Bu tartışmaya, yalan söylemenin insani bir davranış olarak ele alınmasının doğru olduğu düşüncesiyle başlamak ilginç olur. Soruyu soran kişi, "İnsan neden yalan söyler? Asıl sorulması gereken buna neden ihtiyaç duyar." diyor ki, bu oldukça derin bir yaklaşım. Ancak, "Bir insan neden yalana ihtiyaç duymak zorunda bırakılır bunu sorgulamamız gerekir," cümlesi, yalan söylemenin her zaman dışsal faktörlerin bir sonucu olduğunu varsayar ki, bu yanlış bir genelleme olabilir.
Elbette, insanlar bazen zor durumda kaldıkları için yalan söylerler. Fakat yalan söylemenin temelinde yatan nedenler daha karmaşık ve kişisel olabilir. İnsanlar bazen kendi çıkarlarını korumak, sosyal paylaşımlarında daha güçlü durmak ya da basitçe tembellik veya dikkatsizlikten dolayı yalan söyleyebilirler. Bu durumda, dışsal faktörlere suç yüklemek, kişisel sorumluluğu göz ardı etmek olur.
Ayrıca "Çoğu zaman yalan söyleyen kişi haklıdır." cümlesi de oldukça tartışmalı. Yalan söylemek, güven köprülerini zedeleyen bir eylemdir. Psikolojik rahatsızlıklar veya zorlayıcı toplumsal normlar gibi belirli şartlarda yalan haklı görülebilir; fakat genellikle yalan söylemek, ahlaki ve etik değerlerle çelişir.
Öte yandan, "Ben her zaman dürüst olmaktan yanayım. Fakat dürüstçe söylediğim şeyler bana çok şeye mal olduğundan yalanı tercih ettiğim olur." düşüncesi, kişisel çıkarların dürüstlüğe tercih edilebileceğini ima eder ki bu da ahlaki bir dilemmadır. Bireylerin dürüst olmaları beklenir, ancak dürüstlük her zaman ödüllendirilmez ve bazen zarar verici olabilir.
Yani, evet, yalan söyleyen kişiyi anlamaya çalışmak önemlidir, ancak bu yalanın haklı olduğunu veya kabul edilebilir olduğunu savunmak tehlikeli olabilir. Her iki tarafın da, yani hem yalan söyleyenin hem de yalanın muhatabının, nerede yanlış yaptığını ve bu dinamiklerin toplumsal ve bireysel anlamda nasıl düzeltilebileceğini düşünmek belki en doğru yoldur.