xenix Tarantino'nun Django filminde Samuel Jackson'un zenciler üzerine döktürdüğü bir sahne var. Hani kendilerinin düşünemediği ve köleliği hak ettiğini söylediği. Ben bu kadar kolay toplum mühendisliği yapılabildiğini ve kitleleri manipüle edildiğini gördükçe insanlığın henüz demokrasiye hazır olmadığını hissettiğim oluyor.
iki tip zenci vardır: eski tip ve yeni tip olarak. çoğunuz eski tip zenciyi bilirsiniz. kölelik düzenine dair tarihi okuduğunuzda ona “tom amca” denildiğini görürsünüz. o ev zencisiydi. kölelik esnasında iki tür zenci vardı: ev zencisi ve tarla zencisi. ev zencisi genellikle efendisine yakın yaşardı. efendisi gibi giyinirdi. efendisinin ikinci el kıyafetlerini giyinirdi. efendisinin masadaki artık yiyeceklerini yerdi. muhtemelen efendisinin bodrum katında ya da tavan arasında, yani efendisinin evinde yaşıyordu. dolayısıyla o evde yaşayan zenci ne zaman kendini tanımlasa daima efendisinin kendisini tanımladığı anlamda tanımlıyordu. efendisi, “iyi yemeğimiz var,” dediğinde ev zencisi, “evet, bol miktarda iyi yemeğimiz var,” derdi. efendisi, “güzel bir evimiz var,” dediğinde ev zencisi, “evet, güzel bir evimiz var,” derdi. efendisi hastalandığında ev zencisi kendisini o kadar efendisiyle özdeşleştirirdi ki, “neyiniz var efendim!? hasta mıyız!?” derdi. efendisinin acısı onun da acısıydı. ne vakit ev yansa ev zencisi efendisinin evini söndürmek için ondan daha fazla mücadele ederdi.
ancak tarlalarda/plantasyonlarda başka tür bir zenci daha vardı. ev zencisi azınlıktaydı. tarla zencileri büyük yığınları oluşturuyordu. onlar çoğunluktaydı. efendileri hastalandığında ölmesi için dua ederlerdi. eğer efendinin evi yanarsa bir rüzgârın esintiyi körüklemesi için dua ederlerdi. eğer zencinin biri gelip de, “hadi gidelim, ayrılalım,” dese doğal olarak tom amca, “nereye, efendim olmadan ne yaparım!? nerede yaşarım!? ne giyerim!? bana kim göz kulak olur!?” derdi. işte bu ev zencisiydi. ancak tarla zencisine gidip de ona, “hadi gidelim, ayrılalım,” deseydiniz, size nereye ve nasıl diye bile sormazdı bile ve “evet, gidelim,” derdi ve olay orada öylece sona ererdi.
şimdi artık 20. asra ait bir zenciyle karşı karşıyayız. o 20. yüzyıla ait bir tom amca. tom amca 100-200 sene önce ne ise bugün de o. sadece o artık modern bir tom amca. eski tom amca başına bir mendil takardı. yeni tom amca ise silindir şapka takıyor. üstelik çok şık. tıpkı sizin gibi giyiniyor. sizinle aynı deyimleri ve dili konuşuyor. hatta sizden daha iyi konuşmaya çalışıyor. aynı aksanla, aynı diksiyonla konuşuyor. ve siz, “sizin ordunuz,” dediğinizde o, “bizim ordumuz,” diyor. onu savunacak kimsesi yok, ama ne vakit, “biz,” deseniz o da, “biz,” diyor. “başkanımız, hükümetimiz, senatomuz, kongre üyemiz, şuyumuz, buyumuz,” diyor. işte 20. yüzyılın zencisi budur. ne zaman tekil ya da çoğul şahıs zamiri olarak “sen” kelimesini söyleseniz o da sizinle birlikte kullanıyor. “başınız dertte,” dediğinizde, “evet, başımız dertte,” diyor. ancak başka bir tür bir siyah adam daha var sahnede. ona, “başınız belada,” dediğinizde, “evet, başınız belada,” diyor o. ne olursa olsun kendisini sizinle özdeşleştirmez.
malcolm x, ırk sorunu, afrikalı öğrenciler derneği ve naacp kampüs bölümü, michigan eyalet üniversitesi, doğu lansing, michigan, 23 ocak 1963