Üstün Zekalı Öğrencilerin ve Normal Öğrencilerin Akademik Öz Yeterlilik Algılarının Karşılaştırılması
Giriş
Öz-yeterlik üzerine yapılan araştırmalar, Amerika Birleşik Devletleri’nde 1970’li yılların sonlarında Albert Bandura’nın çeşitli fobilere sahip bireylere yaptığı terapi çalışmalarıyla başlamıştır. Yılan ve köpek gibi hayvanlar tarafından ısırılma fobisi olan bireylerin korkularıyla başa çıkabilmelerine yönelik terapi seansları sırasında Bandura(1977) bazı bireylerin ne kadar istekli olsalar dahi korkularını yenemediklerini görmüştür. Bandura gözlemleri neticesinde farklı terapi sonuçlarının ortaya çıkmasının kişilerin başarılı olabileceklerine dair algılarındaki farklılaşmadan kaynaklandığı kanaatine varmıştır. Sahip olunan beceriler ve öğrenilmiş stratejiler, kişinin bunları uygun koşullar altında kullanmaya ilişkin inancı olmadığı müddetçe işlevsel olmayacaktır (Bandura, 1997). Öz yeterlilik kişinin var olan becerileri değil, bu becerilerle farklı koşullar altında ne yapabileceğine ilişkin inancıdır. Kuvvetli bir öz yeterlilik inancı geliştikten sonra zaman zaman görülen başarısızlıklar kişinin öz yeterliliğinde önemli bir etkiye yol açmaz. (Schunk, 1989a). Öz yeterlilik algısı ile bireylerin, kendilerine verilen bir görevi başarılı bir şekilde gerçekleştirip gerçekleştirmeyecekleri belirlenebilmektedir (Bong. 1995).
Akademik öz- yeterlilik’’ bireylerin önceden planlanmış eğitim başarılarına ulaşabilmeleri için gerekli olan eylemleri organize edebilme ve bu eylemleri gerçekleştirebilme kapasiteleri hakkındaki yargıları’’ olarak tanımlanabilmektedir.(Lee, 2005:490); Linnenbrink ve Pintrich, 2003:120 akt: Özsüer, İnal, Uyanık ve Ergün, 2011, 116). Bandura (1977), insanların, yaşamları boyunca edindikleri deneyimlere dayalı olarak, kendi baş etme yeteneklerine ilişkin, özel inançlar geliştirdiklerini ve sahip oldukları öz- yeterlilik inançları geliştikçe davranış değişikliğinin de arttığı belirtilmiştir. Böylelikle, bir davranışın başarı ile yapılmasında, kişinin sahip olduğu yeterlilik inancının, o davranışın yapılmasını etkilediği ve yönlendirdiği söylenebilir.
Özellikle öğrenme etkinlikleri düşünüldüğünde akademik öz- yeterlilik algısı daha çok dikkat çekmektedir. Akademik öz yeterlilik, öğrencinin bireysel olarak akademik bir işi başarıyla tamamlayabileceğine yönelik var olan inancı olarak tanımlanmaktadır (Chun ve Choi, 2005). Öz yeterlilik inancı yüksek olan bireyler, düşük öz- yeterlilik düzeyine sahip olan bireylere göre öğrenme yaşantılarındaki etkinliklerinde daha istekli olmakta, etkinliklere yönelik daha fazla çaba harcamakta ve karşılaştıkları güçlükler karşısında daha etkin stratejiler geliştirdikleri söylenebilir.(Eggen ve Kauchak, 1999; Akt. Akbay ve Gizir, 2010:63). Akademik öz yeterlilik; öğrencinin Matematik, Fen Bilgisi, Okuma- Yazma ve Dil Becerileri, Yabacı Dil, Sosyal Bilgiler, Türkçe derslerinde kendini ne kadar başarılı olarak algıladığını içermektedir.
Phan (2012) yaptığı araştırmalarda ilkokullardaki fen ve matematik derslerindeki akademik başarının, öğrencilerin akademik öz yeterlilik inançlarıyla çok yakından ilişkili olduğunu, akademik öz yeterliliği yüksek olan ilkokul öğrencilerinin akademik başarılarının da yüksek olduğunu tespit etmiştir.
Zimmerman(1995) akademik öz yeterliliğin önemli özelliklerini şöyle belirtmektedir.
Özyeterlik kişinin fiziksel ya da psikolojik özellikleri vb. kişisel niteliklerini değil, bir işi gerçekleştirebilme konusundaki yargılarını içermektedir.
Yeterlilik inancı, çok boyutlu olup farklı alanlarla bağlantılıdır. Bu nedenle matematik öz yeterlik inancı, ingilizce öz yeterlik inancından farklıdır.
Öz yeterlilik ölçümleri durumlara bağlıdır. Örneğin bir öğrenci yarışmacı bir sınıfta işbirliğinin öne çıkarıldığı sınıfa nazaran öğrenme konusunda daha düşük yeterlilik gösterebilir.
Öz yeterlilik ölçümleri performans için belirtilen doğru ölçütler ve normlar dikkate alınmaz (sf. 203-204).
Araştırmacılar öğrencilerin zihinsel yeterlilikleri ile öz- yeterlilik inançları arasında oldukça güçlü ilişkiler olduğunu savunur.(Pajares, 1996; Zimmerman, Bandura ve Martinez- Pons.1992). Yapılan bazı çalışmalarda üstün yetenekli öğrencilerin akademik öz yeterliklerinin normalden daha yüksek olduğu bulunmuştur.(Junge ve Dretzke, 1995; Zimmerman ve Martinez- Pons, 1992). Pajares (1996), yanlış yapmama konusunda üstün yetenbekli öğrencilerin üstün olmayanlara oranla daha fazla özen gösterdiklerini, yüksek performans göstermelerine rağmen özellikle üstün yetenekli kızların, yeteneklerine güvensizlik eğilimi içersinde bulunduklarını belirlemiştir. Bu bilgilerin yanında, öğrencilerdeki düşük öz yeterlilik inancının bazı psikolojik septomlarla bağlantılı olduğunu da tespit etmiştir. (Flett, Panico ve Hewitt, 2011).
Üstün yetenekli öğrenciler; bazı özeliklerin dağılımı, sıklığı, zamanlaması ve kompozisyon açısından farklılık gösteren bireyler olarak tanımlanmaktadır (Akarsu, 2001). Feldhussen’e (1986) göre üstün yeteneklilik, bireyin hayatını kolaylaştıran, daha güvenilir, daha etkin olmasını sağlayan ve kişiyi yüksek seviyede beceri gerektiren durumları da başarmasını sağlayan genel kabiliyet, kişisel düşünce ve motivasyonun bileşkesi olduğunu belirtmiştir (aktaran Gökdere ve Çepni, 2004). Amerikan Ulusal Üstün Yetenekli Çocuklar Birliği (NAGC, 2011)
Üstün yetenekliler, kendilerine ve topluma katkıda bulunabilmeleri için, normal okul programlarının dışında farklı eğitim program ve uygulamalarına gereksinim duyarlar. Türkiye’de ilk olarak Fen Liseleri daha sonra Anadolu, Güzel Sanatlar, Spor ve Sosyal Bilimler Liseleri kurularak, alanlarında ilgi ve yetenekleri üst düzeyde olan öğrencilere eğitim verilmesi amaçlanmıştır (Ataman, 2014). Bu kurumların üstün yetenekli öğrencilerin özel eğitim ihtiyaçlarını tam olarak karşılayamadığı gerekçesi ile Bilim ve Sanat Merkezi (BİLSEM) uygulaması başlatılmıştır. Bilim ve Sanat Merkezleri; okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretim çağındaki öğrencilerin, üstün veya özel yeteneklerini geliştirerek, bilimsel düşünme ve davranışlarla estetik değerleri birleştiren, üretken, problem çözen bireyler haline gelmeleri için, onlara gerçek yaşamdan öğrenme fırsatları ve özel eğitim aktiviteleri sağlayan kurumlardır (MEB BİLSEM Yönergesi, 2007).
Bu çalışmanın amacı üstün zekalı olduğu kanıtlanan Bilim ve Sanat Merkezi öğrencileri ile üstün zekalı olmayan öğrenciler arasındaki akademik öz yeterlik inançları arasında anlamlı bir fark olup olmadığını incelemektir. Bu amaca bağlı olarak aşağıdaki problemlere yanıt aranmıştır.
Üstün yetenekli ve normal öğrencilerin akademik özyeterlik zeka puanlarına göre farklılaşmakta mıdır?
Üstün yetenekli ve normal öğrencilerin akademik başarı algı puanları arasında anlamlı farklılık var mıdır?