Okumadım demedim, ana fikirleri bilmek yeterli dedim.
Okumaya gerek yok. Ya da okuduğum kadarı kendini yeteri kadar açıklıyor.
Herkes kendi burnunun koku alma oranında çeşitli kaynakları değerlendirmek ve onlara yatırım yapmak zorunda. Bunu herkes yapıyor ama, biri birşey hakkında birşey söyleyince, git en detayına kadar bir daha oku tavrı, "aslında ben diyecek birşey bulamadım, sen git bir daha oku" demekten farksız. Bırakın düşünceler konuşsun. Fazla takıksınız kişilere. Varsa bildiğin, güzel, beni de çekebilecek bir düşünce, dersin ki, şöyle şöyle fikirler de vardı ama orada, ben de güzel bir şey bulursam kabul ederim. Ama sana iyi gelen bana yetmiyor belki. Boşuna önerip duruyorsunuz.
Niçe hala Niçe. Hala nihilist ve hala umutsuz. Değişen birşey yok.
İnsanın ara sıra kendini coşturması, coşturmak zorunda kalması (onda bu teatral hava hep var), aslında çökkünlüğünü dengeleme girişimi. Herkes biraz manik-depresiftir bana göre (değişen oranlarda). Ben de uğraşmıştım epey bununla. Denge zor bir olay. Aynı koridorlardan geçtim.
Aslında iki yönü var olayın. Şu hep söylenir; "Gerçek Niçecilik bu değil", "Gerçek din (islam/hristiyanlık vs) bu değil", "Gerçek Marksizm bu değil" vs diye.
Ama Niçecilik diye bir fonksiyon düşün. O fonksiyona bütün bu çeşitli insanları gönder. Ortaya çıkan sonuç algı bu. Yani "olayın olabilitesi" bu.
2 tane basit iyi şey söyledi diye durum değişmiyor. Onu ben de derim. Bir sürü Niçeciyle de konuştum tartıştım yıllar boyunca. Aktif nihilizm, pasif nilizim vs ayrımlar arasında boğulup durmuşlar. Onlar Niçeci. Çok da fazla okumuşlar Niçeyi. Hala da onu nihilist olarak görüyorlar. Sadece pasif nihilist değil, aktif nihilist diyorlar. Bana göre bu ayrımlar o kadar da önemli değil. Hala bana düşünce değil de, kişi konuşturmayı başarıyorsunuz ya, ben asıl buna yanıyorum.
Eğer bakış açınız bunların üzerindeyse, sizi o kadar da ilgilendirmiyor. Öyle veya böyle. Bir sürü yanlış fikir var.
Ve hatta şunu da söyleyeyim, bütün zeki insanlar, bir gün hiçlikle olan danslarını yapmak zorundadırlar. Onun da yaptığını biliyorum. Ama karşı kıyıya çıktığını duymadım. Karşı kıyı ne diyebilirsin. Sonsuzluk. Çünkü, bizim hiçlik olarak gördüğümüz/sandığımız şey, aslen sonsuzluk. Hiçlik diye bir şey yok. Hiçlik sanılan şey sonsuzluk. Tam tersine çıkıyor yani olay.
"Ölüp gideceksin, yok olacaksın" felsefelerinin hepsi aynı kapıya çıkar diyorum. Ayrım noktası ne kadar büyük görmüyor musunuz? Sizi doyuran beni nasıl doyurabilsin. Herkes kendini doyuranla ilgilense ve başka bakış açılarında bunun yetmeyebileceğini de anlasa iyi olacak. Birine besin olan, öbürüne zehir olabilir. Herşey o kadar basit değil.