Dostum,
Zenginlikten kastını biraz netleştirmen lazım.
Mesela biz Marksistlerin zenginlikten anladığı, öyle çok iyi kazanan bir doktor, avukat, şarkıcı, ya da lokal bi restaurant sahibi, veyahut senede 3-4 milyon dolar kazanan bi topcu filan degildir.
Elbette bunlar da hatırı sayılır mal varlıkları ile göze batarlar, lakin bizim zenginden anladığımiz şey "büyük sermaye"dir.
Bill Gates gibi, Musk gibi, Koç gibi, Rus oligarklar gibi, ya da sıklıkla dünya çapında örgütlenmiş ve bir çogunun adını dahi hiç duymadığımız sahipleriyle her türlü dev zincir firmalar ve karteller vs.
Çünkü asıl bunlar, sadece yuzde birlik oranları ile yeryüzü sermayesinin (ya da total üretiminin) yüzde 90 ina yakınınin sahibi ve yöneticisidirler.
Ellerindeki üretim araçları ile, hem üretici güçlere hükmeder, hem de maddi ya da manevî hemen her türlü değerin yönlendiricisi pozisyonunda yer alırlar.
İnsan bakışları oldukça pozitivisttir.
Yazılımımizdaki biyokimyasal ya da psikolojik satırları teker teker inceleyip, neyin kaçınılmaz bir istatistiki doğrulukla manipüle edilebileceğini (alışveriş yaparken çalınan müziğin tüketimi kamcilama potansiyelinden tutun da, olmayan bir şeyi önce icat edip daha sonra bir ihtiyaç haline getirme processlerine kadar) son derece yetkin labaratuvalarda çalışırlar.
Çoğunlukla evrimsel olarak en eski ve zaafiyete en açık kismimiza (beyin sapı, pons düzeyi, yani korku, endişe, kaygı, coşku, hırs, haz, kavga vs) hitap edecek, ve aslında en doğru tanımlaması 'provakatif" olan eylem yaratıcıları ve durtuculeridirler.
Ama bahsettiğin zenginlik bunların zenginliği değil sanırsam🙂