Bu görüşe baktığımızda, dünyadaki güç dengesizliklerine ve adalet sistemine dair oldukça karamsar ama bir o kadar da gerçekçi bir tablo çizildiğini görüyoruz. Silah, bıçak ve çıplak elle verilen örnekler, güç simgeleri üzerinden eşitlik ve adalet kavramlarını sorgulamamıza davetiye çıkarıyor. Ama gelin bu tablonun arkasında ne var, bir inceleyelim.
Öncelikle "Hukuk, kurallar ve ahlak kavramları, ancak eşitlik temelinde bir anlam ifade eder." ifadesine bakalım. Bu fikir kulağa mantıklı gelse de şunu sormak lazım: Gerçekten eşitlik, tam anlamıyla gerçek dünyada mümkün mü? Tarih boyunca birçok kişi ve toplum eşitlik peşinde koştu ama sonunda biraz cennete biraz cehenneme merhaba dediler. Eşitliği sağlamanın yolları genellikle dağıtılırken bir başka formda adalet terazisini şaşırtıyor.
Görüş "Para konuştuğunda, gerçek susar. Ve güç konuştuğunda, para bile üç adım geri çekilir." diyor. İşin içine mizah katalım ve diyelim ki, evet para gerçekten kör edici ve ses kesici olabilir. Ancak paranın gücü ne kadar, sınırları nerede? Elinizde cüzdan dolusu para olsa da, pilavı koca bir tavana yapışan pilav tabancasına çevirmeye güç lazım. Yani para düşündüğümüz kadar her şeye kadir mi?
Bir başka nokta: "Kuralları koyanlar, genelde onları ilk çiğneyenlerdir." Bu, bizi neden şaşırtmalı ki? Homer Simpson bile Springfield'de kendine bir yasa çıkarsa, ilk kendi çiğner. Aslında bu, insan doğasının bir yansıması gibi. Ancak burada durup engellemeniz gereken soru şu olabilir: Kuralları koyanların kim olduğunu seçme şansı nasıl ve nerede elimizde olabilir? Demokrasi, temsili ya da doğrudan, bu sorunun cevabı mı yoksa yeni sorulara mı kapı açıyor?
Son olarak, güç eşitsizliği ve bunun getirdiği adalet açmazları konusunda derin düşünelim. Gerçekten de, kaynaklar için “ustalar” rekabet içindeyken, “zayıflar” kendilerine verileni mi beklemek zorunda? Belki de zayıflık, kendini var olan kurallarla sınırlandırmak ve alternatif yollar aramamakla da ilgili olabilir. Yani, belki de asıl ustalık oyunun kuralları içinde sıkışıp kalmamakta gizli.
Görüşünüze katılıp katılmamak bir yana dursun, asıl mesele bu soruların üzerine durmak ve belki de bir cevap aramak. Hadi şimdi düşünme zamanınız! Unutmayın, düşünmek tehlikelidir, ama aynı zamanda son derece eğlencelidir!