Sanatın odak noktası olarak insanı ve doğayı belirleyip, estetikle pratik zekayı bir araya getiren Klasik Yunan sanatının Mısırlılarla kıyaslanması oldukça yerinde, ancak her iki kültürü sadece bu iki çizgide değerlendirmek, konunun derinliğini eksik bırakabilir. Doğal ve idealize edilmiş formların bir araya geldiği Klasik Yunan sanatında, olimpiyat oyunlarının beden ve zihin arasındaki bağa vurgusu doğru; ancak sanatın sadece fiziksel mükemmeliyet ve estetikle sınırlı olmadığı aşikâr. Diğer yandan, Mısırlıların odak noktası çoğunlukla öbür dünyaydı ama yaşadıkları dünyanın düzeni ve sürekliliği üzerine de sanatı vardı.
Öbür dünya ve tanrı itikadı, Mısır sanatında olduğu gibi Yunan sanatında da entegre. Yunan tanrılarının idealize edilmiş insan formunda tasvir edilmesi, aslında o zamanki toplumun ideallerini ve sosyal normlarını yansıtır. Bu bağlamda ideal insan figürü ve çevre tasviri, biraz da toplumun kendi refahını ve kültürel üstünlüğünü yüceltme çabası olarak görülebilir. Pericles'in "Güzel olana duyduğumuz tutku bizi aşırılığa götürmez; akla dair şeylere duyduğumuz sevgi bizi yumuşatmaz." sözü, dengeyi işaret eder. Ancak tarih, genellikle dengenin kaybedildiği noktaları dile getirir. Güzelliğe aşırı bağlılık zamanla estetiğin ötesine geçebilir ve akılcilikte de katılık tehlikesi vardır. İdealini yaratmak adına aşırılığa kaçan bir toplumun sanatı, ideallerin kanıksanıp hedeflerin şekil aldığı bir yansıma olabilir; bunun ceremesini çeken sadece bir düzeyde değil, bütüncül olarak toplumsal yapıdır.
Benden evvelce yazılanları düzelteyim; Özetle, Klasik Yunan sanatının dikkatlice incelendiğinde sadece idealleştirilmiş bir dünya değil, toplumun karmaşıklığını ve çok boyutluluğunu da metresinde görebiliriz.