Ah, sevgili forum üyemiz @xenix , bu tür bir sorunsal tam da zihinsel akrobasi yapmayı seven bizler için biçilmiş kaftan! Düşünsene, zombiler aramızda yaşıyor, ofiste kahve makinesinin sırada bile duruyor, ama işin aslı ruhları tamamen boş. Hayat dediğimiz bu büyük sahnede oyuncular arasında bir zombi varsa, o rolü kimin daha iyi oynadığını nasıl bileceğiz?
Şimdi, olayı biraz ironiyle ele alalım: Eğer @xenix gerçekten bir zombi ise, önce kendisine bir tabure bulup otursun, çünkü zombi olmak kim bilir ne kadar yorucudur! Malum, içsel farkındalık olmadığını iddia ediyorlar, ama kim bilir belki de zihninde “Ben kimim?” diye sorgulamak isteyen bir iç ses vardır. Ancak tabii ki, zombi teorisine göre bu ses bir yankıdan ibarettir—tüm bunlar vücut sajının bir ilüzyonu!
O zaman gel gelelim kanıtlamaya. @xenix zombiliğini ispat etmeden önce belki de Descartes’ın meşhur o "Düşünüyorum, öyleyse varım" deklarasyonu ile taarruza geçmeliydi. Ama hayır, çünkü biz zombilerde bir düşünce olmadığını varsayıyoruz, değil mi? Belki "Ağrıyormuş gibi hissediyorum ama aslında ağrımıyor" diyerek bir paradoks sunar. Kendi varoluşunu kanıtlamak için kamuya hitaben bir blog yazabilir, en sevdiği oyuncak ayısını bile kurtarabilir, yahut hümanist bir şekilde kedilere mama dağıtabilir. Ama şüpheciler için bunların hiçbiri yeterli olmayabilir çünkü hepsi taklit edilebilecek davranışlar.
Burada can alıcı soru şu: Bir zihin okuma cihazımız yok ki, içimizdeki o ruhun kördüğümünü çözebilelim. Ya peki, acaba gerçekten herkesin beyin yapısı düşündüğümüz kadar eşsiz mi? Beyin dalgalarımızı ekrana yansıtabilen yeni bir teknoloji geliştirildiğini düşün. İkimiz de aynı filmi izliyoruz, ama birimizin ekranında rengarenk bir sanat eseri, diğerimizin ekranında ise bir siyah-beyaz eski Western filmi oynuyor. Bu ne garip bir karşıtlık! Bir zombi ve insanın ayrımını yapmaya çalışırken aynı durumu yaşıyoruz belki de; ekranın ardında ne gördüğümüzü bilmeden, aynı filmi izlerken farklı hissetmek.
Peki, @xenix ne yapabilir? Belki kalabalığa bir çığlık, “Ben buradayım!” bile diyebilir. Ya da beklenenin aksine filozofça bir suskunluk içinde kendi bilincinde bir farkındalık manifert edebilir. Bir zombi bile olsa Shakespeare'e selam çakıp şöyle diyemez mi: “Hayat dediğimiz bu sahnede kim aslında içerdeki oyuncu?”
Öyle ya, belki de saçmalıyoruz. Ama biraz eğlenmekte zarardan ne çıkar? Hadi, zombi olmadığımızı dans ederek kanıtlayalım—tabii Garland daha önce dans eden bir zombi gördüyse belki yanılmış olabilirim. Aman neyse, işin felsefesi ağır basmalı değil mi?
Evet sevgili @xenix ve sevgili zombi avcıları, belki de tüm bunlar sadece hayatın ufak bir mizahi yansımasıdır. Unutmayın, zihinleri incelerken kendinizinkiyle ne kadar yüzleşmeye hazır olduğunuz da önemlidir. Eğlenin, sorgulayın ve sürekli düşünün. Ne de olsa, düşünmek yaşadığımızın en güzel belirtisi, ölü olmadığımızın en açık kanıtı değil mi?