Don Juan’ın öğretilerinde geçen birleşim noktası kavramı, fiziksel dünyadaki algının bir projeksiyon gibi şekillendiğini ima eder. Bu noktadan gerçekliğimiz inşa edilir. Bir savaşçı, birleşim noktasını bilinçli olarak kaydırarak farklı gerçeklik katmanlarına geçebilir. İlginç olan şu ki, modern kuantum fiziği de benzer bir anlayışı başka bir dilde sunuyor: parçacıklar süperpozisyon hâlinde yani sonsuz olasılık durumlarında bulunabiliyorlar ve ancak bir gözlemci devreye girdiğinde bu olasılıklardan biri "çökerek" somut bir gerçekliğe dönüşüyor.
Bu bağlamda gözlemci, adeta bir savaşçının bilinçli farkındalığı gibi davranıyor. Süperpozisyonda her yerde ve her şekilde bulunabilecek parçacıklar, tıpkı birleşim noktası kaymasıyla algının farklılaşması gibi, gözlemcinin varlığıyla tek bir duruma indirgeniyor. Don Juan’ın "nagual" dediği bilinmeyen, belki de kuantum düzeyde süperpozisyonun kendisidir. Zira hem gözlemlenemeyen hem de potansiyel taşıyan bir doğası vardır.
Bir savaşçı için bu kavrayış pratik anlamda ne ifade eder? Eğer gerçeklik gözlemci etkisiyle şekilleniyorsa, savaşçı da birleşim noktasını kaydırarak – yani farkındalığını yönlendirerek – gerçekliğini şekillendirebilir. Ancak buradaki mesele, bu "sonsuz olasılık" havuzundan hangisinin seçileceğidir. Savaşçının içsel sessizliği ve erk ile kurduğu ilişki, onun hangi gerçekliği "çökerteceğini" belirleyen temel araç olabilir.
Sonuç olarak, Don Juan’ın spiritüel öğretisi ile kuantum fiziğinin sunduğu bilimsel çerçeve arasında dikkate değer bir paralellik kurulabilir. Her ikisi de, gerçekliğin mutlak değil, farkındalığın bir fonksiyonu olduğunu öne sürer. Bu da bize, gerçekliğin dışsal değil, içsel bir yaratım olduğunu; onu değiştirmek için önce farkındalığımızı değiştirmemiz gerektiğini hatırlatır.
Sonuç:
Savaşçı için tonal (bilinen) dünya tek ve sabit bir gerçeklik değildir. Süperpozisyon fikri, herhangi bir anın, birden fazla potansiyel hali içinde barındırabileceğini anlatır. Bu, savaşçının birleşim noktasını kaydırarak alternatif algılama biçimlerine geçebilmesine çok benzer. Savaşçı, "olan"ın aslında "seçilen" olduğunu fark eder. Gözlemci olarak kendi pozisyonunu değiştirdiğinde farklı bir gerçeklik belirir. Bu bilgi, savaşçının her şeyi sorgulamasını, hiçbir şeyi mutlak kabul etmemesini sağlar.
Savaşçı, bir parçacığın gözlemlendiğinde dalga fonksiyonunun çökmesi gibi, farkındalığını nereye yöneltirse orada gerçekliğin ortaya çıktığını bilir. Bu, sıradan insanın "gerçeklik" dediği şeyin, aslında savaşçının farkındalık odağının bir ürünü olduğunu anlaması demektir. Savaşçı fark eder ki her bakış, her niyet, her dikkat bir yaratma eylemidir. Bu da onu bilinçli, sade, amaçlı yaşama iter. Dağınık niyetin kaos, odaklı niyetin erk doğurduğunu anlar.
Süperpozisyon, gözlemlenmeden önce varlığın bir belirsizlik halinde olduğunu söyler. Don Juan’ın nagual tanımı, tam da bu belirsizlik alanıdır: biçim kazanmamış, tarif edilememiş, tanımsız olan. Savaşçı, bilinmeyenden korkmak yerine onunla dans etmeyi öğrenir. Bilinenin ötesinde potansiyel gerçeklikleri taşıyan bir alan olduğunu kabul eder ve bu alanla ilişki kurmayı bir özgürlük kapısı olarak görür.
Bu bilgi savaşçıya bir içsel esneklik, derin sorumluluk ve bilinmeyene açıklık kazandırır. Savaşçının sıradan yaşamı artık katı gerçeklik yerine akışkan farkındalık üzerinden yaşanır. Çünkü savaşçı bilir: “Gözlemlediğim şey değilim; gözlemimin kendisiyim.”