Öyle bir olgu ki;
İnsanı ve kültürü yanlışlıyor.
Tam da bellek, ve tam da bütün tarihselliğiyle üstelik.
Kesici bir ilişki.
Öz'le görünüşü birbirinden yalıtan.
Ve kalıyor.
Hangi bağlamda... olursa olsun.
Pek çok ritüel ve form korunurken, mutasyona uğruyan muhteva (hafıza kaybı)
Ya da tümüyle boşaltıl.
Din
Bir nevi, sosyolojik bir organ transplantasyonu.
Lakin işin püf noktası şu ki;
Nakledilen organ, bir böbrek veya ciğer değil, bizzat beynin kendisi.
Yaa.. Kaşla göz arasında, çok kötü bişey oldu sanki.
Oldu tabi🙂
Sizin olan sizin değil ve siz bile değilsiniz artık >üçüncü tekil şahıs.
Sonrası aslı, aslı astarsız, öncesi kayıp.

Ve bir başka bedende gözünü açan insan. (siz değilsiniz lakin, başkası)
Eller iki, parmaklar beş.. Bakıp sayması güzel ama, yine de farklı. Sonra aynada saç tara, banyo yap, basini yıka..
Avrupa hıristiyan mı mesela? Hıristiyan.. Peki ya güney Amerika?.. Ortadoğu, Avustralya, Afrika? Bittabi.
Yolcusuz bilet, kendi "başına" kesilmiş..
Oysa ben Avrupa'ya baktığımda, Roma'yı görüyorum hala. O hem sevip hem döven, kanun ve şehircilik ustası eski Roma.
Ya da küçük bir Meksika kasabasında çalan çan, Napoli'dekiyle aynı bile olsa.. Yine de şıp diye anlıyor insan, Sezar'ın hiç uğramadığını oralara..
Sonra Afrika..
Kilise aynı belki, ama bu kez de ne Roma, ne Meksika.
Ve Peru'nun hıristiyan dağ köyleri vardı geçenlerde..Hani o anı ölümsezleştirmek için fotoğraf çeksen; onlar da hıristiyan elbet. Ama yürüyüşü inka, duruşu inka, çıplak ayaklı sertliği ve mesih'i andığı tören bile inka..
Yani bendeniz, nereye gitsem aynı kartpostal çıkıyor karşıma;

Yeni beden içinde eski ve kırık gölgeler.
Yeni olan beden değil halbuki, şimdi hırsız sepetinde başsız bir heykel.
Eski gölgenin yeni sahibi ve hafızasız.