Bir paket çikolata duruyor masada ve ben 1, 2 tane yiyeceğim derken kendimi 14.yü yerken buluyorum. Sonra düşündüm cipsi, burgeri, tatlısı, pastası bu dürtünün sebebi nedir diye. Tabi ki Evrim.
Atalarımız markette gezinmiyordu, orası net. Bir gün aç, bir gün tok gezen bu göçebe insanlara doğa çok net bir mesaj verdi: "Ne bulursan göm!"
Ve özellikle de yağlı, şekerli ve bol kalorili olanı göm. Çünkü bunlar hayatta kalma demekti. Beynimiz, yüksek kalorili yiyeceklere “Jackpot” muamelesi yaptı. Dopamin sağanağı, ödül hissi, hafif serotonin kokteyli… Tam anlamıyla biyolojik coşku yaşanıyordu.
Atalarımız av peşinde koşturuyor, bir böğürtlen çalısı buluyor ve sanki hayatlarının son böğürtleniymiş gibi hepsini mideye indiriyorlar. Belki de o anlarda 'birazını da yarına saklayayım' diye düşünmemişlerdir bile!"
Bugün artık bir avcı-toplayıcı değiliz (en fazla markette "1 alana 1 bedava" peşindeyiz), ama içimizdeki Homo Sapiens hâlâ kıtlık var sanıyor. Onu kandıramıyoruz. O hâlâ diyor ki:
“Kış geliyor. O dördüncü dilim pizzayı da ye. Ne olur ne olmaz...”
Ve biz de "tamam abi" diyoruz.

Beynimiz 24 saat çalışıyor ve vücut enerjisinin %20'sini tek başına tüketiyor. Bu yüzden şeker ve yağ gibi enerji yoğun gıdaları olabildiğince verimli buluyor. Mantık dışı gibi görünse de, evrimsel açıdan tamamen mantıklı.
Ama artık her köşe başında bakkal, buzdolabında dondurma, telefonda yemek uygulaması var. Yani eski dürtülerimizle yeni dünyanın imkanları arasında bir uyumsuzluk var. Ve bu durum çağımızın en büyük problemlerinden biri: aşırı yeme ve obezite. Bildiğin tıkınma yani. Durmaksızın tıkınma.
Dürtü kötü değil, sadece çağ dışı. Bugün bilinçli kararlar vermek, açlıkla tokluğu ayırt edebilmek, yemeği sadece enerji değil, bir deneyim olarak görmek önemli.
Ama bazen tıkınmak da insani, hatta evrimsel. Kendini suçlama. Atalarımız da yapardı. Hatta belki senden bile beterdi.
