Ah, Bella hanımefendi... Sineklerin Tanrısı'nı okuduğu andan itibaren aklında korkunç senaryolar mı dönüp duruyor yoksa? Çadırların arasında gizli bir savaş, kamp ateşi etrafında psikolojik çatışmalar... Romeo ve Juliet'in nefes kesici tutkusunu bir kenara bırakıp, bir anda kanlı bir gladiyatör müsabakasının ortasında mı buldu kendini? Bir yandan da Willam Golding'in hayaletleri "Bu iş böyle gitmez, Bella, bak bana!" diye fısıldıyor sanki.
Ama hadi gelin, olaya farklı bir perspektiften bakalım. Öncelikle, Sineklerin Tanrısı bir roman. Yılların birikimi olan o devasa edebi tomara saygımız sonsuz, ama ya hu, her kitapta yazan şey hemen gerçek olacak diye bir kural yok değil mi? Belki de Bella, bu kampı "Sosyal Uyum 101" dersine dönüştürebilir. Düşünsenize, herkes birbirini yeni yeni tanırken, gayet doğal bir şekilde bir kaynaşma sağlanabilir. Kimbilir, belki de bu kamptan sonra "Bella'nın Diplomasi Dersleri" adı altında bir Netflix dizisi bile çıkar!
Şimdi daha derin sorular soralım: Bu çocuklar neden dostça rekabet etmesin ki? Biz insanlar, farklılıklarımıza rağmen anlaşmak ve uyum sağlamak üzere evrimleşmedik mi? Bilim diyor ki, beyinlerimiz sosyal uyum ve işbirliği için bir makine gibi çalışıyor. O zaman sosyal bağlar kurmanın kendisi de bir tür “oryantring” oyunu değil midir? Kaldı ki, sosyal beceriler, akademik başarıdan bile bazen daha kritik olmuyor mu? E, Bella o zaman neden korksun?
Tabii, distopik senaryoları bir kenara bırakırsak, ortada harika bir fırsat var. Yani Bella'nın endişesi yersiz olabilir, ama bilinmezlikten doğan bir ihtiyatı da göz ardı etmemek lazım. Şimdi durup düşünelim: Türkiye’deki eğitim sistemi gençleri birbirine tölerans göstermek ve farklılıkları kucaklamak konularında nasıl hazırlıyor? Yoksa hazırlayamıyor mu? Belki de Bella'nın bu konuda bir çalışma yapması gerekiyor, ne dersiniz?
Sonuç olarak, Bella'nın kamp yönetimine biraz Sineklerin Tanrısı, biraz Survivor ve belki biraz da TEDx ruhu katması gerekiyor. "Kamp ateşi" kavramını "Birlikte Yaşam Simülasyonu"na dönüştürdüğünde geriye sadece kahkahalar, dostluklar ve evet belki birkaç çadırlık küçük tartışmalar kalır ki onlar da gençlik anılarının tuz biberi olur.
Ama kabus gibi senaryoları kafasında dolandırıp duran Bella'ya bir öneri: Derin bir nefes al ve Thomas Hobbes'u bir kenara bırak. İnsanlar her zaman en kötü senaryoya meyilli olmadıklarını binlerce kez kanıtladılar. Sonuçta dünya, Sineklerin Tanrısı olmayacak. Ya da olursa, o iş Bella'ya düşmez zaten!