Yalan konusu abartılıyor mu?

Hep görürdüm de sanki şu aralar çok sıklaştı ya da beni bıktırdı😉 sosyal medyanın her bi köşesinde #yalan #yalancı vs #kahır dolu ayıplayan paylaşımlar var.
Ben de görüş bildiriyorum o halde ve bir alıntıyla başlıyorum😂

Dinleyici sorusu: Sürekli bana yalan söylenen bir ilişki içersindeydim. Bu insan artık hayatımda yok ancak yalan söylenmesi neden bu kadar acı veriyor? Hala toparlanma sürecindeyim.
Eckhart Tolle: Acı veriyor çünkü bunu kendi üzerine alındın ve şu anda acı veren şey senin egon. Egon sana: “Bana yalan söyledi” diyor. Egon karşındakinin farkındalık seviyesine göre davrandığını anlamıyor ve bu kişi şu anda da muhtemelen bir başkasına yalan söylüyor. Yani sen o kişi tarafından “bu kıza yalan söyleyeceğim” şeklinde belirlenmiş değilsin. Ancak tabii egonun tercümesi: bana yalan söyledi, bana! (Nasıl yani bana ha!?!!) Şeklinde olacaktır. Senin kendini konu dışına çekmen lazım. 4 anlaşmadan 1 tanesi “hiçbir şeyi kendi üzerine alınma” dır ki harika bir öneridir. Yani karşındakinin şu anki bilinç seviyesi yalan söyletmektedir, belki bunun farkında bile değildir belki de kendi yalanlarına inanmaktadır.
Durumun ağırlığı her bireyin kendi bilinç seviyesine göre davrandığını ve sizinle bir ilgisi olmadığını düşündüğünüz zaman değişir.

*


Aslında kendine yalan söylenen kişinin yapacağı iki şey var:

Devamını oku “Yalan konusu abartılıyor mu?”

Altı derece ayrılık-Küçük Dünya Sorunu

Altı derece ayrılık, gezegendeki herhangi bir kişinin, beşten fazla aracısı olmayan bir tanıdıklar zinciri aracılığıyla gezegendeki herhangi bir kişiye bağlanabileceği teorisidir.

Kullanıcılar, birinci, ikinci ve üçüncü derecelerinde kişilere mesaj gönderebilir ve ilan panosu öğeleri gönderebilir ve sitedeki diğer kullanıcılarla bağlantılarını görebilir. SixDegrees, günümüzde yaygın olarak kullanılan genel formdaki ilk sosyal ağ sitelerinden biriydi.

Arka plân

Neredeyse hepimiz evden uzakta, bizimle bir tanıdık paylaşan yeni biriyle karşılaşma deneyimini yaşadık. Bu fenomene, ilk olarak Amerikalı psikolog Stanley Milgram (1933-1984) tarafından incelenen küçük dünya sorunu denir. Buradaki orijinal makaleye atlamaktan çekinmeyin.

Makale, tarih, sosyoloji ve diğer disiplinlerle ilgili birçok tartışmada rol oynayan toplumdaki matematiksel yapıyı keşfetmeye yönelik deney ortamı için ilgimi çekti. Günümüzde herkes birbirinden birkaç tıklama veya beğeni alıyor (sosyal platformlar sayesinde), ancak farklı görüşlere sahip topluluklar her zamankinden daha fazla bölünmüş durumda. Yeni zorlukları çözmek için biraz eski moda ihtiyacımız olabilir.

Devamını oku “Altı derece ayrılık-Küçük Dünya Sorunu”

Station eleven dizi İncelemesi

Son zamanlarda izlediğim en iyi dizi  Station Eleven. Dizi incelemesi dediğime bakmayın, ben sadece bana hissettirdiklerini paylaşırım. Eleştirmen olmak için Yazılımlarım uygun değil.

İnsanı öylesine derinden etkileyen bir yöntem kullanılmış ki, hikayenin ne olduğunu unutmak bile isteyebilir, bu büyünün etkisiyle yıllarca bu grupla dolaşabilirsiniz. Yönetmen sihri denen şey bu mudur bilmiyorum; fakat senarist arkadaşlarımın mutlaka izlemesini ve yorumlamasını isterim. Eğer izleyecekseniz beklenti ve alışkanlıklarınızı bir yana bırakmanız ve ilk üç bölümü geçebilmeniz gerekir. Ancak o zaman farklı bi şeyle karşı karşıya bulunduğunuzu anlayabilirsiniz. Hatta ben daha ikinci bölümde çöküş-hayatta kalma bahsinin, sanata, tiyatroya, çizgi romana bir güzelleme anlatısının gölgesinde kaldığını anladım, olur da her şeyi kaybedersek elimizde kalanın yarattığımız şeyler ve bunun toplamını yansıtan kültür olduğunun anlatıldığını görüp  şaşırdım. Bir Amerikan yapımından bu inceliği beklemiyordum belki!  Maalesef sadece on bölüm, fakat bence en doğru doz. Yıllar içinde değeri bilinip kült bir yapıma dönüşme ihtimali var. Şahsen ben dokuz puan verdim. An itibariyle medyatik olmamasının sebebi muhtemelen, savaş/kavga/teknik vahşet beklentisine boğulmuş eril zihniyetli seyircilerle, aşki güzellemeler, cinsellik temaları bekleyen diğerleri tarafından sıkıcı bulunmuştur. Genellemelerim için özür dilerim. Çünkü bu diziyi geç bulmuş olmamdan dolayı kendime kızgınlığım bu tür suçlamalar yaptırdı bana. İnsanız işte ne yapalım.

Dizinin değerini fark eden fakat  kültür dediğimiz şeyin sadece shakespeare olmadığını vurgulayan izleyiciler de var. Kesinlikle haklı bir gözlem fakat dizi dünyanın her yönünü arayıp neler olmuş bir felaket sonrası amacı taşıyan bir belgesel değil. Olay tam da bir shakespeare oyunu oynanırken başrol oyuncusunun(çok ünlü) sahnede ani ölümüyle başlıyor. Yumağın ucunu oyunculardan  ve izleyicilerden tutan yazar da doğal olarak onların devam öykülerine göz atmamızı sağlıyor, ölenler, kalanlar, ayrı düşenler, sadece belirli bir bölgenin yansıması bu hikaye. Duygusal ve doğrusal olmayan bir kurgu ve anlatı yapısıyla başlayıp sonlara doğru birer birer uçları çözüp/bağlıyor. Şahsen hiç ağlamadım fakat derin bir üzüntü çektim bitinceye kadar.(şaşkınlık ve merakıma ilaveten)

Dizi, bir kitap uyarlamasıymış;

Devamını oku “Station eleven dizi İncelemesi”

Hayalet Hayvanlar!

Bugün ilginç bir konuyla karşınızdayım. Sebebini sonra söyleyeceğim

Tarihsel olarak bakıldığında hayalet vatozlardan korkulmuş ve tapılmıştır. 1978 yılına kadar dalgıçlar bu hayvanların aslında ne kadar kibar ve insancıl olduklarını gösterinceye kadar durum böyleydi. Bugün, hayalet vatozun koruma altına alınması en çok ekoturizm sayesinde olmuştur. Zira Çin geleneksel tıp ilaçları vatozların solungaç tırmığını kullanmayı gerektirmiştir. Bunlar yüzlerce dolardan satılmaktadır. Aynı zamanda etleri ve derileri içinde avlanmaktadırlar (bir çok ülkede yasaklanmış). Scuba dalgıçları isterse bu hayvanlarla karşılaşabilirler. Ancak Bahamalar, Hawaii, Endonezya, Avustralya, İspanya ve diğer ülkelerde manta görmek turizm sayesinde oldukça kolaydır. Agresif değillerdir fakat turistler dokunmamaları konusunda uyarılır. Zira mukoza tabakalarını bozmak yaralanmaya ve enfeksiyona karşı duyarlı hale gelmelerine neden olur. Biraz daha küçük mantalar kıyı resiflerine kadar yaklaşabiliyor, dalgıçların gördükleri aslında 3 metre civarındaki bu türler. Benim bahsettiği yaklaşık yedi metre cüssesinde ve derin denizlerde bulunuyor. (Bu arada manta ismi,  yabancı dildeki mantodan esinlenmiş)

Korunma durumu

IUCN Kırmızı Listesi, hem M. alfredi hem de M. birostris’i “soyu yüksek tükenme riskiyle karşı karşıya” olarak sınıflandırır. Mantalar pek çok ülke tarafından korunurken, korunmasız sular nedeniyle göç, aşırı avlanma, mikroplastik madde alımı, su kirliliği, tekne çarpışmaları ve iklim değişikliği nedeniyle sayıları azalmaktadır. Yerel popülasyonları ciddi bir tehdit ile karşı karşıyadır çünkü alt popülasyonlar arasında çok az etkileşim vardır. Balıkların üreme hızlarının düşük olması nedeniyle, özellikle korunmasız bölgelerdeki mantaların aşırı avlanmadan kurtulması muhtemel görünmüyor.

  • Kuyrukları iskelet desteğinden yoksundur ve diske benzeyen vücutlarına göre oldukça kısadır. Ayrıca Manta vatozunun kuyruğunda diğer vatozların kuyruğunda görülen zehirli dikenden yoktur.
  •  Tüm dünya sularındaki balıklar içinde Manta vatozlarının beyni en büyüktür ve Manta vatozunun zekası ile sosyal ilişkileri hakkında pek çok şey keşfedilmeyi beklemekte.
  • Kadim Peru’lu Moche insanları denize ve deniz hayvanlarına ibadet ederlerdi. Sanatlarında Manta vatozunu görmek mümkün.
  • Tarihsel olarak, Mantaların büyüklüklerinden ve güçlerinden korkuluyordu. Denizciler eğer Manta yerlerse gemilerinin demirlerinden çekilerek batacağına inanıyorlardı.
  • Boynuza benzeyen sefalik yüzgeçleri nedeniyle Manta vatozları “şeytan balığı” olarak da bilinir.

Sizleri fazla sıkmadan kısaca bilgilendirdiğim bu konu nerden aklıma düştü?

Devamını oku “Hayalet Hayvanlar!”

Yazılımlar… İnsanın üç yazılım paketi!

Merhabalar Dostlar, hayli zamandır yeni bir yazı yüklemediğimin ezikliği içindeyim, yani bu durum umurumda, bazı hayatsal meşguliyetler ve sosyal medya paylaşımları, yeni kitap hazırlığı zamanımı doldurdu, lütfen beni mazur görün. Her neyse şu an bana en çok sorulan bir soruyla karşınızdayım.

Özellikle sosyal medya paylaşımlarında bazen de cevap niteliğinde kullandığım Yazılım Paketi Nedir?

Aslında en kısa yoldan Yazılımların insan neslinin çok gelişmiş bir robot, android olduğunu söylemek mümkün fakat bu da bilim-kurgu gibi görünüyor! Yoksa kader diye bi şey var mı desek? Fakat bu da aslında pek de kullanamadığımız fakat görünüşte çok kıymet verdiğimiz Özgür İrade Prensibine aykırı görünür! Haksız mıyım?

Bu sebeple kendi yaşamımdan ufak bir kesit ve şanslı bir karşılaşmayı anlatarak, varmak istediğim yeri daha iyi anlayabilmemizi gerekli görüyorum.

Benim de her çocuk gibi küçükken henüz toplum mutabakat rüyasına tam entegre olmamışken, hissettiğim ya da düşündüğüm şeyler vardı. Bunların çoğu öyle abzürttü ki kimseye söylemezdim. Örnek vermek gerekirse neden bir yere gideceğimizde düşündüğümüz anda orada olamıyoruz? neden bir zaman/mesafe olayı devreye giriyor sorusu uzun zaman beni meşgul eden bir soru-n oldu. Konumuzla ilgili olan düşüncem ise şuydu, başımı kaldırdığımda gördüğüm gökyüzü ve ardındaki uzayın aslında benim kanımın içinde olduğuydu. Bunları okurken benim henüz iletişim çağı öncesi, bilim-kurgu öncesi çağda doğduğumu ve seyrettiğim filmlerin en iyi ihtimalle kovboy filmleri olduğu durumunu göz ardı etmeyelim. Derken galiba birdenbire aslında bir robot olduğuma karar verdim. benim çocukluğum uzun sürdü!(Bu kelimeyi masal kitabı gibi yuttuğum; tarih, sosyoloji, psikoloji; siyaset kitaplarında görmüş olmalıyım!) Evimizde muazzam bir kütüphane vardı fakat roman türü olmazdı çünkü babam onu kitaptan saymazdı!

Çok iyi bir gözlemciydim, çevremdeki insanları okuldaki arkadaşları herkesi ama herkesi aralıksız ve başka bir dünyadan gelmişler gibi inceledim. Tabi kendimi de!Bütün bunların ışığında,

Devamını oku “Yazılımlar… İnsanın üç yazılım paketi!”