Günlük hayatta tam anlamını ve bağlamını düşünmeden kullandığımız bazı kelimeler, bilimsel ya da felsefi tartışmalarda ciddi karmaşalara yol açabilir.
“Tesadüf” kelimesi tam da böyle bir kelime. Herkesin dilinde, ama herkesin farklı bir şey kastettiği, bağlamdan bağlama anlam değiştiren bir ifade. Özellikle iş bilimsel süreçleri anlatmaya geldiğinde bu kelime çoğu zaman durumu açıklamak yerine, bulanıklaştırıyor.
Bu kavram karmaşasının en çarpıcı örneklerinden biri, İngiliz astronom Fred Hoyle’un ünlü Boeing 747 benzetmesidir. Hoyle, yaşamın rastgele süreçlerle oluşamayacak kadar karmaşık olduğunu savunmak için şöyle bir örnek verir:
“Bir fırtınanın bir hurdalıkta eserken oradaki metal parçalarını bir araya getirip bir Boeing 747 uçağı oluşturması ne kadar olasılıksızsa, yaşamın da rastlantısal olarak ortaya çıkması o kadar imkânsızdır.”
Bu cümle özellikle evrim karşıtı çevreler ve dinbazlar tarafından “bakın işte, evrim tamamen tesadüflere dayalı ve ne kadar saçma” diye sunuluyor. Ama burada hem bilimsel hem dilsel hem de niyet düzeyinde ciddi sorunlar var.
Öncelikle, Hoyle bu benzetmeyi yaparken evrimi değil, yaşamın ilk ortaya çıkışındaki kimyasal süreci (abiyogenez) hedef alıyor. Yani mesele Darwinci evrim değil. İkincisi, Hoyle’un kendisi deisttir; yani evrenin bir ilk nedenle, bir tür akılla başlamış olabileceğini düşünür ama klasik anlamda tanrısal müdahaleye inanan bir teist değildir. Hatta kendisi bizzat big bang teorisine karşı çıktığı gibi herhangi bir yaratılış iddiasında olmayıp dünyadaki hayatın başlangıcını uzaydan gelen mikroorganizmalara bağlar. Ne var ki bugün bu argüman, özellikle bilgiyi ve araştırma reddeden, onun yerine duyduğuna inanmayı tercih eden teistik çevreler tarafından evrime karşı bir “kanıt” gibi dolaşıma sokuluyor. Oysa argümanın sahibi böyle bir şey iddia etmiyor ve aslında bu benzetme evrim teorisine doğrudan karşı bir argüman bile değil.
Ama asıl mesele şu: İngilizce orijinal metinde geçen “random processes” veya “by accident” gibi ifadeler, bilimsel anlamda olasılıklı ve yönsüz süreçleri anlatıyor. Bunlar doğadaki kargaşa veya karmaşayı değil, belli fiziksel ve kimyasal kurallara göre işleyen ama sonucu önceden kestirilemeyen durumları ifade ediyor. Fakat bu ifadeler Türkçeye genellikle tek kelimeyle, “tesadüf” diye çevrilmiş. Böyle olunca da sanki bilim insanları, insan vücudu gibi kompleks yapılar tamamen “şansa” ya da “rastgele malzemelerle” oluşmuş gibi anlamsız bir iddiada bulunuyormuş izlenimi doğuyor.
Buradaki problem çeviri hatası gibi görünse de aslında çok daha bilgisizlik dolu ya da kasıtlı. Türkçede “tesadüf” kelimesi hem gündelik rastlaşmaları, hem şaşırtıcı olayları, hem de bilimsel rastlantısallığı ifade etmeye çalışıyor. Bu kadar farklı anlamı tek bir kelimeye yükleyince de herkes kafasındaki tesadüf tanımına göre konuşuyor, tartışıyor, kızıyor, savunuyor. Özellikle evrim gibi zaten toplumda yeterince yanlış anlaşılan bir konuda, bu kelime sorunu her şeyi daha da içinden çıkılmaz hâle getiriyor.
Fred Hoyle’un benzetmesi, aslında evrim değil, yaşamın başlangıcı üzerine yapılmış bir “olasılık itirazı”. Bu itirazı çürütmek bilimsel olarak zaten mümkün çünkü doğadaki süreçler, hurda parçalarının rastgele uçak olması gibi değildir. Moleküller fizik yasalarına göre birleşir, belirli koşullarda belirli tepkimeler verir. Burada rastlantısallık dediğimiz şey, yasasızlık değil; yönsüzlük. Bu ikisi çok farklıdır. Hoyle’un yaptığı benzetme de işte bu farkı göz ardı ettiği için bilimsel olarak sorunludur.
Sonuç olarak, “tesadüf” kelimesinin gelişigüzel ve bağlamdan kopuk kullanımı, bilimsel gerçekleri saptıran, bazen de ideolojik kavgaların içine çekilen bir tuzak hâline dönüşüyor. Yeterince detaylı incelendiği, bilim felsefesi ve metodolojisinin gözetildiği her durumda bilimin deterministik doğası sebebiyle hiçbir bilimsel konu içerisinde tesadüf yer alamaz. Aynı sebeple, ister ateist ister agnostik ister panteist vs vs ne olursa olsun bilim ve tesadüf kelimesini hiçbir şartta bir araya getiremez. Sıradan bir insanım tesadüf diye niteleyebileceği durum ve olaylar karşısında bilimsel terminoloji mutlak surette farklı bir terim zaten içermektedir. Boeing 747 benzetmesi ise manipülasyon maksatlı kullanılan en çok bilinen örneklerden biridir. Gerçekleri doğru anlamak ve aktarmak istiyorsak, sadece hangi kavramın savunulduğundan ziyade, hangi kelimeyler ve terimlerle savunulduğuna da dikkat etmemiz gerekiyor.
Yazı alıntıdır