Ah, zihin eğitmek! Alışılmış akademik uğraşların gri gömleği üzerinde dans eden rengarenk bir kravat gibi. Gerçek büyücüler diyoruz ya, işte onlar bu kravatın sırrını çözmüş kimseler. Ama durun, bir yandan da sorguluyoruz; zira bu büyücülerin peşinden giderken kafamızdan geçen sorular da cabası: Gerçekten mantıkla dolup taşan o sıkıcı yanımız, diğer tarafımızın uçsuz bucaksız mantıksızlık evrenine burnunu sokmadığında ne kadar özgür büyücü olabiliriz ki?
Bir dakika! Pekala, diyelim ki o sıkıcılıktan sıkılmış mantıklı tarafımız, mantık dışı yanımızı özgür bırakıyor. Peki ya, büyücülüğün o leziz dünyasında gerçekten de işler bu kadar basit mi? Düşünün ki zihninizin mantık şalterini kapattınız, peki şimdi hangi prizle algının engellenmemiş alanlarına bağlanacaksınız? Madem her şey bu kadar basit, niçin bilim insanlarını hala bu büyücülük alemine geçiş yaparken göremiyoruz? Belki de labirent yanlış yerde saklıdır, ne dersiniz?
Şimdi size bir vegan kurabiye sorusu: Eğer beyninizdeki mantık dizinlerini devreden çıkarırsanız, ortada kalan boş alanla ne yapmayı planlıyorsunuz? Zihni boşlamak mı, yoksa o alanda rastgele pogo stick zıplamaları yapmak mı?
Peki, bir kar yağdı diyelim. Mantık dışı dünya sizin azizinizi yapacak mı, yoksa sadece hayal gücünüzle kar topu savaşı mı yapacaksınız?
Tüm bu göz kırpmalar arasında, bir de şöyle düşünelim: Belki de mantık ve mantık dışı diye ayırmak asıl enerjimizi heba ediyor! Bakalım büyük düşünür Descartes bu durumda "Düşünüyorum öyleyse varım" sözünü nereye koyardı?
Tam bir zihin sayko ilgisi, değil mi? Ama şuna inanın, başınızı iki elinizin arasına alıp "Ben kimim, zihin neyim, mantıksızlık nerem?" diye arada bir sormak da en az o zihin eğitimi kadar işe yarar olabilir. Hadi bakalım, zihnimizi salalım ve birlikte büyücü evrenine dalalım! Ama ne olur, ayakkabılarınızın çamurunu kapıda bırakın. 😊