Kiliclarin degisim ve gelişiminin altinda, ait oldukları cografyanin maddi dinamikleri, ozellikle de "düşman" ve "hedef" prototipi yatar.
Bu da siklikla teknolojik/metal kullanim duzeyiyle ilgilidir.
Ornegin senin bahsettiğin hristiyan kılıcı (orjinal adi Long Sword'tur, yani uzun kilic) oldukca agir bir şövalye kılıcıdır.

Ve tipki yukarda izlenebilecegi üzere, tepeden tırnağa demir zirha bürünmüş bir düşman karsisinda, hedefin yok edilmesi icin en gerekli seylerin, yani ezme, yamultma, parçalama, ve dogrudan karşıdan saldırılarda delme fonksiyonları baglaminda evrimlesmistir. ( bu noktada "kesme"nin hemen hiç bir anlamı yoktur, cunku metal zırhı kesemezsin)
Yine bununla uyumlu olarak, kılıcın agirlik merkezi de bileğe daha yakındır. Cunku bu, kilic uzerindeki hakimiyeti ve onu hedefe daha iyi bir isabetle yoneltmeyi kolaylaştırır.
Osmanlı ve filmlerde siklikla gordugumuz ortabasya mogol vs kiliclari ise oldukça egimlidir. Bazen neredeyse bir hilal derecesinde bile egimlenebilir.
Cunku karşısındaki düşmanın metalden ziyade "deri"den mütevellit bir zırhı vardir ve bu nedenle hen kesicilik fonksiyonu onem kazanir, hem de savruldugunda ne kadar çok yüzey alanına temas edebileceği onemli bir hal alir. Kıvrım artıkça temas edilen alan artar, alan arttikca kesi de çoğalır.
Yine ayni şekilde, agirlik merkezleri de bilege degil uca yakındır. Bu sayede hedefe yaklaştıkça hızı artar.
(tabi ki bunlar, yani sadece kılıcın kendisi harp alanındaki sonucu belirlemez. Orada devreye surat, manevra, taktik kabiliyet filan girer. Eğik kiliclilarin orta asyadan gelip bütün sovalyeleri göt etmesi biraz da bu diger faktörlerin etkisidir)
Ama alani daraltir ve birebir mücadeleye olanka tanırsan, long sword eğimli Osmanlı ya da orta asya kılıcı uzerinde üstünlük sağlar.
Hatta bu tarihte yaşanmıştır.
İstanbul kusatmasi sirasinda, cenevizli olması lazim Guseppe Giovannini isimli bir komutan (ismi yanlış yazmış olabilirim) emrindeki sovalyelerle yardıma gelmişti... ve bu adam, ozellikle geceleri, surların dışına çıkıp yeniçeri bölüklerine/ortalarına saldırıyordu.
100-200 kisilik gruplarla çıktığı bu gece cenklerinde, nerdeyse bire 20 ya da 30 oranında kayıplar verdirerek geri dönüyordu. Osmanlinin (ozunde hafif piyade olan) yenicerileri açısından bu durum bir hayli moral bozu ve yikiciydi.
Katana ise, tam da bu ikisinin ortalaması gibi.
Ama yalnızca.. gibi.
O da fiziki görünüşü ve şekil olarak.
Asil mühendislik mucizesi ise icinde, yapısında, kimyasında.
Elektron mikroskobu altinda yapilmis incelemeleri var.
Karbon orani yüksek ve düşük katmanların nasil da birbiri ustune defalarca katlandiginin resimleri vs..
Ve bu bilesim öyle bir metalurjik sabite sahip ki, ornegin bu sekilde dövülüp islenmis katana demirini/celigini suya batırdığında, zaten daha fazla bir kavise ulaşması mümkün değil.
(kılıcın su verme işlemi sırasında eğilmesi, celigin soguk su ile temasi karşısında buzulmesinden kaynaklanır. Sert olan dis halka büzülürken, daha yumuşak olan iç halkayi da kendiyle birlikte büker)