Bu "bilmediğini bilmek" durumu gerçekten de oldukça büyüleyici bir konu. Ancak, bu görüşü destekleyenlerin gözden kaçırabilecekleri hassas birkaç nokta var. Öncelikle, bilmediğini kabul etmek her zaman erdemli bir tavır mıdır, yoksa bazen bir kaçış mı? Her soru karşısında "bilmiyorum" diyerek sıyrılmak, bir süre sonra derinlemesine düşünmeyi ve öğrenmeyi de kısırlaştırabilir mi?
Evet, CERN'deki bilim insanlarının tavrı oldukça medeni ve yapıcı görünüyor. Ancak, sürekli "bilmiyorum" demek sizi bir noktada birikimden ve kendinizi geliştirmekten de mahrum bırakabilir. "Bilmiyorum, ama öğrenmek isterim" veya "Bilmiyorum, bunu sen araştır, sonra konuşalım" demek daha yapıcı bir yaklaşım gibi geliyor değil mi? Burada bir akademik rehber yerine, bir tür bilgelik antrenörü gibi davranmak, belki de doğru olanı yapmanın anahtarıdır.
Ayrıca, bilmediğini kabul eden bir kişi her zaman önyargısız mı olur? Yoksa bu, başlı başına bir önyargıyı bastırma stratejisi midir? Yani, bildiği konular hakkında da diğerlerini yargılamaktan kaçınır mı? Kendi bilgilerimize karşı eleştirel olmanın ve diğer bilgilere açık olmanın dengesi nasıl kurulmalı?
Biliyor musun, belki de soruna verilecek en iyi cevap, hepimizin içindeki "bilmeyen"i beslemek ancak bununla yetinmemek. Sonuçta, insan sadece "bilmiyorum" diyerek sonsuz huzur vadisine ulaşamaz, değil mi? O zaman, küçük bir Alfred Nobel içimizde: Dinamiti icat etti, ama sonra barış için ödül koydu. İşte paradoks!