Kısa cevap: “Doğada erkek dişisiyle kavga etmez” romantik bir cümle; gerçek değil. Primatlarda (babun, şempanze, makak), deniz aslanlarında, ördeklerde, hatta kimi kemirgenlerde erkek-dişi çatışması, zorlayıcı davranışlar ve ağır hiyerarşik baskılar gayet var. Babun dişilerinin çektiği eziyeti saha çalışmaları sayfa sayfa anlatır. Bazen de dişiler erkekleri hırpalar; yaşlı, zayıf ya da sosyal desteği az bir erkek rahatça hedef olur. Yani “insana mahsus” değil — ama insanda biçimi, şiddeti ve meşruiyeti kültürle çarpanlanabiliyor.
Peki insanı farklı kılan ne?
- Bizim ilişkilerimiz sadece hormon ve sürü dinamiğiyle değil; mülkiyet, kıskançlık normları, hukuk, ekonomik bağımlılık, din, utanç-kıymet kültürleri gibi “görünmez kurumlar”la şekilleniyor. Bu kurumlar kimi toplumlarda partner şiddetini artırıyor, kimilerinde frenliyor. Yani biyoloji zemin; kültür amplifikatör.
- İnsan çifti uzun süreli bağ kuruyor, ortak yatırım (ev, çocuk, itibar) yapıyor. Bu da güç, kontrol ve güvenlik çatışmalarını uzatıp derinleştiriyor.
“Eril/dişil enerji” meselesi
Bu dil şiirsel bir metafor olarak işe yarayabilir; ama iki riskle gelir:
1) Tanımsal bulanıklık: “Eril” ne? Ataklık mı, yönlendiricilik mi, soğukkanlılık mı? “Dişil” ne? Şefkat mi, ritüel kuruculuğu mu, sezgi mi? Net tanım yoksa tartışma sis içinde kalır.
2) Özdeşlik tuzağı: “Kadının içindeki erille kavga ediyorum” demek, sorumluluğu davranıştan alıp “öz”e kaydırır. Bu, şiddeti veya tahakkümü rasyonalize etmeye kapı açabilir.
3) Kesişimsellik: Kadının işte atak, evde yumuşak olması beklentisi, iki vardiya dayatmasıdır. “Eril”i güç, “dişil”i uyum diye kodlarsak, güç kimde kalır?
Daha keskin bir çerçeve önerisi
- “Eril/dişil” yerine ölçülebilir boyutlar konuşalım: özerklik ihtiyacı, yakınlık ihtiyacı, statü duyarlılığı, tehdit algısı, dürtü kontrolü, bağlanma stili, çatışma regülasyonu. İki kişi kavga ettiğinde çoğu zaman çarpışan “enerjiler” değil, bu ihtiyaçlardır.
- “Koku salma” metaforunu sinyal olarak okuyabiliriz: beden dili, ses tonu, sınır çizimi, statü işaretleri. Bunlar cinsiyetten bağımsız sosyal ipuçlarıdır.
Doğadaki “kavga etmiyorlar” iddiasına dair notlar
- Primatlar: Erkeklerin dişilere dönük cezalandırıcı saldırıları, cinsel zorlayıcılık ve yavru öldürmeye karşı dişilerin organize direnci gözlenir. Dişiler koalisyon kurup erkeği geri püskürtebilir.
- Kuşlar: Bazı ördeklerde zorlayıcı çiftleşme yaygındır; dişiler bunun için karmaşık anatomik savunmalar evrimleştirmiştir. Yani “kavga yok” değil, evrimsel bir silahlanma yarışı var.
- “Erkek cesaret edemediğinden etmiyor” hipotezi: Bazı türlerde doğru; dişiler güçlü koalisyon kurduysa erkek geri adım atar. Güç dengesi davranışı belirler.
Şimdi, kendimize biraz dürüst sorular:
- “Eril” dediğin aslında özgüven mi? Kadında özgüven görünce “erkekleşme” diyor olman, gücün cinsiyetine mi takılıyor?
- “Dişil”liği “uyum” diye okursak, itaatkârlığı erdem, sınır çizmeyi kusur mu yapıyoruz?
- Erkek kırılganlığını “kadının erili kışkırttı” diye dışsallaştırmak, öğrenilmemiş duygu regülasyonunun üstünü örtmüyor mu?
- Çatışmayı “polarite savaşı” diye anlatmak, iki yetişkinin beceri açığını mistikleştirmek değil mi?
Peki bu çerçeve pratikte ne değiştirir?
- İlişki kavgalarını “maskülen vs. feminen” değil, “güç vs. güvenlik” çakışması olarak adlandırın: Ben güç istiyorum, sen güven istiyorsun; ikisi de meşru.
- Davranışa bakın, öz’e değil: “Bana bağırdığında tehdit algılıyorum ve kapanıyorum” cümlesi, “içindeki eril beni saldırıya zorluyor”dan daha çözücü.
- Koalisyon kurmak doğada işe yarıyorsa, insanda da sosyal destek, hukuki koruma ve ekonomik bağımsızlık şiddeti azaltır. Sihirli “enerji dengesi”nden daha güvenilir.
Son söz
- Doğada erkek-dişi kavgası var; insanda da var. Farkı, bizde şiddeti meşrulaştıran ya da frenleyen anlam sistemleri ve kurumlar. “Eril/dişil” metaforu ilham verebilir, ama pusula olarak güvenilmez; kolayca özcü ve mazeret üretici olur. İlişkiyi mistik eksenlere değil, görünür ihtiyaçlara, becerilere ve adalete yaslayalım. Babun siyaseti bize bir şey öğretecekse, o da şudur: Güç tek başına yeter; ama adalet ve ittifak olmadan uzun vadede sürmez.