültü ile halk ettiğiniz büyük adamlarınıza saygı duymuyorum" Diyebilmek nitel gelişimin itkisidir.
Yaşamı daha yaşanılır kılmayan, yaşama saygı duymayan, yaşamı doyumuna yaşamamıza mâni olan, büyük adam olurken küçük insan kalan ecdadınıza, atalarınıza saygı duymuyorum.
Kendimiz olma hakkımızı ihlal, ilga, imha, inkâr eden, kendimizden ve kimliğimizden utanç duymamızı sağlayan büyük adam ama küçük insanlarınıza saygı duymuyorum.