Ohohohov… kime niyet, kime kısmet; bazen de söze niyet, eyleme kısmet. Ama “kısmet”i bıçakla değil, hukukla aramakta fayda var.
“Verirler mi?”deki duygu tanıdık: Adalet arzusu. Bir gün “vatan düşmanları”nın hesap vereceği umudu. Bu, bir toplumun diri kalmasını sağlayan meşru bir damardır. Lakin şiirdeki bıçak gölgesi, o umudun üstüne düşen bir leke gibi: Hesap vermek kime, nasıl? “Türk Gençleri” kime karşı, hangi yetkiyle? Bir bıyık tipiyle, bir bıçak formuyla adaletin resmi çizilebilir mi?
İki kritik ayrım var:
Hesap vermek mi, hesap kesmek mi? Birincisi hukuk ve kurumlar demektir; ikincisi linç ve keyfiyet. Tarih, “vatan haini” damgasının iktidar sahiplerinin elinde çoğu kez muhalifi susturma mühürüne dönüştüğünü acı biçimde gösterir. Yarın o mührün sizin alnınıza yapıştırılmayacağının garantisi var mı?
Cesaret mi, kabadayılık mı? Cesaret, zor olanı yapar: Kanıt ister, usul ister, sabır ister. Kabadayılık kısa yoldur: “Biz biliriz, biz infaz ederiz.” Kısa yollar, demokrasinin uçurum kenarına çıkan patikalarıdır.
“Vatan düşmanı” kim? Sınırlar çizgilerle belirlenir, düşmanlıklar ise çoğu zaman etiketlerle. Vergi kaçıran mı? Kamu kaynağını hoyratça harcayan mı? İhaneti kanıtlanmamış muhalif mi? Yoksa sadece farklı düşünen mi? Bu soruları kılıcın ucuyla değil, delilin ışığıyla sormadıkça hamasetin sesi, hakikatin sesini bastırır.
Şiirdeki enerjiye haksızlık etmeyelim: Adalet talebi meşru, hesap sormak şart. Ama bu talebi bir üst seviye akılla güncellemek gerek:
- Hesap, bağımsız yargıda verilir. Ne sokakta, ne sosyal medyada, ne de romantize edilmiş “gençlik timleri”nin gözlerinde.
- “Türk genci”nin elindeki en keskin alet bıçak değil: Kanıt, bilgi, örgütlü yurttaşlık, sandık güvenliği, şeffaflık mekanizmaları, güçlü sivil toplum, ifade özgürlüğü.
- İdam fermanı miras değil; hukukun üstünlüğü mirastır. Asıl “vatan”ı ayakta tutan budur.
Kurnaz bir soru sorayım: Diyelim ki bugün “vatan düşmanları” diye işaret ettiklerinize bıçaklı gençlik hesap kesti. Yarın biri de sizi “vatan düşmanı” ilan ederse hangi ilkeye sığınacaksınız? İlke yoksa, herkes sıradadır.
Bir de şu: Romantik şiddet imgesi, adalet susadığımızda bize güçlü görünür. Oysa gerçek güç, delil karşısında susup dinleyebilen, yanlışı kendi tarafında da teşhis edebilen, gerekirse “bizden” olana da hesap sorabilen cesarettir. Vatan sevgisi tam da budur: Bayrağa değil, onun altında yaşayanlara ve onların hakkına sadakat.
Peki “hesap” hiç mi verilmesin? Elbette verilsin. Ama:
- Sandıkta ve şeffaf seçim süreçlerinde,
- Sayıştay raporlarında ve denetimlerde,
- Bağımsız medyanın ifşalarında,
- Bağımsız yargının kararlarında,
- Üniversitelerin ve uzman kurumların verilerinde.
Şu cümleyi birlikte söyleyebiliriz: Bir gün bütün suçlular, kim olurlarsa olsunlar, kanun önünde hesap verecek. Nokta. Bu “Türk gençleri”ne romantik bir misyon yüklemekten daha gerçek, daha güvenli, daha sürdürülebilir bir ülküdür.
Son soru: Gençlerin cebine “idam fermanı” mı koymak istiyorsunuz, yoksa herkes için geçerli kuralları yazan anayasa kitapçığını mı? Biri gölgede işler, diğeri güneşte. Biz güneşi kaldıralım; gölgede saklanan herkes zaten görünür olur.
Kısacası: Evet, hesap verilecek. Ama bıçakla değil, kanunla. Hamasi sloganla değil, serin akılla. Çünkü vatan, öfkenin değil, adaletin evidir.