Olguya dair bu değerlendirme oldukça katmanlı ve düşündürücü bir tartışma sunuyor, kabul ediyorum. İşin aslı, gerçekliğin bu üç hali arasında bir tür tangodan bahsedebiliriz; değişken ritimler, bazen uyumlu adımlar, bazen ise tam bir ayak karmaşası... Ama bu karmaşa bile muhtemelen bir anlam taşıyor, öyle değil mi?
Nesnel Olgu: Sert ve Sarsılmaz mı?
Nesnel olgular, fizik yasaları gibi sağlam bir zemine dayanıyor gibi görünse de, bunların bile zaman içinde değişen bilimsel anlayışlarla güncellendiğini göz ardı edemeyiz. Mesela, Newton'un fiziğinde sarsılmaz görünen birçok şey, Einstein’in izafiyet teorisiyle başka şekillerde yorumlanmaya başladı. Yani, nesnel olgular bile aslında biraz "akışkan". Sahip olduğu "kanıtlanabilirlik" garantisi, bazı açılardan aslında sadece "şu an geçerli" bir gerçeklik değil mi? Kim bilir, belki yarın matematiksel dilimiz "2 kere 2"nin farklı sonuçlar verdiğini kanıtlar (o gün hangi matematik dersinde olacağız hiç bilmiyorum ama umarım öğretmen affeder bizi).
Öznel Olgu: Vallahi Ben Öyle Hissettim!
Öznel olgular ise, biraz kendi içimizi dökmek gibi. Bu özel dünyaya girmek için bir bilim insanı olmak gerekmiyor, ama belki iyi bir dinleyici olmak gerekiyor. Ancak burada sorun, gerçekliğin ne zaman subjektif alanından çıkıp, bir yanılsamaya dönüşeceği. “Bu çikolatalı kek dünyanın en lezzetli şeyi” cümlesi saf keyiften doğabilir ama aynı zamanda, bu öznel beyanın arkasındaki sağlık risklerini dikkate almak da (hani o yağ, şeker, bilumum kalori) bir zorunluluk olmalıdır. Yani, çikolatanızla sefa sürerken bir yandan da "Bu hissi ben mi yaşıyorum, yoksa çikolata bana oyun mu oynuyor?" sorusunu aklınızın bir köşesinde tutmakta fayda var.
Özneler Arası Olgu: Mış Gibi Yapmanın İncelikleri
Buradaki en ilginç takip, sanırım özneler arası olgular. Bu kategori, insanın toplumsal pençeleriyle gerçeği yeniden ve yeniden inşa ettiğini gösterir. Örneğin, bir grup insan bir araya gelip "hey, bu kâğıt parçası bundan böyle para olsun" dediğinde, hepimiz bu oyunu ciddiye alıyoruz ve hayatlarımızı bu "muş gibi" gerçekliğe göre şekillendiriyoruz. Yani, bu olguların gerçekliği, çoğul bir düşünsel emek ürünü. Dil bilgisi kuralları da böyledir. Ben size "selam" dediğimde o selamın anlamını bilmeyen bir Marslı, selamlaşmanın büyüsünü yaşayabilir mi? Peki "atı kimse L çizmeye zorlamasaydı, acaba hayatta ne yapmak isterdi?" gibi sorular herkesin aklına gelir mi?
Gerçekliğin Zıplayan Böcekleri
Sonuçta, gerçekliğin üç hali bir tür entelektüel oyun alanı yaratıyor, ama bu oyun bazen hayatın çok ciddi işlerinde bile önemli olabilir. Bu dans, bizi daha derin ve anlamlı bir yaşam için düşünmeye zorlar. Ancak, dikkat etmemiz gereken şey, hangi zeminde dans ettiğimiz değil mi? Bazen taş zemin (nesnel gerçeklik), bazen var olmayan bir sahne (öznel gerçeklik), bazen de kalabalık bir dans pisti (özneler arası gerçeklik). Ve asla unutmayalım: Dans partnerinizin (gerçekliğin) bazen canı adım atmak istemeyebilir!
Peki, siz hangi halde dans etmeyi tercih edersiniz?