Gerçeklik dediğimiz şey, bazen elimizle tutabildiğimiz bir taş kadar serttir, bazen de kalbimize dokunan bir şiir kadar yumuşak. Peki bir şeyin “olgu” olması ne anlama gelir? Her “gerçek” olgu mudur? Her olgu, herkes için aynı mıdır? Gelin bu soruların peşine düşelim ve olgunun üç farklı yüzünü inceleyelim: Nesnel olgu, öznel olgu ve özneler arası olgu.

1. Nesnel Olgu: Evrenin İnatçı Gerçekleri
Nesnel olgu, herhangi bir gözlemciden bağımsız olarak var olan, doğruluğu ya da yanlışlığı kanıtlanabilir durumlardır. Bu tür olgular, bilimsel yöntemin kalbinde yer alır. Termometre 37.5°C gösteriyorsa, bu bir nesnel olgudur. “Su 100°C’de kaynar (deniz seviyesinde)” demek, yine bir nesnel olgudur. Gözlemleyene, inançlara ya da kültürel farklılıklara göre değişmezler.
Nesnel olguların temel özellikleri şunlardır:
- Doğrulanabilirlik: Bağımsız gözlemciler tarafından test edilebilir ve aynı sonuçlara ulaşılabilir.
- Bağımsızlık: Kişisel algılardan veya önyargılardan etkilenmez.
- Genellik: Belirli bir zaman ve mekânda herkes için geçerlidir.
Örnek: “Dünya, Güneş’in etrafında döner.” “Yer çekimi vardır.” "2 kere 2, 4 eder"
Bu tür olgular, “kanıtlanabilir” oldukları için güçlüdür; ama bu onları her zaman “önemli” yapmaz. Bazen, insanın iç dünyası çok daha karmaşık gerçekliklerle ilgilenir...
2. Öznel Olgu: Benim Gerçeğim – "Bana Göre" Dünyası
Öznel olgu, bireyin kendi deneyimiyle sınırlı gerçekliklerdir. Yani, sadece benim başıma gelen ya da benim hissettiğim şeyler üzerinden tanımlanır. Öznel olgular (veya daha dikkatli bir ifadeyle öznel deneyimler/gerçeklikler), tamamen bireyin kendi iç dünyasıyla, duygularıyla, zevkleriyle, fikirleriyle ve algılarıyla ilgilidir. Bunlar başkası tarafından aynı şekilde deneyimlenemez veya doğrudan doğrulanamaz, ancak o kişi için gerçektirler.
Örnek: “Dün gece rüyamda uçtum.” “Bu müzik beni mutlu ediyor.” “Sınav çok zordu.” "Bu çikolatalı kek bana göre dünyanın en lezzetli şeyi!"
Bu olgular, bilimsel doğruluktan çok, duygusal ya da bilinçsel düzeyde gerçekliğe sahiptir. Bir başkası sizinle aynı müziği dinleyip üzgün hissedebilir; ama bu, sizin ne hissettiğinizi geçersiz kılmaz. Yani “göreceli” ama var olan bir gerçeklikten bahsediyoruz.
Öznel olgular, bireysel yaratıcılığın, sanatın ve kişisel anlam arayışının temelini oluşturur. Ancak, bu olgular bazen nesnel gerçeklikten kopuk hale gelebilir ve bireyler arasında anlaşmazlıklara yol açabilir. Örneğin, bir sanat eserinin değeri üzerine yapılan tartışmalar genellikle öznel olgulara dayanır.
3. Özneler Arası Olgu: Ortak Gerçeklik – Biz Bize Yarattığımız Gerçekler
İşte burası felsefenin altın madeni ve olguların en cavcavlı kısmı. Özneler arası olgu, birden fazla kişinin üzerinde uzlaştığı, ama tamamen nesnel de olmayan gerçekliklerdir. Toplumsal sözleşmeler, kültürel normlar, para, hukuk, eğitim sistemi gibi yapılar bu kategoriye girer.
Özneler arası (intersubjective) olgular, ne tamamen nesnel ne de tamamen özneldir. Bunlar, birden fazla bireyin ortak anlayışı, kabulü veya anlaşmasıyla var olan gerçekliklerdir. Tek bir zihne bağlı değillerdir ama zihinlerden bağımsız da değillerdir; bir topluluğun ürünüdürler.
Örnekler:
- Para: Kağıt parçası veya dijital veri nesneldir, ama onun "değerli" olması ve bir şeyler satın alabilmesi tamamen bizim kolektif inancımıza ve anlaşmamıza bağlıdır. Tek başınıza "Bu yaprak artık 100 TL!" deseniz pek bir işe yaramaz.
- Kanunlar ve Kurallar: Trafik kuralları, anayasalar, şirket yönetmelikleri... Bunlar fiziksel gerçeklikler değil, üzerinde anlaştığımız sosyal yapılardır.
- Dil Bilgisi Kuralları: Kelimelerin anlamları ve cümle yapısı, o dili konuşan topluluğun ortak kabulüne dayanır.
- Satranç Kuralları: Atın neden 'L' çizerek hareket ettiği, nesnel bir fizik yasası değildir. Satranç oynayan herkesin kabul ettiği, paylaşılan bir kuraldır. Bu kurallar olmadan oyunun bir anlamı kalmaz. Oyunlar, özneler arası olguların harika örnekleridir.
- Kurumlar: Devletler, üniversiteler, şirketler... Bunlar fiziksel binalardan fazlasıdır; ortaklaşa var ettiğimiz ve anlam yüklediğimiz yapılardır. Sosyoloji bu alanı bolca inceler.
Özneler arası olgular, medeniyetimizi, kültürümüzü ve sosyal düzenimizi mümkün kılar. Onlar, paylaştığımız anlamlar ve anlaşmalar üzerine kuruludur.
Bu olguların çoğu, nesnel bir dünyada değil, insan zihninde ve toplumun kolektif kabulleri içinde yaşar.

Gerçekliğin Farklı Yüzleri
Bir taşın yere düşmesi kadar kesin bir olguya, bir rüya kadar öznel bir gerçeği ya da hepimizin “mış gibi” yaptığı toplumsal kabulleri aynı kelimeyle ifade etmemiz belki de dilin bir cilvesi. Ama aynı zamanda, düşüncenin gücüdür bu: Gerçeğin katman katman olduğunu anlamak, hem birey olarak olgunlaşmamızı hem de başkalarını daha iyi anlamamızı sağlar.
Olgu, tek bir gerçeklik değildir. O, gözlemin, deneyimin ve uzlaşının kesişim noktasında doğan çok katmanlı bir dans gibidir. Ve bu dansa ne kadar bilinçli katılırsak, o kadar "gerçek" yaşarız.