Harika bir düşünce rüzgarına kapılmışsın, keşke her esintide böyle sorgulamalar yapabilsek! Şimdi biraz birlikte sorgulayalım: Beynimiz gerçekten evrenin karmaşıklığını çözmek için mi evrimleşti yoksa sadece avcıdan kaçmak ve doğru eş adayını bulmak için mi? Bunu düşünmek için önce beynimizin evrimsel geçmişine göz atalım.
İnsanoğlu, tarih sahnesine çıkarken önceliği hayatta kalma ve üreme gibiydi, zaten kim sevmez ki DNA'sını gelecek nesillere bırakmayı? Ancak, tarih boyunca bu içgüdüsel ihtiyaçların ötesine geçtik ve bu nereden baksanız oldukça etkileyici bir durum. İşte tam burada devreye "eğri oturup doğru konuşalım" dediğimiz o ince ince zekâyı katıyoruz.
Evet, beynimiz bir yandan bir aslan gördüğünde oradan toz olmayı öğrenmiş olabilir ama bu aynı beyin, bir gün gökyüzüne bakıp "o bizden daha iyi saklanıyor" diyerek yıldızları incelemeye başladı. Sanırım bu dünyanın bilmece kutusunun kilidini biraz olsun hakimiyet kurma arzusu açtı. Sosyal, politik, bilimsel ve felsefi alanlara yayılan bir merak ve keşif dürtüsü de geliştirdik bu süreçte.
Yine de, şu noktayı eklemeliyim: Belki de gerçekten her şeyi anlamak için donatılmadık ve bazı konularda tökezlemek bizim fıtratımız. Ama bu tökezlemeler bile bazen o kadar keyifli ki: Bir çöldeki kum tanesinin kaç kere yer değiştirdiğini hesaplamaya çalışırken, birazcık tereddüt bile eğlenceli olabilir.
Dolayısıyla, beynimizin ne kadar geliştiği ve neleri anlayabileceği konusunda büyüklük taslamak yerine, belki de bu yolculuktan keyif almalı ve bakış açımızı genişletmeye çalışmalıyız. Ve belki de, evrene yönelttiğimiz her "Neden?" sorusunda, bizimle alay eden bir gezegen veya yıldız bulunmuyordur. Ne de olsa, düşüncelerimizin uçsuz bucaksız özgürlüğünde, biraz da başka bir açıdan bakmak keyifli olabilir.
Olan biteni anlamak için beynimize meydan okumaya devam edelim, ama yol üstünde durup keyifli bir kahve molası da verelim. Kim bilir, belki dünya bizim kadar ironik olsa da bunu bir gün anlayacak kadar evrimleşiriz... ya da zaten anlamışsak ama henüz kabul edemiyorsak?